Türkiye 21 Mart Nevruz öncesi Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler neticesinde terör örgütü PKK ile yürütülen bir sürecin içindedir.
Öncelikle şunu ifade etmek isteriz ki; akan kanın durmasını, fitne ortamının son bulmasını en çok biz isteriz. Yıllardan beri bu milletin birliği ve beraberliği için mücadele eden biz Milli Görüşçüler silahların susmasından ve barış ortamının oluşmasından ancak mutlu oluruz. Bu bağlamda bu sürece fırsat vermek ve kan davası şekline dönüştürülmeye çalışılan bu sorunun son bulması adına iyiniyetli her türlü girişime destek verilmesi gerektiğine inanırız.
Muhterem Liderimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın, kendisinin siyasi yasaklı olmasına sebep olan 1994 Bingöl konuşmasında ifade ettiği tespitler, bugün yapılan tartışmalara bakıldığında ne kadar geriden takip edildiğimizi gösteriyor. Hocamızın o konuşmasında ifade ettiği gerçekler bugün daha yeni anlaşılmaktadır. Ayrımcı, ırkçı, ayrılıkçı uygulamaların milletimizin arasına ördüğü duvarlar, bin yıllık kardeşliğimizin son bulması için uygulanmaya çalışılan kasıtlı politikalardır. Kimilerinin bıyık altından gülerek karşıladığı Çanakkale ruhu, bizi biz yapan değerlerin zirve noktası olarak kıyamete kadar doğruluğunu koruyacaktır. Doğuştan kazanılmış hakların şu ve bu gerekçeyle engellenmesi bir insan hakkı ihlalidir ve asla kabul edilemez. Birisinin Türk, Kürt, Çerkez veya başka bir ırka sahip olması bir diğer topluma karşı üstünlük gerekçesi olarak sunulamaz. Üstünlük ancak Allah'a karşı olan yakınlıkla açıklanabilir. Problemlerimizin tek çözüm kaynağı aramızdaki çimento olan İslam'dır. İnancımız dışında hiçbir şey sorunlarımızın gerçek manada çözümünü ortaya koyamayacaktır. İslam kardeşliği söylemi öylesine dile getirilmiş bir vurgu değil, aslında sorunların bütün boyutlarıyla kuşatıldığını ortaya koyan bir ifadedir.
Çözüm süreci ve bu sürecin topluma anlatılması için hükümet tarafından görevlendirilen 63 kişilik " Akil İnsanlar" heyetinin yaptıkları toplantıları da yakından takip etmekteyiz. İçlerinde gerçek manada bu sıfatı taşıyabilecek insanların varlığına rağmen çoğunluğunun bu milletin ortak değerlerini bile anlamaktan uzak oluşları bu heyetin en büyük handikabı olarak orta yerde duruyor.
Çözüm Süreci’ne karşı olmaktan ziyade, süreç ile ilgili endişelerini dile getirenlerin doğrudan barış karşıtı gibi sunulmasının manipülatif bir yaklaşım olduğu açıktır. Biz de Saadet Partisi olarak bu sürecin sonuç itibari ile terör örgütü PKK'yı meşru hale getirme ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etmek isteriz. PKK bir terör örgütüdür ve Kürt kardeşlerimizin tek temsilcisi olarak kabul edilmesi asla doğru değildir. Asıl muhatap bölgedeki kanaat önderleri olmalı ve onların bu sürece katkıları mutlaka sağlanmalıdır. Elindeki taşıdığı silahtan dolayı muhatap alınan bir terör örgütünün yarın başka bir şekilde tekrar ortaya çıkmayacağını kimse garanti edemez. Asala terör örgütünün bitiş tarihi ile PKK'nın eylemlerine başladığı tarih arasındaki bağlantı iyi tahlil edilmelidir. PKK'nın sınır dışına çekileceğini açıklamasıyla bütün problemlerin biteceği gibi bir pembe tabloya kendimizi çok kaptırmamamız gerekir.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in "PKK'nın müttefiklerimiz tarafından desteklendiğine” dair açıklamaları aslında bu sürecin müttefiklerimizin! iradesinden bağımsız olmadığının teyididir.
Sonuç itibari ile huzur, barış bir an önce gelmeli ve akan kan durmalı, gözyaşları dinmelidir. Hükümet pazarlık yok gibi açıklamalarını milletimizi ikna edebilecek argümanları ortaya koyarak desteklemelidir. Endişeleri pazarlık yok diyerek geçiştirmek eğer gerçekten yok ise bir anlam ifade eder. Şayet yarın bu sürecin devamında, kapalı kapılar ardında verilmiş sözlerin gereği yapılır ve pazarlıklar açığa çıkarsa, bu süreci yürütenler yaptıklarının altında kalırlar. Öcalan’dan bir Mandela çıkarılması gibi bir gizli ajanda var ise, herkes bilmeli ki, Öcalan’dan bir Mandela çıkmaz. Bugün Gazetesi yazarlarından Adem Yavuz Arslan’ın bir yazısında ifade ettiği sonuçlar çok önemlidir. Bu yazıda Arslan; Çözüm Süreci ile birlikte PKK’ya katılımın arttığını, ağır silahların bölgeye gömüldüğünü, evlere ve işyerlerine Öcalan posterleri asılması talimatının verildiğini ve özellikle Diyarbakır ve çevresinde uyuşturucu ekiminin arttığına dair bilgilerin emniyetin elinde olduğunu yazmıştır. Bu bilgiler PKK’nın sürecin sonunda neleri hedeflediğine dair ipuçları vermektedir.
Bir kaç ay öncesine kadar idam cezasını tartışmaya açan bir Başbakan’ın bugün geldiği yer sonrası yarın nerede duracağını tahmin etmek mümkün değildir.
Biz Saadet Partisi olarak bir kere daha ifade ediyoruz ki; akan kanın duracak olmasından ancak memnuniyet duyarız. Ancak bu birlik ve beraberliğimize zarar getirecek bir yol haritasına dönüştürülmemelidir. Sonuç itibari ile şunu vurgulamak isteriz ki; Çözüm süreci, Çözülme süreci olmamalı, bütün vatan evlatlarının birliği ve beraberliğine zarar verecek sonuçlardan kaçınılmalıdır.
Prof. Dr. Mustafa Kamalak
Saadet Partisi Genel Başkanı