Konferansın açılış konuşmasını yapan Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şuayip Karakaş Necip Fazıl Kısakürek'in bir yazarla sohbet esnasındaki konuşmasını şu şekilde aktardı, “Necip Fazıl'a soruyor, 'Sizden sonra şiir bayrağını kim taşıyacak?' Necip Fazıl, 'Benden sonra o bayrağı taşıyacak kimse yok. Türk şiiri benimle birlikte sona erecek' demişti. Tabii biz buna güldük. 'Sanatkâr övünmesidir' dedik, fakat 1983 yılında Necip Fazıl öldükten sonra anladık ki o söz boşuna söylenmemiş Türk şiirinin yetiştirdiği son şair Necip Fazıl Kısakürek.”
Yaşadığı dönemin rengine büründü
Prof. Dr. Kazım Yetiş ise konuşmasında Necip Fazıl Kısakürek’in yaşamının iki bölümde incelenmesi gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Yetiş, Necip Fazıl'ın 1923 öncesi ve sonrası olarak ele alınması gerektiğini vurgulayarak, “1910'a kadar doğmuş şahsiyetler Osmanlı’nın en buhranlı dönemini yaşamışlardır. Büyük bir imparatorluğun çöküşünü, yüzlerce binlerce insanın öldüğü ve Anadolu işgalinin yaşandığı yıllardı. Necip Fazıl Kısakürek, o dönemi yaşamış bir şahsiyettir. Şiirleri de daha sonradan yön değiştirerek, toplum meselelerini ele almaya başlamıştır. 1950'den sonra Necip Fazıl büyük ilgi, alaka, saygı ve sevgi görmüştür. Bu sevgi bugün zirveye çıkmıştır çünkü mevcut Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız da onun çevresinde bulunmuş kişilerdir,” şeklinde konuştu.
“Türkiye bugün Büyük Doğu'yu kurmaktadır”
Necip Fazıl Kısakürek'in yeni bir neslin doğup yayılmasına yol açtığını ve bugünün siyasi iktidarında bulunduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nejat Birinci, “Yeni düzende değerler sistemini oluşturup o sistemler çerçevesinde milletin devamlılığını bağımsızlığını sürdürmek için bazı şahısların tüm zaman aralığı içinde olan biteni yeni nesillere anlatması gerekiyor. Toplumlara şekil veren, onların duygusunu işlemeyi bilen veya kendi duygularını topluma mal edebilen sanatkârlar milletlerini ilerletebilir. Necip Fazıl da bunlardan biridir,” şeklinde konuştu. Kısakürek'in yetiştiği ortam üzerinde de durulması gerektiğini belirten Nejat Birinci, Türk tarihinde 1908 ve 1923 yılları arasında Türkiye'nin siyasi ve sosyal yıkım açısından önemine dikkat çekti. “Sanatkârları değerlendirirken yaşadıkları dönemi de anlamak lazım,” diyen Birinci, Necip Fazıl Kısakürek'in bazı eserlerini de seslendirerek dönemlerine göre açıklamalarını yaptı. Prof. Dr. Nejat Birinci konuşmasını Necip Fazıl'ın yaşadığımız dönemdeki iktidarda önemli bir kaynak olduğunu belirtip, “O kaynak bugün Türkiye'nin ufkunda, şiiri içinde, duygusu içinde, hayatı içinde olmak isteyen anlayışın içinde iktidardır. Türkiye bugün Büyük Doğu'yu kurmaktadır,” sözleriyle bitirdi.
“Allah'a itaat etmeyene itaat edilmez”
Öğr. Gör. Fuat Bol, Necip Fazıl Kısakürek'in zekâsının aklından çok ileride olduğunu söyleyerek konuşmasına başladı. Fuat Bol, ilk şiirlerini daha onlu yaşlarında yazmış olan Necip Fazıl'ın o şiirlerle zirveye kadar gelmiş olduğunu ekleyerek, 1930'lu yıllara gelene kadar bohem hayatı yaşayan bir şair olduğunu da salondakilerle paylaştı. Necip Fazıl Kısakürek'le anılarını da anlatan Fuat Bol, “Zekâsı o kadar ileridir ki tanıştığı ve kendi dünyasını değiştirdi efendisi Abdülhakim Arvasi Hazretleri, 'Keşke bu kadar zeki olmasaydın' demiş kendisine” diyerek, “Karanlık Devir” olarak nitelendirdiği1940-1950'li yıllar arasında Necip Fazıl'ın başından geçen bir hikâyeyi ise şöyle anlattı:
“Matbuat Müdürlüğü tarafından bütün gazetelere bir bildiri geliyor. 2Bundan sonra Allah'tan ve ahlaktan bahsetmek yasaktır' diye. Necip Fazıl bunu duyunca 'Büyük Doğu' diye bir mecmua çıkarıyor ve derginin kapağında sürmanşet şeklinde 'Allah'a itaat etmeyene itaat edilmez' başlığını veriyor. Dönemin bakanı kendisini arıyor ve 'Necip Bey ne yani bize itaat edilmez mi?' diyor. Kısakürek de 'Ne anlıyorsan o' şeklinde cevap verince büyük bir kavga çıkıyor aralarında. Bu sefer dönemin bakanı Büyük Doğu'yla güzel sanatlar akademisindeki hocalık işi arasında tercih yapmasını söylüyor. Necip Fazıl Kısakürek de 47 kişilik bir sınıfa hitap etmektense ruhsatını alıp bütün bir yurda hitap etmeye karar verip kendini cemaat arenasına attığını belirtiyor ve istifa ediyor.”
Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Nihal Atsız
Prof. Dr. Erman Tuncer ise yaptığı konuşmada mevcut hükümetin şiir babasının Necip Fazıl olduğunu belirterek, “Necip Fazıl, her alanda çok başarılı bir şahsiyetti. Tiyatro alanında, şiirlerinde, günlük yazılarında harikulade biriydi. Necip Fazıl çok kabiliyetliydi, fakat çok da kitap okuyan bir insan değildi. Bir gün evindeki bir mülakatta sormuşlar 'Evinizde hiç kütüphane göremiyorum yoksa siz hiç kitap okumuyor musunuz?' diye. O da, 'Siz hiç süt içen inek gördünüz mü?' diye cevap vermiş,” şeklinde konuştu.
Konuşmasını o dönemin üç önemli isminin olduğunu söyleyerek sürdüren Prof. Dr. Tuncer, “Necip Fazıl, Nazım Hikmet ve Nihal Atsız. Bu kişiler üç farklı yere insanları götürmeyi istediler. Eğer bu üç isim aynı çatı altında olsaydı hiç şüpheniz olmasın 50 yıl önce Türkiye başka bir noktada olurdu,” şeklinde konuştu. Tuncer, Necip Fazıl'ın en çok üzüldüğü şeyin tahsil hayatından çok hapis edilmiş olması olduğunu söyledi. Konuşmasında Necip Fazıl 'ın Nazım Hikmet ile aralarındaki anlaşmazlığa da değinen Tuncer, konuşmasını anlattığı şu anekdotla sonlandırdı:
“Necip Fazıl, Nazım'a şu şekilde bir şey söylemiş: Nazım ben eğer iktidar olsaydım seni asardım, sonrada darağacının altında hüngür hüngür ağlardım.”