İslâmî kesimlerin hızla ve hazla sekülerleşmeleri, piyasa'ya ve siyasa'ya hâkim olma, yani güç ve iktidar sahibi olma güdüsünü hayatlarının yegâne hedefi hâline getirmelerinin bir sonucu.
Çeyrek asırdan bu yana bu sürecin içine sürükleniyoruz; son on yıldan bu yana ise bu sürecin içinde debelenip duruyoruz.
SINAVI KAYBETTİK!
Türkiye, son çeyrek asırda hızla ve hazla tüketim toplumuna dönüştü. Türkiye'nin İslâmî kesimleri, piyasa ve siyasa'nın ayartıcı nimetlerine kavuştu.
28 Şubat süreci, İslâmî kesimleri ters köşeye yatırdı: Dünün en radikal İslâmcıları, bugünün en liberal 'haydut'ları! Dünün hızlı siyasa ve piyasa düşmanı İslâmcıları, bugünün en hızlı piyasa ve siyasa düşkünü kişileri: Dünün siyasa ve piyasa putları üzerinden güç devşirme kaygısı güden mücahitleri, bugünün devşirme müteahhitleri artık!
Bugün geldiğimiz noktada rotamızı bulduk; ama istikametimizi de yitirdik: Bizim dünyaya verebileceğimiz tek 'güç' kaynağımızı, ahlâkımızı, dürüstlüğümüzü, güvenilirliğimizi kaybettik.
Tüketim toplumunun 'tüketim dini' hâline dönüşen para, kariyer, siyasî güç gibi putları, bizi u/yuttu.
Sınavı kaybettik. En azından şimdilik. Ama ümitsiz değilim: Çölü gösterebiliyorsam, vahayı da görüyorum demektir âcizâne.
ARAP DÜNYASININ '11 EYLÜL'Ü!
Bunları, Arap dünyasındaki halk ayaklanmalarının nereye doğru sürüklenebileceğini göstermek için yazıyorum.
Önce şunu söylemem gerekiyor: Bendeniz, Arap dünyasındaki Müslümanların her ne sûretle olursa olsun, diktatörlüklerden kurtulma mücadelelerini sonuna kadar destekliyorum. Başka türlüsü düşünülebilir mi?
Yapmaya çalıştığım şey, bu hareketlerin, nereye sürüklenebileceklerine dikkat çekmek sadece.
28 Şubat süreci, Türkiye'nin 11 Eylülü'ydü. Türkiye'deki '11 Eylül süreci', Türkiye'deki İslâmî kesimlerin, terbiye edilmesi / ehlîleştirilmesi girişimiydi. Bize ölüm gösterildi ve sıtmaya razı edildik. Geldiğimiz nokta, yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, piyasa'nın ve siyasa'nın iplerini elimize geçirme kaygısı ve tüketim dininin kurbanları olma traji-komedisi!
'Arap Baharı' da Arap Dünyasının 11 Eylül'üdür. Sömürgeciler, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Arap dünyasından çekildiler. Yerlerine sosyalist ve nasyonalist uydularını yerleştirerek Arap halklarına ölümü gösterdiler. Arap 'bahar'ı denen olaylarla Arap dünyasını, sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar.
Bütün bunları söylerken, Amerika'yı, küresel sistemi -hâşâ- kutsuyor muyum? Elbette ki, hayır! Nasıl bir dünyada yaşadığımıza dikkat çekiyorum yalnızca.
Eski sömürgecilik biçimi bitti; şimdi merkezinde medyanın ve kültür endüstrisinin yer aldığı, bizi yalnızca 'tüketim dini'nin köleleri olmayan ve küresel sisteme eklemlenmeye çağıran, ayartıcı, hız ve haz vadeden pespaye bir seküler kültür dayatan yeni-sömürgecilik çağının ağlarına ve bağlarına mahkûm eden neo-paganizm çağına doğru sürükleniyor Arap dünyası da, hızla ve hazla!
İSLAMÎ HAREKETLERİ BİTİRME SÜRECİ Mİ?
Türkiye'de yaşanan sekülerleşme sürecinin Arap dünyasında da 1989'dan itibaren temellerinin atıldığını ve İslâmî söylemlerin piyasa ve siyasa'ya hâkim olma güdüsüyle hareket etmeye itildiklerine dikkat çekiyorum. Ve bu sürecin, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi Arap dünyasının rotasını bulmasına imkân tanıyacağı ama Arap halklarının istikametlerini yitirmelerine yol açabileceği endişesi taşıyorum.
Elbette ki, burada bir geçiş süreci yaşanıyor. Diktatörlüklerin devrilmesi, tarihin çöp sepetini boylaması, büyük bir başarıdır ama ilk adımdır. Her şey bitmiş değil; aksine, yeni başlıyor.
Bu nedenle, İslâmî hareketlerin piyasa ve siyasa üzerinden, iktidar ve güç verilerek bitirilmesi gibi tehlikeli bir süreç var kaşımızda. O yüzden çok dikkatli ve duyarlı olmak zorundayız. İslâmî hareketler mayınlı bir araziye sürükleniyor. Eğer mayınlı bir araziye sürüklendiğimizi göremezsek, 'serseri mayınlar'a dönüşeceğimizi hiçbir zaman göremeyiz.
ELVEDA DEMOKRASİ,
HOŞGELDİN DROMOKRASİ!
Arap dünyasındaki 'devrim'ler, demokratik yani siyasî devrimler değil; kültür endüstrisinin ürünlerini ve ikonlarını medya üzerinden tüketime sokarak kitleleri tüketim dininin kulları ve köleleri hâline getirmeyi vadeden hızı ve hazı putlaştıran dromokratik yani kültürel devrimlerdir.
İngiliz, Fransız ve Amerikan devrimleri, siyasî / demokratik devrimlerdi. 1989'dan sonraki süreçte, neo-liberal küresel sistem, önce Doğu Bloku ülkelerinde, son olarak da Arap dünyasında yeni bir devrim türü icat etti: Hızın ve hazın putlaştırıldığı, kitleleri küresel tüketim dininin kulları ve köleleri hâline getiren dromokratik devrimler bunlar. Görünüşte demokrasi vadeden ama gerçekte dromokrasi (hız ve haz dünyası) armağan eden 'devrimler'!
Burada her şeyimizi yok edecek, piyasa'nin ve siyasa'nın iplerini ellerimize vererek bizi 'tüketim dini'nin kulları ve köleleri hâline getirecek tehlikeli bir süreçle karşı karşıyayız. O yüzden dikkatli olmak zorundayız vesselâm.
//yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/devrimler-artik-demokratik-degil-dromokratik/35382