Sivil Haber

MESUT DEĞER; ‘’ÇÖZÜM SÜRECİNİN DEĞERİ BİLİNMELİ’’

RÖPORTAJ

Sivil Haber Gazetesinin yazarı Reyhan Aydın CHP'li Mesut Değer ile çözüm sürecini değerlendirdi.

 MESUT DEĞER; ‘’ÇÖZÜM SÜRECİNİN DEĞERİ BİLİNMELİ’’

REYHAN AYDIN: Bize kendinizi tanıtır mısınız?

MESUT DEĞER: Ben Mesut Değer 1959 Diyarbakır doğumluyum. İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara’ da tamamladım. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum. Uzun yıllar avukatlık yaptıktan sonra 1992 yılında CHP Diyarbakır İl Başkanı olarak atandım.1999’ dan 2011 yılına kadar CHP Genel Merkez Yöneticiliği, MYK Üyesi, Genel Sekreter Yardımcılığı, Genel Başkan Yardımcılığı ve 22. Dönemde Diyarbakır Milletvekilliği yaptım. Aynı dönemlerde TBMM’de İnsan Hakları Komisyon Başkan Vekilliği görevlerim de oldu. Siyasetimiz, mesleğimiz ve yaşam tarzımız, bir Diyarbakırlı duruşuyla süregeldi.

REYHAN AYDIN: Siyasete girme sebebiniz nedir?

MESUT DEĞER: Babam’ da 1960’lı yıllarda Demokrat Parti Diyarbakır İl Başkanı iken 60 ihtilali olduğunda tutuklanmış, bir yıl ceza evinde kalmıştı. Daha sonra 60-80 yılları arasında önce Demokrat parti, Adalet Partisi, daha sonra CHP Milletvekili idi. Aileden gelen bir siyasi duruşun içinden geliyorum. 1992 yılında CHP kurulduğu dönemde, Diyarbakır CHP Kurucu İl Başkanı olarak, ben atandım. Biz o yıllara kadar hep CHP’ de siyaset yaptık. CHP ilkelerimiz olan bir parti, o çerçevede CHP’ de siyasete devam ediyorum.


REYHAN: İlk olarak ülkemizin sıcak gündemini oluşturan ‘’Çözüm sürecinin’’ değerlendirebilir misiniz? Sürecin başlangıcı, gelişimi ve son durumu hakkında bizlere bir değerlendirme yapar mısınız?

MESUT DEĞER: Çözüm süreci önemlidir. 2013 yılında çözüm süreciyle ilgili İmralı’nın başlattığı 21 Mart Nevruz’unda Diyarbakır da okunan mektuptan sonra, silahın bırakılmasıyla bu süreç başlatıldı. Bu süreç çok önemli bir süreçtir.

2013’ den başlayan, bu 1,5 yıl süresi içeresinde, Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgesinde Kürt bölgesinde ve Kürdistan’da, Çözüm Süreci hangi olumlu değişimlere oldu, ne oldu?

İnsanların yaşam tarzında, ticari, ekonomik, turizm ve diğer her alanda olumlu değişiklikler olmuştur. Terör, cinayet olaylarının veya herhangi bir olumsuz olay olmadan, halkın normal yaşamlarına devam etmesi insanların umutla beklediği bir ortamdı. Türkiye’de geçmiş yıllarda biliyorsunuz, 1923‘lerden bu güne kadar kurulan hükümetlerde görev alan kişiler, başbakanlar bu sorunun çözümüne yönelik çeşitli söylemleri olmuştu. Özellikle de 1991 ‘ de Demirel, Kürt Realitesini tanıyacağız. Cem Boyner, siyasetle ilgili, kardeşlikle ilgili, dağların bombalanmasıyla, ilgili flaş isimdi ve açıklamalar yapmıştı. Mesut Yılmaz’ın “Avrupa Birliğine giden yol Diyarbakır’dan geçer”, Mehmet Ağar, dağdan ovaya inilmesinden bahsetmişti. ,Bu süreçlere bıktığımız zaman hiçbir adım atılmamıştır. Sorunun çözümüne yönelik ilişkin ilk defa, Ak Parti hükümeti “ Kürt sorununu ben çözeceğim” demiş ve Sayın Tayyip Erdoğan Kürt halkında umut uyandırmıştır. Halk tarafından bu çok önemli bulundu. Herkes de sorunu bitirme yönünde mutabık kalıp, çözüme sıcak baktı. Ben de CHP’ li olarak bu sürece, CHP’nin düşüncesinin dışında destek verdim. Çünkü akan kan dursun istiyordum!
Çözüm süreci bu açıdan çok önemliydi. Gelinen süreçte çözüm sürecinin bu günkü aşamasında, 6-7 Ekim olaylarına kadar geçen süreç içersinde insanlarda olumlu bir kanaat oluşmaya başlamıştı. 6-7 Ekim olaylarından sonra bende oluşan kanaat neydi. Gerçekten çözüm süreci var mıdır? Var ise bu çözüm sürecini ortaya konulması ve irdelenmesi gerekir. Yol haritasının belirlenmesi lazım, doğru burada, budur.

Tabi ki, yol haritasını çizerken veya çözüm sürecinin her aşamasının açıklamanın bir gereği yoktur. Bence, çözüme giderken her şeyin kamuoyuna açıklanması da doğru değil. Ama bazı konuların, 77 milyona doğru anlatılması, izah edilmesi ve nedenlerinin bilinmesi lazım. Çünkü Türk halkı da acaba Türkiye bölünüyor mu, bir pazarlık mı var, varsa ne gibi pazarlıklar oluştu? Neler verilecek, biz neyi vereceğiz gibi kaygıyı, endişelenmelerini gündeme taşıyorlar. Kürt halkında ise çözüm var mı? Var ise bize ne verilecek, bu sorunun çözümüne giderken ortaya ne çıkacak? Herkes resmi bir tabloyu görmek istedi. Onun için gelinen çözüm sürecinde umutsuzluk insanlarda hâkim olmaya başladı. Hem Türklerde, hem Kürtlerde Türkiye’de yaşayan herkes için çözüm süreci önemlidir. Çözüm süreci desteklenmelidir. Asıl önemli olan, çözüm sürecine giderken barış istemektir, ama barışa giderken yolu korumak daha da önemlidir.

 Çözüm süreci gündeme geldiği zamanda, ilk söylediğim, “Barışa giden yolu korumak önemlidir.” Çünkü bugün gelinen süreçte içten içten sürecin bozulması yönünde bazı düşünceler hâkim olmaya, bazı güçler çözüm sürecini engellemeye yönelik davranışlar ortaya konulmaya başlamıştır. Bazı provokatörlerin bunu 6-7 Ekim olaylarında da yansımasında çok farklı bir şekilde oldu. En önemli kavramlardan biri, çözüm sürecine giderken, Sayın Cumhurbaşkanımızın, İŞİD’ın başında İslam vardır, PKK’nın başında İslam yoktur, deme kavramı da çok önemliydi. Çünkü IŞİD’i de bir nebze de olsa koruma şeklidir. İslamiyet’le Kürt kimliğinin çatışmasını gündeme getirme, 6-7 Ekim bölgedeki yaşanan olayların temelinde etken faktörlerden biri de budur. İslamiyet hepimiz için vardır. Bütün Türkiye’de veya dünyada yaşayan bütün Müslümanlar için İslamiyet vardır. İslamiyet’in, hiçbir kimlikle insanların mezheple veya renkle kavgası yoktur veya hiçbir kimliğin dinle de kavgası, İslamiyet diniyle de kavgası yoktur. 6-7 Ekime gidilirken her iki tarafta da çözüm sürecine yönelik sert açıklamalarda bulundu. Ama bana göre yapılan sert açıklamalar çözüm sürecinde tehlikeye veya çözüm süreci bittiği şekilde anlamak yanlıştır. Çözüm süreci elbette rayına oturmuştur. Elbette bu konuda yasal adımlar atıldı. Gerçektende 6 maddelik bir kanun çıkarıldı. Bu çerçevede, önümüzdeki sürecin çok daha iyi ilerleyeceği görülüyor.


REYHAN AYDIN: Kobani de yaşanan olayların Türkiye‘ye yansımasını değerlendirir misiniz?

MESUT DEĞER: Kobani önemlidir. Bugün IŞİD, Suriye’den Irak’a başka ülkenin topraklarına yayılarak birçok bölgeyi eline almaya başladı. IŞİD, Musul’a giderken veya girdiği köyde ve ilçelerde içten destek aldığı için, içten iş birlikçileri olduğu için, Musul gibi 2 milyonluk şehri 5 saatte tamamen ele geçirdi. Ama Kobani’ de bu yoktur. Kobani’de İŞİD’e destek veren her hangi bir halk olmadığı için gerçek direnişle karşı karşıya kaldı. Bu direnişin 61, 62. gününe gidildi. Kürtlerin bir direnişi vardı. Kobani, Suriye’de direnen bölgedeki sembol haline geldiği gibi isim olarak ta tarih listelerine giren bir köy oldu. Kobani de İŞID’ in bütün kuşatmasına rağmen, ele geçiremediğini göstermiştir. Yaşanan bu olaylar gösteriyor ki; Çözüm Sürecini yaşanırken, sadece Türkiye’de yaşayan Kürtler değil, sınır bölgelerimizde yaşayan ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerle akrabalık bağları olan Kürtleri de düşünmek gerekmektedir. Yani bu anlamda sadece Türkiye’de ki Kürtleri ele almak doğru değildir

Kobani Kürtler için önemlidir. Kürt olarak kalmalıdır, halkı orada kalmalıdır. Kürt halkı orada yaşamayı sürdürmelidir. Kobani, Kobani olarak kalmalıdır. Ben, Türk askerinin gidip, Kobani’de İŞID’i bertaraf etsin demiyorum, bunun bin yolu vardır, yeter ki hükümet kararlılığını göstersin, hükümet desteklesin. Ben Kobani’yi, IŞİD’e yedirtmem demesi bile IŞİD’in oradan geri çekilmesini sağlar, Asker girmeden, kurşun atmadan, bu iradeyi göstermemiz gerekir.

REYHAN AYDIN: Dış basını takip eden birisi olarak, Çözüm Sürecine, Avrupa’nın ve ABD’nin bakış açılarını değerlendirir misiniz?

MESUT DEĞER
: Çözüm sürecine düşüncesini ortaya koyarken bunu dünyada alkışlıyordu. Aynı şekilde Çözüm Sürecini hükümetin desteklenmesi önemlidir. Attığı adımlar doğrudur. Eleştirilerini de yapıyorlar. Biz Türkiye’de yaşayan insanlar olarak gördüğümüz bu tablo karşısında eksikleri yanlışları gündeme getiriyoruz. Kobani, olayını gündeme ben getirdim. Kobani olayları bu olaylar yaşanmadan yapılırken de, Ezidi’ler konusunu gündeme getirdiğimizde, Türkiye bu konuda olumlu adım atmadı. Dünya ülkeleri diyor ki; Kobani için 40 ülke IŞİD’e karşı mücadele içinde koalisyon kuruldu mu, kuruldu. Bir uzlaşma mutabık kalınacak konular oldu mu? Oldu. Dünya liderleri bir araya geldiler mi? Geldiler. Bu konuda bir havuz oluşturuldu mu oluşturuldu. Bir masa oluşturuldu mu? Oluşturuldu. Bundan sonra ne yapılması gerekiyor? Adım atılması gerekiyor. Senin adım atman gerekiyor. Sen, adım atmadığın zaman ABD’de IŞİD konusunda olduğu gibi, Suriye konusunda oluğu gibi Türkiye güvensizliği ve bu konuda çekimserliği veya eleştirileri bu gün gündeme getiriyor.

Türkiye’nin bu konuda önemli görevler alması, karargâh cephe olmaması gerekir çünkü Türkiye’de de artık IŞİD in varlığı gözükmeye başladı. Yuvaları gözükmeye başladı.

Oradaki kavganın aynısı Türkiye’de de yaşatılmak istendi. Suriye’de Şii-Sünni veya Alevi Kürt, Türk Türkmen, Dürziler Hıristiyanlar çatışmasından ziyade böyle bir çatışmaya girmeden, hepsinin bir arada birlikte yaşayabilmesi acısından, Türkiye’de Kürtler 81 ile dağılmış bin ilçede vardır, her yerde yaşıyorlar, oradaki Kürtler belirli bölgede yaşıyor. Burada ne yapmamız lazım. Çözüm Sürecinde bu liderlik konumunda Türkiye’nin yapması gereken husus; her şeyi bu çerçevede değerlendirerek yapması gerekir.


Irak’ta biz Barzani ile bir ticari anlaşma imzaladık 50 yıllık petrol ve doğalgaz anlaşmaları. Bunlar çok önemli konulardı. Türkiye’ye 30 milyar dolar yıllık gelir geliyordu. Şimdi 4 milyar dolar ile 8 milyar dolar arasında kaldığı söyleniyor. Türkiye’deki ekonomi olarak yansıması her insanın refah düzeyinin artmasını sağlar.



REYHAN AYDIN: Sayın Vekilim “Kürt Sorunu” hakkında 2008 yılında yazmış olduğunuz bir kitap var. 2008 yılından bugüne gelindiğinde bu sorunla ilgili ne gibi değişlikler oldu?

MESUT DEĞER: Evet, güzel bir soru. 2008 yılında Türkiye’de gelişen yaşam koşulları ve Kürt soruna ilişkin herhangi bir çalışma, rapor ve özellikle kitap yoktur. Doğu ve Güney Doğu’da herkes bu konuyu gündeme getiriyordu, herkes bir ucundan alıp, yine herkes aldığı o ucu değerlendirerek konuşuyordu. Ben, 1923 den 2008 yılına kadar Doğu ve Güney Doğu’da ki 24 ilin bütün Vergi, KDV, yatırılan iş istihdam gücünü; a’dan z’ye ansiklopedik şekilde hazırladım. Özellikle Kürt sorunu nedir, çözümü nedir, hangi şartlarda nasıl çözülebilir diye, kaleme aldım. Bir Diyarbakırlı olarak o günkü şartlarda basın; terör örgütü militanıymışız gibi, PKK’lıymışız gibi çeşitli uçlarda yazı yazdılar, çizdiler. Şahsıma büyük saldırılar oldu bu anlamda. Tabi bazı basın ve medyada da alkışlar oldu Çözüme yönelik çalışmalarımızdan dolayı. Bazı medya basında günlerce yazdı.2008 deki hükümet bu sorunun çözümüne yönelik çalışma ve konuşmaları gündemden uzak tutuyordu. Ama Kürt sorununa çözüm; 2013 yılında başlarken, tamamen benim kitabıma başlarken ilk 66 sayfasında yer alan adımlarla başladığını görüyorum. Bu çerçevede ilerlemesi de beni mutlu etti. 2014 yılına geldiğimizde de az öncede söylediğimiz gibi sadece Türkiye’de değil; bölgede yaşayan sınır bölgesinde yaşayan Kürtlerin birbirleriyle aile ve millet bağlarını da göz önünde bulundurarak, değerlendirmesi gerekmektedir. Yazdığımız bu kitap, bu konuda aydınlatıcı bir kitaptır. Dünyanın birçok yerinden, Japonya’dan Çin’den bile kitap istenildi. Bu konuda yakın zamanda da aldığım üst düzey müdürlerimden söyledikleri şu; Çözüm Süreci başladığında çok faydalandıkları ve birçok konuyu keşfettikleri yönündeydi. Bu da beni çok mutlu etti. Tabi önemli olan sorunun çözümünü birlikte yaşamaktır. Türkiye’de herkesin birlikte yaşaması önemlidir. Ortadoğu gibi kan gölüne dönmektense, Türkiye’nin Avrupa Birliğine açılıp, dünyaya açılıp, birlikte kardeşçe güçlü ekonomisiyle, güçlü demokrasisiyle yürümemiz gerekiyor, hepimize düşen görev budur.


REYHAN AYDIN: Sayın değer, bizlere zaman ayırıp samimi açıklamalarda bulunduğunuz için teşekkür ederim.

MESUT DEĞER: Asıl ben teşekkür eder, sizlere de başarılar dilerim.

Röportaj: Reyhan AYDIN

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.