Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Müsteşar Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Org. Yaşar Güler'in,"Suriye'ye müdahale" konuşmaları internete yansıdı. Bu görüşmenin Başbakan'la bir araya gelmeden önce bir hazırlık çalışması olduğunu Davutoğlu açıkladı. Ama o hazırlık çalışması, Türkiye'yi idare eden kadronun bazı niyetlerini de belli ediyor. Özetle ifade etmek gerekirse, Süleyman Şah Türbesi'nin korunması şeklinde bir gerekçeyle Suriye'ye girilmesi düşünülüyor.
Feridun Sinirlioğlu, "IŞİD'e dönük harekâtın uluslararası hukuk zemini var. Bunu El Kaide diye tanımlayacağız. Ayrıca, Süleyman Şah Türbesi'ne gelince, zaten ülke toprağını savunmak söz konusu" diyor.
Hakan Fidan, "Süleyman Şah gibi bir türbe için silah kullanmayı göze alıyoruz. 10 dönümlük bir yer için ve oradaki 22-28 tane askerimiz için" diyor ve ilave ediyor: "Kaç bin kilometre vatan toprağı var sınırda? Kaç milyon insanın hayatı tehlikede? Niçin bunlar için savaşmayı göze alamadık? Bu mantıklı değil."
Feridun Sinirlioğlu, Suriye sınırından girmek için Süleyman Şah Türbesi'nin ikna edici bir gerekçe olduğunu belirtince Hakan Fidan her zaman gerekçe oluşturabileceklerini hatırlatıyor: "4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze attırırım. Problem değil, gerekçe üretilir. Olay böyle bir savaş iradesinin ortaya konulması."
Sinirlioğlu, "10 dönümlük bir yurt toprağı, uluslararası camiada çok sağlam bir gerekçe"diye ısrar ediyor: "Ayrıca meşruiyet açısından da, böyle bir harekâtı IŞİD'e karşı yapıyor olmak; bütün dünya arkamızda olur."
O toplantıda, Davutoğlu daha ılımlı; Genelkurmay 2. Başkanı ise hayli atak görünüyor. Hakan Fidan ile Feridun Sinirlioğlu'nun anlaşamadıkları nokta, Süleyman Şah Türbesi... Sinirlioğlu, "Bu uluslararası camiada da kabul görecek bir sebep" derken, Hakan Fidan "Ben gerekçe üretirim" düşüncesinde. Tekrarlıyor: "Gerekirse Süleyman Şah Türbesi'ne bir saldırı düzenleriz, biz saldırırız" diyor.
***
Türk hükümeti, Suriye'ye karşı yanlış bir politika belirledi; bu ülkenin iç işlerine, daha doğrusu iç savaşına yoğun müdahalede bulundu. Aynı konuşmada, TIR'larla insani yardım değil, silah ve mühimmat gönderildiği de ortaya çıktı. Türkiye'nin sınırındaki köy ve ilçeler bu yüzden tehdit altında kaldı.
Başbakan ve dış politikamızı şekillendiren zevat, "Neden muhalefet ve medya milli bir duruş sergilemiyor" diye karşı çıkanları vatan hainliğiyle suçluyor ama bence asıl vatan hainliği, Türkiye'yi Suriye bataklığına sürükleme gayretleridir.
Assange, Manning, Snowden
Toplantının yapıldığı odayı dinleyen kişi elbette suç işlemiştir. Ama bunu yayınlayanlar açısından hiçbir yasa dışı fiil söz konusu olmadığı gibi kamuoyunu karartmak üzere uygulanan YouTube yasağı da tam anlamıyla ifade özgürlüğünün ihlalidir.
Amerika'da, ulusal savunma bilgilerini sızdıran er Bradley Manning mahkûm oldu fakat bunları yayınlayan The Guardian, New York Times, Der Spiegel gibi gazetelere kimse "vatana ihanet"damgasını vurmadı. WikiLeaks internet sitesinde o bilgelere yer veren Julian Assange'ın da, sadece bir kadını taciz ettiği için İsveç'e iadesi talep ediliyor.
Aynı şekilde Edward Snowden, Milli Güvenlik Ajansı (NSA) adını taşıyan istihbarat kuruluşundan gizli bilgileri The Guardian ve Washington Post'a iletmek suretiyle kamuoyuyla paylaşmıştı. Amerika, Snowden'i casuslukla suçluyor; lakin bilgileri yayınlayan The Guardian ve Washington Post gibi gazetelere karşı bir karalama kampanyası yürütülmüyor. Ayrıca, kimsenin aklına YouTube ve Twitter'ı kapatmak gelmedi.
Sürekli, "Böyle bir durumla karşılaşılsaydı Amerika ne yapardı" diye soranlara duyurulur.
Baykal kaseti
Deniz Baykal'ın kasetiyle ilgili iddialara, Kemal Kılıçdaroğlu'nun beyanları ciddiyet kazandırdı. Kılıçdaroğlu, internete düşen ve Tayyip Erdoğan'a ait olduğu ileri sürülen ses kaydınınvideosunu seyrettiğini belirtti. Erdoğan'ın, Baykal kasetini, dizüstü bilgisayardan izlediğini,aynı dizüstü bilgisayarın kamerasından da, Başbakan'ın görüntüsüyle sesinin kaydedildiğini ileri sürüyor. Bu video, demek paralel devlet tarafından değil, Başbakan'ın çok yakınındaki bir isim tarafından kayda alınmış. Kamuoyuna sadece bilgisayardan çekildiği anlaşılan Erdoğan'ın gözlüklü bir fotoğrafı servis edildi. Anlaşılıyor ki, bunun bir arka planı da var.
Deniz Baykal zaten mahkemeye müracaat etti. Soruşturma açıldığı takdirde, kim doğru konuşuyor ortaya çıkacaktır.
O günleri hatırlayalım: Baykal kaseti, Anayasa değişiklik görüşmelerinin yapıldığı 7 Mayıs 2010'da, gece yarısı ortaya çıktı. İlk önce Metacafe'de yer aldı. Sonra Haber Vaktim'de yayınlandı. (Zor anlaşılan kayıtta, Erdoğan Metacafe'den de söz ediyor.) Deniz Baykal'ın avukatları, Başbakan'ın "Bu kasetin yayımını durduran kişi" olmadığını, zaten bu hususta bir yetkisinin de bulunmadığını, mahkemeye kendilerinin müracaatı sonucunda erişimin engellendiğini söylediler. Tayyip Erdoğan'ın sadece, Haber Vaktim'e o görüntünün kaldırılması talimatını verdiğini biliyoruz. Bu da, Başbakan'ın, kumpasta dahli olmadığını ispat etmeye yeterli değil. Bugüne kadar faillerin bulunamaması şüphe yaratıyor.
Mamafih, kesin sonuç ancak savcılığın açacağı bir soruşturma neticesinde, meselenin mahkemeye intikaliyle elde edilebilir.
İşte Kılıçdaroğlu'nun sözünü ettiği kayıttan bir kare.
Nazlı Ilıcak yazdı: Vatan hainliği ve Suriye
Nazlı Ilıcak yazdı: Vatan hainliği ve Suriye
Sivil Haber Sivil Haber
MEDYA
Bugün Gazetesi Yazarımız Nazlı Ilıcak, internete sızan kritik Suriye zirvesi ses kaydını köşesine taşıdı.