Sivil Haber

Arınç'tan İdris Bal'ın kurduğu partiye ağır gönderme

SİYASET

A Haber'de katıldığı bir programda gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Arınç, ''Kobani'ye koridorun güzergahı ve kaç kişinin geçeceği belli oldu mu?'' sorusu üzerine, her gün bu konuyla ilgili haberlerin çıktığını, kafa karışıklığı olabileceğini söyledi.

 Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Yasal bir engel olmadığına göre, herhalde en kısa ve bizim açımızdan en güvenli olabilecek yoldan belli sayıda peşmergenin Türkiye üzerinden Kobani'ye geçişi mümkün olabilecek'' dedi.

A Haber'de katıldığı bir programda gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Arınç, ''Kobani'ye koridorun güzergahı ve kaç kişinin geçeceği belli oldu mu?'' sorusu üzerine, her gün bu konuyla ilgili haberlerin çıktığını, kafa karışıklığı olabileceğini söyledi.

Arınç, Kobani'de yaşananlara işaret ederek, ''Burada biz bir hükümetiz, hukuk devleti olmanın gerekleri içinde hareket etmeye mecburuz. Kim ne söylerse söylesin eğer Kobani'ye bir şekilde olumlu anlamda müdahale edilecekse, yani Türkiye kendisi girmiyor ve girmeyecekse, Türkiye silah vermiyor ve vermeyecekse ki bunlar bizim prensiplerimizin içinde. Başka yardımda bulunmak isteyen ülkelerin silahlı güçleri varsa, bunları acaba Kobani'ye destek olarak gönderebilir mi? Buna şöyle bir yasal imkan var'' diye konuştu.

TBMM'de kabul edilen tezkereyi anımsatan Arınç, şöyle devam etti : ''Şu anda biz PKK'nın, PYD'nin veya YPG'nin bu sıfatlarla Kobani'ye geçişine, Kobani'deki savunmaya yardımda bulunmasına hiçbir zaman destek olmayacağız. Bunu Cumhurbaşkanımız da Başbakanımız da açıklıyor. Bunun sebebi şudur, çünkü bu örgütler Türkiye'ye karşı mücadele vermektedir. Silahlı veya silahsız mücadele. Özellikle bunlardan PKK, bütün ülkeler tarafından da hemen hemen ABD başta olmak üzere terör örgütü listesinde bulunmaktadır.''

''Türkiye'nin belirleyeceği şartlarda...''

Bülent Arınç, ''Eğer Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetim kendi silahlı güçlerinden Kobani'ye geçişler için bizden izin ve imkan isterlerse bunu karşılamamız mümkündür. Bu çünkü Irak anayasasının kendi hükümleri gereğince de Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin silahlı güçleri, aynı zamanda merkezi hükümetin de silahlı güçleri anlamına gelmektedir. Bunlar Irak ile ilişkilerim fevkalade, eğer bundan sonra da olumlu gidecekse diplomatik düzeyde de mevcuttur. Onların askeri sayılan silahlı güçleri, Türkiye üzerinden belli bir miktarda ve Türkiye'nin belirleyeceği şartlarda Kobani'ye geçişlerine imkan verilebilir'' diye konuştu.

Tezkerenin içeriğine ilişkin bilgi aktaran Arınç, şunları söyledi:''Bu tezkere ve Irak anayasasının ilgili maddesi birlikte okunduğunda peşmerge kuvvetlerinin ülkemiz üzerinden Kobani'ye geçişinde mevzuatımız bakımından bir sıkıntı yoktur. 200 civarında olacağı söyleniyor. Ağır silahlarla donatılmış olacağı söyleniyor. Hiç şüphesiz oraya savaşmak için gidiyorlarsa, IŞİD'e karşı mücadele etmek için gidiyorlarsa yeterli silahlarının olması gerekir. Ancak bu silahların Türkiye'den geçiş noktasında üzerlerinde bulunmaması, ayrıca bir şekilde o sınır kapısına götürülmesi ama güçlerin silahsız bir şekilde Türkiye üzerinden nakledilmesi düşünülüyor.''

Birkaç yoldan buraya ulaşmanın mümkün olduğunu belirten Arınç, geçişlerin henüz başlamadığını ifade ederek, ''Yasal bir engel olmadığına göre herhalde en kısa ve bizim açımızdan en güvenli olabilecek yoldan belli sayıda peşmerge askerini Türkiye üzerinden Kobani'ye geçişi mümkün olabilecek'' diye konuştu.

Bülent Arınç, ''Hangi şartlarda geçilecek? 'Gece geçecekler, bayrak, flamaları olmadan geçecekler ' diye haberler var'' sözü üzerine, ''Olabilir, gece olur, gündüz olur. Silahlarından arındırılmış biçimde olur. Bayrak, flama taşımamaları öngörülmüş olabilir. Onlar tamamen bizim takdirimizde. Ama Kobani'ye geçtikleri takdirde üzerlerindeki teçhizatları kullanma noktasında orada nasıl isterlerse davranabilecekler. Bizim mükellefiyetimiz, sadece meşru saydığımız bir silahlı gücün, Türkiye hükümetinin de ihtiyaç duyduğu şekilde, Türkiye'nin belli bir miktar sınırları içerisinden Kobani'ye ulaştırılması'' dedi.

''Görüşmelerin ne zaman bitmesi öngörülüyor?'' sorusuna karşılık Arınç, ''Görüşmelerin yapıldığını biliyorum ama bu konuda Kuzey Irak'taki bölgesel yönetimin tavrı ne olacaktır, Türkiye bunların ne miktarını karşılayabilecektir? Bunlar sanıyorum, bugün veya yarın netleşecektir'' yanıtını verdi.

Arınç, ''Bu kadar kısa sürede mi?'' sorusunu, ''Öyle olması lazım çünkü Kobani'den gelen haberler bombalamaların devam ettiği, neredeyse Kobani'ye girmek üzere oldukları haberlerde yayınlanıyor. Aksi haberler de var. Kobani bir bilmece şeklinde'' diye yanıtladı.

''Türkiye etkin bir ülke''

Başbakan Yardımcısı Arınç, ABD'nin arzu ettiği, Irak'taki Kürt Bölgesel Yönetimi'nin de talep ettiği şekilde, Türkiye'nin tezkerede kendisine verilen yetkiyi kullanacağını belirtti.

''Bu bir kereye mi mahsus, yoksa peşmergeler birkaç defa bu geçişi yapacaklar mı?'' sorusuna Arınç, bunun hükümetin belirleyeceği esaslara bağlı olduğu karşılığını verdi.

Arınç, ''Şimdilik bir 200 kişilik grup, daha sonra diyelim 200 kişilik grup da olabilir, bir defaya mahsus da olabilir. Bu ihtiyaç ne şekilde öngörülmüşse ve Türkiye kendi milli çıkarları bakımından bunu ne kadar kısıtlamak istiyorsa o şekilde olacaktır'' dedi.

Bu noktada, Türkiye'nin etkin bir ülke olduğunu vurgulayan Arınç, ''Onların taleplerini kendi çıkarlarımız doğrultusunda planlamak durumundayız. Türkiye olarak bundan en az zarar görmeyi veya hiç görmemeyi önceliyoruz. Milli çıkarlarımız bunu gerektiriyor'' şeklinde konuştu.

Kobani'ye yapılan yardımlara değinen Arınç, ''Havadan silah ve mühimmat yardımı da yapıldı. Ama bunun ne kadar riskli olduğu da ortaya çıktı. Çünkü nakliye uçaklarından atılan silah ve mühimmatın IŞİD'in eline geçtiği, sandıkların açıldığı, içindeki mühimmat gösterildi. Bu şekilde Amerika'nın yardımı büyük ölçüde gölgelendi. Çok riskli bir iş yaptılar. Bu riskin de sonuçlarını görüyorlar'' ifadelerini kullandı.

Arınç, ''IŞİD'in eline geçen silahların belki ileride PKK'nın da eline geçmesi söz konusu olabilir. Siz beyle bir riski görüyor musunuz?'' sorusunu şöyle yanıtladı:

''Her türlü ihtimal var. Bu şekilde ele geçen silahların başka örgütlerin de eline, bir kısmı taşeron olabilir, bir kısmı asli unsurlar olabilir, zaman içerisinde geçebileceği ve bunlar tarafından kullanılabileceğini söyleyebiliriz. Kaldı ki o bölgede başka unsurların da mevcudiyetini bilmeliyiz. Mesela Amerika ilk bombaladığı zaman 'Horosan grubu' diye bir gruba da zarar verildiği söylenmişti ki Türkiye'de ben dahil, 'Horosan grubu' diye 20 tane sayılan ismin içinde bir grubun varlığından haberdar değildim.''

''Bu konuda Amerika'nın tavrı önemli''

Bülent Arınç, ''PYD'nin konumu, niteliği hakkında ABD ile Türkiye arasında çok net bir görüş ayrılığı dikkati çekiyor. Bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna şu cevabı verdi:

"Olabilir, buradaki görüş ayrılığımızı ben aslında çok büyütmüyorum. Bize göre, PKK için düşündüklerimiz bellidir, Amerika'nın, Avrupa Birliği'nin pek çok ülkesinin düşünceleri de bellidir. Kaldı ki şu anda PKK'nın örgüt listesinden çıkarılması, artık terör örgütü tanımlamasından uzaklaştırılması için Avrupa Birliği nezdinde, başka büyük ülkelerde çok ciddi çalışma da var. Ancak Türkiye'nin de görüşleri doğrultusunda bu ülkeler henüz böyle bir karar almış değil.''

Türkiye'nin, PYD'ye her zaman mesafeli yaklaştığını vurgulayan Arınç, ''Şunu bilelim ki PYD'nin de eş başkanlarından biri olduğu söylenen Salih Müslim, bu olaylar öncesinde Türkiye'ye gelmişti, olaylar kızıştığı zaman da Türkiye'ye geldi ve sadece Dışişleri Müsteşarımız ile görüştü'' dedi.

Arınç, ''Doğrudan 'terör örgütüdür' yaftası ile PDY'yi konuşabilmek belki zor ama YPG için aynı şeyi söyleyemem. YPG'nin doğrudan silahlı bir unsur olarak esasen bu kapsamın içinde olduğunu söyleyebiliriz'' değerlendirmesinde bulundu.

''Tampon bölge ile ilgili bir gelişme var mı?'' sorusuna da Arınç, ''Herhangi bir gelişme yok. Bazı ülkeler Türkiye'nin bu talebine sıcak baktıklarını ifade ettiler. Ancak şüphesiz bu konuda Amerika'nın tavrı önemli. Amerika'da, Dışişleri Bakanı Kerry'nin ve zaman zaman Biden ve Obama ile yapılan görüşmelerde 'Evet, bu olabilir, bunun üzerinde çalışmalıyız' şeklinde bir görüş var'' karşılığını verdi.

Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Abdullah Öcalan'nın bir mesajı var, 'Ölen süreci dirilttik' diye. Nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine ise ''Çözüm sürecini hükümet bütün risklerine rağmen cesaretle takip ediyor. Silahın bırakılması, şiddet olaylarının terk edilmesi, silahlı güçlerin artık eylem yapmaktan vazgeçmesi ve silahlarından arındırılması...'' dedi.

Sürecin başarısızı olmasını isteyen çok büyük etkenlerin olduğuna dikkati çeken Arınç, ''Hem dikkatli hem de kararlılıkla bu işi götürmeliyiz ve götürüyoruz. Hükümete en çok yöneltilen eleştiriler budur, bunları göğüslüyoruz. Yasal altyapısını da gerçekleştirdik'' diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İmralı'da sekreterya oluşturulması talebine ilişkin "Bu, haksız bir talep değil bana göre. Madem ki gidilip gelinen ve mesajları ulaştırılan bir insandır, kendisine bazı imkanların bu konuda, hukuk içerisinde, cezaevi yönetmeliği içerisinde verilmesinde, bu imkanın sağlanmasında Adalet Bakanlığımız gerekli olanı yapacaktır" dedi.

Arınç, A Haber'de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çözüm sürecinin başarısız olmasını isteyen çok kişinin bulunduğunu ifade eden Arınç, işi kararlılıkla ve dikkatle götürdüklerini söyledi. Çözüm sürecinin yasal altyapısına ilişkin düzenlemenin TBMM'den çıkarıldığını anlatan Arınç, şöyle devam etti:

"Şimdi biz, bunları yaparken maalesef çözüm sürecini istemeyenler, 'Kobani, çözüm süreci ile eşdeğerdir. Kobani düşerse siz de bunu unutun' diye tarih vermeye başladılar. Ne alaka? Kısmen yorum yaparsanız bir alakası olabilir. Kobani, Kürtler için çok önemlidir, başka yerler önemli değildir ama hayati derecede Kobani.... Peki, Kobani'de IŞİD'in kuşatmasını biz yapmadık ki. IŞİD orada Musul'a da saldırdı, Telafer'e de saldırdı, Bağdat'a gidecek yolların üzerinde olduğu ifade edildi. Bir gün baktık ki Kobani'ye gelmiş. Türkiye'nin burada ne gibi bir ihmali veya kastı sözkonusu olabilir? 'İhmali yok ama bizim için o kadar önemlidir.' Peki ne yapmamız gerekiyor? Teskereyi çıkarırken siz, buna karşı çıktınız. CHP'de karşı çıktı, HDP'de karşı çıktı."

"İnsani yardım, fazlasıyla yapıyoruz"

Teskereyi Türkiye'nin ulusal güvenliği bakımından çıkardıklarını anlatan Arınç, şu değerlendirmeyi yaptı:"Siz, buna 'Hayır' dediğinize göre, Kobani noktasında Türkiye'ye düşen ne gibi sorumluluk var? İnsani yardım, fazlasıyla yapıyoruz. Kapıya gelen herkesi aldık, kucakladık, Mehmetçik sırtında taşıdı, eliyle su verdi. 180 bindi, 200 bini geçti. Önce Ezidiler geldi, 40 bine yakın, Türkiye'de misafir ediyoruz. Sonra Kobani'den Kürtler geldi, kardeşlerimizdir dedik, bağrımıza bastık. Hergün bombalar atılıyor, zararını görüyoruz, biz de karşılığını veriyoruz. Bunun dışında ne yapmamız gerekir? Efendim, 'Siz, IŞİD'le işbirliği yapıyorsunuz.' Bu kadar terbiyesizce, bu kadar ahlak dışı bir iddiayı, maalesef söyledir. Biz, IŞİD'le nasıl işbirliği yapabiliriz?"

"Kim ayaklanmaya gidecekse cezasını bulacaktır"

Türkiye 200 bin kişiyi baş üstünde taşırken "Sokaklara çıkın, yakın yıkın" mesajları ile 40'tan fazla insanın öldüğünü ve milyonlarca lira mala zarar verildiğini aktaran Arınç, şunları söyledi:

"Bütün bunları bir araya getirdiğimizde Kobani'nin bir bahane olarak öne sürüldüğünü, çözüm sürecinin bitmesini amaçlayanların Türkiye'de bir ayaklanma peşinde olduklarını, yaygın şiddet eylemlerini kısmen Twitter'dan ya da Facebook'tan kısmen de adeta siyasetçilerin de sokağa çıkın mesajları ile başardıklarını görüyoruz. Bunu atlattık, her zaman da atlatırız. Biz, güçlü bir devletiz, güçlü bir hükümetiz. Kim başkaldıraya, kim ayaklanmaya gidecekse cezasını bulacaktır. Bunlar, nefret dili değildir. Sen, bir insanı 4. kattan atacaksın, kafasını taşla ezeceksin, yetmedi yakacaksın, Yasinleri, Ahmetleri, Mehmetleri katledeceksin, ambulansları yakacaksın, bütün şehre zarar vereceksin, bundan en büyük zararı Kürt kardeşlerimiz görecek, ondan sonra 'Bunu Kobani için yaptık' diyeceksin. Bunlara inanacak bir tane saftirik bulmak mümkün değil bu ülkede. 'Çözüm süreci bitti' diye zil takıp oynayanlar vardı. Ada ile görüşme yapıldı, adadaki görüşmenin sonucunda hem bu işe ön ayak olan siyasetçiler bir şekilde özür dilemeye, mazeret bulmaya çalıştılar. Bir taraftan da 'Çözüm süreci kararlı bir şekilde devam edecektir' mesajı geldi. Bu mesaj üzerine, biz zaten hükümet olarak devamından yanayız ama karşı tarafın da en azından örgütün, örgüt sempatizanlarının ve siyasi uzantılarının da yaşanan bu olaylara rağmen hükümetin gösterdiği ölçüler içerisinde çözüm süreci devam edecektir, o bağımsızdır, siyasi bir niteliktedir ama asayiş olayları, terör olayları, kamu düzeni, o ayrı bir konudur. O, mutlaka sağlanacaktır, çözüm süreci de siyasi bir yol haritası olarak amacına ulaşacaktır."

"Ana dilleri gibi biliyorlar"

Arınç, "Pervin Buldan, 'somut adımlar atıldığında çekilme gündeme gelecek' diyor. Demek ki PKK kanadı, yapılanları hala somut bulmuyor. Yol haritası ne zaman netleşecek?" sorusunu yanıtlarken, HDP Grup Başkanvekilleri İdris Baluken ve Pervin Buldan'ın zaman içerisindeki açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını söyledi.

"Bundan 2 ay kadar önce veya 1,5 ay kadar önce yeni Hükümetimiz döneminde ellerine kısa vadede yapılacakların listesi verildi" diyen Arınç, listenin 1 sayfa olduğunu belirtti. Arınç, şöyle konuştu:

"6 madde kanunda, belki onu kastediyordur. 6 madde de olur 3 maddede olur. Yapılacak iş belli, sen önce bunları yapacaksın, ben de eş zamanlı olarak veya bir gün sonra bunları yapacağım. Bu bir yol haritası veya öncelikler listesi ise bunu ana dilleri gibi biliyorlar, diyeyim başka ne diyeyim? Ama azdı, çoktu, bunların tartışması yapılacak bir durumda değiliz. 2013'ün Nevruz ayında size verilen talimat, Öcalan tarafından okunan mesajda 'Silahlarınızla birlikte dışarı gidiyorsunuz.' 2014 Nevruzu geçti, 1,5 sene oldu, hala gitmediniz. Hatta Cemil Bayık'a bakılırsa 'Biz, içeriye de adam koyduk' diyor. Bunlardan habersiz miyiz, zannediyorsunuz? Biz, bütün bunları takip ediyoruz ama şu süreç zarar görmesin de ülkemiz 30-40 yıllık bu terör belasından kurtulsun diye ona karşılık başka sübaplarla bu işi götürmeye çalışıyoruz. Gözümüz gördüğü halde bunları alkışlıyor veya takdir ediyor değiliz. 'Ona karşılık şunu yapacaksınız, bunu yapacaksınız, şöyle olacak' diye süreci yürütmeye gayret ediyoruz. Yeni hükümetimiz kurulduktan sonra hem kendilerine hem Öcalan'a hem de bu işi bilmesi gerekenlere ulaştırılan mesajın bu son yaşadığımız olaylarla yerine getirilmediğini görüyoruz. Şimdi bu olayları bir kenara koyarak, onların hesabı ayrıca görülecek. Siyasetçiler de bunun hesabını verecekler ama çözüm sürecinde vardığımız noktada onlar görevlerini yaparlarsa biz de onun karşılığında ne vaad ettiysek onu yapacağız."

"Tarih var ama söyleyemem"

Arınç, "Silahların bırakılması değilse bile silahlı unsurların yurt dışına çıkışı için Hükümet'in öngördüğü bir tarih var mı?" sorusu üzerine "Var ama söyleyemem, onlara söylendi ama yakın plan. Asayiş olayları tamamen bitecek. Hiçbir silahlı eyleme müsaade etmeyeceğiz. Bunlar adli vakalardır, gerekleri yapılıyor. Ama bundan sonra yol kesme, haraç almak veya inşaatlara müdahale etmek, inşaat makineleri yakmak veya 'Mahkeme kurdum, seni yargıladım, ver bakalım' demek, 'Sen buradan gideceksin' demek, tehdit, şantaj, silahlı eylem, bunların hiçbirisine kesinlikle müsaade edilmeyecektir. Esasen müsaade edemeyiz ama siz bunlara 'Çözüm süreci var kardeşim, ben istediğimi yaparım' diyemezsiniz. O iş ayrı bir iş" diye konuştu.

Çözüm sürecinin birinci ana maddesinin "Türkiye'de hiçbir asayişsizlik olay olmayacaktır. Hiçbir silahlı eylem olmayacaktır" olduğunu ifade eden Arınç, bayrak, okul ve büst yakmaların da bunun içerisinde olduğunu dile getirdi. Arınç, "Bundan sonra gık çıkmayacak, asayişsizlik noktasında. Maddenin bir tanesi budur. Ona bağlı olarak başka şeyler vardır. Dolayısıyla da son gelen mesajdan anlıyorum ki bu işin muhatapları, hükümetin bu konudaki kararlılığını görmüş durumda" dedi.

-"Bu bence makul bir istektir"

Arınç, "Abdullah Öcalan'a bir sekreteryadan bahsediliyor. 10 kişilik bir sekretaryadan bahsediliyor. Hükümet Sözcüsü olarak bunları doğrulayabilecek durumda mısınız?" sorusuna "Doğrulamam çünkü böyle bir şey yok. Adına sekretarya dersiniz de başka bir yöntem olabilir. Onlar, dileklerini, isteklerini konuşuyor olabilirler, kendilerine de saygı duyuyorum" yanıtını verdi.

Öcalan'ın "Ben burada yalnızım. Benimle geliyorsunuz, görüşüyorsunuz. Süreç de devam ediyor. Bu süreç devam ettikçe benim de ne konuştuğumuzu, ne karar aldığımızı, nerede ne zaman ne yapacağınızı takip etmem lazım" talebinde bulunduğunu aktaran Arınç, şunları dile getirdi:

"Bu, haksız bir talep değil bana göre. Madem ki gidilip gelinen ve mesajları ulaştırılan bir insandır, kendisine bazı imkanların bu konuda, hukuk içerisinde, cezaevi yönetmeliği içerisinde verilmesinde, bu imkanın sağlanmasında Adalet Bakanlığımız gerekli olanı yapacaktır. Bu sekretarya, dışarıdan filan bayanın veya filan erkeğin, bizim danışmanlarımız gibi, bizim sekreterlerimiz gibi adaya gitmesi, başka bir yerde konumlanması, ondan sonra hergün Öcalan'la görüşüp de dizlerinin üzerinde not alması şeklinde bir şey değil. Adanın, cezaevinin kendi şartları içerisinde olabilecek bir noktadır. Bu görüşülmüştür, Adalet Bakanlığımız bunun cezaevi şartları içerisinde nasıl olabileceğini dikkate alacak. Bu bence makul bir istektir. Bir insan, bu kadar yaşına gelmiş, 14 seneden beri cezaevinin içerisinde, kitaplar yazıyor, birşeyler gönderiyor ama bu süreçte biz dinamik bir tavır içerisindeyiz. İstihbarat kendisi ile görüşüyor, bazı konularda mutabık kalınıyor ama 'Bu kararların bir tarafa yazılmasında, not edilmesinde, bunların aşama aşama takip edilmesinde benim bir kaç kişiye ihtiyacım var, onları da bu cezaevi şartlarında bulundurursanız, ben yararlanırım' demişse bunu Adalet Bakanlığımız karşılacayacaktır."

Adalet Bakanlığının sekreterya konusunda çalıştığını ifade eden Arınç, "Bu yanında bulunan hükümlülerden ya da yeni getirilecek hükümlülerden de olabilir. Cezaevlerinde görevli olan kişilerden birisi de olabilir ama kesinlikle dışarıdan gelmeyecek ve bu o cezaevi şartları içerisinde kanun, yönetmelik ne diyorsa o kapsamda olacak" diye konuştu.

İmralı Cezaevine bundan sonra farklı insanların gitmesi, onların içerisine farklı mesleklerden insanların da bulunması konusunun Akil İnsanlar toplantısında da gündeme geldiğini hatırlatan Arınç, bunun makul bir talep olduğunu ama konunun henüz netleşmediğini söyledi.

"Bu hakimi teşhir etmek lazım"

Arınç, "Patnos'ta bir hakimin, polisin gözaltına aldığı göstericileri serbest bırakmasının olayların alevlenmesine yol açtığı söyleniyor. Ne dersiniz?" sorusunu yanıtlarken, olaylar sırasında belediye binasının ateşe verildiğini, araçların yakıldığını anlattı. Bunun hedef gösterme olduğunu ifade eden Arınç, olayları yapanların büyük kısmının yüzünün açık olduğunu söyledi. Arınç, şöyle devam etti:

"Emniyet, bunları toparladı, hakimin karşısına çıkardı ve hakim ne yazık ki üzülerek ifade ediyorum, bu hakimi hem teşhir etmek lazım hem de kanunu içerisinde mutlaka cezalandırmak lazım, ya korkusundan ya başka bir ilişkisi sebebiyle..."

"Ne partisi kuracaksın sen, kimsin sen"

Başbakan Yardımcısı Arınç, İdris Bal'ın parti kurma kararıyla ilgili, "Çok iyi olur, hiç durmasın acele etsin, herhalde 30 kişiyi bulur yanına. Türkiye'de parti mi yok? Ama geçenlerde bunlarla ilişkili olduğunu tahmin ettiğimiz yeni bir parti kurulmuştur. Taş yerinde ağırdır. Bu kişi, AK Parti'deyken bir değeri ve ağırlığı vardı. AK Parti'den çıkınca hiç birisinin değeri ve ağırlığı kalmamıştır. Bunların arkasından gidecek 30 maceraperest bulunabilir ama bunların bir seçime girecek, teşkilat kuracak güçleri olmaz. Seçime girseler, teşkilat kursalar da yüz binde 1 oy bile alamazlar. Bunlar hikaye, ne partisi kuracaksın sen, kimsin sen, neyin partisini kuracaksın? Siyasette bir boşluk mu var, bu yelpazede kendine bir yer bulamadın mı? İstediğin kadar parti var. İstersen MHP'ye istersen CHP'e git, bir anlamı olabilir" değerlendirmesinde bulundu.

İdirs Bal'a AK Parti'deyken bol bol konuşma imkanı verildiğini belirten Arınç, "Ama oradan çıktın, bak seni kim nasıl dinler ancak internet sitelerinde, bir kaç yerde haber olabiliyorsun. Profesörsün, kitapların da var aklını kullan, güzel işler yap İdris Beyciğim. Bırak boş şeyleri, boş laflar bunlar, ne partisi kuracaksın sen. Parti kursa bile önümüzde seçim var, girmesi mümkün değil" diye konuştu.

"Bence gerek yok, 7 Haziran'da yapılabilir"

Başbakan Yardımcısı Arınç, 2015 genel seçimlerinin üniversite sınavları dolayısıyla nisan ayının sonuna ya da mayısın başına çekilmesinin söz konusu olup olmadığı sorusu üzerine, ihtimaller içerisinde sayılabildiğini ama gündemlerinde olmadığını dile getirdi.

Seçimlerin öne alınmasıyla ilgili görüşme yapılmadığını vurgulayan Arınç, "Bir aylık erkene almak, tartışılabilecek, konuşulabilecek bir şey. İl kongreleri şubat ayına kadar devam edecek eğer erkene alırsa ocaktan sonra Meclisin artık tamamen seçime odaklanması lazım, üç ay öncesinden YSK'nın göreve başlaması lazım. Çok dar bir takvimin içindeyiz. 7 Haziran eğer uzak bir tarihse bazı sebeplerle öne alınacak başka zamanda görünmüyor" diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Arınç, kişisel görüşünün de "Bence gerek yok, 7 Haziran'da yapılabilir" şeklinde olduğunu söyledi.

"Kapılarına forslar da konuldu, levhası da asıldı"

29 Ekim Resepsiyonunun Beştepe'deki yeni mekanda yapılacak olmasının muhalefetin tepkilerine yol açmasının sorulması üzerine ise Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hepimizin alıştığı Çankaya'da bir köşk var. Cumhurbaşkanları orada ikamet eder, orası birer 'temsil mekanıdır' diye biliyoruz. Aslında burada da Başbakanlık için yapılan yeni binalar vardı. Doğrusu ben de başbakanlığın oraya taşınacağını ve hizmet yerinin bütün başbakanlık binalarını bir araya toplayacak bir kompleks olacağını düşünüyordum. Yeni Cumhurbaşkanımız 'ben orada değil burada çalışmak istiyorum' demiş. Sayın Başbakanımızla görüşmüşler, mutabık kalmışlar artık oranın kapılarına forslar da konuldu, levhası da asıldı. Demek ki fiilen orası Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve temsil makamı olarak kullanılacak."

Başbakan Yardımcısı Arınç, Çankaya Köşkü'nün manevi bir anlamı olduğunu ama kutsal mekan olmadığını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "ben orada değil burada çalışmak istiyorum" sözlerini hatırlatan Arınç, bunun Atatürkçülük, laiklikle ve cumhuriyetle bağlantı kurulmasının çok çağdışı bir zihniyet olduğunu ifade etti.

"Yılbaşına kadar Başbakanımız açıklayacak"

Başbakan Yardımcısı Arınç, Alevi açılımıyla ilgili yeni bir çalışmanın olduğunu söyledi.

Başbakan Davutoğlu'nun konuyla ilgili bir çalışma grubu oluşturduğunu bildiren Arınç, "Çalışma grubunun önümüze sunacağı seçenekler bir an önce netleşirse zannediyorum bu yılbaşına kadar Sayın Başbakanımız bunları açıklayacak" dedi.

Alevi yurttaşların kendilerinden beklediği bazı taleplerinin mutlaka karşılanması gerektiğinin altını çizen Arınç, "Bu onlar için bir hak değil bizim için bir görev. Bu, artık tartışma konusu olmaktan çıkmalı. Ancak hangi Alevi örgütlerinin veya onları temsil iddiasında bulunan kuruluşların, bu konuda söyledikleri bizim için yeterlidir, onun tespiti için bir çalışma yapılıyor. Çünkü o örgütlerde de politize olmuş örgütler de gerçek Aleviliği yolundan saptırmaya çalışanlar da var" ifadelerini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Arınç, söz konusu meseleyi sadece Diyanet ile bağlantılı da göremeyeceklerine değinerek, "Alevi yurttaşlarımızın Diyanet konusunda önemli çekinceleri olabilir bunları da anlayışla karşılamalıyız. İslam'ın öngördüğü anlamda fikir verebilirler, konuşmalarını yapabilirler, bize kaynak gösterebilirler ama biz siyasi bir karar vereceksek buna Hükümetimiz ve başbakanımız olarak deklare eder" diye konuştu.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.