Sivil Haber

HALUK KOÇ:“Kafayı kuma gömeceksin ama gövdenin diğer tarafı en hassas bölgeleriyle beraber açıkta.

SİYASET

HALUK KOÇ:“Kafayı kuma gömeceksin ama gövdenin diğer tarafı en hassas bölgeleriyle beraber açıkta. Dünya lideri, Ortadoğu Fatih’i filan bırak sirkte cambaz bile olamazsınız siz” diye seslendi

 CHP Sözcüsü Haluk Koç, Cumhuriyet’in engellenmesi, FOX Tv’nin aracının taşlanması, Mehveş Evin’in yazısının gazeteye konulmaması ve TWİTTER, FACEBOOK gibi sosyal paylaşım sitelerinin karartılmasını değerlendirirken hükümete, “Kafayı kuma gömeceksin ama gövdenin diğer tarafı en hassas bölgeleriyle beraber açıkta. Dünya lideri, Ortadoğu Fatih’i filan bırak sirkte cambaz bile olamazsınız siz” diye seslendi.

-“Adana’da aranan tırlarda saç kasalar içerisinde mühimmatlar olduğu fezlekelere eklendi. Neyi yasaklıyorsun sen, neden korkuyorsun? CHP Türkiye’de mültecilere, Irak’ta Türkmenlere, Ezidilere basın mensuplarının gözü önünde tırlar dolusu yardım malzemesi dağıttı. Her şey açık, net, çocuk bezi, battaniye, mama, gıda malzemesi varsa neden çekiniyorsun? Neyi kimden saklıyorsun? “,

-“Anayasamızda millet egemenliğini yasama, yürütme ve yargı eliyle kullanır diye yazıyor. Bugün yasama tek bir kişinin iki dudağı arasından çıkan talep ve emirlerle çalışabilir konuma getirilmiş durumda. Tek kişi yasamaya hükmediyor. Olacak, olmayacak. Parmak kaldırılacak, parmak kaldırılmayacak. Yasama organının durumu bu.”

-“Yürütme, Başbakan dahil şeklen var. Yargı hukuk devleti tanımı içinde mi, dışında mı, bağımsızlığını yitirmiş, bu muktedirlerin isteklerine ve çıkarlarına göre bir iktidar sopası haline dönüştürülmüş, böyle bir görev kapsamı içine itilmiş.”

-“Halkın haber alma hakkı devletleştirilmiş ya da iktidara bağlanmış. İktidarın özel medyası oluşturulmuş, algı operasyonlarıyla her türlü hukuksuzluk, yolsuzluk, kayırma haklı gösterilmeye çalışılıyor ve zaman zaman kutsallarımız inançlarımız dahi bir sömürü alanı halinde hunharca, adice, küstahça kullanılır hale geldi.”

-“Konya’da 15 yaşındaki ortaokul öğrencisinin gündeme dönük tespitlerini yapabildiği bir ülkede Üniversiteler sindirilmiş, susturulmuş. Ne yazık ki, el etek öpen dekanlar görüyor bu millet. “

-“15 Ekim 2014’te bu kürsüden eli kanlı terör örgütleriyle al takke ver külah tarzı gizli kapaklı ilişkilere girerseniz sonunda Türkiye’yi felakete sürüklersiniz dedik. Bugün geldiğimiz nokta o. “

-“Cilvegözü’nde uyanmadınız uyanamadınız. Daha sonra Gaziantep bombalamaları oldu uyanamadınız, fark edemediniz. Sonra Reyhanlı patlaması oldu. 53 – 54 yurttaşımız öldü. Ona bile mezhepçi yaklaştınız.”

-“Eğittiniz mi? Eğittiniz. Silah verdiniz mi? Verdiniz kıvırma yok, lagalugada yok. Geleni gideni ağırladınız mı? Evet ağırladınız. Yaralananları tedavi ettiniz mi? Evet ettiniz, ettirdiniz. Sınır güvenliğini sıfırladınız mı kevgire çevirdiniz dedik. E ne yapalım sınırlar çok uzun yetişemiyoruz dediniz. Gelen geçti, giden geçti. Çok sayıda Türk ve bilhassa o bölgedeki Kürt gencini bu radikal terör makinalarının kucağına attınız mı? Attınız. Buna engel olabildiniz mi? Olamadınız. Onun için analar, babalar yalvarıyor bir fotoğrafla çocuğum Suriye’ye gitti kurtarın diye”

-İstersen kaçak sarayında sirk kur, istersen Paris sokaklarında ön sıraya gelmek için etrafı yararak göstermelik yürüyüşe kalk, dostlar alışverişte görsün misali yapmacık tebessümlerle kortejin önünde poz vermeye çalış, bu belalarda temel sorumluluk sizin, bu belaların temel sorumlusu sizsiniz, siyasi vebali sizin üzerinizde.”

-“Bunların insanların yüzüne bakacak halleri de, ortaya çıkacak yüzleri de kalmadı. Ya kaçıyorlar, ya da gidecekleri yerleri yasak bölgeye çevirttiriyorlar. Onlardan olan o bölgeye girebiliyor, olmayan ya gözaltına alınıyor önceden, ya gazlanıyor, ya coplanıyor. Arada bir barikatı aşan filan olursa da bir dükkana sokulup tokatlanıyor ya da bir yardakçı tarafından yere yatırılıp tekmeleniyor. Şunu çok net görüyorlar. Artık kaçacak yerleri de yok, insan yüzüne bakacak halleri de yok. O yüzden artık gazetelere paralı ilanlar verdirerek karşıtlarını hedef gösteriyorlar, itibarsızlaştırıyorlar ve saldırtıyorlar”

-“Anayasada tarafsızlık ilkesi onu tarif eden sıfatlar arasında bulunan Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin milletvekili adaylarını belirlemede tek seçici olacak. Ben Sayın Davutoğlu’na işte o yüzden kimliğini bul seni muhatap alalım, gerçekten Başbakanlık yap, abinin vesayetinden kurtul sözlerini onu kızdırmak için söylemiyoruz. Sistemin sağlıklı yürümesi gerçekten Başbakanlık görevi yapabilmesi için ona yardımcı olmak için söylüyoruz. Ama yukarıdakinin niyeti öyle değil. Kaldı ki, niyeti ne olursa olsun şuandaki Cumhurbaşkanının yaptığı sorumsuzlukları ifade ederiz, ama siyasi muhatabımız değildir”

-“Anayasa Mahkemesi yargılanmala sırasında hak ihlali yapıldığı kararıyla tahliyelerine karar verdi. Mademki bir kumpas, mademki bir tezgah düzenlendi o zaman yurtdışına çıkma yasağının sürdürülmesinin hiçbir anlamı yoktur. Hak ihlali yapıldı mı kardeşim? Yapıldı. Bu davanın tezgah, kumpas olduğu ortaya kondu mu? Kondu. O zaman bütün bu mağduriyete uğrayan tüm sanık demiyorum artık tüm insanların her alandaki yurttaşlık haklarının iadesi gerekiyor. Bunda hiç şüphe yok”

CHP MYK Genel Başkan Kılıçdaroğlu Başkanlığı’nda çalışmalarını sürdürürken CHP Sözcüsü Haluk Koç basın toplantısı düzenledi açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtlarken şunları söyledi;

“Hoşgeldiniz, Pazartesiden sonra bu hafta içerisindeki ikinci basın toplantısı. Şuanda Merkez Yönetim Kurulumuz toplantı halinde ama çeşitli olaylar üst üste yığılıyor. Hem dünyadaki gelişmeler, hem Türkiye’de saatlik gelişmeler siyasetin gündemini oldukça kalabalıklaştırıyor.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle bugün Cumhuriyet gazetesine yapılan fili girişimle ilgili düşüncelerimi söyleyerek başlamak istiyorum. Biliyorsunuz Cumhuriyet gazetesi bugün Charlie Hebdo dediğimiz mizah dergisinin saldırıdan sonra 1 milyon satan sayısının içeriğinden 4 ek sayfa hazırlayarak basım yapacağını duyurmuştu. Bu haberler üzerine dün gece saat 01.00’de savcı talimatıyla İstanbul polisi Cumhuriyet, Hürriyet ve Posta gazetelerinin basıldığı matbaa girişinde dağıtım kamyonlarını engelleyen bir tutum içine girdi. Ellerinde herhangi bir arama kararı veya yasal bir belge olmamasına rağmen gazetelerin dağıtımını 40 dakika kadar engellediler. Daha sonra YAYSAT Genel Müdürünün savcıyla telefonla görüşmesinden sonra dağıtım kamyonlarında Cumhuriyet gazeteleri polisler tarafından incelendi ve dağıtımına izin verildi.

İlginçtir biraz sonra değineceğim ama Paris’te ifade özgürlüğü için yürüyen Başbakanın yönettiği ülkeden sabaha karşı 01.00’de meydana gelen bir tabloyu sizlerle paylaşarak başladım. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Utku Çakırözer’i arayarak geçmiş olsun dileğinde bulundu. Bu konuda, tek değil tabi Cumhuriyet gazetesinin uğradığı durum. Fox TV’nin Ankara bürosu önünde park halinde bulunan canlı yayın aracına kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce taşla saldırıda bulunuldu. Saldırıda aracın camları kırıldı, polis bu saldırıyı yapan kişiler için arama başlattı.

Bir diğer olay Milliyet gazetesi köşe yazarı Sayın Mehveş Evin’in yazısının girişi çok sert bulundu editörleri tarafından ve bu şekilde Sayın Evin’in isteği üzerine de yazı gazetede yer almadı.

Bir başka haber Adana’daki silah taşıdığı daha önce fezlekelerde ifade edilen ve Genel Başkan Yardımcımız Sayın Bülent Tezcan’ında bazı fezlekeleri açıklamasıyla sabit hale gelen, bu tırlarda böyle battaniye, çocuk maması, gıda malzemesi, yardım malzemesi filan değil doğrudan mühimmat bulunduğuna ilişkin fezlekeleri açıklamıştı biliyorsunuz. Bunlarla ilgili dün internet boyutunda twitter ya da facebook üzerinden düşen bazı bilgiler üzerine bunlara da yayın yasağı getirildi ve bu haberleri yayan hesaplar twitter tarafından kapatıldığı için twitter genel bir engellemeden şuanda kurtuldu. Ama o hesaplara bir yasak getirildi. Böylece sosyal paylaşım siteleri de bu furyadan nasibini aldı. Adana tırları demişken oradan devam edeyim. Bunlar daha önce düştü internete. Bu fezlekeler Sayın Tezcan tarafından da açıklandı. Yani Adana’da yakalanan tırların içinde yapılan aramalarda saç kasalar içerisinde çeşitli mühimmatların olduğu fezleke raporlarına iliştirildi, eklendi. Yani neyi yasaklıyorsun sen, neden korkuyorsun sen? Bak Cumhuriyet Halk Partisi olarak hem Kobani’deki olaylar sırasında Türkiye’ye kaçan mülteci akınında o sıkıntıya uğrayan insanlara, hem Irak’ta IŞİD saldırısına uğrayan Türkmenlere, hem Ezidilere Cumhuriyet Halk Partisi olarak tırlar dolusu basın mensuplarının yanında, onların gözleminde çeşitli yardım malzemeleri götürdüler milletvekillerimiz. Her şey açık, net. Yani bir çocuk bezi, battaniye, mama, gıda malzemesi varda neden çekiniyorsun? Neyi kimden saklıyorsun? Bütün her şey ortada.

Değerli arkadaşlarım, yani kafayı biz kuma gömelim. Kafayı kuma gömeceksin ama gövdenin diğer tarafı en hassas bölgeleriyle beraber açıkta ve bu bütün dünya tarafından takip edilen, bilinen bir tablo.

Değerli arkadaşlarım, bu hızlı gelişmelerden sonra yaşadığımız tablo nedir iki aşamalı ben ele almak istiyorum. Birinci aşamada AKP anayasadan ve yasalardan doğan tüm hak ve özgürlükleri kullanarak sandıkta destekle iktidara geldi. Buraya kadar tamam. Olayın, filmin ikinci aşaması kendisini oraya getiren tüm demokratik hak ve özgürlükleri kapatarak, kelepçeleyerek, gizleyerek, yok ederek iktidarda kalmanın mücadelesini verir hale dönüştü. Türkiye’nin yaşadığı sıkıntı bu ikinci aşama.

Şimdi bu süreçte ne mi yaptı? Kendisine muhalif olan herkesi, her kesimi sindirmek için, korkutmak için, geriletmek için, susturmak için, itibarsızlaştırmak ve etkileştirmek için her şeyi yapar hale geldi. Bakın anayasamızda millet egemenliğini yasama, yürütme ve yargı eliyle kullanır diye yazıyor değil mi çok açık. Bugün bakıyoruz bu üç kuvvete, üç kuvvete bakalım. Yani yasama tek bir kişinin iki dudağı arasından çıkan talep ve emirlerle çalışabilir konuma getirilmiş durumda. Tek kişi yasamaya hükmediyor. Olacak, olmayacak. Parmak kaldırılacak, parmak kaldırılmayacak. Yasama organının durumu bu. Üzülerek bu tespiti yapmak zorundayız.

İkincisi yürütme, şeklen var. Şeklen tarif edildiği gibi değişik pozisyonlarda atanmış kişiler var. Başbakan dahil şeklen var. Baktığınız zaman fiiliyatta burada da tek kişinin siyaset hırsı bugün içine düştüğü korkular ve rüyalarıyla sınırlandırılmış bir görev alanı tanımı içine hapsedilmiş bir yürütme işlevi var. Yargı hukuk devleti tanımı içinde mi dışında mı, bağımsızlığını yetirmiş bu muktedirlerin isteklerine ve çıkarlarına göre bir iktidar sopası haline dönüştürülmüş böyle bir görev kapsamı içine itilmiş. Yani millet sanki egemenliğini bu üç kuvvet eliyle kullanmıyor da egemenliğini tek kişiye vermiş ve bu tek kişi hoyratlığıyla, yeteneksizliğiyle, beceriksizliğiyle arzu ve son dönemde üzerine sinen korkularıyla sisteme hakim olmaya çalışıyor. Türkiye’nin siyaset manzarası bu değerli arkadaşlarım. Yaşadığımız her olayın altında bu kafadaki saplantıları göreceksiniz, bu kafadaki yetersizlikleri göreceksiniz, bu kafadaki korkuları göreceksiniz.

Bu arada halkın haber alma hakkı devletleştirilmiş ya da iktidara bağlanmış. İktidarın özel medyası oluşturulmuş, algı operasyonlarıyla her türlü hukuksuzluk, yolsuzluk, kayırma haklı gösterilmeye çalışılıyor ve burada zaman zaman maalesef en kutsallarımız inançlarımız dahi bir sömürü alanı halinde hunharca, adice, küstahça kullanılır hale geldi. Üniversiteler sindirilmiş, susturulmuş. Türkiye’de benimde üniversite öğretim üyesi olmama rağmen sayısını bilmediğim kadar üniversite var özel – devlet. Baktığınız zaman ülkenin hiçbir sorunu hakkında hiçbir fikirleri yok. Konya’da 15 yaşındaki bir çocuğun gündeme dönük tespitlerini yapabildiği bir ülkede bir ortaokul öğrencisinin, el etek öpen dekanlar görüyor bu ülkede bu millet.

Resmi devlet törenleri artık gösteri sirklerini dönüştürülmüş durumda. Yani sahneleri izlediniz burada bir hakaret yok tam bir tarif var. Evet sirke dönüştürdünüz bu işleri. Yani bu tablonun sağlıklı bir demokraside sürdürülebilir yanı kalmamıştır. Dün Sayın Kılıçdaroğlu’da grup toplantısında tespitlerini yaptıktan sonra şu üç kelimelik cümleyle olayı özetledi. Türkiye bugün iyi yönetilmiyor. Türkiye bugün yönetilemiyor değerli arkadaşlarım.

Tabi bu arada iktidarın geniş halk kesimlerini borç ve yoksulluk girdabına sürüklemesi ayrı bir konu. Emekliler emeklilikte yaşa takılanlar, atamalar, bu kürsüden ifade ettik. Kayırmalar, torpiller, çalışanların durumu, köylüler, esnaf. Onlara şükür ve tevekkül tavsiye ediliyor. Şükret, tevekkül göster, hakkını arama. Hakkını aramak için bir sorgulamaya kalkma. Yani toplumda adalet duygusu süratle yitirilmiş bir hale gelmiş durumda.

Değerli arkadaşlarım, bir başka sorun son yaşadığımız olaylarla ilgili. Bakın, öteden beri süreci hep ifade ettik. Afganistan’daki Rus işgalinden sonra o coğrafyanın nasıl Taliban egemenliğinde bir yapıya dönüştürüldüğünün yakın siyasi tarihini herkes biliyor. Afganistan’la Pakistan arasında Peşaver dediğimiz özel bir alan El Kaide’nin konuçlandığı bir ayrı terör odağı coğrafya haline getirildi. Siz ne yaptınız? Siz kafanızdaki hep söylüyorum o kelimeleri saplantılarınızla, hülyalarınızla, rüyalarınızla, iş bilmezliğinizle, yeteneksizliğinizle ve açık söylüyorum cahilliğinizle o Peşaver’i tuttunuz Türkiye’ye komşu hale getirdiniz. Türkiye’nin güneyinde bir Peşaver yarattınız. O coğrafyayı bütün özellikleriyle getirdiniz dünyanın ve Türkiye’nin başına bela edecek şekilde Güneydoğu’nun hemen ötesine, sınırlarımızın hemen ötesine konuşlandırdınız.

Değerli basın mensupları, bu tehlikeleri defalarca ifade ettik. Dün Sayın Kılıçdaroğlu’da vurguladı. Defalarca kendisi de söyledi, bizlerde söyledik, Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılarımızda söyledi, Grup Başkanvekillerimizde söyledi, mecliste konuşma yapan milletvekillerimizde söyledi. Israrla aynı tutumu ve yanlışı sürdürdünüz. Yani dediğim gibi binlerce kilometre ötedeki Peşaver’i tuttunuz bütün bela üreten mekanizmasıyla Türkiye’nin yanı başına konuşlandırdınız.

Bakın bir alıntı yapacağım. 15 Ekim 2014’te bu kürsüden söylemişim. 15 Ekim 2014, ne dedik biz diyorum. Eli kanlı terör örgütleriyle al takke ver külah tarzı gizli kapaklı ilişkilere girerseniz sonunda Türkiye’yi felakete sürüklersiniz dedik. O tarihte söylüyorum. Dedik değil mi? Cevap; her yerde şunu söylediniz. İşti bu Ce Ha Pe zihniyeti. İzlediğiniz mezhep odaklı politikalar ile yanı başımızda ellerinizle besleyip büyüttüğünüz dünyanın en vahşi terör örgütlerinin eylemlerini Türkiye içine ithal edersiniz dikkatli olun. Türkiye’ye taşırsınız uyanık olun. Türkiye’yi terör odağının cenneti haline getirirsiniz dedik yanıtları şöyle geldi. İşte bu Ce Ha Pe hep böyledir. Biz büyük devlet olmak istiyoruz bu Ce Ha Pe engel oluyor. Kendi siyasi çıkarlarınız ve hayallerinize dayalı dış politika tercihlerinizi değiştirin. Yanlışın neresinden dönerseniz kardır dedik, Türkiye’yi uçuruma götürüyorsunuz dikkatli olun dedik Cumhuriyet Halk Partisi Esad’ın hamiliğine soyundu, fotoğrafta çektirdiler dediler. Biz ne Esad’ın, ne şunun, ne bunun, demokrasiden yana olduğumuzu, bu coğrafyalarda yaşayan Kürt, Türkmen, Arap, Sünni, Alevi tüm etnik ve inanç farklılıklı tüm toplum kesimlerinin demokratik laik bir düzen içerisinde yaşamaya hakkı olduğunu söyledik. Böyle bir düzenin oralarda kurulmasının Türkiye öncülüğünde, abiliğinde olması için gayret sarf edin dedik. Baktıkları mercek maalesef bu oldu.

Bugün yaşadıklarımıza gelelim. Haksız mıymışız?

Değerli arkadaşlarım, eğittiniz mi? Eğittiniz. Silah verdiniz mi? Verdiniz kıvırma yok, lagalugada yok kusura bakma. Geleni gideni ağırladınız mı? Evet ağırladınız. Yaralananları tedavi ettiniz mi? Evet ettiniz, ettirdiniz. Sınır güvenliğini sıfırladınız mı kevgire çevirdiniz dedik. E ne yapalım sınırlar çok uzun yetişemiyoruz dediniz. Gelen geçti, giden geçti. Çok sayıda Türk ve bilhassa o bölgedeki Kürt gencini bu radikal terör makinalarının kucağına attınız mı? Attınız. Buna engel olabildiniz mi? Olamadınız. Onun için analar, babalar yalvarıyor bir fotoğrafla çocuğum Suriye’ye gitti kurtarın diye.

Değerli arkadaşlarım, bunlar yaşadıklarımız. Bunları söylemeyecek miyiz? Bunlara yasak mı var? Bu tespitleri yapmayacak mıyız? Bu kadar sahipsiz mi Türkiye? Babaların, annelerin feryatları duruyor televizyon kanallarında. Rizeli babanın Kemal bey kendisine telefonda söylediklerini ifade etti. Kaç tane ana baba var böyle, aile var. Asana, kesene, kafa kesene, inanılmaz işkenceler yapan bu vahşi güruhlara terör örgütüdür bile diyemediniz. Diyemediniz. En üsttekinizden en altınızdakine kadar. Ağzını açıp bunlar terör örgütüdür diyemediniz. IŞİD unsurları diye bir laf çıkarttınız. Hatırlayın bunları. Bugüne birdenbire gelmedi Türkiye. Bu belanın ortasına birdenbire bu kıskacın içine girmedi.

Değerli arkadaşlarım, Cilvegözü’nde uyanmadınız uyanamadınız. Daha sonra Gaziantep bombalamaları oldu uyanamadınız, fark edemediniz. Sonra Reyhanlı patlaması oldu. 53 – 54 yurttaşımız öldü. Ona bile mezhepçi yaklaştınız. Suçlu CHP dediniz. Sonra üstlenenlerde çıktı sorumlularda çıktı. Yani Reyhanlı’yı bile saptırıp başka odaklara götürdünüz. Sizin ürettiğiniz beladan geldi bunlar başımıza. Sultanahmet’teki canlı bomba kendi patlattı, ilk açıklama bilmem taşeron örgütüne ait CHP’nin insan hakları raporunda adı var. 24 saat sonra, yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmadı. 24 saat sonra kimliği de ortaya çıktı, üstlenen radikal terör örgütünün adı sanıda ortaya çıktı. Utanmıyor musunuz siz? Böyle devlet mi yönetilir? En hassas konuda Türkiye’nin çıkarları ortada iken bütün bunları asılsız, mesnetsiz kendi siyasi rakibinize suçlama olarak yöneltme gafletini nasıl sergilediniz? Kim bu sorumlular?

Değerli basın mensupları, ondan sonra istersen kaçak sarayında sirk kur, istersen Paris sokaklarında ön sıraya gelmek için etrafı yararak göstermelik yürüyüşe kalk, yani dostlar alışverişte görsün misali yapmacık tebessümlerle kortejin önünde poz vermeye çalış, bu belalarda temel sorumluluk sizin, bu belaların temel sorumlusu sizsiniz, siyasi vebali sizin üzerinizde.

Değerli basın mensupları, yani sadece yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet iddiaları değil, bu işlerinde siyasi mimarlığından da bu kadrolar sorumludur. Günahları, veballeri çok, sicilleri kabarık onu söylemeye çalışıyorum.

Şimdi yani dünya lideri, Ortadoğu Fatih’i filan bırak sirkte cambaz bile olamazsınız siz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi medya özgürlüğü için Paris’te yürüyor Kiziroğlu Ahmet hoca. Şarkıda söylüyor ben demiyorum. Bak Ahmet bey, sen orada yürüyorsun, medya özgürlüğünü savunan bir anlayışla yürüyorsun, arkanda da ülkenin karnesi var. 2014’te sadece 217 gazeteci Türkiye’de darp edildi. 900’e yakın gazeteci kurumundan istifa ettirildi. 21 gazeteci halen cezaevinde. 83 gazetecinin ve 900’e yakın işten talimatla attırıldı, 83 gazetecide istifa ettirildi. Rakamı düzeltiyorum. Senin ülkende sen basın özgürlüğü için kortejin önünde tebessümle yürüyorsun. Senin ülkendeki her olaya toplum öğrenmesin diye yayın yasağı getirilen bir ülkenin Başbakanı olarak yürüyorsun sen. Twit atan gazeteciyi bile gözaltına aldırdın sen.

Değerli arkadaşlarım, manzara böyle. Yani dünün Başbakanı, onun bugün atadığı Başbakan, en son olarak da Adalet Bakanı kaçma eyleminde bulundular. Önce dünün Başbakanı kaçmıştı bir toplantıda. Sonra Başbakan, ben boşuna fotokopi demiyorum onun kopyalığını yapacak ya o da o gitmiyorsa bende gitmem deyip o da başka şeylerden kaçtı. Dünde Adalet Bakanı nereden kaçtı? Adli yıl açılış töreninden diğerleri kaçmıştı. TÜSİAD toplantılarından kaçtılar. Adalet Bakanı da dün Yargıtay Başkanının sözlerinden kaçtı. Ne söyledi Yargıtay Başkanı? Bağımsız yargıyı söyledi, iktidarın yargıya müdahale ettiğini söyledi. Teker teker söylemiyorum her gün söylediğimiz sözler.

Değerli arkadaşlarım, bunların insanların yüzüne bakacak halleri artık kalmadı. Ortaya çıkacak yüzleri de kalmadı görüyorsunuz. Ya kaçıyorlar, bu bir eylem. Ya da gidecekleri yerleri yasak bölgeye çevirttiriyorlar. Onlardan olan o bölgeye girebiliyor onlara yakın olanlar. Onlardan olmayan ya gözaltına alınıyor önceden, ya gazlanıyor, ya coplanıyor. Böylece muktedirlerden uzaklaştırılmış oluyor. Arada bir barikatı aşan filan olursa da bir dükkana sokulup tokatlanıyor ya da bir yardakçı tarafından yere yatırılıp tekmeleniyor ya da kötü söz işitiyor, hakaret işitiyor, azar işitiyor. Şunu çok net görüyorlar. Artık kaçacak yerleri de yok, insan yüzüne bakacak halleri de yok. O yüzden artık gazetelere paralı ilanlar verdirerek karşıtlarını hedef gösteriyorlar, itibarsızlaştırıyorlar ve saldırtıyorlar dikkat edin.

Şimdi özeleştiri yapma noktasında bulunan çok kişi var biliyorum. Kimseyi daha önce canım bunlarla ne güzel demokratikleşiyoruz, bunlarla demokrasiye kavuşacağız beklentisi içinde olup o ateşe odun atanlardan bazıları bugün daha öncede bunu söyledim maalesef çok zor durumda bulunuyorlar. Onlardan bir tanesi bakın ne diyor ismini vermeyeyim. Önemli bir gazetede başyazardı. Artık diyor yandaş medya, havuz medyası, köşe tetikçileri yetmiyor diyor ve şöyle yapıyor. Erdoğan’ı savunmak için şimdi birde gazete ilanları devreye sokulmuş durumda. Tam sayfa ilanlarla vurulmak isteniyor muhalifler, farklılığı savunanlar. Eleştirmeyeceksin, ses etmeyeceksin, susacaksın, kaçak saraydaki rahat etsin diye ses çıkartmayacaksın. Tek neden bu tepedekine biat. Başka hiçbir çaren yok diyor. Yukarıdaki film setine çevirmeye başladığı sarayında rahatsız edilmek istemiyor. Artık huzurunda %99’da değil %100 biat eden medyanın temsilcilerini topluyor. Ve son sözleri çok önemli. Umarım bir özeleştiride herhalde yapıyordur. Bu öylesine hazin bir gidiş ki, böyle devam ederse bir süre sonra ortalıkta gazeteci adına sadece saray soytarıları kalacak diyor. Bu noktaya gelmiş olmaları da önemli.

Son bir nokta değerli arkadaşlarım, Başbakan Sayın Davutoğlu hala konuşuyordu. Kamu yönetiminde şeffaflıkla ilgili uzun bir konuşma yapıyor. Burada herkes mal bildiriminde bulunacak, şeffaflık, müteahhitlik, komisyonculuk, iş takibi yapmaması sağlanacak. Yani önemli bir kamu görevi yürüten bürokrat bu şekilde işte iki yılda bir malvarlığı beyanında bulunacak. 657 sayılı devlet memurları kanununda şunlar olacak, siyasi partiler şeffaf olacak, bağış yapan bile elektronik havuzda gözükecek, il başkanları dahi siyasi partilerin mal bildiriminde bulunacak. İyi hoş da şu 4 bakan ne olacak? Şeffaflıktan bahsedene bak. Şu 4 bakan ne olacak? Şu kol saati ne olacak? Şu rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık iddiaları ne olacak? Hangi şeffaflık bu? Her şeyin üstünü örtüyorsun, her şeyin üstünü kapatıyorsun. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Saatlerce anlatıyor.

Değerli arkadaşlarım, siyaset birazda samimiyet gerektirir. Bu kadroda demin söylediğim gibi bunun da noksanlığı çok ciddi bir şekilde ortada yer alıyor. Bu konuyla ilgili konuşmasını bitirdikten sonra Sayın Davutoğlu mutlaka Grup Başkanvekillerimiz ve parlamentoda görevli arkadaşlarımızda getirecekleri bu yasa teklifiyle diyelim ilgili görüşlerimizi açıklayacak ve bugüne kadar ne haltlar yaptıklarını da bir kere daha hatırlatma fırsatı doğacak bu şeffaflık meleklerine. Onlara da o davranışı mutlaka hatırlatacağız.

İki şey ekleyeceğim. Dün açıkladığım listede VIP yani sınava girmeden, girenler listesinde değil de liyakata tartışmalı olarak dayanmadan hızla memuriyete yükselenler noktasında iki hususta ufak bir düzeltme yapmak istiyorum. Birincisi, Cihanser Erel’le bir nöroloji doçentidir. Sağlık bakanlığı müsteşarlığına müsteşar yardımcısı olarak atanmıştır. Dün bende inceledim tekrar yani bir eski bakanın yakını olması dışında akademik kariyeri de daha önceki çalışma alanı da bu yükseltilmeye uygun gözüküyor.

Bir diğeri de yine aynı listede, bu sınavsız girenlerde değil. O sınavsız girenler sabit. Bir diğeri de Sayın Feyza Ergün Başbakan Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünde müşavir olarak göreve başlatıldı. 20 yıllık bir kariyeri var. İncelediğimiz zaman yani bir kişiye yakınlığı önemli değil. Bu kariyer için uygun gözüküyor. Bunların burada sehven yer aldığını ifade edeyim. Ama diğerleri konusunda iddialarımda, söylediklerimde aynen geçerlidir.

Sizlerin soruları var mı?

Soru- Efendim iki sorum olacak. Birincisi; Cumhurbaşkanlığı sarayında 16 Türk devletini temsilen askerler yer aldı, o devletlere özgü kıyafetlerle. Çok tartışıldı. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

İkincisi; 19 Ocak’ta Erdoğan kabineyi topluyor Cumhurbaşkanlığı sarayında ve bununla birlikte orada yeni başkanlıklarında açıklanacağı, yeni bir çalışma düzenine gidileceği şeklinde ifadeler var. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Haluk KOÇ- Deminki gösteri kısmıyla ilgili düşüncelerimi konuşmam sırasında herhalde birkaç yerde ifade ettim. Onları tekrar etmeme gerek yok. Yani ciddiyetten uzak ve hazırlıklı olmayan bir manzara olduğunu ifade ettim. Resmi devlet törenlerinde bu tür gösterilerin olmadığını ifade ettim. Kaldı ki, aldığım bazı bilgilere göre de kapalı alanda resmi bir askeri karşılamada, törensel bir şeyde yapılmadığına dönük. İzlenen manzara ayrı.

Bakanlar kuruluna başkanlık etmesi hususunda da daha önce düşüncelerimizi ifade etmiştik ama bir kere daha tekrar edeyim. Cumhurbaşkanlarına bugünkü anayasa gerekli görüldüğü hallerde bakanlar kuruluna başkanlık etme hakkını verir. Ama şuandaki Cumhurbaşkanının niyetinin bu olmadığını anlıyoruz. Niyeti gerekli gördüğü hallerde değil, o gerekli görmeyi her ana, her vakte çevirebilecek bir niyet taşıdığını görüyoruz. Yani doğrudan kafasında geçirdiği ve yeterli çoğunluğu elde ederse anayasayı da buna göre değiştireceğini ifade ettiği başkanlık sisteminin özlemi içerisinde bu toplantılara katılacak gibi gözüküyor. Yani gerekli gördüğü hallerde sözü her zamana ya da çok sık aralıklara çevrilirse o zaman Türkiye’deki parlamenter temsili demokratik sistem ve yürütmenin işlevi tartışma götürür hale gelir. Sistem sakatlanır. Bunu ifade etmeye çalışıyoruz. Niyetini göreceğiz. Daha önce 5 Ocak’tı niyeti hatırlıyorsunuz. Peş peşe gelen eleştiriler sonrasında ve 22 Aralık’ta komisyonda kol keseriz fetvası filan verdikten sonra Ahmet bey hani yolsuzluk yapan bizden de olsa kolunu keseriz olayından sonra bir gerginlik oldu. 5 Ocak 19 Ocak’a aktarıldı. Bundan sonra artık kol mu kesecekler, ne kesecekler hep beraber göreceğiz.

Soru- AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop 7 Haziran seçimi için AKP’deki adayların belirlenmesinde köşkün müdahil olup olmayacağı sorusuna Erdoğan’ın kurucu Genel Başkan olduğunu ve dahil olacağını söyledi. Bunu nasıl yorumlarsınız?

Haluk KOÇ- Yanıt sorunun içinde. Bugün Cumhurbaşkanı tarifi nedir anayasamızda? Tarafsızlık değil mi? Yani bir Cumhurbaşkanı bugün anayasada tarafsızlık ilkesi onu tarif eden sıfatlar arasında belirtilmesine rağmen bir siyasi partinin milletvekili adaylarını belirlemede dahil olmak filan değil herhalde tek seçici olacak anlamında söylüyor onu. Tek seçici olacağını gösteriyor. Ben Sayın Davutoğlu’na işte o yüzden kimliğini bul seni muhatap alalım, gerçekten Başbakanlık yap, abinin vesayetinden kurtul sözlerini onu kızdırmak için söylemiyoruz. Sistemin sağlıklı yürümesi gerçekten Başbakanlık görevi yapabilmesi için ona yardımcı olmak için söylüyoruz. Ama yukarıdakinin niyeti öyle değil. Kaldı ki, niyeti ne olursa olsun şuandaki Cumhurbaşkanı bizim siyasi muhatabımız hala değildir. Yaptığı sorumsuzlukları ifade ederiz. Ama siyasi muhatabımız değildir. Bu soruya cevap vermesi gereken AKP’nin Genel Başkanı, MYK üyeleri ve yetkilileridir.

Soru- 4 eski bakanla ilgili genel kurul süreci başlıyor. Komisyonda kurulun meclis televizyonunun yayın yapmadığı bir gün görüşülmesi gündemde. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haluk KOÇ- Doğal. Yani şeffaflıkla ilgili 1,5 saattir konuşuyor idi ben buraya çıkmadan. Şeffaflıktan bu kadar kaçan, bu kadar üzerlerine yöneltilen suçlamalardan bunalmış gözüken ve bu gerçeklerle milletin buluşmamasını düşünen bir zihniyetten başka bir şey beklenmez. Kaldı ki, genel kuruldaki oylamada daha bir senaryo çizmiştim size. Vicdanı çok rahatsız olanların mevcutlu ve refakatli olarak yüce divana sevkine gerek yoktur şeklinde o renkte oy kullanmalarının sağlanacağını da ifade etmiştim. Normal günde yapsalardı şaşırırdım zaten.

Soru- Efendim 28 Ocak tarihinde Strazburg’da Doğu Perinçek’in temyiz davası olacak AİHM meselesiyle ilgili. Ancak Ergenekon davasından kaynaklı yurtdışına çıkış yasağı var. Bu konu hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum. Birde bu davanın Türkiye açısından önemi nedir?

Haluk KOÇ- Şimdi Sayın Perinçek’le ilgili değil ben bütün Anayasa Mahkemesinin yargılanmaları sırasında hak ihlali yapıldığı kararıyla tahliyelerine karar verdiren o üst kararı alan mahkemenin çerçevesinde konuşuyorum. Mademki bir kumpas, mademki bir tezgah düzenlendi o zaman yurtdışına çıkma yasağının sürdürülmesinin hiçbir anlamı yoktur. Sadece bu AİHM duruşmasıyla ilgili değil ben genel olarak söylüyorum. Sayın Balbay’la Haberal’da biliyorsunuz milletvekili olmalarına rağmen uzun süre böyle bir yasakla karşı karşıyaydılar. Hak ihlali yapıldı mı kardeşim? Yapıldı. Bu davanın tezgah, kumpas olduğu ortaya kondu mu? Kondu. O zaman bütün bu mağduriyete uğrayan tüm sanık demiyorum artık tüm insanların her alandaki yurttaşlık haklarının iadesi gerekiyor. Bunda hiç şüphe yok.

Soru- İkinci sorum vardı efendim davanın Türkiye açısından önemi.

Haluk KOÇ- Şimdi 2015 biliyorsunuz Ermeni iddialarının 100. yıldönümüyle ilgili bütün dünyada yaratılmak istenen bir rüzgarın altında Türkiye’nin tarihsel bir mahkumiyete uğratılması ve ısrarla sürdürdükleri hem kendi içlerinde, hem Diyaspora’da sürdürdükleri bazı tezlerin dünya tarafından daha yüksek sesle dile getirilmesi ve Türkiye üzerine daha sonraki taleplerinin bir yaptırım olarak hayata geçmesi yönünde önemli bir tarih dönemeci 2015. Bu açıdan baktığımızda iktidarın her alanda taviz veren yapısı düşünüldüğünde Türkiye’nin de bu tarihsel süreçte tezlerinde ben yara alabileceğini düşünüyorum. Çünkü olaya milli ekiyle, ulusal çıkarlar boyutunda bakan bir iktidar olmadığını görüyorum. Tıpkı kendi ülkesinde medyayı karartan birinin Paris’te medya özgürlüğü için yürümesi gibi. Yani çift kimlikli bir yapının orada da sergileneceğini düşünüyorum. Sıkıntılı geçecek.

Soru- Şişli belediyesiyle ilgili yargı kararının bekleneceği yönünde bir açıklamanız olmuştu. Karar tümüyle yargıya mı havale edildi? Parti içerisinde bununla ilgili bir çalışma var mı?

Haluk KOÇ- Bunu ifade etmiştim daha önce aynı sözlerimi tekrar ediyorum. Yani yargıdan bir mütalaa ortaya çıktıktan sonra Cumhuriyet Halk Partisinin organları bu süreçle ilgili siyasi değerlendirmesini mutlaka yapacaktır demiştim. Aynı sözümü tekrarlama fırsatı verdiniz teşekkür ediyorum.

Soru- Charlie Hebdo dergisinin özel sayısının kapağına ilişkin hala tepkiler devam ediyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Haluk KOÇ- Şimdi bakın, bugün Sayın Ali Bardakoğlu’nun Hürriyet gazetesinde Sayın Ahmet Hakan’la yaptığı söyleşiyi okursanız hem perspektif açısından, hem hoşgörü açısından, hem gerçek İslam’la modernite açısından bütün ipuçlarının orada olduğunu görürsünüz. Değerlendirmeyenler, okumayanlar varsa salık veririm. Eski Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Bardakoğlu’nun gerçekten bugüne ışık tutabilecek hele bugünkü saçma sapan bir takım fetva diyelim, yorum diyelim girişimlerinden sonra Sayın Ali Bardakoğlu gibi bir eski Diyanet İşleri Başkanına sahip olmaktan ben onu da daha önce tanımış olmaktan büyük mutluluk duyduğumu ifade ederim. Yanıtları Sayın Ali Bardakoğlu’nun söyleşisinde var okumayanlara da tavsiye ederim.

Sizlere iyi çalışmalar diliyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.