MAHŞERİN ESRARI ROMANINA DAİR-Prof. Dr. Nurullah Çetin
Öyle bir sevdadır ki bu, ne yere sığar ne göğe…
Onun içindir ki, sevda demişler, aşk demişler ismine…
Senin aşkınla şad olan gönlüm, sensizliğe mahkûm olsa da
Mahşer’e kadar, içinde bulunduğum ahvalden müşteki değilim zerre kadar…
Bilirim. Gül gibidir, miski amber gibidir aşk.
Tıpkı Yusuf’a benzer…
Kokusunu almaya ise ancak bir Yakup ister…
Sevgiliye söyleyin her şeyi alıp gelsin,
Gönül tahtımı ona elimle vereceğim.
Bakışlarıyla beni durmadan yakıp delsin
Aşkıyla o sonsuza, “mahşer”e ereceğim.
Esrar Dede’den başlayıp Şeyh Galib’e, III. Selim’le birlikte Saray’a uzanan ince uzun bir yoldur bu.
Şeyh Galib’le Beyhan Sultan’ın mahşere ertelenen aşklarını esrarlı kılan bir yol...
MAHŞERİN ESRARI ROMANINA DAİR-Prof. Dr. Nurullah Çetin
Mehmet Nuri Parmaksız ve İlhan Akın, ortaklaşa Şeyh Galip’le Beyhan Sultan’ın aşkı etrafında odaklananMahşerin Esrarı adlı 3 ciltlik nehir romanın ilkini yayınladılar (Akçağ Yayınları, Ankara 2012). 18. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nin dikkate değer bir tarihsel kesitinde ileri gelen bazı kişilerin bireysel aşk hikâyelerine ışık tutan eser, tarihî olay, konu ve kişilere bağlı kalınarak roman kurgusu içinde yeni bir ifade içinde sunulmuş. Olaylar esas itibariyle Esrar Dede, Şeyh Galip, Beyhan Sultan ve Padişah III. Selim arasında geçiyor. Bu ana tiplerle birlikte başka kişiler de var.
Olaylar zamandizimsel bir sıra takip ediyor. Bu bakımdan klasik bir roman kurgusu söz konusu ise de fantastik kurguya ve postmodernizm akımına özgü nitelikler de var. Mevlana’nın Mesnevisinden, Şeyh Galip’ten, Esrar Dede’den, Mehmet Nuri Parmaksız’dan ve başka kaynaklardan metin eklemeleri ile beslenmiş bir romandır. Ayrıca yazarlar, romanda fantastik bir kurgu unsuru olarak Esrar Dede’ye kendisinden 180 sene dünyaya gelecek olan Nurullah Genç’in şiirinden parçalar dinletirler. Yine Esrar Dede’ye 2009’da basılmış Kelebek Ömrü kitabından şiirler okuturlar.
Önce romanın omurgasını oluşturan tarihsel kişiler hakkında kısa biyografik bilgileri hatırlatalım:
Esrâr Dede, (1748-1797) önemli bir Türk Dîvân şairidir. Asıl adı “Mehmed”dir. Galata Mevlevîhânesi'nde tanıştığı Şeyh Gâlip’in hayatının sonuna kadar dostu, öğrencisi, takipçisi oldu.
18. yüzyıl Türk Divan edebiyatının zirve şairi olan Şeyh Galip (1757 - 1799), aynı zamanda mutasavvıftır. 24 yaşında iken divanını tertip etti. “Esed” ve “Galip” mahlaslarını kullandı. Galata Mevlevihanesi’nin şeyhi oldu. Aynı zamanda besteci ve şair olan Sultan III. Selim’le dosttur. Sultan’ın kızkardeşi Beyhan Sultan ile platonik bir aşk yaşadı.
Roman, aslında Osmanlı Devletine ait tarihsel bir dönemi ve bazı kişiler arasında geçen olayları aktarmak yerine; bunlardan hareketle evrensel anlamda aşk olgusunu irdelemeye, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir gayretin ürünüdür. Yani romanı biz evrensel aşk yolculuğu romanı olarak okuyabiliyoruz. Eserde beşerî aşkla ilahî aşk, paralel yapılar halinde iç içe ve yan yana birlikte sergilenmiştir. Aşkın bu dünyayla sınırlanamayacağı, sonsuzluğu, son aşaması kabul edilen vuslatı yani birleşerek sonlanmasının bu dünyada gerçekleşemeyeceği, mahşere kalacağı tezi kuvvetle vurgulanıyor.
Roman, teknik anlamda kurgusal yapısı bakımından hem maddi hem de manevi bir aşk yolculuğu serüveni ekseni etrafında yoğunlaşıyor.
Roman, asıl adıyla yani Mehmed olarak verilen Esrar Dede’nin aşk yolculuğu ile başlıyor ve uzun süre bu yolculuk sergileniyor. Yıllar önce büyük bir aşkla bağlandığı ama vuslatı yaşayamadan kaybettiği nişanlısı vardır. Nişanlısı ince hastalıktan ölmüştür. Nişan yüzüğünü önemli bir hatıra olarak saklar. Galata Mevlevihanesi’ne intisap ettikten sonra Şeyh Galip’le dostluğu ve beşerî aşktan ilahî aşka geçiş süreciyle devam ediyor. Bu arada ikinci aşk halkası Şeyh Galip-Beyhan Sultan arası aşk devreye giriyor.
Esrar Dede, kendini ve aşkı ararken Mevlana’dan aldığı kavram ve motifleri çok iyi kullanır. Asıl olanın beden değil ruh olması gerçeğini kuvvetle vurgular. Ölümden korkmayarak, ölümü düğün bayram kabul ederek gerçek sevgiliye kavuşmanın asıl olduğu gerçeğinde yoğunlaşır. Kendisi ile ney arasında Mevlana’nın kurduğu cinsten bir ilişki kurar. Bataklıkta büyüyen bir kamışın yerinden kopartılışını, içinin oyuluşunu, kızgın demirlerle üstüne delikler açılışını ve onun inleyen, yanık sesini, insanın kendi nefsiyle savaşına benzetir.
O aslına rücu etmek için arar ve aradığını bulma cehdine düşer.
Mutluluğu deniz kıyısındaki meyhanede ve Sahaflar Çarşısındaki kitaphanede arar.
Sicilya’ya yolculuğa çıkar. Bu deniz sevda denizi, bu yolculuk da sevda yolculuğudur Mehmet için. Orada kendisini en iyi anlayan arkadaşı Parmaksız Halis’le buluşur. Parmaksız Halis de aslında roman yazarı Mehmet Nuri Parmaksız’dır.
Roman, hem kurgusal hem de muhtevayla ilgili bazı temel kavram ve motifler üzerine kurgulanmış. Bunları verelim.
*Dramatik Unsur: Romanlar genellikle dramatik yapı üzerine inşa edilirler. Dramatik insan, edebiyatın temel kişilerinden biridir. Bu romanda da dramatik unsur, gizli sevda acısıdır. Esrar Dede’nin ya da romanda sık geçen adıyla Mehmet’in dramı da her gün artan bir iştiyakla sevdiğiyle tanışmak, onun ipek gibi yumuşak saçlarına dokunup koklamak ve onun cemali karşısında huzur bulma isteği yoğun olarak sergilenir. Ama bunu bir türlü gerçekleştirememektedir. Sıkışıp kaldığı aşk dehlizinden kurtulabilmek için çırpınır. Hayaliyle tanıştığı sevgilisi onu bir türlü bırakmaz.
Henüz yüzünü bile görmediği sevgiliyi içinde, gönlünde, Sicilya’da, denizde her yerde arar durur. İçinde kopan aşk fırtınası onu oraya buraya savurur.
*Süveyda motifi: Süveyda, asıl anlamıyla “siyahlık” demektir. Kalbin ortasında varlığı kabul edilen siyah noktadır. Kalpteki gizli günahtır. Aynı zamanda dinî ilimlerin de merkezidir. İdrak ve basiret merkezidir. Süveyda, kalbin içinde sevginin tecelli ettiği, yeşerdiği küçücük ama çok büyük bir noktadır. Gönlün tam içinde aşkın tecelli ettiği kara noktasıdır. Esrar Dede’nin içinde saklanan ve çok arzu ettiği, bulmaya çalıştığı süveyda, romanın anahtar kavramlarından biridir. Yüreğinin derinliklerinde sevginin yeşerdiği yer olan küçük, kara bir noktayı, süveyda ile tanışmayı çok ister. Süveyda onun kalbinde gizlidir. Gönlünün içinde gizli olan süveydayı bulma cehdi, onun hayatına anlam katacaktır.
Esrar Dede’nin asıl esrarı, gönlündeki küçük siyah noktanın anlamını çözmektir. Bunu çözmek için tasavvufî anlamda çileli bir iç yolculuğuna çıkar. Hayatın anlamı da bu siyah noktanın anlamını çözmek için verilen mücadelenin ve çekilen zorluğun, sıkıntının zevkindedir. Bundan korkmamaktır. Çözüm yolu kişinin kendindedir. Bunun son aşaması aşkın kemale ermesidir. Aşk kemale erdikten sonra sevgilinin kendisinin varlığı bir anlam ifade de etmez. Olsa da olur olmasa da.
Süveyda her şeyin merkezi, her şeyin özüdür. Allah’ın âlemleri yaratmasına sebep olandır.
Esrar Dede süveydasına kavuştuğu zaman asıl kendisi olacaktır. Yani ilahî aşkı bulunca varoluşunun anlamını gerçekleştirecektir.
*Tezat motifi: Romanda aşk, sevgili ya da genel anlamda istenilen şey motifi “ya vuslat ya hicran” tezadı arasında tutulmuştur. Mehmet sevgilisini ruhunda taşır. Ezelî sevgilisine ya tam kavuşacak ya ondan tam ayrılacak. İki zıt uç arasında gidip gelir. Aşk bu karşıtlık arasında anlam kazanır. Zira her şey zıddıyla değer kazanır. İnsan hayatı da aslında böyledir. Ümitle korku arasında yaşanan hayat heyecan vericidir.
Esrar Dede, iki zıt uç arasında gider gelir. Aşkı, sevgiliyi arayış yolculuğu onu birbirine zıt iki uçtan birine götürecektir. Ya dünyevî yani maddi ya da uhrevî değer elde edecektir. Romanda bu tezat hali şöyle ifade edilir:
“Bu yolculuk, bundan sonraki hayatının adresini belirleyecek, yepyeni bir adres verecekti Mehmed’e. Yemen’deki Ad Kavmi lideri Şeddad’ın Allah’a ortak koşmak için yaptırdığı İrem Bağının üzüm bağları mı olacak? Yoksa Cennet Bahçesinin Tuğba dalları mı olacaktı?” (s.67).
Bu tezat, aynı zamanda beşerî aşkta mı karar kılacak? Yoksa ilahî aşka mı ulaşacak? İkilemini ifade eder. Dolayısıyla Esrar Dede’nin aşk yolculuğu, beşerî aşkla ilahî aşk arası paralel yapılar halinde de seyreder. Bu paralel yapıyı Şeyh Galip’le Beyhan Sultan arasında da görürüz.
Romanda tezat motifi, aynı zamanda dünya-ahiret, sonlu olan-sonsuz olan, fanî-ebedî kavramları üzerinde de kurulmuştur. “Sonsuz olanı mı, sonlu olanı mı tercih etmeliyiz?” (s.78) sorucu bunun için sorulur. Yani dünya mı tercih edilecek yoksa ahiret mi?
*Arayış Yolculuğunda Yardımcı Unsurlar: Kişilerin bir değeri elde etmek adına içine girdikleri arayış yolculuğu sürecinde bazı yardımcı unsurlara yer verilir. Geleneksel eski halk hikâyelerinde, masal, destan ve mesnevilerde de bu kurgusal motiflere rastlarız. Buna bu romanda da karşılaşıyoruz. Mehmet’in aşkı, hakikatî ve kendisini bulma yolculuğunda kendisine yol gösteren, kılavuzluk yapan başlıca yardımcı unsurlar şunlardır:
1. Yaşlı Bilge Figürü: Romanda geleneksel tahkiyemizin önemli figürlerinden olan nur yüzlü, beyaz sakallı, görmüş geçirmiş, bilgili, tecrübeli, yol gösterici, ikaz edici pir-i fani figürüne de yer verilmiş. Mehmet’in arayış yolculuğunda zaman zaman hayalen karşısına çıkar, ona yol gösterir, “gel” diye davet eder. Bu beyaz sakallı pir-i fani, zaman zaman Mehmed’in karşısına hayali bir silüet olarak çıkar ve ona bazı uyarıcı, sarsıcı sözler söyler. Bunlardan biri de “Sen içindeki süveydayı bulmalısın evlat” cümlesidir. İnsan aşkı, hakikati, gerçek sevgiliyi kendi çabasıyla, zahmet çekerek, emek harcayarak bulacaktır. O zaman anlam kazanır.
Çocukluğundan beri tanıdığı ve hiçbir zaman unutmadığı beyaz sakallı, nur yüzlü dedenin işaret ettiği sevgiliyi aramaya devam eder. Fakat büyük mücadelelerden ve çilelerden sonra verdiği adrese ulaşacağına inanır. Esrar Dede, içindeki süveydaya sabır yoluyla ulaşacaktır.
Nur yüzlü Dede, Mehmed’i her yerde takip eder. Sicilya’da iken de İstanbul’a döndükten sonra da onu sabırlı olmaya davet eder. Asıl menzile ulaşmaya az kaldığını, süveydasına kavuşacağını, asıl kendi benliğini bulacağını müjdeler durur. Mehmed’i meçhul bir ses kendine çağırır ve “gel” der. Mehmed bir yönüyle bu sesin peşinde sürüklenen adamdır.
Yıllardır Mehmed’i hayalî bir silüet olarak takip eden nur yüzlü, ak sakallı dede figürü aslında Şeyh Galip’tir. Sonunda Mevlevihane’de karşılaşırlar ve yıllardır birbirinin özlemini çeken iki dost buluşmuş olur.
2. Aydınlatıcı Kitap: İnsanların hayatlarında bazı kitaplar çok belirleyici, değiştirici ve yönlendirici bir rol oynarlar. Sarsıcı, etkileyici, inşa edici kitap motifi hem gerçek hayatta hem de edebiyatta yardım edici motif olarak çok kullanılır. “Bir kitap okudum hayatım değişti” sözü sıkça karşımıza çıkan bir sözdür. Bu romanda da bu motif, çok önemli bir rol oynuyor.
Mehmed, kendini ve aşkını arayış sürecinde Divan ve Halk şairlerinin şiirlerini yolunu aydınlatan birer kılavuz olarak görür.
Esrar Dede’nin hayatında Çelebi Mehmet’in yazdığı Süveydaya Mektuplar ve Âşık Nuri Divanı onun âdeta kılavuzu olur. Bu iki kitap, onun dertlerine derman olur. Aşkı öğretirler, aşk hakkında tatminkâr cevaplar verirler, açıklamalar yaparlar. Esrar Dede, Çelebi Mehmet’le kader birliğine sahiptir.
Âşık Nuri Divanı, aslında roman yazarlarından Mehmet Nuri Parmaksız’ın Kelebek Ömrü (Ankara 2009) adlı şiir kitabıdır. Süveyda’ya Mektuplar da yine aynı yazarın eseridir.
3. Mektup: Esrarengiz dede, Mehmed’in rüyalarına girer. Rüyasında bir mektuptan bahseder. “O mektuba dikkat et” der. İhtiyarın verdiği mektubu cebinde taşır. O mektubun içinde kendisi, kendi gerçekliği vardır.
4. Mevlevihane: Esrar Dede uzun süre Galata Mevlevihanesi’nin etrafında gezinir, bir türlü içeri giremez. Uzun mücadelelerden sonra Mevlevihane’ye girer. Şeyh Galip’le tanışır. Şeyh Galip de kendisiyle kader arkadaşıdır aslında. Şeyh Galip de kendisi gibi köşe bucak aşkı arayan biri. Şeyh Galip de yıllarca sevdiğini aramıştır. O da vuslat özlemiyle, ayrılık acısıyla kavrulmuştur.
Mehmet, yıllardan beri hayaline nur yüzlü dede olarak görünen ve kendisini sürekli “bana gel” diye çağıran kişinin Şeyh Galip olduğunu anlar.
Mevlevihane, Mehmet’in yıllardır aradığı ve huzur bulduğu, beşerî aşktan ilahî aşka geçtiği yerdir. Teslim olarak özüne döndüğü, asıl kişiliğini bulduğu, ruhunun ve kalbinin tatmin olduğu beşerî aşk ıstırabından kurtulup ilahî aşkın mutluluğuna kavuştuğu yerdir. Aslında yıllardır aradığı yer burasıdır. Sevdasını da süveydasını da bulacağı yer burasıdır. Yani ilahî aşk dergâhı. Şeyh Galip onu uzun zamandır bekleyip durmuştur. Sonunda buluşmuşlardır.
Mehmet, sahildeki meyhanede, Katanya’daki Halis’te, Üsküdar’daki Bekir’de ve kendi evinde bulamadığı huzuru, mutluluğu Mevlevihane’de Şeyh Galib’in yanında bulmuştur. Burada hem mutluluğu hem kendini bulmuştur. Süveydasını da burada bulacaktır. Ölünceye kadar artık burada kalacaktır. Şeyh Galip’le olan aşırı dostluğu kıskançlığa sebep olur. Şems ve Mevlana ilişkisi Galata Mevlevihanesi’nde Şeyh Galip-Esrar Dede ilişkisi şeklinde karşımıza çıkar.
5. Pi Sayısı: Parmaksız Halis Sicilya’da 314 numaralı evde oturur. Halis çocukluğundan beri 314’teki pi sayısı ile ilgilidir. Halis, pi sayısında kendini gizleyen sırrı bir gün çözeceğine inanır. Pi sayısındaki gizeme, bu sayının kutsallığına çok inanır. Her şeyi o sayıyla hesaplar, hayatın ölçüsü pi sayısıdır adeta. Halis, 14 Martta doğmuş, 14 Marttaki kavgada 3 parmağını kaybetmiş. Mektepteki numarası 314 imiş. Ailenin 3. oğluymuş. Soyları da 14. yüzyıla dayanıyormuş. Parmaksız Halis 14 harften oluşuyor. 3 ve 14 sayıları onun için çok önemlidir. Pi sayısı ile aşkı anlatmaya çalışan beyit yazmış. Pi, matematikte aynı zamanda aşkın sayıdır. 14’ten 3 çıkarsa 11 kalır. 11 sayısındaki birler, elif harfini anlatır, Allah’ı işaret eder. 3,14’ten sonraya giden sayılar ise sonsuzluğu fısıldar. 1’den 1’i çıkarınca sıfır kalır. Bütün sayıların dışında kalan her şey yani masiva aslında sıfırdır. 0 yalnızken bir değer taşımaz. Sayılar sonsuzluğa gider. Sonsuzlukta da Allah vardır.
Romanda Pi sayısının sonsuzluğu ile süveydanın sonsuzluğu birleştirilir.
6. Mahşer: Mahşer, kıyametten sonra insanların tekrar dirilip toplanacakları yerdir. Dünya, kalıcı değil geçicidir. Dünyada her şeyin nihai durağı mahşerdir. Sonsuz hayat, mahşerdedir. Mehmet sevgilisine, nişanlısına ancak mahşerde kavuşacağını düşünür. Mehmet sevdiğiyle, ölen nişanlısıyla buluşmayı mahşere bırakır.
İnsanların ezelden beri mahşere doğru koşmaları, mahşerin son nokta olması, aslında arayışın mahşere kadar devam eden bir süreç olduğu gerçeğini perçinliyor. Aslında Mehmed’in köşe bucak aradığı süveyda, mahşerde gizlenmiştir.
Mevlevihane’de Şeyh Galib’in söylediği şu söz, mahşer motifini belirginleştiriyor:
“Deliler gibi sevdiği halde sevdiğinden, sevdiğinin lehine uzak kalmayı beceren, sevdasını mahşere erteleyip Süveyda’sıyla mahşerde buluşmayı bekleyen kişi en fedakâr insanlarından biridir.” (s.133)
“Sonlu olan değil, sonsuz olandır asl olan. Mahşerdir asl olan… mahşerdir biline.” (s.152)
Aynı şekilde Şeyh Galip ile Beyhan Sultan aşkının vuslatı da mahşere bırakılmıştır.
Bir bütün olarak değerlendirildiğinde roman, akıcı, yumuşak, romantik bir dil ve üslupla yazılmış olup evrensel aşk gerçeğini Esrar Dede ve Şeyh Galip üzerinden etkili ve çarpıcı biçimde sunmayı başarıyor. Hem maceraya dayalı olay unsuru, hem duyguya dayalı romantizm yoğunluğu, hem de felsefeye dayalı tasavvufî içerik romanı zengin kılmaya yetiyor. Böylelikle Türk kültür tarihinin, Osmanlı zenginliğinin günümüz için de hâlâ bitmez bir kaynak olduğunu görüyoruz. Türk tarihinin zenginliğini çok değişik açılardan ve farklı yaklaşımlarla yorumlayarak günümüze taşımak, oldukça heyecan verici bir meşgale olmalı.
Yazarlar : Mehmet Nuri Parmaksız
İlhan Akın