Bugünlerde AKP iktidarı ile Ergenekon ve Balyoz davası sanıkları, durmadan bir ‘kumpas'tan söz ediyor. Camia'ya atfettikleri ‘kumpas' iddiasını, 12 Haziran 2007'de başlayan Ergenekon soruşturmasını bırakın Şemdinli olayına kadar götüren Ergenekon sanığı ve iktidar medyası işbirliğini görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde CNN Türk'te konuşan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da kendilerine ‘kumpas' kurulduğunu ileri sürdü.
Diyelim ki Başbuğ'a gerçekten ‘kumpas' kuruldu… Kim kurmuş olabilir? AKP'ye karşı hazırlanmış olan ‘internet andıcı' ortaya çıktıktan sonra gözaltına alınan askerler, emir komuta zinciri içinde hareket ettiklerini belirterek, savcılık ve özellikle mahkeme aşamasında tek bir isme işaret etmişti; o da dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ idi. Bunun üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de Başbuğ hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. AKP de, internet andıcı davasına ‘suçtan zarar gördükleri' gerekçesiyle müdahil olmak için başvurdu. Ergenekon ana davası ve Balyoz davasına müdahil olmayan AKP'nin, parti olarak Başbuğ'un sanık olduğu andıç davasına müdahil olması manidardı. Başbuğ da AKP davaya müdahil olduktan kısa bir süre sonra, 6 Ocak 2012 günü tutuklandı. Dolayısıyla bu olaya baktığımızda da Başbuğ'a kumpas kurulmuşsa, bunun andıcı birlikte hazırladıkları mesai arkadaşları ve hakkında davaya müdahil olan AKP'den başkasının olamayacağı açık. Suçlandığı gibi Camia bu davaya ne müdahil ne de etkin bir iktidar makamında. Sadece gazete ve televizyonda yayın yapmak davalar için ‘kumpas' kurmaksa bunun en büyüğünü yine yandaş medyanın yaptığı bir gerçek. O günün yandaş medya manşetlerini derlemek bile bu gerçeği görmek için yeterli... Kaldı ki, altında Albay Dursun Çiçek’in imzası bulunun ‘Kaos Planı’nın hedefi AKP’ydi. O planın gerçekliğinin 4 ayrı resmi kurum tarafından tescillenmiş olması da Başbuğ’un ‘kumpas’ iddialarını çöpe atıyor.
ERDOĞAN: ERGENEKON'UN SAVCISIYIM
Temmuz 2008'de Şener Eruygur ve Hurşit Tolon Ergenekon'dan tutuklandığında dönemin anamuhalefet lideri Deniz Baykal, sert tepki göstermiş ve onları savunmak adına “Ergenekon'un avukatıyım.” ifadelerini kullanmıştı. Bunun üzerine Erdoğan da, “Evet, ben de bu davanın savcısıyım.” diyerek karşılık vermişti. Yani daha o gün Tolon ve Eruygur'un tutuklanması ile tavrını açıkça belirtmişti. Erdoğan, sadece ‘savcısıyım' demekle kalmadı… O dönem zırhlı Mercedes'ini Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'e tahsis etti.
SAVCILARI GÖREVDEN ALMAK İSTEYEN HSYK'YI, AKP DURDURDU
Recep Tayyip Erdoğan, Ergenekon'un savcısı olduğunu ilan ettikten sonra soruşturmalar dalga dalga devam etti. Soruşturmanın önünde en büyük engel olarak HSYK vardı. Dönemin HSYK'sı, 2009 yaz kararnamesinde Ergenekon davasına bakan savcıları ve hakimleri görevden almak ve başka yerlere atamak istiyordu. Bu amaçla korsan kararnameler ortaya atıyorlardı. AKP iktidarının adalet bakanı ve müsteşarı, toplantılara girmeyerek bu savcıların görevden alınması kararlarının önüne geçti. Bugün açığa alınan başta savcılar görevde kalsın diye o dönem canla başla mücadele eden AKP'ydi.
ERDOĞAN: BAZI KİTAPLAR VARDIR Kİ BOMBADAN DAHA TESİRLİDİR
Ergenekon soruşturmasının kırılma noktası, gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener'in tutuklanması oldu. Şık, Camia'yı hedef alan ‘İmamın Ordusu' kitabını talimatla yazdığı iddiasıyla gözaltına alınmış ve Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmıştı. Bu gelişmeden hemen sonra Fethullah Gülen Hocaefendi, avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada söz konusu kitapla ilgili herhangi bir şikayet ya da dava talebi olmadığını dile getirmişti. Ancak Erdoğan, o dönem Ahmet Şık'ın kitabı için “Kitap, bombadan daha tehlikelidir.” diyerek tutuklamayı meşrulaştırdı.
ARINÇ: ARTIK TOPUK SELAMI VERİYORLAR
Ergenekon, Balyoz derken bir açıklama da dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'tan geldi. Mayıs 2011'de Bursa'da konuşan Arınç, “Askerler artık köşe kapmaca oynamıyor, 3 yıl önce (27 Nisan e-muhtırasını kastediyor) aba altından sopa gösterenler artık topuk selamı verip ‘sayın cumhurbaşkanım' diye söze başlıyor." diye konuşmuştu.
Sonuç olarak, Erdoğan'ın son seçime kadar defalarca, “Askeri vesayetle çarpışa çarpışa bugünlere geldik.” diyerek yaptığı kampanyalar hâlâ akılda. Tepeden tırnağa tüm AKP'li yetkililer bu davaları savundu, askeri vesayetle mücadele aracı olarak destekledi. Her şeyin iktidarın elinde olduğunu bir gecede çıkarılan kanunlar ve görevlerinden alınan polis ve savcılar örneğinde gördük. Dolayısıyla Camia'yı ilgilendiren tek somut vaka medyasında bu davalara demokrasi adına sahip çıkması. Sadece bunun üzerinden bütün Ergenekon ve Balyoz sürecini Camia'nın üzerine yıkmaya çalışmak ise bugün bu davalardan kurtulmak isteyen sanıkların ve yolsuzluk ve rüşvet iddialarından kurtulmak isteyen iktidarın işine geliyor.