Sivil Haber

Tekbilek: 'Müziği dua gibi görüyorum'

KÜLTÜR SANAT

Dünyaca ünlü Türk müzisyen Ömer Faruk Tekbilek, Kanada'nın Toronto kentinde verdiği konserin ardından müzik ve sanata dair görüşlerini paylaştı.

Kanada Kraliyet Konservatuvarı'nın, Ortadoğudan Müzik Serisinin ikinci etabı kapsamında sahneye çıkan Ömer Faruk Tekbilek'e, İspanyol-Yahudi müziğinin günümüz temsilcilerinden Yasmin Levy de eşlik etti. 1135 kişilik Koerner Hall salonundaki konserin biletleri günler öncesinde tükendi. Konser sonrası konuşan Ömer Faruk Tekbilek, "Toronto halkı, bizi yine her zamanki sıcaklığı ve samimiyeti ile kucakladı" dedi.

"Müzik, Allah'a ulaşan en kestirme yol"

Müzik ve sanata dair görüşlerini paylaşan sanatçı Ömer Faruk Tekbilek, şunları söyledi:

"Ben müziği öncelikle bir dua olarak, Allah'a giden, özümüze giden ve dolayısıyla Cenab-ı Hakka ulaşan en direkt ve kestirme yol olarak kabul ediyorum. Bu başkaları için farklı olabilir ama benim için müzik yapmak, dua etmek gibi bir şey. Sahnede iken bir şeyi ispat etmek için değil de, içimde, özümde ne varsa onu insanlarla paylaşmak için çalıyorum. Bunu dua gibi gördüğüm için de, sahnede iken, sanki bir mesciddeymişim gibi, arkadaşlarımla, kollektif bir şuurla dua ediyoruz."

"Bir melodiyi çalmam için, gözlerimin yaşarması lazım"

Albüm hazırlarken, çok seçici davrandığını anlatan Ömer Faruk Tekbilek, bir besteyi seçerken dinlediğinde tüylerinin ürpermesi ya da gözlerinin yaşarması gerektiğini söyledi. Ömer Faruk Tekbilek şöyle devam etti:

"Bir melodiyi duyduğum zaman ya tüylerimin kalkması lazım ya da gözümün yaşarması lazım. O melodi bana birşey vermeli ki, ben de onu insanlarla paylaşabileyim. I Love You'yu da Hasan bana ilk çaldığında tüylerim ürpermişti. Severek çaldığımız zaman duygu yüklü oluyor. Birşey yapmış olmak için değil, her notanın verdiği lezzetle çalıyorum. Zaten melodinin ahengi, bana hangi enstrümanı çalmam gerektiğini söylüyor."

"Sanat, ruhla şuurun özümlemesinin ürünü"

Gerçek sanatı ve sanatçının nasıl olması gerektiğini anlatan Ömer Faruk Tekbilek, sanatı insan ruhu ile şuurunun özümlemesinin bir ürünü olarak gördüğünü ifade etti ve şöyle konuştu:

"Gerçek sanat, şuurdakilerin, ruhun ruhaniyeti ile yoğrulmasından doğuyor. Bunu kim başarabiliyorsa, gerçek sanatçı da ona diyoruz. Ruhun özünde kendini ispat etme duygusu yok, potansiyelini yaşama isteği var. Ama yaşadıktan sonra da kendi özündeki sükunete dönmek ister. Cenab-ı Hakka giden yol, kullarının sayısı kadar derler. Herkes derece derece.. Kimi yaya kimi atlı/Kimi uçar çift kanatlı der Aşık Veysel.. İnsanlar böylece birbirini etkiliyor işte. Beni de etkileyen insan, Orhan Gencebay'dır. Ben O'nda, sanatkâr özelliğini, insan özelliğini ve Allah'ın rahmet sıfatını gördüm. Orhan Abi, gerçek sanatkâra en güzel örnektir."


Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.