Asıl önemli sorun ise, güçlü olduğunu iddia eden hiçbir merkezin gücünün kendisinden kaynaklanmıyor olmasıdır. Yaşadığımız bu olumsuz sürecin zararlarını önlemek, kaybedenin millet olmamasını istemek nasıl gerçekleştirilebilir? Kutuplaşmadan beslenen siyasetin bitkisel hayata girdiği görülmektedir. Siyasetin yeniden hayat bulması için, mecliste, milleti temsilde adaletin tesis edilmesi gerekiyor.
Bunun için seçim barajının %3 ya da %5’e çekilmesi gerekiyor. Üstelik seçimlere yakın bir zamanda değil, hemen şimdi bu düzenleme yapılarak çözümün milletin tercihinde olduğu ortaya konmalıdır. Böylelikle hem sorunlar milletin çözümüne havale edilecek, hem de herkes başkasından aldığı güçle değil, milletimizden aldığı güçle yapması gerekenlere teminat olacaktır.
Güç, insanı zayıflatıyor, güç öncelendiği için yaşanan mantıksal kayma, adalet eksenini de kaydırıyor. Halbuki, bizi koruyacak olan sadece kendi imanımız ve adalet duygumuzdur. Bunu unuttuğumuzda, toplumun haklı taleplerine kulaklarını tıkayan ve çeşitliliğini görmezden gelen siyaset tarzının sonucu; yarının kurulması fikri yerini maalesef bugünün kurtarılması endişesine bırakır. Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmezleri ise, bir siyasi partinin alternatifi yine bir siyasi parti olmalıdır. Hiçbir zaman partinin alternatifi bir grup, cemaat ya da klik olamaz.
Bugün yaşanan bu olumsuz tabloyu, ancak meclis çözebilir. Ancak meclis milletimizi tam olarak temsil etmiyor. Çünkü seçim sisteminden kaynaklanan bir “irade sakatlığı” yaşanıyor. Son on yıldır milletimiz gönlündekini seçememiştir. Milletimizin gönlündekini meclise yansıtmak ve çareyi millete sormak gerekiyor. Alternatif üreten yeni bir muhalefet kültürüne ihtiyaç duyduğumuz ortadadır ve bu temsilde adalet sayesinde gerçekleştirilebilir. Güç zehirlenmesinin panzehiri de budur.