“İşin aslı, bundan ibaret. İnsanlar işe başlıyor; hangi şartlarda emekli olacakları belli. Yalnız, işe devam ederken şartlar değişiyor, emeklilik yaşı uzatılıyor. Yani bir futbol maçında bile maçın ortasında kural değişmez. Dünya’nın hiçbir yerinde böyle bir şeyin olmaması gerekir. Amerika mı bize örnek oldu, biz mi Amerika’ya örnek olduk, onu bilemiyorum. Amerika da yapmış olduğu anlaşmaları sürekli olarak değiştiriyor.”
Bu problemin çözümünün gecikmesinin Türkiye’nin üzerindeki yükü giderek artıracağını belirten Karamollaoğlu, “Çünkü bu iş, mutlaka çözülmeli. Ancak çözümün ille de bir sene içinde halledilmesi diye bir konu olmayabilir. Bunun çözülmesine karar verilir, belli bir süreçte ama bunu uzatmadan bu konu çözülebilir. Bu da o zaman hükümetin üzerine bütçe büyük bir yük getirmez. Aslında bütçemiz, maşallah o kadar sağlam ki, gelen ne kadar sıkıntı varsa hepsini borçla hallediyor bu hükümet. Bir ilkesi var: ‘Yeter ki borç bul.’ Hangi şartlarda olursa olsun, borç almaktan, mevcut problemlerini çözmek için kesinlikle vazgeçmiyorlar. Ancak bunun ileride getireceği yükü, ‘Eh, biz gittikten sonra bu bizi ilgilendirmez’ gibi bir havanın içine giriyorlar zannediyorum; çünkü makul bir çözüm değil bu çözüm.”
Konuşmasında asgari ücret tespit çalışmalarını da değerlendiren Karamollaoğlu, açlık sınırının 2 bin 12 Lira, yoksulluk sınırının da 6 bin 849 Lira olduğunu hatırlattı. Karamollaoğlu, asgari ücretin her dönemde açlık sınırı üzerinden pazarlık konusu edilmesinin kendilerini üzdüğünü ve hayrete düşürdüğünü dile getirdi.
Karamollaoğlu, şunları söyledi:
“Adı üzerinde; açlık sınırı… Açlık sınırında ücret almaya razı olan veya insanları bu noktaya zorlayan bir hükümet, ailelerin geçim derdiyle hiç ilgilenmiyor manâsına gelir. ‘Efendim bu kadar zorluklar içindeyiz. Sıkıntılarımız fazla. Bütçe her zaman açık veriyor. Sürekli borçlanıyoruz.’ Doğru; ama siz, önce kaynak artırabilmek için israftan kurtulmanız gerektiği noktasında bir nosyonunuzun olması icab etmez mi? İsrafı dert edinmeyen bir hükümetin, asgari ücretin biraz yükseltilmesini dert etmesi kadar garabet olmaz. Açlık sınırı… Bu, zannediyorum ki çalışan insana yapılan bir zulümdür; emeğe, emekçiye yapılan bir zulümdür.
Peygamber Efendimiz, ‘İşçinin alın teri kurumadan onu verin’ buyurmuş; ama alın terinin karşılığını elbette sendikalar da devlet de birlikte oturup ne olacağını belirlemelidir. İnsanın alın teri, sadece karnını doyuracak bir ücretle karşılanamaz. Onun diğer ihtiyaçlarını da karşılayacak. Bir adıma ihtiyaç var.”
“10-15 yıllık bir süreçte kademeli artışlar yapılabilir”Sendikaların asgari ücret için yüksek rakamları talep edemeyebileceklerini ifade eden Karamollaoğlu, tarafların söz gelimi 10 yıllık bir süre sonunda asgari ücretin hangi seviyeye geleceğini belirlemeleri tavsiyesinde bulundu.
“Her yıl %7 zamla 10 yıl sonrası için belirlenecek hedefe gidilebilir”Israrla söylüyorum; eğer bir hükümet, derse ki, ‘Ben, 10 yıl sonra asgarî ücreti reel manâda bugün aldığı ücretin iki misline çıkarmak istiyorum’, 10 sene zarfında %7 zam yapsın, yeter. Enflasyondan arındırılmış olarak… Eğer %7 zam yaparsa, 10 sene sonra bu ücret iki misline çıkar. Yani 10 sene önce hükümet buna başlamış olsaydı, bugün iktidarın gündeminde, sendikaların gündeminde ‘Asgarî ücret açlık sınırında mı olsun, olmasın mı?’ değil, ‘4 bin Lira mı olsun, 4 bin 100 Lira mı olsun?’ belki bu konuşulacaktı. 10 yıl önce her yıl %7 zam yapılarak bu noktaya gelinebilseydi… Ha, babayiğitlik gösterir de ‘%10 zam yapıyorum’ dersen, 7 yıl sonra bu rakam, iki misline çıkar. Bu iş elbette işveren için de, devletin dışında özel sektör için de önemli bir konudur. Onların da bunu elbette dikkate almaları icap eder. Ancak en büyük istihdam devlette olduğu için, bu noktada devletin öncülük yapması icap eder.
“Kimseden Erbakan zamları beklemiyoruz zaten”Biz, kimseden Erbakan Hoca’nın 54. Hükümet zamanında, 1996’da verilen %50, arkasından %150’lik zamları beklemiyoruz zaten. O, istisnaî bir durumdu. Her babayiğit onun altından kalkamaz; ama %7, %10 gibi rakamlar, çok rahatlıkla hazmedilebilecek rakamlar.”
Karamollaoğlu, iç piyasanın canlanmasının ekonominin canlanmasına, ekonopminin canlanmasının ise yatırımların artmasına, yatırımların artmasının da Türkiye’nin güçlenmesine, yeni istihdam sahalarının oluşmasına; arkasından da Türkiye ekonomisinin tahmin edilemeyecek kadar büyümesine vesile olacağını dile getirdi. Karamollaoğlu, “İç tüketim, en önemli unsurlardan biridir ekonomide” dedi.
Karamollaoğlu, milletin bugüne kadar çok fedakârlıklarda bulunduğunu, şimdi asıl fedakârlığı yapması gerekenin iktidar olduğunu söyledi.
Karamollaoğlu, asgarî ücretin yoksulluk sınırında olması gerektiğini belirterek, “Normalde bir ülkede çalışan bir insan, çalışmasının sonunda kendi geçimini sağlayacak bir ücreti elde edebilmeli. Bugünkü şartlarda siz diyebilirsiniz ki ‘Ben, bu hedefe 15 yıl sonra ulaşacağım.’ Biraz daha babayiğitlik gösterirseniz, ‘10 yıl sonra ulaşacağım. Ona göre de her yıl en azından enflasyondan arındırılmış bir artış vereceğim.’ Bunu bir belirleyin.