İşsizlik yüzde 10.9… Resmi rakama göre 3 milyon 145 bin işsiz var. Hesaplama yönteminin “göremediği” işsizler de hesaba katılınca gerçek rakamın 5-6 milyon civarında olduğu söylenmekte.
Tarımda çalışan “ücretsiz aile işçileri” bile çalışan kabul edilirken, 1 aydan uzun bir süredir iş arayıp da bulamayanlar “işsiz” kabul edilmiyor. Varın siz düşünün gerçek rakamları!
Gençler arasındaki işsizlik yüzde 20! Yani, her 5 gençten 1’i işsiz. Okuma yazması olmayanlar arasındaki işsizlik oranı (yüzde 6.3), üniversite mezunları arasındakinden (yüzde 10.6) daha düşük. Okuyanın işsiz kalma şansı(!) artıyor.
4 kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 307, yoksulluk sınırı ise 4 bin 259 liraya çıkmış durumda. Çarşı pazardaki fiyatlar, mutfaktaki yangını işaret ediyor. Vatandaş, sebze meyveye bile güç yetiremez durumdayken bir de elektrik, su, doğalgaz faturalarına, daha doğrusu şirketlerine çalışıyor.
2002’de 6.7 milyar lira olan hane halkı borcu, 2013 sonunda 372.4 milyar liraya tırmanıyor. 12 yılda 55 kat artış demek bu! 2002’de hane halkı 100 liralık kazancının 3.4 lirası kadar borçluydu. Bugün ise 100 liralık kazancının 55.2 lirasını borçlu.
Bankalar, vatandaşın kredi ve kredi kartı borçları sayesinde altın devirlerini yaşıyor. Kârları herkesi kıskandırıyor.
Büyümeyi finanse etmenin en makul yolu olan iç tasarruflar Cumhuriyet tarihinin dip seviyesinde. İç tasarruf oranı, yüzde 23’lerden yüzde 12’lere düşmüş durumda.
IMF’ye olan ve ödenmesi “faiz dışı fazla” hedefiyle garantiye alınan 23 milyar dolarlık borcu 10 senede ödemekle övünüyoruz. Ama faize her sene ortalama 50 milyar lira ödemekten gocunmuyoruz. 12 senede ortalama 600 milyar lira faize gitmiş!
Büyümek için borçlanmaktan başka çaresi olmayan Türkiye, yüksek faizle borç veren rantiyeyi ihya ediyor. Üretmeden tüketerek büyümeye çalışan, kredi ve kredi kartlarının sağladığı yapay zenginlikle hak etmediği bir hayatı yaşayan Türkiye, bu yanlış istikametin sıkıntısını bugün çekmeye başlıyor.
Sıcak paraya bağımlı hale gelen, borçlanmadan büyüyemeyen, eldekini avuçtakini borca ve borç faizlerine yatıran Türkiye, kesilen sıcak parayla bocalıyor.
Hükümet, New York’ta sıcak para arayışına çıkıyor. Sıcak para olmayınca büyüme de olmayacak, piyasalar durgunlaşacak, borçlar ödenemeyecek!
Manzara-i umumiye buyken, varın siz karar verin, ekonomi iyi mi kötü mü?
Ama pardon, hastanelerde muayene sırası beklemiyoruz artık, değil mi?