İç Güvenlik Paketi'nin Meclis'ten geçmesinin Türk usulü Başkanlık sistemi için işaret fişeği olduğunu söyledi, bu paketin yasalaşmasının çözüm sürecini menfi etkileyeceğini söyleyen Fırat, modern bir devlette vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin pazarlık konusu olmayacağını ifade etti.
AK Parti'de yaşanan tartışmalarla testinin kırıldığını, artık su tutmayacağını belirten Fırat, AK Partideki asıl çatlağın 7 Nisan gecei ortaya çıkacağını, çatlağın büyüyerek devam edeceğini söyledi.
İç güvenlik paketi Meclis'ten geçti, ne düşünüyorsunuz, bu durum Türkiye'yi ve elbette çözüm sürecini nasıl etkileyecek?
İÇ GÜVENLİK PAKETİ İŞARET FİŞEĞİ
İç Güvenlik Paketi doğrudan doğruya, Türk demokrasisinin, özgürlüklerin sınırlandırılması anlamına geliyor hatta hukukun dışına çıkış anlamına geliyor.Türkiye'de eğer Türk usulü bir Başkanlık sistemi kurulacak ise bu İç Güvenlik Paketi aslında onun bir işaret fişeği. Böyle bir Başkanlık sistemine geçildiği taktirde, toplum çok daha sert antidemokratik uygulamalarla karşılaşacak demektir. Dolayısıyla eğer insanlarımız bu ülkede yaşamaya karar vermişse ve bu ülkenin demokratik özgürlükçü, güenli bir hukuk devleti olmasını istiyor iseler böyle bir rejim değişikliğine izin verilmemesi kanısındayım ve bu güvenlik yasasının da bunun bir belirtisi olduğunu düşünüyorum.
ÇÖZÜM SÜRECİNİ MENFİ ETKİLEYECEK
Bu durum çözüm sürecini menfi etkileyecek bir olaydır çünkü çözüm sürecinin aslında demokratik bir süreç olması lazım. Hatırlarsanız Sayın Cumhurbaşkanı Başbakanken Ankara havaalanından İstanbul'a giderken ilk işareti o zaman verdi ve dedi ki; "Biz Kürt açılımına gidiyoruz." Buna tepki doğunca da ertesi gün bunu değiştirdi ve"demokratik açılım paketi" dedi, o da tutmayınca "kardeşlik" falan dedi. Aslında bu barışın sağlanabilmesi doğrudan doğruya temel hak ve özgürlüklerle ilgili. Türkiye'de 20 milyon nüfusu barındıran ve Kürt adı verilen etnik bir grubun temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılması nedeniyle başlayan bir süreçtir. Modern bir devlette, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinde bir kısıtlama varsa bu bir pazarlık unsuru olamaz, hatta referanduma dahi sunulamaz.
KÖR TOPAL YÜRÜYEN BİR BARIŞ SÜRECİ VAR
Burada yapılan şey, böyle bir pazarlığın içine girilmiş olmasıdır. Abdullah Öcalan'la, Kandil'le, bir yandan HDP ile yapılan görüşmelerde ortaya sürülen şey, silah bırakılması. Peki silah bırakıldığında ne olacak, sonra biz bu özgürlüklerin üzerindeki sınırlamayı kaldıracağız diye bir sınırlamaya gidiliyor. Bu başından itibaren yanlış olan bir yöntemdir, dolayısıyla yapılması gereken şey, hiçbir pazarlığa müsade edilmeden bu kısıtlamanın ortadan kaldırılmasıdır, dolayısıyla artık bir Kürt sorunundan bahsetmek mümkün olmaz. Bunun yanında, 40 yıla yakındır süren bir iç çatışma var, bu iç çatışmanın nasıl sona erdirileceği önemlidir, akıllı olan şey bunun sulh yoluyla sona erdirilmesidir. Bu mesele artık Türk-Kürt meselesi olmaktan çıkmıştır, artık Türkiye'nin meselesidir, Türkiye'de yaşayan 77 milyon insan bundan etkilenecek. Kör topal yürüyen bir barış süreci vardır, bu iç güvenlik paketi yürüyen bu barış sürecini çıkmaza sokacaktır.
Geçtiğimiz hafta Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Erdoğan arasındaki tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz, Arınç Erdoğan'a "izleme kurulunu onaylamıyorum" sözü için "işine bak" dedi. Nasıl okumak lazım bunu?
CUMHURBAŞKANI 17-25 ARALIK SORUŞTURMASINDAN KORKUYOR
Bu çatışmayı çok basit olarak, bir sebebe bağlayarak değerlendirmek mümkün değil.
BİRİNCİSİ; sistemin zorlanması yani yürürlükteki Anayasanın zorlanması neticesinde bir yönetim krizi ortaya çıkması. Sayın Cumhurbaşkanının algısına göre, eğer kendisini halk seçmişse Türkiye'de otomatik olarak bir Başkanlık sistemi vardır. Aslında böyle bir şey yok, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yalnızca Başkanlık sistemlerinde olmaz.
İKİNCİSİ; 17-25 Aralık soruşturmaları meselesi. Her ne kadar bu soruşturmalar kapatılmış gibi görünüyorsa da aslında kapatılmamış, soğutulmaya alınmış gibi görünüyor, seçim sonucunda AK Parti'nin bir koalisyon hükümetine mecbur olması veya kritik bir sayıda hükümet olması, 17-25 Aralık sürecinin yeniden gündeme gelmesine neden olabilir, Sayın Cumhurbaşkanı bunu bir tehdit olarak algılıyor, bu ona bir korku veriyor.
ÜÇÜNCÜSÜ; önümüzdeki dönem içerisinde, 400 milletvekili alındığı taktirde, Türk usulü Başkanlık sisteminde tarafsız olan Cumhurbaşkanı partiyi ve hükümeti de yönetmek istiyor.
ADAYLARI CUMHURBAŞKANI BELİRLEYECEK
Şimdi önümüzde bir seçim var, Siyasi Partiler Yasası'na göre AK Parti, merkez yoklama usulüne göre aday belirleyecek. Bu demektir ki adayları bir kişi belirleyecek. Şimdi bunu kim belirleyecek, Cumhurbaşkanı mı, Davutoğlu ve ekibi mi? Kavganın bir sebebi de bu. Cumhurbaşkanı bir çok seferinde hükümeti bir çok kere açığa düşürme, itibarsızlaştırma gibi söylemlerde bulundu. "Ben her ne kadar Cumhurbaşkanı isem de bu parti bana bağlıdır, benimdir, sizleri de atayan benim, Başbakan yapan da benim, bunun bilincinde olun" diyor. Dolayısıyla da milletvekilliği belirlemesinde etkin olacaktır, çünkü parti yönetimi hala Cumhurbaşkanının atadığı, ona yakın olan kişilerden oluşuyor. Dönüp hükümete baktığınız zaman, Başbakan Yardımcısı çıkıyor;"Biz Cumhurbaşkanımızın talimatlarını aynen uyarız" diyor, Bakanlar Kurulu aynı şekilde. Bana göre, şu anda Köşk'te çalışmakta olan bir milletvekili belirleme komisyonu var, bana göre nihai aday listesi oradan çıkacaktır, buradan partiye gönderilecektir, parti MYK'sı da bunu onaylayıp kendi listesi gibi YSK'ya gönderecektir.
ASIL İNFİAL, ASIL ÇATLAK 7 NİSAN GECESİ
Bu çatlak büyüyerek devam eder, çatlayan bu testi artık su tutmaz. 7 Nisan'da siyasi partiler aday listelerini YSK'ya sunacaklar, zaten 70 küsur milletvekili 3 dönem kuralı yüzünden aday olamıyor, bunun yanında bana göre 150 milletvekili de tasfiye edilecek,dolayısıyla asıl infial, asıl çatlak 7 Nisan akşamından sonra görülecek ve bu çatlak giderek büyüyecek, seçimden sonra da durmayacak. Ben seçimden hemen sonra bir erken seçim bekliyorum, AK Parti büyük kongresinde de önemli bir değişiklik olacağı kanısındayım.
Siz AK Parti'nin kurucularından birisiniz, hem Abdullah Gül hem de Erdoğan'la çok yakın çalıştınız, sizce Abdullah Gül neden bu seçim döneminde AK Parti'de olmayı istemedi?
AK PARTİ'NİN HAFIZASI SİLİNİYOR
Sayın Bülent Arınç ve Abdullah Gül, AK Parti'de "kardeşlik hukuku var" diyorlar. Kardeşlik hukukunda biliyorsunuz, eşitlik, birbirine saygı ve sevgi vardır. Fakat Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığının son zamanlarında, ona karşı havuz medyasının hakarete varan atakları, bir şekilde Abdullah Gül'ün "partime döneceğim" demesine rağmen böyle bir davetin o sırada yapılmaması aslında kardeşlik hukukunun ortadan kalktığını gösteriyor. Şiddetli bir rekabetin olduğu ve bu rekabet neticesinde de Erdoğan'ın galip geldiğini gösteriyor. AK Parti'nin hafızası siliniyor, beyni yıkanıyor. Bu seçim itibariyle artık AK Parti'nin kuruluş döneminde olan hiç kimse kalmıyor, hepsi parlamento dışı oluyor. Dolayısıyla o tarhi bağ, o hareket noktasındaki kuralalrı bilenler olmuyor, yeni bir AK Parti yaratılmak isteniyor.
ABDULLAH GÜL'ÜN GENEL BAŞKAN OLABİLİR
Abdullah Gül sonradan davet edildi ve gelmedi, bence doğru bir hareket yaptı. Çünkü çağrı samimi değildi, burada amaç Abdullah Gül'ü toplum karşısında biraz daha törpüleyebilmekti. Abdullah Gül'ün bir parti kuracağına inanmıyorum ama seçimden sonra yapılacak olan büyük kongrede büyük ihtimalle kendi ekibiyle beraber aday olacağı ve kazanma ihtimalinin de çok olacağı kanısındayım. Belki o zaman sistem rayına oturmaya başlayacaktır. Abdullah Gül büyük kongrede Genel Başkan seçildiği taktirde Cumhurbaşkanına biat etmeyecektir ve iki başlılık ortadan kalkacaktır.
HDP'nin barajı geçeceğine inanıyor musunuz, aklınızda bir oy oranı var mı?
YÜZDE 15'İN NE KADAR ÜSTÜNDE OLACAK MERAK EDİYORUM
Barajı geçme gibi bir sorunu olduğunu düşünmüyorum. Ben 43 yıldır siyasetin içindeyim. Tabii ki kamuoyu yoklamaları önemli ama bunun ötesinde siyasi koku alma duyum oldukça gelişti, o koku, HDP'nin barajı rahatlıkla aştığını söylüyor. Ben, yüzde 15'in ne kadara altında ya da üstünde olacak ben onu merak ediyorum. Genel tabloya baktığınız zaman bu konuda halkımız oldukça uyanık ve biliyorlar ki, tarafsız olması gereken Sayın Cumhurbaşkanı'nın meydanlarda 400 milletvekili istemesinin sonucunda Türk usulü bir Başkalık sistemi gelecek ve bunun gelmesi bir rejim kırılmasına yol açacak. Buna mani olacak tek hareketin de HDP olduğu belli, çünkü meclis aritmetiğinin değişmesi gerekiyor, bunun için de HDP'nin barajı aşması gerekiyor. Önümüzde oldukça uzun bir süre var, ben bu süreç içinde oyların artacağı kanısındayım.
HDP barajı geçemezse ne olur, çözüm süreci biter diyenler var, biter mi?
NE YAPARLARSA YAPSINLAR HDP MASADAN KALKMAYACAK
Kesinlikle çözüm süreci bitmez, süreç aslında şu an hükümet tarafından bitirilmek isteniyor. Cumhurbaşkanı'nın "Dolmabahçe'deki açıklamayı tasvip etmiyorum"demesi, "izleme kuruluna gerek yok" demesinin asıl maksadı şu; Kürt tarafının masadan kalmasını istiyorlar. Fakat burada bir yanlışlıkları var, HDP artık hissi davranmıyor, barış ipine sarılmış durumda. Ne yaparlarsa yapsınla, HDP bu barış masasından kalkmayacak, Kürt halkı da kimin bu süreç konusunda samimi olduğunu görüyor.
SADECE MİLLETVEKİLLERİNİ DEĞİL REJİMİ DE OYLAYACAĞIZ
2015 seçimlerinde yalnız milletvekili seçilmeyecek, belki yıllarca içinde olacağımız bir rejim değişikliğini oyluyoruz. Bu rejim değişikliği, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, barışın karşısındadır. Dolayısıyla dah önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun, hangi siyasi meşrebe, hangi inanca sahip olursa olsun, hangi etnisiteye sahip olursa olsun bana göre rejimin garantisi HDP'nin barajı aşmasıdır. HDP artık bir Türkiye partisidir, bizi Türkiye'nin demokrasisi, Türkiye'nin bütünlüğü ilgilendiriyor, 77 milyon için düşünüyoruz. Milletvekili listelerimiz açıklandığında görülecektir ki her kesimden adayımız olacak.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu son grup toplantısında emeklilere iki maaş ikramiye vaadini notere onaylattığı belgeyi gösterdi, nasıl değerlendiriyorsunuz?
TALİHSİZ BİR AÇIKLAMA
Kılıçdaroğlu bunu neden yaptığını açıklarken, bana yüzde yüz inansınlar diye yaptım diyor. Bu ne demektir, noter onayı olmasa bana yüzde yüz inanmıyorlar" demektir, bana göre talihsiz bir açıklama. Devleti yönetmeye aday olan bir siyasi partinin lideri böyle bir şey söylemez, çünkü zaten söylemiş olduğu şey yok kabul edilemez. Bir lider konuştuğu zaman inandırıcı olması lazım. Mesela HDP Eş Başkanı bir cümlelik grup toplantısı yaptı ve kürsüden indi, ama en inandırcı konuşmaydı, bana göre doğru olan bu. Söz sözdür, zaten sözünden dönerse halk onu zaten cezalandırır, insanın önce kendisine inanması lazım, siz kendinize inanmıyorsnaız halk size inanmaz. (İnternethaber)