YAŞANMIŞ BİR ZABITA HİKÂYESİ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken… diye başlayan masal ya da masallara hepimiz aşinayızdır. Ve hepimiz gelecekteki günlerimizin güzel olmasını temenni ederiz. Umarım o günlere kavuşmak için bir çaba gösteriyorsunuzdur. “Görmek görecek noktaya gelmekle mümkündür.” Görme noktasından, gördüklerini sizlere anlatan öğretmenlerinizin sözleri sizler için kılavuz sözlerdir. O sözler bazen gerçek bir bilgi, bazen bir nasihat, bazen de bir uyarı olabilir. Sizler öğretmenlerinize güvenin, yolunuz aydınlık olsun.
Biz, arkadaşlarımızla çoğu zaman ava çıkar ve çokça av avlanırdık. Asıl avcı bizi yönlendirendi. Biz kendimizi avcı zannederdik ama aslında bir avmışız.
Şöyle bir gerçek olay yaşanmış Fatih’in yadigârı olan İstanbul’un güzide ilçesinde “Tarihi Yarımada Tam Hizmet” parolasıyla trafiği, caddeleri, sokakları süsleyen belediyemizin gururu olan ve belediye reisini halka en iyi şekilde tanıtan zabıta teşkilatında olmuş bu mühim bir olay.
Şöyle ki; Bir gün belediye başkanlığına, daha öncede olumsuzluk yaşanmış bir seyyar satıcı gelmiş. Adı Memo’imiş. Bu Memo başkanlık binasının önünde üstünü başını yırtmış, küfürler savurmuş yeri gelmiş kendini jiletlemiş, yeri gelmiş kendini yakmaya kalkmış. Bu olay Salı günü (07.05.2013) olmuş. Hani deriz ya “Salı sallanırmış” Memo sallamış ortalığı. Bu tarihte izinde olan kendini avcı sanan mazlumların olaydan hiçbir şekilde haberi yokmuş. Öbür gün olmuş yani Çarşamba günü (08.05.2013) yine Memo adlı meşhur seyyarımız belediye başkanlığı binasına gelmiş ve benzer davranışlarda bulunmuş ve polise haber verilmiş polis de almış karakola götürmüş. Çarşamba günü yapılan olayda da çakma avcılar yani çakma zabıtalar (Mazlumlar) saat 14.00’te göreve (mesai) başladıklarından dolayı olan olaydan yine haberleri yokmuş. Çünkü olay saat 14.00’ten önce olmuş. Saat 14.00’te göreve başlayan çakma avcılara ani bir anons gelmiş ve Unkapanı’na çalışma yapmak üzere gitmişler. Çalışma yapılmış ve bitmişti. Ama bir haber gelmiş. Denmiş ki “ Polis Karakoluna geçin” tabi ki bu üç çakma avcının nereye gittiklerini hiç gitmedikleri caddelere girince avcı başı olan şeflerine sormuşlar. Şefleri de “seyyar Memo’nun belediye başkanlığına geldiğini kendini jiletlediğini, küfürler savurduğunu, bağırıp-çağırdığını…” söyler. Ve şikâyetçi olacağımızı söyler. Üç mazlum bizim hiçbir şeyden haberimiz yok Salı günü biz izinliydik, Çarşamba günü ise biz 14.00’te mesaiye başladık görmediğimiz bir olayla ilgili şikâyetçi olmayız. Bizden önce yaşanmış bir olay biz nasıl şikâyetçi oluruz” der. Ve eklerler “ Belediye’ye yapılmış bir olaydan o kurumun şikâyetçi olması lazım. Kurum adına biz şikâyetçi olamayız. Hem o esnada kurumu korumakla görevli güvenlikler var. Bu olay asıl güvenliklerin ve belediye kurumunudur. Ayrıca bizim sosyal güvencemiz yok yani çakma zabıtayız.. Tut ki baskıyla şikâyetçi olduk Mahkemede hâkim siz kimsiniz ve hangi sıfatla buraya geldiniz derse ne diyeceğiz. Çakma zabıtayız mı diyeceğiz. Ve yine hâkim sorarsa “sizler görmediğiniz bir olay hakkında yalan ifade vermişsiniz” der ise bizle ne deriz. Ayrıca yalan ifade vermekten hüküm giymez miyiz? Çünkü olayı ne gördük ne de biliyoruz.” Derler.
Üç mazlumun kendi aralarında bu konuşmalar geçer ama şeflerine, amirleri yani Yıldızlı Recep şikâyetçi olun diye baskı yapar. Telefon trafiği başlar ne konuşulur bilemeyiz. Ama polise “beş kişi şikâyetçi olmaya gelecek” denmiş. Şefimiz şikâyetçi olur ama yetmeyecekmiş. Üç mazluma şikâyetçi olun diye söylenir onlar şikâyetçi olmayacaklarını söylerler. Yine telefon gelir telefon da şefe yine meşhur amir Yıldızlı Recep “ şikâyetçi olmayanların isimlerini istiyorum, işten çıkarılacaklar” diye söyler. Şef hemen üç mazluma iletir fakat üçlü kararlarından vazgeçmez biri bir ara kararını değiştirir gibide olsa o da tekrar geri döner. Ekip şefimiz Memo’dan şikâyetçi olmuştur. Bu üç mazlum şikâyetçi olundu. Ha bir kişi ha dört kişi fark etmez. Önemli olan şikâyetçi olmak diye düşünürler ama asıl avcı Yıldızlı Recep aynı düşüncede değildir. Hemen amirin üç mazlumu çağırdığı söylenir. Korku ve heyecanla amirin yanına giderler. Amir “Fazla söz söylemeden yarın çıkışınız verilecek.” der. Üçlü yıkılmış bir şekilde dışarıya çıkar. En skandal olayda daha sonra amirin biriyle konuşması esnasında söylediği sözdür. “Sizin ifadeleriniz bile hazırdı gidip şikâyetçiyiz diye imza atacaktınız” demesidir. B u ne demek Allah aşkına. Bu sözü hukuk’un neresine koyabilirsiniz. Bu nasıl Müslümanlık. Bir nevi “maşa varken elini ateşe sokma” atasözünün tam karşılığı lazım gelir.
Üç mazlum değişik arayışlara girer ilk akla gelen velilerine giderler durumu anlatırlar bu arada olay yukarı makamlara aksetmiş durumdadır. Veliler esnaf polisinin bir numarasıyla irtibata geçerler. Durumu anlatırlar “Çocuklar olayın olduğu esnada izinliymiş, sonraki günde mesaiye 14.00’te başlıyorlarmış. Hiç bir şekilde olayı görmemişler” demiş. Zabıtadan sorumlu olan bir numaranın tek kelimesi “Yalan söylüyorlar” demek olmuş. Yine yıkılmışlar.
Benim bu hikâyeden anladığım kadarıyla sevgili (!) amirin koltuk sevdasıyla bir üst koltuğa zıplamak (ayrıca daha önceden benzer olay olmuş olmasına rağmen o ekip lav edilmiş.) Bu sefer sözümü dinleyeceksiniz yoksa böyle olur gibisinden bir düşünceyle kendisini tatmin etmek düşüncesiyle hareket ettiğine inanıyorum... Ayrıca lav edilen ekipte zıplamasına engel olacak birileri mi vardı ki onları kapı dışına koymak için çabalamadı.” diye sorular geliyor insanın aklına… Sevgili (!) amirim siz bize bir görev verdinizde hayır mı dedik, görevden mi kaçtık. Fakat siz görülmemiş bir olay hakkında tutanağı bile hazır olan bu olaya imza atın yani şikâyetçi olun diyorsunuz. Boş senede imza atmaktır bu… Sonuçta kurban gerekiyordu o kurbanlar da üç mazlum oldu. Hani bir söz var ya “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” Dini bütün insanlar (İmamlar, hacılar ) bu olanları nasıl değerlendirir acaba.
Ben Saygıdeğer idarecilerimizin bu olayı ne kadar biliyorlar ve nasıl, ne şekilde biliyorlar bilmiyorum ama bu konularda girdi çıktı yapan onay makamının ya da makamlarının yargısız infaz yapmamaları lazımdı. Her halde yarımadaya tam hizmet, zulmet oldu. Acaba kurumda ki esen bu rüzgârdan yukarıdakilerin haberi var mı?
Unutulmasın ki;
“Zalimin zulmü varsa sevenin Allah’ı var”
“Mazlumun ahı indirir şahı”
“Zulm ile abad olanın ahiri berbad olur”