Dışişleri Bakanı 'nin sorularını yanıtlıyor.
Davutoğlu'nun açıklamaları:
Dün İranlı dostlarımızla da paylaştım. Ben belli aralıklarla analizler yapmaya çalışırım. Ortadaoğuda hemen bir resim çeksek üç farklı konjonktürel alan oluşmaya başladığını görüyorum. Birincisi Fas'tan Mısır'a kadar olan ilk taleplerin yükseldiği coğrafya.
Bir sene içinde Tunus'ta seçim yapıldı. İlk seyahatini Türkiye'ye yapıyor. Dinamizm orada başladığı için yeni ülkenin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı teşekkür için Türk büyükelçiliğine geliyor.
Yine Fas'ta bir seçim oldu. Fas son derece akıllıca bir yol seçerek hiçbir kargaşa olmadan seçimin yolu açıldı. Dışişleri Bakanları ilk ziyaretini Türkiye'ye yapmak istediğini söyledi.
Mısır'da üçüncü etap seçimler var. Bazı kargaşalar var ama kolay değil. Geçen yıl bu vakitler Mübarek'in gideceği, seçim yapılacağı söylenseydi inanmayabilirdik. Başbakan seslendi. Bu büyük bir riskti. Bir öngörüde bulunmuştuk. Yasemin devrimini öngörmüştük. Mısır'da ne olursa olsun ilişkilerimiz devam edecektir.
Başarı şansı en yüksek ülke Tunus'tur. Ama en önemli ülke Mısır ve Suriye'dir.
Zorlu bir süreç var. Ama Kuzey Afrika coğrafyasında bir aşama gelişti.
İkinci kuşak Körfez ülkeleri. Nüfüsu az, maddi imkanları geniş... Bahreyn dışında bir sosyal hareketlilik olmadı. Reform çabaları sürüyor.
Üçüncü kriz kuşağı ise... Esas risklerin barındığı... Irak, Suriye, Lübnan yayında yaşanacak olanlar. İran'ın özelliği diğerleriyle karşılaştırıldığında şu anda bölgede sürekliliğini kaybetmemiş ülkeler Türkiye, İran, Suudi Arabistan... Dolayısıyla bir Tahran diplomasisi var. Ama Mısır için yeniden imar edilecek bir diplomasi var.
İran gibi köklü devlet geleneği olan ülkenin tek refleksi mezhep refleksi olmaz. Coğrafyanın belirleyici bir faktörü vardır. Oradaki bütün din ve mezhep faktörlerini göz önüne alır. İran devrimi gibi bir vaka üzerinden oluşmuş, 30 yıla aşkın bir tecrübe birikimi var. Bunları bir arada düşünmek lazım. Türkiye - İran ilişkilerini Şii-Sünni rekabetine dayandırmak doğru değil.
Bizim dış politikamızı eleştirenler öyle bir tablo çiziyor ki sanki İran'la gizli bir savaşa girdik. Aynı coğrafyada olan ülkeler işbirliği ve rekabet içinde olur bu doğaldır.
Tahran içinde birçok Tahran, Washington içinde birçok Washington vardır. 10 yıl önce belki Ankara için de bu söz konusuydu. Ama şu anda dış politikada Ankara'dan çifte ses çıktığını söylemek mümkün değil.
2010 yılında eksen kayması diyenler 2011 yılında İran'la gizli bir savaş halinde olduğumuzu yazdılar. Karşılıklı gücümüzü de, zaafımızı da biliriz. Ama iletişimi hiç koparmayız. Farklı düşünsek de bunu açıkça belirtiriz.
Bölgede büyük bir devinim yaşıyoruz. Mısır'dan Fas'a kadar inşa edici bir süreç var. Ama Irak-Suriye hattında bir potansiyel tehdit görüyorum. Bizim bu bölgedeki bu riskleri birbirimizle paylaşmamız lazım ki o riskleri kontrol altına alalım. Ülkeler kendi içlerine kapanmamalıdır.
SURİYE9 aydır Suriye ile her kanalı denedik. Bir ülkeyi çok benimsemişseniz, onun değişecek olması uzak ihtimal gibi geliyor. Esad'la her görüşmemizde, 'Bir hafta daha, bir ay daha, önce güvenlik...' demiştir. Bütün taraflara her türlü mesajı ilettik.
Hiçbir sosyal olgu doğallığı olmasaydı bu kadar zaman sürmezdi. Gerçekten toplum içinde bir kaynama olmasaydı...
Haber Kaynağı : Haberturk.com