Baskının dava açmanın yöntem haline getirildiğini belirten Dündar, "Askeri yönetim dönemlerinde de olmuş şeyler, denenmiş sonuç vermemiş şeyler bunlar. Biz susmayacağız, yazmaya, çizmeye, yolsuzlukların üzerine gitmeye devam edeceğiz." dedi.
Hakaret suçlamasıyla ilgili İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki davada daha önce hakkında zorla getirilme kararı verilen Dündar, bugün duruşmaya katılarak savunmasını yaptı. Söz konusu köşe yazısının, güncel olan, önem arz eden 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları aşamasında bazı fezlekelere yayın yasağı olması nedeniyle ve olayların kamuoyunu ilgilendirdiği düşüncesiyle yazdığını söyledi. Bilgilendirme amaçlı olduğunu kaydeden Dündar, fezleke içeriklerinin kamuoyu için önemli olduğunu düşündüğünü, Çankaya'nın bu içerikler yönünden bir sığınak olamayacağı düşüncesini bildirdiğini kaydetti. Hakaret kastı olmadığını savunan Dündar, "Yazının başlığını da fezlekeleri okumak hakkımız şeklinde koymuştum." dedi.
Dündar'ın avukatları, lehe olan delillerin toplanmadığını ifade etti. Avukatlar, köşeyazısındaki sözlerin basın özgürlüğü kapsamında kaldığını belirtti. Bu durumun dayanağının eleştiri sınırı ile birlikte Anayasa, AİHM, hukuk genel kurulu ve ceza genel kurulunun verdiği kararlar olduğu ifade edildi. 25 Aralık soruşturma dosyasının istenmesini talep eden avukatlar, dosyada görev alan amir ve memurların dinlenmesini de istedi.
Avukatlardan Akın Atalay, iddianamede 'yazarın niyetinin düşünce açıklamak bilgi vermek olmadığı' şeklinde ifade bulunduğunu hatırlattı. Müvekkiline yönelik niyet izafesi yapıldığını söyleyen Atalay, ceza yargılamasında niyet izafesi yöntemiyle suçlama yöneltmenin mümkün olmadığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan'ın avukatı Hatice Özay, şikayetlerinin devam ettiğini belirterek sanığın cezalandırılmasını istedi.
Mahkeme, Dündar'ın duruşmalara katılma zorunluluğunu kaldırdı. Başsavcılıktan, 25 Aralık yolsuzluk soruşturmasının akıbetinin sorulmasına karar verildi. Sunulan belgeler incelendikten sonra 25 Aralık yolsuzluk dosyasının istenmesi talebinin değerlendirilmesine karar veren mahkeme, bu soruşturmada görev alan amir ve memurların dinlenmesi talebini ise reddetti.
HABERİM RESMİ EVRAKA DAYANIYOR
Dündar, daha sonra 25 Aralık yolsuzluk dosyasıyla ilgili yazı dizisiyle gizliliği ihlal ettiği gerekçesiyle aynı mahkemede açılan davaya katıldı. Şikayetçiler Recep Tayyip Erdoğan, Bilal Erdoğan, eski Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım, Erdoğan'ın özel kalem müdürü Hasan Doğan, Cengiz Aktürk, Abdulkerim Çay ve Abdullah Kadı duruşmaya gelmedi. Şikayetçiler adına avukatları katıldı.
Savunmasını yapan Dündar, yazı dizisinin resmi evraka dayandığını, ortada devletin resmi kurumları tarafından düzenlenmiş bir fezlekenin bulunduğunu söyledi. Fezlekeyi yazı dizisinde anlattığını belirten Dündar, mümkün olduğu kadar kişisel yorumlara yer vermediğini söyledi. İyi niyet göstergesi olarak dizinin sonunda karşı taraftan gelen görüşleri de gazetede yayınladığını ifade eden Dündar, "Dolayısıyla kamuoyunun haber alma hakkına yönelik açıklamalar yaptığımı düşünüyorum. Dünyanın her yerinde gazetecilikte bu şekilde açıklamaların yer bulabileceğini düşünüyorum. Gizlilik meselesi de ise zaten hükümet sözcüsünün de zamanında dediği gibi bu olaylar internetten kolayca ulaşılabilecek haldedir. Bunlara mahkeme de şu an bile ulaşabilir. Gizlilik söz konusu değildir. Çünkü bu fezleke Meclis'e intikal etmiş ve soruşturmaya konu olmuştur. Bu nedenle gizliliğin oluşmadığını düşünüyoruz. Herkesin bildiği sır değildir." dedi.
Dündar'ın avukatı Bülent Utku, lehlerine olan delillerin toplanmadığını savundu. Haberlerin basın özgürlüğü kapsamında kaldığı söyleyen Utku, bunun dayanağını eleştiri sınırı, Anayasa, AİHM ve kurul kararlarından aldığını ifade etti. Soruşturmada görev alan amir ve memurların dinlenmesi talebinde bulunan Utku, takipsizlik kararının da istenmesini talep etti.
Avukat Akın Atalay, 25 Aralık dosyasında takipsizlik kararının 25 Temmuz 2014'te verildiğini hatırlatarak yazı dizisinin başladığı tarihte bir soruşturmanın bulunmadığını söyledi. Bu nedenle gizliliği ihlal suçunun olamayacağını kaydeden Atalay, TBMM soruşturma raporunun sonuç kısmının resmi internet sitesinden yayınlandığını kaydetti. Bunu da delil olarak sunacaklarını belirten Atalay, söz konusu raporda yazı dizisine konu olan bir çok hususun yer aldığını söyledi. Fezlekenin dosyaya istenmesini talep eden Atalay, esasa ilişkin açıklamaların ancak bu aşamadan sonra yapılabileceğini, hatta bu aşamadan sonra kimin gerçek sanık olduğu yönünde görüşlerin değerlendirilebileceğini söyledi.
Avukatları şikayetlerinin devam ettiğini dile getirerek sanığın cezalandırılmasını istedi. Binali Yıldırım'ın avukatı Köksal Yıldırım, yazının bazı yerlerinde 'örgüt lideri Yıldırım ve bakan rüşvet anlaşması yaptı' ifadelerinin yer aldığını söyledi. Suç sabit olmadıkça herkesin masum olduğunu belirten Yıldırım, dosyayla ilintili olduğu gerekçesiyle örnek bir davaya değindi. 'Ümraniye sapığı' davasında bir kişinin uzun süre fotoğraflarıyla bu şekilde lanse edildiğini anlattı. Ardından masum olduğunun anlaşıldığını belirten Yıldırım, bu kişinin Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldığını söyledi. Mahkeme kararı olmadan kimsenin suçlanamayacağını ifade eden Yıldırım, yolsuzluk dosyasında takipsizlik verildiğini bu nedenle sanığın cezalandırılmasını istedi.
Bunun üzerine söz isteyen Dündar, 'Ümraniye sapığı' ifadesinin bir yorumu anlattığını söyledi. Onlarla bakanların aynı ifade içinde geçmesini yadırgadığını belirten Dündar, "Benim bildirdiğim yazı içeriği resmi memurların kaleme aldığı bir belgeye yani resmi belgeye dayanır. Bunu açıklamak isterim." diye konuştu.
Mahkeme, şikayetçilerin davaya katılma taleplerinin kabulüne karar verdi. 25 Aralık yolsuzluk soruşturmasının akıbetini soran mahkeme, takipsizlik kararının bir örneğini de istedi. Soruşturmada görev alan polislerin dinlenmesi talebinin bu aşamada reddine karar verildi. Duruşma ertelendi.
Can Dündar, duruşmaların ardından 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasını başlatan, daha sonra görevden alınan savcı Celal Kara ile yaptığı röportajlar nedeniyle Erdoğan'a hakaret ettiği gerekçesiyle hakkında açılan soruşturma kapsamında savcıya ifade verdi.
Dündar, adliye çıkışında açıklama yaptı. Duruşmaların ertelendiğini ifade eden Dündar, "Burada sevindirici olan şu, bu dava vesilesiyle ertelenen diğer davalar gündeme geldi. Kapatılan davaların yeniden açılması gündeme geldi. Biz avukatlarımız aracılığıyla yazı dizisine dayanak teşkil eden fezlekelerin, raporların ve ses kayıtlarının mahkemeye getirilmesini istedik. O kayıtlar hakkında silinme kararı alınmıştı. Halbuki bizim savunma hakkımız ve ispat hakkımız o kayıtlara dayanıyor. Burada bir karar vermeleri gerekecek. İmha ederlerse bizim savunma hakkımız elimizden alınmış olunacak. Onları da buraya getirirlerse mahkemede başkan seyredecek. Kimin sanık, kimin tanık olduğu orada daha iyi belli olacak." dedi.
Bu nedenle bu davaların sadece Türkiye'de basın özgürlüğü açısından değil yolsuzlukların önlenmesi açısından da önem teşkil edeceğini düşündüğünü söyleyen Dündar, Celal Kara yazı dizisiyle ilgili de soruşturma açıldığını, o konuda da savcılığa ifade verdiğini kaydetti.
"Son zamanlarda sosyal medya üzerinde paylaşılan yazılardan dolayı işsiz kalan ve tutuklananlar için ne düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Dündar, "Bu yeni bir sansür mekanizmasına dönüştü. Sadece hukuki olarak da değil görevden atmalar, gazetecilerin işsiz bırakılması, haklarında dava açılması, soruşturma açılması bunların caydırma yöntemi olarak düşünüyorum. Askeri yönetim dönemlerinde de olmuş şeyler, denenmiş sonuç vermemiş şeyler bunlar. Biz susmayacağız. Yazmaya, çizmeye söylemeye, kendimizi savunmaya ve yolsuzlukların üzerine gitmeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
KARAYALÇIN: BU DAVALARLA İÇ GÜVENLİK PAKETİ ARASINDA BAĞLANTI VAR
Başka bir dava için adliyeye gelen CHP İstanbul İl Başkanı Murat Karayalçın, böyle bir suçlamanın tümüyle siyasi olduğunu, hiçbir şekilde gerçekle ilişkisinin olmadığını söyledi. Türkiye'deki demokratik sistemin, hukuk devletinin gerekleriyle, nitelikleriyle bağdaşmadığını ana hatlarıyla bildiğini ifade eden Karayalçın, "O konuda açılan davalarla iç güvenlik yasası düzenlemesi arasında çok güçlü bir bağlantı olduğunu da görüyoruz. Bundan sonra yasa çıkarsa demokratik eylemlerin önünün nasıl kesileceğinin de nasıl yapılmakta olduğunun da açık bir şekilde görüyorum. Çok sayıda olayı bir biriyle ilişkilendirdiğimizde Türkiye'de hukuk devletinin ve demokrasinin yara aldığı bir dönemde olduğumuzu açık bir şekilde görmekteyiz." dedi.