-“Eğer devlet bir anonim şirketse bu devletin ordusu hangi tanıma giriyor? Kapıdaki güvenlik görevlisi mi?”
-“Peki Anonim Şirket’te Başbakanın işi ne? Genel Müdürlük mü? Bak cuk oturdu burada. Sen devleti şirket olarak tarif edersen bu şirketin Genel Müdürü mü bu kişi?”
-“ Peki muhalefet ne? Muhalefet rakip şirket mi oluyor? Hani senin rekabete girdiğin bir rakip şirket mantığıyla mı bakacaksın muhalefete?”
-“Aslında farkında olmadan gaza geliyor ve dilinin altındaki baklayı çıkartıyor. Yani verin ülkeyi diyor bana aynı paraları sıfırladığım gibi geri kalan tüm varlığını ülkenin sıfırlayım demeye getiriyor.
-“Eğer anonim şirketse bu devlet siyaseten ve ekonomi açısından Türkiye’yi, ülkeyi iflasa götürürsen peki iflas masasını kim kuracak bu mantıkla bakarsak. Yani tutar tarafı yok. Topla, böl, çarp, çıkart hangi işlemi uygularsan uygula bu mantığın elle tutulur tarafı yok. Ama söylüyor. Kuyuya bir taş atıyor ondan sonra 40 tane akıllı çıkartmaya çalışıyor”
-“İş arama umudu olan işsiz sayısı 3 milyon 145 bin kişi. Ey şirket yetkilisi naber? Hiç çıt yok bu konuda. Gençlerde işsizlik oranı %20,2. E?…”
-“Nasıl ki 12 Eylül’le hesaplaşmadan Türkiye’de tam bir demokrasi olamaz dediysek bu dönemin sorumlularıyla da Türk milleti hesaplaşmadan tam bir demokrasiye geçiş asla sözkonusu olmayacak.”
-“Koca bir yalan, koca bir balon patladı. Yalan üzerine kurulu bir siyaset. İnsanlar, kurumlar suçlandı. Kendileri mağduriyetten kahramanlık mertebesine yükselmeye çalıştılar. Mağduru oynamayı zaten öteden beri çok seven bir kadro biliyorsunuz. Peki bugün ne yapıyorsun Sayın Arınç? Bak mahkeme takipsizlik kararı verdi. Bu kadar iddialı bir sürecin içindeydin mahkeme kararına itiraz edip etmemeyi düşünüyor musun?”
peki Başbakan ne yapıyor? O canhıraş bağırarak konuşmaya gayret ediyor abisini taklit etmeye çalışıyor ama yetmiyor. Yani ona verilen rol gölgede figüranlık oluyor. Fotokopi rolü. Şimdi Erdoğan’dan kırıntı olarak söz kırıntısı olarak ne kaldıysa onunla geçinmeye çalışıyor.
-“Binbir surat diyor ki kürt sorunu yok. Eğer böyle bir sorun yoksa çözüm süreci niye var? Eğer böyle bir sorun yoksa çözüm süreci de yok. Erdoğan mantığıyla gidiyorum…”
-“Erdoğan dün itibariyle zaten olmayan çözüm sürecini tamamen çöpe atmış vaziyettedir. Kürt sorununun çözümü gibi bir dertleri de zaten yoktu, hiçbir zamanda olmadı bunu defaten söyledik. Günü kurtarmaya dönük bir takım yakın siyasi seçim dönemlerinde kendi çıkarına dönük bir takım süslü ifadelerle süreci taşımaya çalıştı. O yüzden AKP bu sorunu sömürmekle kalmadı hem derinleştirdi, hem bölgeselleştirdi, hem de en acısı Ortadoğu’nun karıştığı bir dönemde uluslararasılaştırdı. Türkiye’ye dış politika açısından da büyük yükler, büyük ipotekler yükledi.”
-“Peki Başbakan ne yapıyor? O canhıraş bağırarak konuşmaya gayret ediyor abisini taklit etmeye çalışıyor ama yetmiyor. Yani ona verilen rol gölgede figüranlık oluyor. Fotokopi rolü. Şimdi Erdoğan’dan söz kırıntısı olarak ne kaldıysa onunla geçinmeye çalışıyor.”
-“Paris’te işlenen cinayetlerin MİT tarafından yapıldığını terör örgütüne söyledi mi, söylemedi mi? Kim? Git gel Hakan Fidan, Medcezir Hakan Fidan. Gitti geldi. AKP kimliğiyle MİT’te şuanda görev yapan müsteşar. Terör örgütüyle paylaştı bu düşünceyi. Basına yansıyanları söylüyorum. MİT sorumlu diyor. Açıklama Sen bunlara cevap ver hükümet sözcüsüsün. Git gel Hakan Fidan Paris’te işlenen cinayetin MİT tarafından yapıldığını söylüyor bu da terör örgütü tarafından açıklanıyor.”
-“Yakın da Ey Kerry kendine gel diye bir ses çıkabilir. Ama ne yazık ki o sarayın duvarı dışına dahi çıkmaz bu süreçte. Yani kendi kafalarındaki İhvan kardeşliğine dönük politikaların nasıl radikal unsurlara destek noktasına gittiğini yaşayarak gördük. Yanıbaşımızda bir Peşaver yaratıldı bunu hep söyledik ve Suriye’de herkesin hangi inançtan, hangi etnik kökenden olursa olsun demokrasinin tüm haklarından faydalanması gereken bir sistem kurulması gerektiğini, buna da en çok Suriyelilerin ihtiyacı olduğunu ifade ettik. Ama bir ülkede o ülkedeki kardeş kavgasını bizzat komşu ülke olarak siz silah vererek, oraya militan kaçırtarak, o militanları besleyerek, koruyarak, kollayarak, tedavi ederek, lojistik destek vererek kışkırtırsanız başınıza gelecek budur. Reel politik gerçek politika en önemli uygulama alanını dış politika alanında bulur.”
CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Haluk Koç MYK çalışmalarına devam ederken basın toplantısı yaptı ve soruları da yanıtladı;
“Değerli arkadaşlarım, hoşgeldiniz. Yeni bir haftaya başlıyoruz. Gündem her zamanki gibi sürekli gereksiz konuşarak değişik konuları ana temel konuları saptırmak amaçlı kullananlar tarafından dolduruluyor biliyorsunuz. Ama 7 Haziran seçimlerine doğru Türkiye gittikçe ısınan bir siyasi ortamda yol alıyor.
Öncelikle toplantıya başlamadan önce bugün 16 Mart tarihi, bazı önemli hatırlatmalar var 16 Mart’la ilgili. Bunlardan birincisi İstanbul Üniversitesinde 1978 tarihinde Eczacılık Fakültesi önünde yapılan bir provokatif saldırıyla yaşamını kaybeden devrimci gençler var hatırlayacaksınız. Onları 1980 darbesine Türkiye’yi götürecek olan yolun taşlarının nasıl döşendiği sonradan anlaşıldığında verilen bu kurbanları rahmetle anarak başlamak istiyorum. Yine Halepçe’de bir insanlık trajedisi yaşanmıştı anımsayacaksınız yine 16 Mart tarihinde. Burada da hayatını kaybeden masum birçok genç, kadın, çocuk var ve ne yazık ki Ortadoğu hemen hemen bütün coğrafyasında buna benzer irili, ufaklı vahşetlerin yaşandığı bir coğrafya olmaya devam ediyor günümüzde de. Bunların kurbanlarını rahmetle anıyoruz. Yeni trajedilerin yeni kurbanlar yaratmasının önüne geçmek, Ortadoğu’da sürekli akılcı bir barışın yerleşmesine olanak sağlamak içinde Türkiye’nin başta bölgeyle ilgili dış politikasının akılcılıktan uzak, hayallere dayalı bir takım kafadaki saplantılarla çizilmiş politika olmaktan çıkarak bölge ve Türkiye’nin konumuna uygun gerçeklerle örtüşür halde sürdürülmesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 16 Mart tarihinin anımsattığı bu olaylardan sonra Cumhuriyet Halk Partisi önümüzdeki seçimlerle ilgili kampanyasını 28 Mart tarihinde İstanbul’da Abdi İpekçi Spor Salonunda Sayın Genel Başkanımızın katılacağı bir büyük toplantıyla başlatacak ve daha sonra ertesi gün biliyorsunuz bizim 55 ilde önseçimimiz var hakim denetiminde. Bunlar gerçekleştirilecek. 7 Nisan’da da kesin aday listeleri YSK’ya verilecek ve ondan sonrada seçim kampanyasının değişik boyutlarıyla 7 Haziran’a kadar gidecek bir süreç var önümüzde.
Şimdi hafta sonu dahil hafta içinde saray toplantıları dışında hafta sonunda da konuşmayı adet haline getirmiş, konuşma ihtiyacını giderecek toplantılar düzenlemekle meşgul. Anayasadaki yetkilerini her gün açıkça ihlal eden bir parti başkanıymış gibi abuk sabuk her konuya değinen, öneriler getiren, düşünceler ifade eden bir Cumhurbaşkanı, sorumsuz bir kişi. Bunu hep söyledik. Çünkü anayasada böyle tarif edilmiş yetkileri. Sorumsuz bir kişinin Türkiye gündemini ve bütün haber kanallarını zorla değil ama mecburi anlayışıyla işgal ettiği ve insanları, dinleyenleri, Türkiye’de televizyon seyredenleri bıktırırcasına her gün aynı saçmalamalarla toplumun karşısında duran bir kişi.
Değerli arkadaşlarım, cevap vermeyelim diyoruz fakat siyaset cevap vermeyi gerektiriyor. En son söylediği sözler üzerine durmamız gerekiyor. Bunlardan bir tanesi devlet diyor başkanlık sistemini anlatırken aynen bir anonim şirket olarak yönetilmeli diyor. Mantık bu. Ne senin müktesebatın ekonomi konusunda? Askerdeyken kantin işletmeciliğinden sorumlu, birde askerlikten önce bir sucuk imalathanesinde muhasebeye bakmış. Bütün müktesebat bu. Yani devleti, devlet yönetmeyi bir anonim şirket yönetmekle aynı kaba sığdıran bir mantık.
Değerli arkadaşlarım, yani bin yıllık devlet geleneğini bir anonim şirkete benzetmesi başlı başına büyük bir talihsizlik. Ama Cumhurbaşkanıdır ne söylese yeridir tarzında bir algıda var toplumda. Yani ne söylerse söylesin söyleme serbest ona. Böyle bir çerçevede konuşuyor.
Değerli basın mensupları, bu mantıktan bakacak olursak eğer devlet bir anonim şirketse bu devletin peki ordusu hangi tanıma giriyor? Kapıdaki güvenlik görevlisi mi şirketin ordu? Bir başkası, Başbakanın işi ne peki burada? Mevcut Başbakandan bahsediyorum. Çok seviyorlar ya bir benzetme yapıyorlar rakiplerine. Yani bir şirketse Başbakanın görevi Genel Müdürlük mü? Bak cuk oturdu burada. Yani şuandaki Başbakan sıfatlı kişi sen devleti şirket olarak tarif edersen bu şirketin Genel Müdürümü bu kişi? Peki muhalefet ne? Muhalefet rakip şirket mi oluyor? Hani senin rekabete girdiğin bir rakip şirket mantığıyla mı bakacaksın muhalefete?
Değerli arkadaşlarım, aslında farkında olmadan dilinin altındaki baklayı çıkartıyor, gaza geliyor ve dilinin altındaki baklayı çıkartıyor. Yani verin ülkeyi diyor bana aynı paraları sıfırladığım gibi geri kalan tüm varlığını ülkenin sıfırlayım demeye getiriyor. Şirket mantığıyla bakıyoruz. Yani bu mantığı söylerken şunu söylüyorum. Nasıl olsa altın hisse bende diyor. Ben Cumhurbaşkanıyım diyor şirketse altın hisseden bahsetmek lazım. Ve ondan sonra kim ne derse desin ben istediğimi yaparım, şirket yetkilisiyim istediğim şekilde de batırırım şirketi diyor.
Değerli arkadaşlarım, eğer anonim şirketse bu devlet siyaseten ve ekonomi açısından Türkiye’yi, ülkeyi iflasa götürürsen peki iflas masasını kim kuracak bu mantıkla bakarsak. Yani tutar tarafı yok. Topla, böl, çarp, çıkart hangi işlemi uygularsan uygula bu mantığın elle tutulur tarafı yok. Ama söylüyor. Kuyuya bir taş atıyor ondan sonra 40 tane akıllı çıkartmaya çalışıyor, beceriyor mu, becermiyor mu onu bilmiyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi bakın özellikle getirdim. Bu kişi Cumhurbaşkanı. Anayasanın başlangıç bölümü var. Aynen okuyorum. Millet iradesinin mutlak üstünlüğü egemenliğinin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun bu anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağını hatırlatıyor. Anayasanın başlangıç bölümü anayasanın bütününe dahildir. Anayasa hukukçularının yorumu budur. Anayasanın başlangıcını okuyorum. Hiçbir kişiye ve kuruluşa yani egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletinde olduğu kavramı gerçeği devredilemez diyor. Kuvvetler ayrımının devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak anayasada ve kanunlarda bulunduğu ifade ediliyor. Bir haber bunlar. Hadi başlangıç bölümünü geçtik. Anayasanın 6.maddesi çok açık net söylüyor. Madde 6; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması tekrar ediyor burada da hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye ve sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz diyor. Senin şuanda seçim yasakları dolayısıyla bakanlıktan ayrılma durumunda kalan İçişleri Bakanın bizzat meclis kürsüsünde anayasa manayasa tanımayız biz kardeşim diye eliyle kürsüye vurdu mu, vurmadı mı? Ne yasa tanıyorsunuz, ne anayasa tanıyorsunuz koparttınız zincirlerinizi dümdüz gidiyorsunuz. Ülkeyi de kendinizle beraber bir felakete doğru sürüklemekten hiçbir sıkıntı duymuyorsunuz. Yeter ki kimse bize bulaşmasın. Yeter ki kimse bizi sorgulamasın, yeter ki kimse bizden hesap soramasın. O hesap sorulacak. O hesap sorulmadan zaten demokrasi hiçbir zaman Türkiye’de kurumsallaşamayacak. Nasıl ki 12 Eylül’le hesaplaşmadan Türkiye’de tam bir demokrasi olamaz dediysek bu dönemin sorumlularıyla da Türk milleti hesaplaşmadan tam bir demokrasiye geçiş asla sözkonusu olmayacak. Bu söylediklerimden rahatsız oluyorlar. Ağlayan sözcüleri çıkar yine beni cahillikle suçlar, yine beni boş konuşmakla suçlar. Hiç boş konuşmuyorum. Söylediklerimin içi çok dolu. Her tarafını acıtıyor bunu söyleyenlerin. Söylediklerim çok ağır acıtıyor sizi.
Değerli arkadaşlarım, yani bir başka konu bununla bağlantılı işsizlik. Yeni açıklandı rakamlar biliyorsunuz. Yani anonim şirket olsa çoktan iflas etmişti bu veriler karşısında Türkiye onu da söyleyelim. Son 4 yılın rekoru kırıldı. Bu da TÜİK verileri. Yani TÜİK verilerinin biraz iktidarı çok rahatsız etmemek üzerine kurulduğunu da herkes biliyor. Rakam %10,9. Hiçbir ülkeyle kıyaslamıyorum. Yani iş arama umudu olan işsiz sayısı 3 milyon 145 bin kişi. Ey şirket yetkilisi naber? Hiç çıt yok bu konuda. Gençlerde işsizlik oranı %20,2. E? Bu kadar eğitimli işsizimizin rakamını da söyledim daha yüksek. Siz ne yapıyorsunuz? Siz yabancılara iş bulma projeleri gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Yabancılara iş bulma umuduyla teklifler hazırlamaya çalışıyorsunuz. Dünya iş piyasasına çağrı yapıyorsunuz eğitimli insan sayısı %20,2’sinin işsiz olduğu bir Türkiye’de işte Suriyelilere, yabancılara iş kapısı açmaya çalışacak düzenlemelerle meşgulsünüz.
Değerli arkadaşlarım, yani neresinden söyleseniz elinizde kalan bir başka gerçek. Gelelim hükümet sözcüsüne. Benim ona cevap vermeyeceğimi zannetti aradan 3 – 4 gün geçti. Niye yüzün bu kadar rengi karardı senin Sayın Arınç? Yani rengin çok karardı dikkat et. Sağlığın için endişelendiğim için söylüyorum. Sen hükümet sözcüsüsün benim söylediklerim ne boş, ne de bir cahilin laf olsun, torba dolsun tarzında söylediği cümleler, kurduğu cümleler değil. Bunu en iyi sen biliyorsun. Benim gördüğüm tahsil zekatını versem senin dağarcığın olmaz. Gelelim şu suikast işine. Gelelim değil mi? Ne güzel üstüne yatıyorsun.
Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz bu saçma sapan suikast iddiasının davaya dönüşmesi sonucunda mahkeme takipsizlik kararı verdi. Tam 6 yıl sonra o dönemde subaylar gözaltına alındı, koca bir camia seçimle gelen bir hükümetin Başbakan Yardımcısına suikast zanlısı olarak ilan edildi hatırlayın o günü ve peşinden devletin en gizli bilgilerinin yer aldığı odalar basıldı kozmik oda dediğiniz. Aramalar yapıldı, notlar alındı, diskler çoğaltıldı ve bu kişinin ana odağında bulunan kişi dönüp Ana Muhalefet Partisi Sözcüsüne saldırıyor. Sen bundan haber ver Sayın Arınç. Sen İzmir’deyken Ankara’da sana suikast yapılacaktı o dönem herkese yedirmeye çalıştınız bunu öylemi? Yani hani inşaat alanlarının önünde bir levha vardır etrafa verdiğimiz zarar yüzünden özür dileriz diye bir tabela asılır. Yani ben Sayın ekini yine kullanalım Sayın Arınç’ı dinlerken inanın böyle bir hisse kapılıyorum bazen. Yani size verdiğim rahatsızlıktan dolayı, hasardan dolayı bana ağza alınmayacak sözler söyleyebilirsiniz. Yani seviyesizlik boyutunda yeni bir çıta getirdiniz siyasete. Daha alçalmaya zaten kimse cesaret edemez ve bunu da giderayak yapıyorsunuz. Giderayak emekli olmanıza çeyrek kala yapıyorsunuz. Suikasten niye bahsetmiyorsun hiç? Şimdi ona geleceğim. Hani evinizin etrafında elinde krokiyle dolaşan subaylar vardı. Öyle tarif ediyordunuz senaryoyu değil mi? Hani polis onları yakalayınca krokiyi yutuvermişlerdi değil mi hatırlayın. Ne oldu bu hikaye? Sayın Arınç ne oldu bu hikaye? Çok korkmuş gözüküyordun, ağlıyordun. Bu hikaye ne oldu? Çıt yok. Belki öğleden sonra konuşur bugün. Bunlara da cevap versin bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, koca bir yalan, koca bir balon patladı. Yalan üzerine kurulu bir siyaset. Şimdi ama arada olanlar oldu onu da ifade etmek lazım. İnsanlar suçlandı, kurumlar suçlandı. Kendileri mağduriyetten kahramanlık mertebesine yükselmeye çalıştılar. Mağduru oynamayı zaten öteden beri çok seven bir kadro biliyorsunuz. Peki bugün ne yapıyorsun Sayın Arınç? Bak mahkeme takipsizlik kararı verdi. Bu kadar iddialı bir sürecin içindeydin mahkeme kararına itiraz edip etmemeyi düşünüyor musun? Sen bana bırak laf yetiştirmeyi. Sana ben cevap veririm. Sen bu mahkeme kararına itiraz etmeyi düşünüyor musun, düşünmüyor musun? Etsen ne var elinde kanıt olarak iki damla gözyaşından başka? Ne var? Sayın Arınç aleni olarak sizi suçluyorum. Açık olarak sizi suçluyorum. Yani bu ülkeye gelmiş geçmiş en saf, en manipülasyona açık kandırılmış, kullanılmış Başbakan Yardımcısı olmaya adaysınız. Söylediklerimde hakaret yok hiç lafı çarpıtma cevap verirken. Yani sizin sırtınızdan bin yıllık Türk ordusuna operasyon yapılıyor ruhunuz duymuyor ve alet oluyorsunuz. Sizi mendil gibi kullanıp attılar Sayın Arınç. Hala farkında değil misin? O zaman bu ülkeyi yönetmeye nasıl cüret edebiliyorsunuz? Bu kadar safsanız, bu kadar manipülasyona açıksanız, üzerinizden bu kadar dümen çevriliyor ise ne yapıyorsunuz siz? Yani eğer olanın bitenin başından itibaren farkındaysan daha ağır bir suçlama geliyor şimdi. O zaman sen bu kurulan kumpasın ortağısın ya da bu kumpasın bizzat temel öznesisin, bu kumpasın başındasın. Cevap ver. Türkiye’yi meşgul ettiniz günlerce aylarca. Neymiş Türk Silahlı Kuvvetlerini belli süreçlerle ilişkilendirmek amaçlı bir tezgahı sizin üzerinizden kurdular. Bal gibi biliyordun bu işi. Bal gibi o zamanki müttefiklerinizle bal kaymak kumpası beraber çeviriyordunuz. Şimdi safı oynama bana. Yüzüne bakınca zaten senden saf olmayacağı çok açık. Cin gibisin maşallah.
Değerli basın mensupları, şimdi o süreçte haysiyetli birçok insanı intihara sürükleyecek olaylar yaşandı. Birçok insana hatırlayacaksınız iftiralar içeren şantaj silahları kullanıldı ve siz bütün bu süreci işletenler arasında şuanda sorumlu noktadasınız.
Değerli arkadaşlarım, işte siyasetçinin görevi bu Sayın Arınç. Bunları muhatabının yüzüne söyleyebilecek cesareti olması. Ben o cesareti gösteriyorum. Onun için inşaat levhası gibi tıpkı sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz. Ta ki bu milletin başından gidene kadar. Pis kumpaslarınızla, pis tezgahlarınızla beraber.
Değerli arkadaşlarım, bir başka enteresan konu Başbakanın bin bir surat politikalarına ağzımız alışmış eski Başbakanın, yeni sorumsuz Cumhurbaşkanının bin bir surat politikalarına devam etmesi. Bu lafı ben kullanmıştım daha önce. Perdenin önünde ayrı bir kimlik, perdenin arkasında ayrı bir ilişkiler yumağı, başka bir tezgah. Kürt politikası da böyleydi. Bir havuç sopa politikası yürütüyorlardı. Perdenin önünde ya da belli coğrafi bölgelerde farklı söylemler, Türkiye’deki Kürt yurttaşlarımızın eşit hukuku paylaşan eşit birer yurttaş olma taleplerinin önündeki demokratik engelleri kaldırma söylemleri, kucaklama söylemleri, perdenin arkasında her türlü tezgah, ilişki ve bunu ifşa edenlere de şerefsiz, alçak, müfteri suçlamaları hatırlıyorsunuz. Bin bir surat.
Şimdi dün Balıkesir’de Kürt sorunu konusunda bazı açıklamalar yaptı. Kürt sorunu yoktur ya. Ya eki bana ait değil biliyorsunuz kimin şivesi olduğunu bunun. Yani kardeşim ne Kürt sorunu ya artık böyle bir şey yok. Varsa yoksa Kürt sorunu. Ben bunu 2005 yılında Diyarbakır’da söyledim ve bu işi bitirdik, kapattık. Bu sözler gerçekte Tayyip Erdoğan’ın samimi sözleridir.
Değerli basın mensupları, kimse bunun seçim taktiği filan olduğunu da söylemesin artık. Bu alışılageldik bir söylem. Bu şuandaki Cumhurbaşkanının belki de zihninin en açık olduğu alanın dışavurumudur. Nereden çıkardınız şimdi bunu diyeceksiniz. Yani bir kere Erdoğan’ın Kürt yurttaşlarımızı biz ve onlar diye ayırması baştan sona ayrımcı bir nefret söylemidir. Erdoğan bu üslubuyla işte bir takım hizmetler yaptık, yaptırtıldı, yaptırtılmadı. Yani devlet yaptığı hizmeti yurttaşının başına kakar mı? Dünkü konuşmasında bütün bunlar var dikkat edin. Yani zaten devletin üstüne vazife olması gereken icraatlar bunlar. Yoldu, suydu, elektrikti, havaalanıydı. Yani tek kelimeyle bunların ifade edilmesi dahi ayrımcı söylem örneği olarak utanç verici ifadelerdir. Nasıl ki Trabzon’a, Kütahya’ya, İzmir’e, İstanbul’a yol, havalimanı yapman gerekiyorsa aynısını doğuda, güneydoğuda da yapmak senin görevin. Dünyanın hiçbir yerinde devlet yaptığı hizmeti kendi yurttaşının başına kakalamaz. Tayyip Erdoğan o yolları kendi parasıyla mı yaptı? Hayır hepimizin ödediği vergilerle yaptı. Öyle değil mi? Peki yani eğer böyle bir sorun yoksa çözüm süreci niye var? Ana soru bu. Ne Kürt sorunu kardeşim ya. Peki çözüm süreci ne? Var mı böyle bir iş? Eğer böyle bir sorun yoksa çözüm süreci de yok. Erdoğan mantığıyla gidiyorum.
İki gündür Tayyip Erdoğan bu ülkenin 90’lardan çok aşina olduğu bir söylemi tutturmuş gidiyor. Seçim yaklaştı farklı bir kimlik koyacak. Eline anketler geliyor muhtemelen. Giriştiği ve önümüzdeki süreçte kendisini sıkıntıya sokacak bazı söylemlerin önünü alabilmek için farklı bir maske takıyor şimdi söylemlerinde ve farklı ifadelerde bulunuyor. Peki madem böyle bir sorun yok değil mi o mantıktan gidelim. O zaman niye 2 yıldır bize dönüp Cumhuriyet Halk Partisine bunlar çözüm karşıtı suçlamasını getiriyorsun? Yani bin bir surat politikasına aklı sıra devam ediyor. Herkes bunu yiyor ya, herkes bunu yutuyor ya o devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, Erdoğan dün itibariyle zaten olmayan çözüm sürecini tamamen çöpe atmış vaziyettedir. Kürt sorununun çözümü gibi bir dertleri de zaten yoktu, hiçbir zamanda olmadı bunu defaten söyledik. Günü kurtarmaya dönük bir takım yakın siyasi seçim dönemlerinde kendi çıkarına dönük bir takım süslü ifadelerle süreci taşımaya çalıştı. O yüzden AKP bu sorunu sömürmekle kalmadı hem derinleştirdi, hem bölgeselleştirdi, hem de en acısı Ortadoğu’nun karıştığı bir dönemde uluslararasılaştırdı. Bakın bu tespit çok önemli. Türkiye’ye dış politika açısından da büyük yükler, büyük ipotekler yükledi.
Değerli arkadaşlarım, bu çok tehlikeli bir dildir. Başından beri söylüyoruz Erdoğan’ın ve AKP’nin zihniyeti 90’lar zihniyetidir demiştim. 2005’te Kürt sorununun varlığını kabul ediyor, ertesi yıl Diyarbakır’da Mart olaylarında aralarında çocuklarında bulunduğu 10 kişi bizzat tıpkı gezide kaybettiğimiz canlar gibi o zaman Başbakan olan Erdoğan’ın talimatıyla öldürülüyor, 10 yıl boyunca 2005’teki Kürt sorunu benim sorunumdur sözünden ekmek yiyor siyaseten ve ondan sonra iktidarını palazlandırıyor havuç politikasıyla. Yıllarca bunun üzerinden siyaset yapıyor. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de şuanda sorumsuz Cumhurbaşkanı noktasında bulunan kişi en büyük inkarcı ve imhacı kişilik olarak karşımıza çıkıyor. Bunu da Kürt yurttaşlarımızın değerlendirmesine sunuyorum. Gizli kapaklı AKP’yle el altından, el arkasından seçim öncesi, seçim sonrası ben Kürtleri temsil ediyorum diye etnik temelde siyaset yapan siyasi yol arkadaşlarına da bunu hatırlatıyorum. En büyük inkarcı ve imhacı bizzat AKP’dir.
Değerli arkadaşlarım, peki Başbakan ne yapıyor? O canhıraş bağırarak konuşmaya gayret ediyor abisini taklit etmeye çalışıyor ama yetmiyor. Yani ona verilen rol gölgede figüranlık oluyor. Fotokopi rolü. Şimdi Erdoğan’dan kırıntı olarak söz kırıntısı olarak ne kaldıysa onunla geçinmeye çalışıyor. Yani bir defa GAP için dünya kadar söz verildi yatırım planlarında şu olacak, bu olacak. Tık yok, tek adım atılmadı bölgenin ekonomik kalkınması için, sosyal kalkınması için. Şimdi Davutoğlu o kırıntıları almış GAP’ın tamamlanacağını söylüyor. Bunu senin abin söyledi yapmadı yaptırtmadı. Siyasi tavır almadı bu konuda. Sen şimdi bunu yerine getirmeye çalışıyorsun. O zaman sana soralım madem Başbakansın Sayın Davutoğlu. Biran önce çık ve sanki Başbakanmış gibi dolaşan şu Cumhurbaşkanına bir sor abi de ben Başbakanım Allah aşkına yani Kürt sorunu var mı yok mu ne söyleyeceğim ben. Zor bir soru. Bir izin al bakalım saraydan. Başbakan olduğunu bir hatırlat en üstteki yetkiliye. Ben Başbakanım abi yani bu konuda ne diyeceğim. Sen böyle diyorsun şimdi ben zorda kaldım. Çok da bağırıyorum hani gaza getirmeye çalışıyorum milleti ama seni taklit ediyorum o yönden ama yetmiyor. Şimdi bu sözler bu arkadaşları sıkıntıya sokuyor. Eğer Davutoğlu Kürt sorunu yoktur diyorsa Başbakan olarak diyor ya beni muhatap alın. Bizde alalım o zaman. O zaman çözüm süreci bitmiş demektir arkadaşlar. AKP çözümün muhatabı olmaktan çıkmıştır. Bunu herkes çok iyi bilsin. Davutoğlu yarınki grup konuşmasında belki değinir. Hiç kimsenin gözünden kaçmıyor Sayın Davutoğlu. Yine tarihti, ecdattı, kahramanlık türküleriydi sen yarın konuşacaksın yarısı öyle geçecek onu biliyoruz da bu temel konuya bir cevap ver bakalım. Var mı böyle bir sorun Davutoğlu? Sayın Başbakan böyle bir sorun var mı yoksa Cumhurbaşkanınızın dediği gibi böyle bir sorun yok mu? Neyle uğraşıyorsunuz? Nedir bu İmralı trafiği gidenler gelenler, heyetler, Kandil’den yapılan açıklamalar? Ne oluyor?
Değerli basın mensupları, AKP’nin Kürt sorununun çözümü konusundaki samimiyetsizliği yalnızca Recep Tayyip Erdoğan’dan ibaret değildir. Baştan beri konuya yaklaşımları barış odaklı değildir, çözüm odaklı değildir. Yakın dönem siyasi çıkarlarına uygun o anda ne söylenmesi gerekiyorsa, piyasaya ne sunması gerekiyorsa siyaseten ondan ibarettir. Yani bir oyalama siyasetiyle seçmen algısını yönetmeye çalışıyorlar. O anki siyasi hesapları neyse ona göre davranıyorlar. Bu algı yönetimini yapabilmek için o anki nabza göre şerbet verebilmek içinde süreci TBMM’den sürekli kaçırıyorlar dikkat edin. Önemli olanda bu. Sürekli kaçırıyorlar.
Şimdi ortada bir iktidar var değerli basın mensupları bunu Kürt yurttaşlarımın da iyi dinlemesini, iyi yorumlamasını rica ediyorum. Bu iktidarın hamisi Kürt sorunu yoktur diyor. Kendisi Türkiye demokrasisini her gün daha geriye götürecek tek adam rejimine yaklaştıracak adımlar atıyor. TBMM’de yani meşru zeminde sorunun çözümüne dair bizim ortaya koyduğumuz somut birçok örneği de yok sayıyor. Efendim parti kapatma için anayasa değişikliği hemen yapalım. Hemen yapmamız gereken tek şey var seçim barajını ya kaldırmak ya en makul alt düzeye düşürmek. Bu konuda HDP’de suçlu. Dedim ya perde arkasında kim el ele, kim kol kola. Gelin acil mesele bu. Anayasa değişikliğini de ilaveten yapalım ve önümüzdeki seçimlerde bu barajın yeni düzenlenmiş haliyle uygulanmasına olanak sağlayalım. Demokrasinin ilk adımını gerçekleştirelim. Çıt yok. Biri %10 geçip geçmeme üzerinden kendine dönük bir takım avantajlı politikalar saptamaya çalışıyor. Diğeri eğer geçemezse ben şu kadar fazla milletvekili çıkartırım, geçerse de daha sonra başkanlık sistemi için onların önüne tekrar havuç koyarak ben kendi amacıma dönük bir HDP desteği de alırım. Alışveriş bu. Kirli bir alışveriş içindeler. Bunu da Kürt yurttaşlarımın iyi değerlendirmesi gerekiyor. Her görüş temsil edilsin, herkesin oyu hakkaniyetli bir temsil sistemiyle meclise yansısın. Bununda temel yolu barajın kaldırılması ya da en makul alt seviyeye çekilmesiyle olur. Hala şans var. Bir haftada çıkar. İkisinin de niyeti yok. İkisi de buradan besleniyor çünkü.
Değerli arkadaşlarım, MİT müsteşarıyla da ilgili bir takım şeyler. Terör örgütüne Paris’te işlenen cinayetlerin MİT tarafından yapıldığını terör örgütüne söyledi mi, söylemedi mi? Kim? Git gel Hakan Fidan, Medcezir Hakan Fidan. Gitti geldi. AKP parti kimliğiyle MİT’te şuanda görev yapan müsteşar. Terör örgütüyle paylaştı bu düşünceyi. Basına yansıyanları söylüyorum. MİT sorumlu diyor. Açıklama, devamı? Yok. Sayın Arınç o yüzden mi kızıyorsunuz bize? Bunları deştiğimiz için mi, bunları sorguladığımız için mi? Zaten yayınlatmamak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Bunların topluma ulaşmaması için elinizden geleni yapıyorsunuz. Ondan sonra bir araba yüzünü kızartıp, siyahlaştırıp, karartıp ne derseniz deyin laf sokuşturmaya çalışıyorsun. Sen bunlara cevap ver hükümet sözcüsüsün. Git gel Hakan Fidan Paris’te işlenen cinayetin MİT tarafından yapıldığını söylüyor bu da terör örgütü tarafından açıklanıyor. Ne diyeceksiniz bu konuda? Sen bunlara cevap ver Haluk Koç’a laf yetiştirmeye uğraşma.
Değerli arkadaşlarım, burada birkaç konuyu söyleyerek bitireceğim. Sayın Kılıçdaroğlu geçen grup konuşmasında Sayın Başbakana bir çağrıda bulunmuştu. Daha doğrusu basın mensuplarına bir çağrıda bulunmuştu. Sayın Başbakana sorun Türkiye’deki 76 milyon kişi fişlendi mi iktidarları döneminde fişlenmedi mi? Bu soru sorulmadı basında. Bunu hatırlatmak gerekiyor. Ben basın mensubu değilim. Bir siyasi partinin Sözcüsüyüm. Bir kere daha Sayın Genel Başkanımızın ifadesini burada tekrar ediyorum. Sayın Davutoğlu’na sorun bu da bir soru ama belki sizin doğrudan muhatap olarak sormanız cevap vermesini zorunlu kılar. Böyle bir fişleme yapıldı mı 76 milyon kişiye yapılmadı mı?
Bir diğer konu yurttaşlarımıza dönük. Sevgili yurttaşlarımız, 7 Haziran’da artık olağan siyaset mecrasından çıkan bu dönemi sonlandırmak zorundayız. Türkiye’de demokrasiyi korumak zorundayız. Türkiye’nin birlikte yaşama iradesini korumak zorundayız. Türkiye’nin sağlıklı bağımsız bir yargı sistemine, hukuk sistemine geçmesini sağlamak zorundayız. Türkiye’de eşitlikçi, özgürlükçü, hakça bir düzen kurmak zorundayız. Türkiye’de bu kifayetsiz muhterisleri iktidar gücünden uzaklaştırmak zorundayız. Onun için dün Cumartesi günü yurtiçi ve yurtdışı seçmen listeleri askıya çıktı. Lütfen ya YSK sitesinden, ya muhtarlıklara giderek seçmen kayıtlarınızı kontrol edin. 18 yaşını seçim tarihi itibariyle doldurmuş olan gençlerimizin kaydını yaptırın. Yer değişikliğiniz varsa oy kullanacağınız yere göre seçmen kaydınızı alın. Bu sorumluluk ortak. Benim oyumdan ne olur? Hayır senin oyunla çok şey olur. 27 Mart’a kadar bu düzenlemeler askıda kalacak. Lütfen yurttaşlık sorumluluğunuzu yerine getirin, sizin, çoluk çocuğunuzun, arkadaşlarınızın, tanıdığınız komşuların seçmen listesinde yer alıp almadığını kontrol edin. Sabıkalı bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunlar her şeyi sıfırlıyorlar. Bunlar paraları sıfırladılar, ülkenin itibarını sıfırladılar, ülkenin ekonomisini sıfırlamaya doğru gidiyorlar, ülkenin dış politikasını sıfırladılar. Seçmen kaydınızı da sıfırlayabilirler. Hele de bu fişleme sonucunda daha çok muhalif bir yapı yanınıza yazıldıysa seçim günü kontrol etmeden gittiğinizde kendinizi o listelerde bulamayabilirsiniz. 27 Mart’a kadar süremiz var lütfen bu yurttaşlık görevinizi yerine getirin, herkesle de bu bilgiyi paylaşın. İstirhamım bu.
Değerli arkadaşlarım, Merkez Yönetim Kurulu toplantısı devam ediyor. Dünkü veya hafta sonunda gelişen olaylarla ilgili düşüncelerimi ifade ettim. Sormak istediğiniz herhangi bir şey varsa cevaplayım, yoksa toplantıya geçeyim.
Soru- Betül Lale, Samanyolu Haber. Efendim Süleyman Şah Türbesinin olduğu yer biliyorsunuz IŞİD terk etti orayı. Şuanda PYD’nin hakim olduğu, ele geçirdiği söyleniyor. Türkiye’den bakıldığında bu sürecin nasıl okunması gerekir ya da sizin bu konuyla alakalı olarak herhangi bir bilginiz var mı?
Haluk KOÇ- Daha öncede söyledik önce bir espriyle cevap vereyim. Herhalde en çok kahramanlık türkülerini şuandaki mevcut Başbakan söylüyor biliyorsunuz değil mi? Şükür namazı filanda kılmıştı, fotoğrafları vardı. Kendi aralarında da bir anlaşmazlık konusu olmuştu başkomutan kim o mu yönetiyor bu mu yönetiyor diye. Yani sonuçta ne gördü Türkiye? Yani ecdat toprağını kamyona yükleyip kaçan bir iktidar mantığı gördü. Yani o bölgenin hangi o toprak parçasının kimin kontrolünde olduğu çok açık, net başından itibaren belliydi, zaten onlarla anlaşarak biliyorsunuz o süreci yaşatmışlardı. Şuanda ecdat toprağı bir tek kamyona koyup taşımakla kalmamış demek ki Türkiye Cumhuriyeti tanımlamasının dışında bir takım siyasi organizasyonların toprak talebi gerçekleştirdikleri alanlar üzerinde bırakılmış oluyor. Tekrar o şükür namazı kılan Başbakana, o kahramanlık manşetleriyle çıkan havuz medyasına bu son yaşanan gerçeği hatırlatmak gerekiyor. Benim görüşüm o. Tekrar onların fikrini almak lazım bu konuda.
Soru- Özgen Bingöl, Kanal D, CNNTÜRK. Efendim iki şey soracağım. Birisi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun nereden seçime gireceği belli oldu mu?
Haluk KOÇ- 7 Nisan’da YSK’ya listeler verilecek. 29 Mart’ta biliyorsunuz önseçim uygulamasıyla daha önce eğilim yoklamaları yapılan yerlerde ifade ettiğimiz sıralara kimler seçildi onlar belli. 29 Mart’ta da önseçimle gelenlerin yerleri belli olacak. Ondan sonra Sayın Genel Başkan ve yetkili kıldığı kurul Parti Meclisinde son karar olmak üzere elindeki siyasi partiler yasasından kaynaklanan %5 kontenjan hakkını kullanacak ve 7 Nisan’da da YSK’ya listeler verilecek.
Soru- Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonları bugün HDP’ye seçimlerde destek olacakları açıklaması yaptı. Bu konuda partinizin ya da sizin görüşünüz nedir?
Haluk KOÇ- Şimdi Türkiye’de zaten dini kendisine siyaset aracı olarak seçen, kullanan bir iktidarla karşı karşıyayız. Hiç kimse kendini Alevi yurttaşlarımızın temel temsilcisi, yetkili, sınırlı, sorumlu tek yetkili kişisi yerine koymasın. Bununla ilgili sanıyorum yine orada daha farklı açıklamalarda yapılacak. Çünkü milletvekilliği pazarlığıyla Alevi yurttaşlarımızın uğradığı ayrımcılık sorunlarının siyaseten ortadan kaldırılması talebi ben milletvekili olayım, bu tezler üzerinden milletvekili olayım. Bunu da pazarlık konusu yapıyım. Bu bizim için geçerli bir nokta değildir. Onu ifade etmek istiyorum. İsim olarak herhangi bir kişiyle bir siyasi polemik noktasına taşımak istemiyorum sorunuzu ama daha önce İstanbul birinci bölgede bahsettiğiniz kuruluşun başındaki arkadaş 1700 civarında oy aldı bağımsız olarak. Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu belli. Herkesin hem inancına, hem kimliğine birlikte yaşama iradesini ortaya koyarak eşit yurttaşlık temelinde saygımız var. Alevi yurttaşlarımızın temel sorunları var. Bu sorunları dile getiren ve bunun çözümü için parlamentoda uğraş veren Cumhuriyet Halk Partisi. Alevi oldukları için değil, sadece eşit yurttaş ve inanç özgürlüklerini yerine getirmeleri için. Neydi onlar? Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi. Verdiğimiz bütün teklifleri reddettiler. Türlü açılımlar yaptıktan sonra biliyorsunuz Alevi açılımları. Ama buna rağmen Cumhuriyet Halk Partili belediyeler çok önemli yerlerde cemevlerine ibadethane statüsü kendi belediye meclis kararlarıyla verdiler. İstanbul’da, İzmir’de birçok belediyede bunu biliyorsunuz.
İkincisi zorunlu din dersine dönük. Hem AİHM’nin Türkiye aleyhine verdiği kararlar var. Tabi ki herkes isteyen dinini, diyanetini, inancını öğrenebilir, öğrenme hakkına sahiptir. Bu da bir özgürlüktür hiç şüphesiz. Ama zorunlu olarak dayatma din dersine insan hakları bakımından, eşitlik ilkesi bakımından mahkemenin verdiği karar doğrultusunda kaldırılması yönünde de Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü var. İnanç özgürlüğü isteyenin istediği şekilde istediğini yerine getirmesi ve uygulamasını yapması bizim temel felsefemiz.
Yine ibadethaneler ve din derslerinden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı bir anayasal kurumdur biliyorsunuz. Ama Türkiye’de tek bir inanç sistemini değil, bütün inançları temsil edecek bir organizasyona hem mali, hem insan kaynakları bakımından, hem uygulama bakımından kavuşturulması gerekiyor. Bunu da temel eşitlik ilkesi bakımından savunuyoruz. Anayasal bir kuruluşumuzdur ama tek bir inancı değil, Türkiye’deki tüm inanç gruplarını kapsayacak bir hizmet organizasyonuna ve buna uygun bir mali yapılanmaya geçmesi gerektiğini yine Cumhuriyet Halk Partisi ifade ediyor. Bunu niye ifade ediyorum, niye söylüyorum siz sordunuz diye. Bütün bunlar ortada dururken ben şurada ya da buradan milletvekili olayım o zaman şuna destek var, buna destek yok açıklaması havada kalıyor. Onun için altı dolu olmayan açıklamalar. Türkiye’de bu işte siyasi mücadelede Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı açık, net ortada. Sadece Alevi yurttaşlarımız değil inanç ve ibadet özgürlüğü herkesin kendi inancı ve yaşam tarzı bakımından yine laik devletin güvencesinde olmalı. Bunun da garantisi Cumhuriyet Halk Partisi.
Soru- Ulusal Kanal’dan Erdoğan Tay. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry bir açıklama yaptı Esad’la görüşmek zorundayız dedi. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Haluk KOÇ- Başından beri Cumhuriyet Halk Partisinin dediği noktaya geliyorlar. Yani söylediğimiz şu idi, vay siz Esad’çısınız, şudur budur. Şimdi şöyle bir ses çıkabilir bugün ya da yarın bir başka numaralı muhtar toplantısı olacaksa sarayda onu bilmiyorum. Ey Kerry kendine gel diye bir ses çıkabilir. Ama ne yazık ki o sarayın duvarı dışına dahi çıkmaz bu süreç. Yani kendi kafalarındaki İhvan kardeşliğine dönük politikaların nasıl radikal unsurlara destek noktasına gittiğini yaşayarak gördük. Yanıbaşımızda bir Peşaver yaratıldı bunu hep söyledik ve Suriye’de herkesin hangi inançtan, hangi etnik kökenden olursa olsun demokrasinin tüm haklarından faydalanması gereken bir sistem kurulması gerektiğini, buna da en çok Suriyelilerin ihtiyacı olduğunu ifade ettik. Ama bir ülkede o ülkedeki kardeş kavgasını bizzat komşu ülke olarak siz silah vererek, oraya militan kaçırtarak, o militanları besleyerek, koruyarak, kollayarak, tedavi ederek, lojistik destek vererek kışkırtırsanız başınıza gelecek budur. Reel politik gerçek politika en önemli uygulama alanını dış politika alanında bulur. Yani dış politikada hülyalar, rüyalar, kafadaki saplantılar hiçbir zaman karşılık bulmaz. Bir süre idare eder. Güzel rüya görürseniz bir süre onun mutluluğuyla bir süre idare edersiniz ama gerçekler gelir dan diye kafanıza vurur. Kafalarına vururlarsa akıllanırlar. Yani gerçekler şu; ABD, koalisyon güçleri, Sovyetler Birliği, İran, Mısır hatta ABD’nin telkiniyle Katar ve Suudi Arabistan’ın bu eksenden kopması ortaya bir gerçeği koyuyor. Türkiye şimdiye kadar izlediği dışlayıcı, yanlış, radikal unsurlarla iç içe olan politikası çökmüştür, gerçek budur. Bu konuda da stratejik derinlik demeyelim sığlık tam anlamıyla ortaya çıkmıştır. Başından beri söylediğim devlet eğer bir şirketse dedim hatırlıyorsanız dış politika alanında da iflas noktasına götürüyorlar demiştim. Hangi iflas masası bakacak demiştim. İnşallah 7 Haziran’da kurulacak milletin sandık masası bu iflası belgeler ve Türkiye’yi daha sağlıklı dış politika alanında olduğu gibi diğer alanlarda da bir yönetime kavuşturur diyorum.
Biraz uzun oldu ama özetledim.
Çok teşekkür ediyorum arkadaşlar, iyi çalışmalar diliyorum.