Sivil Haber

Gülay Pınarbaşı ile Dünden Bugüne

RÖPORTAJ

Ünlü olmak size nasıl bir avantajı sağladı?

 Sizi 90 yılının Miss Globe Türkiye güzeli, bir dönemin ünlü mankeni olarak biliyoruz. Sinema filmlerinden ve televizyon dizilerinden tanıyoruz. O dönem çok seviliyordunuz. Peki, siz kendinizi şimdi nasıl tanımlıyorsunuz?

Kendimi Allah aşığı, sürekli İslam ahlakının yayılması için gayret eden, yüksek ideallere sahip, mutlu, neşeli ve güvenilir bir insan olarak tanımlayabilirim. Sevgiye, saygıya, güzelliğe, akla, estetiğe, ince düşünceye önem veririm. 1993 yılında İslam ahlakına göre yaşama kararı aldım. Şu an Milli gazetede, Platform dergisinde ve çeşitli internet haber sitelerinde makalelerim yayınlanıyor. Radyo ve televizyonlar için sohbet programları hazırlıyorum. Çok geniş bir arkadaş çevrem var, hepsi de hayatlarını İslam ahlakının yayılması için gece gündüz demeden gayret ederek geçiren insanlar. Onlarla birlikte çeşitli konferans ve toplantı türünde faaliyetlerimiz de oluyor.

Ünlü olmak size nasıl bir avantajı sağladı?

İnsanlar ünlü insanların hayatlarından, aldıkları kararlardan, tecrübelerinden ve sözlerinden etkileniyorlar, bu bir gerçek. Benden de insanlar etkilenip, İslam ahlakına uygun yaşamaya karar verirlerse, buna vesile olursam, bu benim için çok büyük bir onur olur. Onların da sonsuz hayatları kurtulur inşaAllah. Allah var ve biz bu dünyaya imtihan için geldik. Burada misafiriz. Bizim asıl yurdumuz cennet. Benim de tüm hazırlıklarım sonsuz ahiret hayatım için. İnşaAllah Allah cennet nasip eder. Tabi ki "Sonsuz" kavramı üzerinde biraz düşünmek gerekir. "Sonsuz" demek asla bitmeyen ve tükenmeyen bir süre demek. Dünyada Allah için yaşarsak ahirette asıl yurdumuz cennet olacak ve orada süresiz kalacağız, orada nefislerin istediği ve ruhların zevk aldığı her şeye sahip olacağız.
Yazarlık yapıyorsunuz, neden bu mesleği seçtiniz?

Araştırmayı, okumayı, yeni şeyler öğrenmeyi ve yazı yazmayı çok seviyorum. Yazarlığı fikri mücadele için çok önemli bir yöntem olarak görüyorum. Geçen yüzyıl acıların, mağduriyetlerin yaşandığı bir yüzyıl oldu. Şuandada dünyada fikirlerin ancak savaşla, silahla hâkim olacağı yanılgısı var. “Güçlü olan kazanır” mantığının hâkim olduğu bir hayat düzeniyle karşı karşıyayız. İnsanlar hem psikolojik hem de ekonomik olarak bunalımdalar. Asker intiharları arttı. Savaşan askerler, neden savaştıklarını bilmiyorlar, kimi öldürdüğünü bilmeden, kadın çocuk demeden sanki bilgisayar oyunu oynuyormuş gibi uzaktan sivilleri bombalıyorlar. Müslümanların parmaklarını, kulaklarını keserek ülkelerine anı olsun diye götürüyorlar. Bu ülkelerin çoğu vatandaşının ise, kendi vergileriyle finanse edilerek yapılan bu savaşlarda oynanan oyunlardan haberi bile yok. Ben savaşların son bulmasını, silahların yok edilmesini ve sevginin tüm dünyaya hâkim olmasını istiyorum. Yazılarımda, kitaplarımda, sohbetlerimde hep bu konu üzerinde duruyorum.
1994 Şubat’ında RP’ye katıldınız. Siz kendi isteğinizle mi katıldınız, yoksa partiden size bir teklif mi geldi biraz anlatır mısınız?

Refah Partisinden bana teklif geldi ve böylece1993 yılında Refah Partisine katıldım. Partiye katılmaktaki asıl amacım, hem dünyada hem de ülkemizde mezhep ve görüş ayrılıklarından dolayı, dağınık olan Müslümanların birlik olmasını sağmak için bir şeyler yapmaktı. Biliyorsunuz birlik olmak, her Müslüman için sadece sosyal bir gereklilik değil farz vazifesidir. Çok değerli Rahmetli Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızda İttihad-ı İslamı hiç durmadan savunuyordu. Ben de Müslümanları birleştirecek faaliyetlere katkıda bulunmak, bu içerikte mesajlar vermek istiyordum. Refah Kongresinde bir konuşma yapmıştım, konuşmanın sonunda Ali İmran Suresinden “Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın, dağılıp ayrılmayın.” ayetini söylediğimde yer yerinden oynamış, salonda müthiş bir coşku oluşmuştu. Bu beni çok şevklendirmişti.

Yazılarınızda genelde Bediüzzaman Said Nursi’den örnek veriyorsunuz. Niçin?

Ben aynı zamanda bir Nur talebesiyim. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin eserleri benim hayatımda, aldığım kararlarda, nefis eğitimimde ve ahlakımın güzelleşmesinde çok etkili olmuştur. Sevgili Üstadımız gibi benim de hayatım eski ve yeni diye ikiye ayrıldı.

Ben hem gerçek bir Kuran talebesi, hem de gerçek bir Nur talebesi olmak için gayret ediyorum. Bediüzaman Said Nursi Hazretleri kendisi için "Hz. Mehdi'nin bir öncüsüyüm" diyor. "Ben Hz. Mehdi'ye zemin hazırlayan bir neferim" diyor. Ben de Hz Mehdi (as)'ın geldiğine ve görevinin başında olduğuna inanıyorum. Hz İsa (as) da yeryüzüne ikinci kez gelecek ve Hz. Mehdi (as) ile birlikte namaz kılacaklar. Bu iki mübarek insanın döneminde savaşlar bitecek, kan akıtılması son bulacak. Savaş malzemeleri, toplar, tüfekler, silahlar kaldırılacak. Ve hepsi bizim yaşadığımız bu dönemde olacak inşaAllah. Ekonomik kriz sona erecek. Asr-ı Saadet dönemi gibi çok güzel bir Altın çağ dönemi yaşayacağız. Bizler dünyanın en güzel zamanlarında dünyaya gelmişiz. Bu müjdeyi bize Peygamberimiz (sav) hadislerinde çok detaylı olarak bildiriyor.

Son olarak sanatçılara buradan vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Eskiden beri toplumda din konusunda çok yanlış bir algılama var; dinin sanata karşı olduğu düşünülmüş. İnsanlar sanatçı olunursa dindar olunamaz yanılgısı içerisine girmişler. Bu nedenle bazı sanatçılar bu yanlış bilgilendirmeden kaynaklanan “ya hep ya hiç mantığı” ile dine ve maneviyata yaklaşmışlardır. “Ya din yaşanacak ya da tamamen dinin dışında kalınacak” diye düşünüldüğü için, sanatçıların dini yaşaması neredeyse imkânsız gibi görülmüş, dini yaşayanlara da “tövbekâr oldu” mantığıyla bakılmıştır. Bu nedenle bu kesim, dindar olabilmek için tüm hayatlarını değiştirmeleri gerektiğini düşündükleri için gittikçe dinden uzaklaşıyorlar, bağlarını tamamen kopararak bir süre sonra kendilerini geri dönülmez bir yolda gibi algılamaya başlayıp, suçluluk duygusuyla hareket ederek manevi boşluğa düşüyorlar. Sonunda da bazı kişiler çareyi uyuşturucu ve bunun gibi meşru olmayan zararlı alışkanlıklarda arıyorlar. Oysa attıkları bu adımla kendilerini çok büyük felakete sürüklüyorlar. Ama ben yine de onlara biraz anlayışlı ve şefkatli yaklaşmak, dışlamamak gerekir diye düşünüyorum. Bağnazlar, sanatçıların “cehennemlik” olduklarını, Allah’ın rahmetinden uzak olacaklarını söyleyerek, bu insanların psikolojik anlamda yıkıma uğramalarına sebep oluyorlar. Oysa Allah tüm insanlara karşı sonsuz rahmet sahibidir. Her ne olursa olsun, insan ne yaparsa yapsın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmesi büyük bir yanılgıdır. Allah katında her insanın son hali geçerlidir. Geçmişin hiç bir önemi yoktur. Bu gerçek tüm dünyaya anlatılmalıdır. Bu gerçeği bilen insanlarda “ben bittim, artık Allah beni affetmez” gibi yanlış bir inanç oluşmayacaktır. Onlarında gerçekleri görmeleri ve İslam dininin güzelliklerini tanıyıp yaşamaları, bu dünyada da cennetteki gibi huzurlu yaşamaları için dua ediyorum.

Mutlu ve huzurlu olmayı, sevgi dolu, nezih ve kaliteli bir hayat yaşamayı herkes ister. Ancak bunları yanlış yerlerde ve yanlış yöntemlerle elde etmeye çalışıyorlar. Mutluluk ancak Allah’a yönelme ile yüksek bir maneviyatla olur. Bağnazlıktan uzak, modern bir din anlayışını benimseyen bir insan değil boşluğa düşmek tam tersine açık şuurda, dinamik, neşeli, huzurlu, üretken ve örnek bir kişiliğe ulaşır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.