-“Asli görevini bırakıp bir takım senaryo uydurma gayretlerinin içine çekilen bir kuruluştan bahsediyoruz. Sayın Başbakan haberim yok diyemezsiniz. Sizin sorumluluk alanınızda lütfen bu konuda duyarlılığınızı gösterin ve bu tertiplerin, bu gayretlerin, bu hukuksuz süreçlerin önüne geçin…”
-“2.55’i geçti herhalde dolar. Günlük devalüasyonla tekrar yaşamaya alışan bir Türkiye’de bulunuyoruz. Tayyip Erdoğan ise Harikalar diyarında dolaşır gibi ekonomide. İşsizlik en üst noktasına çıkmış durumda. Fiyatlardaki artış yıllık 2 ayda hedeflenen noktayı yakaladı. Düşecek denilen faiz yükselmeye devam ediyor. Elektrik, gaz faturaları ödenemiyor”
-“Ekonomiyle ilgili müktesebatı askerde kantin işletmekten ibaret olan kişi kalkıp dünyanın en önemli alanında, en kırılgan alanında aklı sıra bu işin uzmanıymış gibi kendine rol biçip Türkiye’yi birbirine katıyor…”
-“Son 2 ayda dolar kurundaki 21 kuruşluk artış ülkenin omzuna 90 milyar TL. eski parayla 90 katrilyon lira yükledi. Bu yük dönecek, dolaşacak işsizlik olarak topluma geri gelecek ya da zam olarak milletin sırtına binecek”
-“Doları olan kazandı. Kimde var dolar? Herhalde istifleyenlerde var…”
-“Çözüm süreci bir illüzyona dönüştü herkesi kandırmaya devam ediyorlar. AKP’yle HDP arasında işin özeti kapının önünde kavga var gibi gözüküyor, ama kapının arkasında seçim işbirliği de, gelecekle ilgili her türlü siyasi ittifakta dahil şuanda kurulmuş gözüküyor.”
-“Yaptıkları tam bir kayıkçı kavgası. Seçmen bizi sahnede birbirimize laf sokuştururken görsün, ama biz kendi amaçlarımıza göre bu süreçleri kullanalım karşılıklı olarak kafalarımızdaki nihai hedeflerimize doğru yürümeyi sürdürelim düşüncesindeler. Yani tam bir derler ya halk arasında cambaza bak oyunu oynanıyor.”
-“Her seçim öncesinde bu filmi, bu ve buna benzer havuç dağıtma törenlerini izliyoruz. Bu reklam ve uyutma dönemi seçime kadar sürüyor, seçimden sonra demokrasi, barış söylem maskesi çıkartılıyor, ondan sonra karşılıklı sopa gösterme dönemi başlıyor ve bu işten en çok acıyı da Kürt yurttaşlarımız çekiyor.”
-“Aynı oyunu birkaç kez oynayan bu siyaset takımı açıktan karşılıklı faydalanmaya dayalı bir seçim ittifakı içindedirler. Bu tescillenmiştir. Aynı yolda gidiyorlar. 4+4+4 görüşülürken HDP’nin samimiyetsizliği ve tavırsızlığı, 4 bakanın o meşhur yolsuzlukları araştırma komisyonu sırasında HDP’li üyenin ben bu süreçte yokum deyip komisyondan çekilmesi. Tutmayacağı yemini etmek üzere meclise gelen Cumhurbaşkanı sıfatlı kişiyi, Tayyip Erdoğan’ı Selahattin Demirtaş’ın önünü ilikleyip ayakta dakikalarca büyük bir saygı gösterisi içerisinde alkışlaması….”
-“Kimse kimseyi kandırmasın. Ne bekleyeceksiniz bunlardan? Tarihimizde ecdadının türbesini, mezarını apar topar kamyona yükleyip kaçanlardan ne beklenir ki?”
-“Önümüzdeki seçimler önemli. Bu işbirliğine gidenlerin maskesi düşmek zorunda. Efendim biz evrensel solu temsil ediyoruz. Etnik temelde siyaseti kendine şiar edinmiş bir parti evrensel soldan uzaklaşmıştır. Etnik milliyetçiliğin tuzağına düşmüş bir partidir.”
-“ Ben Türkiye’nin aydınlarına, kanaat önderlerine seslenmek istiyorum. Maskeli seçim işbirliklerine, herkesin kendi kafasındaki plana göre yürüme arzusunu okuyun bu sefer hataya düşmeyin.”
-“Bazı gazetelerde, sermayesi harama dayalı belli yayın organlarında CHP şu kadar ilde aday bulamadı şudur budur. Nereden uyduruyorsun bunları? Şimdi Aksaray’dan gelen, Hakkari’den gelen, Çankırı’dan gelen bu haberler üzerine bilgiler var elimde. Yazıktır, ayıptır, günahtır. Hala bıkmadınız mı siz kendi kafanıza göre senaryo üretip CHP’yle uğraşmaktan? Bıkmadınız mı?”
-“Elimde isim isim başvurular mevcut. Aksaray’dan gelen Haşmet Tekin Ökçe, Mehmet Öztürk, Bayram Gedek, Mehmet Ali Topaç, Ahmet Tura. 3 kişilik milletvekili çıkartan bir seçim bölgesindeki başvuran adaylar. Çankırı 2 kişilik yere 3 aday başvurdu. Sevsinler sizi. Nereye kadar hizmet edeceksiniz yalana, dolana.”
CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Haluk Koç MYK Genel Başkan Kılıçdaroğlu Başkanlığı’nda çalışmasını sürdürürken basın toplantısı yaparak açıklamalarda bulundu ve şunları söyledi;
“Değerli arkadaşlarım, hoşgeldiniz. Yine hızlı bir haftanın içindeyiz. Biliyorsunuz adına iç güvenlik denilen yasa tasarısının mecliste görüşmelerine tanık oluyorsunuz. Şuana kadar 36 – 37 maddesi geçebildi. İktidarın ısrarı devam ediyor. Ama yeni partnerleriyle kendi deyimleriyle tutacakları iş sonucunda nasıl bir süreç gelişecek önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Öncelikle geçen haftalardan bu haftaya sarkan bir olayla başlamak istiyorum kısaca. Biliyorsunuz MİT’le ilgili muhalefet partilerine dönük, özellikle Cumhuriyet Halk Partisine dönük bir takım senaryo uydurma gayretlerinin tanığı olduk geçen haftalarda ve bunun nasıl tezgahlandığını, nasıl kurgulandığını, hangi dairelerden kimlerin görevlendirildiğini ve hangi süzgeçlerden geçerek hukuk tanımaz bir bakanın onayıyla en yukarıya iletildiğini ifade ettik. Bu gayretlerin çerçevesinde Sayın Başbakana da dikkat çekici bir uyarıda bulunmuştuk. Ben bu uyarımı tekrar etmek istiyorum. Sayın Başbakan iç ve dış güvenliğimizin ulusal çıkarlarımız doğrultusunda korunması ve bu alanda gözetilmesi gereken en hassas dönemden geçiyoruz ve bu sorumluluğu taşıyan adının önünde milli eki bulunan en önemli kuruluşumuz doğrudan size bağlı. Kendi asli görevini bırakıp bir takım senaryo uydurma gayretlerinin içine çekilen bir kuruluştan bahsediyoruz. Sayın Başbakan haberim yok diyemezsiniz. Sizin sorumluluk alanınızda lütfen bu konuda duyarlılığınızı gösterin ve bu tertiplerin, bu gayretlerin, bu hukuksuz süreçlerin önüne geçin. Bu uyarımızı bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ikinci konu şuanda 2.55’i geçti herhalde dolar. Günlük devalüasyonla tekrar yaşamaya alışan bir Türkiye’de bulunuyoruz. Bir çocuk kitabı vardır bilirsiniz küçük bir kız masalsı bir harikalar diyarına düşer, gerçeklerle ilişkisini yitirir, cep saatiyle gezen tavşan kardeşler, kaplumbağalar, filmler görür. Şimdi Tayyip Erdoğan’da Harikalar diyarında dolaşır gibi ekonomide. Yani demek ki saraydan bakınca öyle görünüyor demek geliyor insanın içinden. İşsizlik en üst noktasına çıkmış durumda. Fiyatlardaki artış yıllık 2 ayda hedeflenen noktayı yakalamış durumda. Dolar kuru günlük artıyor ve düşecek denilen faizde tersine yükselmeye devam ediyor. Kış soğuğunda elektrik, gaz faturaları geniş halk kitleleri tarafından ödenemiyor. Şuna tanık oluyoruz. Çocuklarımın yattığı odadaki radyatörü açıyorum diğer tarafları kapatıyorum diyen aileler var.
Değerli arkadaşlarım, Tayyip beye sorarsanız ekonomi çok tıkırında gidiyor ona göre. Bu süreçte Türkiye’de ciddi bir yönetim dağınıklığı başlamıştır. Eğer bu konuya sükûnet ve sağduyu içinde yaklaşılmazsa inanın toparlaması çok zor olan noktalara gidecek gibi görünüyor bu süreç.
Şimdi düşünebiliyor musunuz bir Cumhurbaşkanı özerk kurumların günlük politika ve uygulamalarına aslında karışamaz denmesine rağmen kendine asli görev çıkartıyor ve karışıyor. Başbakandan bakana, merkez bankası başkanına kadar günlük fırça seansları var Türkiye’de. Tabi ki istişare olur, tabi ki tavsiye, danışma olabilir ama müdahale olamaz bu kurumlar özerktir.
Değerli arkadaşlarım, eğer bir karışma, tavsiye, istişare olacak ise de bunlar basın üzerinden yürütülmez. Belli toplantılarda bunlar dile getirilir. Ama her gün uçağa binip bir yere gidiyor, gazetecilere bu konuda açıklamalar. Dönüyor başka bir vesileyle ya numaralandırılmış muhtar toplantılarında ya saraya çağırdığı bir takım kişilerin önünde konuşma ihtiyacını giderme toplantılarında geliyor, gidiyor faiz merkez bankası doğrudan hükümette ekonomiyle ilgili bakanlar hedefe konuyor.
Değerli arkadaşlarım, yani sorumluluğu olmayan bir makamın yetki kullanması bu alanda çok ciddi sonuçlar, yükler, faturalar getiriyor Türkiye’ye. Dışarıdan bu işin algısına bakacak olursak dış dünya Türkiye’yi finans boyutunda, ekonomi boyutunda risk algısı yüksek ülkeler sınıfına sokuyor ve tamamen beklemeye, süreci takip etmeye alıyor. Biliyorsunuz otorite ve güven en önemli unsurlar bu konuda. Bugün Türkiye hem otorite kullanmada, hem güven sağlamada maalesef önünü göremez hale düşürülmüştür.
Çeşitli projeler hiçbir ekonomik neden yokken sırf bu yoğun yönetim belirsizliği dolayısıyla askıya alınma tehlikesiyle karşı karşıya. Yani bu ekonominin geriye kaymaya başladığını gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım, genel ekonomik tabloyla ilgili riskleri, gerçeği Sayın Selin Sayek Böke ve Sayın Faik Öztrak değişik basın toplantılarında ifade ettiler. Ama iki unsur yani Türkiye ekonomisinin kırılganlığını artıran. Efendim Japonya’da faiz eksi, orada enflasyon yaratmaya çalışıyorlar insanlar alışveriş yapsın tüketime katılsınlar diye. Yani yerleşik bir ekonomi, üretimi belli, büyüme hızı belli. Yani senin konumunla hiçbir ilgisi yok. Yani bu arkadaşa bakıyorsunuz ekonomiyle ilgili müktesebatı askerde kantin işletmekten ibaret. Ve kalkıp dünyanın en önemli alanında, en kırılgan alanında aklı sıra bu işin uzmanıymış gibi kendine rol biçip Türkiye’yi birbirine katıyor.
Değerli arkadaşlarım, mutfakta yangın var yangın. Çarşıda yangın var, markette yangın var, pazarda yangın var. Sen aynı konuşmamın başında söylediğim gibi o masal diyarındaki çocuk gibi, kız gibi harikalar diyarından bakıyorsun meseleye sarayın penceresinden.
Değerli arkadaşlarım, hane halkının borç yükü katlanılamayacak boyutlarda Türkiye’de. Bütün bunlar sosyal huzursuzluklarla, çeşitli şiddet olaylarıyla toplumda kendini gösterir hale geldi.
Şimdi bazı rakamlar vereceğim bunlar önemli çünkü. Faiz lobisi, faiz lobisi. Gezi olaylarında hatırlayacaksınız 0,10 kuruş arttı diye ortalığı birbirine kattı, suçlular icat etti. Faiz lobileri tanımlamaya çalıştı. Şimdi bakıyorsunuz bugünkü gelişmelere en büyük faiz lobisi saraydır bugün Türkiye’de ve sarayda kendini ekonomi bilgini sanan kişidir.
Değerli arkadaşlarım, çok basit bir karşılaştırma söyleyeceğim. 1975 ile 2002 yılları arasında bütçeden yapılan faiz ödemesi 251 milyar dolardır. 1975 – 2002 251 milyar dolar. 2003 – 2014 arasında bu rakam 389,4 milyar dolardır faiz ödemesi. Yani 11 yılda yapılan faiz ödemesi 27 yılda yapılan faiz ödemesini 1,6 katıdır. Hep söylüyor ya biz borçları bitirdik, şunu yaptık, bunu yaptık. Bataklığı söylüyorum.
Şimdi faizler üzerinden kopartılan fırtınayı da biliyorsunuz söyledim. Bırakın faizlerin oranında düşmeyi son 1 ayda 2 puan arttı faizler piyasayı söylüyorum. Ocak ayında gösterge devlet tahvilinin faizi %6,8. Şubat sonunda %8,7. Her gün tepinen biri. Özerk kurumlara müdahale eden biri, ekonominin kendi gerçekleri, kafasında arkasında inşaat, beton lobisinin baskısı, faiz indir, gerçekler ortada. Tam tersine faiz yükseliyor. Faiz lobisinin başı bugün sarayda oturan kişidir.
Değerli arkadaşlarım, Türk lirası dolar karşısında son 2 ayda %9 değer kaybetti. Yani 2.55’i geçti bugün.
Şimdi bakıyorsunuz son 2 ayda dolar kurundaki 21 kuruşluk artış ülkenin omzuna ne yükledi? Ülkenin omzuna yüklediği Türk lirası cinsinden para 90 milyar TL. Eski parayla 90 katrilyon lira. Reel sektörün omzuna ne getirdi? 38 milyar TL. Yani 38 eski parayla katrilyon lira. Peki bu yük nereden çıkacak? Bu yük dönecek, dolaşacak işsizlik olarak topluma geri gelecek ya da zam olarak çeşitli malların hizmet üretiminde milletin sırtına binecek. Onun için çarşıda yangın var diyorum. Onun için markette, pazarda yangın var diyorum. Onun için insanlar odalarında çocuklarının yattığı odanın radyatörünü açıyorlar, diğer odaları kapatıyorlar diyorum.
Değerli arkadaşlarım, doları olan kazandı. Kimde var dolar? Herhalde istifleyenlerde var öyle mi? Kimde var dolar Türkiye’de? Yılbaşında 10 bin dolar parası olan 2 bin 90 lira kazandı bugün. 10 bin Türk lirası olan da 353 dolar kaybetti bugün. Bu kadar acı bu gerçek.
Şimdi değerli arkadaşlarım, bu acı gerçeği nasıl dengelerler, nasıl kendi içlerinde bir düzen tuttururlar ama bu işin tetiğini çeken yukarıdaki ekonomi bilginini herhalde zapt etmeleri çok zor. Merkez bankası bir özerk kurum, Merkez Bankası Başkanı, Hazineden Sorumlu Sayın Bakan ne kadar bu baskıyı, bu yükü taşır ve bunun ülke ekonomisine yansıması önümüzdeki süreçte nasıl olur bir kaos ortamına ekonomik açıdan girdiğimizi net olarak görüyoruz. Bundan seviniyor filan değiliz. Bundan bir siyasi çıkar bekliyor değiliz. Bu ülke hepimizin, bu yatırımlar hepimizin, bu borçlar reel sektöründe dahil hepsi bu ülkenin. Onun için tek kişinin inadı, hırsı, saplantıları Türkiye’yi dış politikada olduğu gibi, iç politikada olduğu gibi ekonomi alanında da bir çıkmaz sokağa sürüklemiş gözüküyor.
Değerli basın mensupları, çözüm süreci bir illüzyona dönüştü herkesi kandırmaya devam ediyorlar. Bunu açıkça söylemek zorundayım. Daha açıklanan metnin mürekkebi kurumadan birde bakıyorsunuz siyaset arenası birbirine girmiş, herkes birbirinin gırtlağına sarılmaya başlamış. Yani birazdan ne söylediklerini tekrarlayacağım. Şimdi baktığınız zaman Sayın Genel Başkanımızın dünkü konuşmasında ortaya koyduğu görüşleri de bir kere daha ifade edeceğim. Yani AKP’yle HDP arasında işin özeti kapının önünde kavga var gibi gözüküyor, ama kapının arkasında seçim işbirliği de dahil gelecekle ilgili her türlü siyasi ittifakta dahil şuanda kurulmuş gözüküyor. İç güvenlik yasası siz ne kadar bu toplumsal barışı etkiler, kişi hak ve hürriyetlerine aykırıdır da deseniz inadım inat dün geceye kadar direndiler. Şimdi İmralı’dan ve HDP’den gelen talepler doğrultusunda bazı düzenlemeler yapabileceklerini ifade ediyorlar. Partnerleriyle iş tutuyorlar. Onun için kimse kimseyi kandırmasın. Ne bekleyecektiniz, ne bekleyeceksiniz bunlardan? Yani tarihimizde ecdadının türbesini, mezarını apar topar kamyona yükleyip kaçanlardan daha fazla ne beklenir ki.
Değerli arkadaşlarım, aslında karşılıklı sözde suçlamalar oynanan oyunu bir kez daha makyajlamaya dönük uğraşlar. Çıplak gerçeği çekinmeden anlatmamız gerekiyor. Meşru zemin dışında AKP’nin devlet kurumlarını PKK’yı muhatap almaya zorlaması Oslo görüşmeleriyle başladı hatırlıyorsunuz. Öcalan’la görüşen şerefsizdir, alçaktır, namussuzdur haykırmalarını kulaklarınızda duyuyorsunuz değil mi? Benim Kayseri mitinginde söyledikleri hala aklımda. Daha sonra ne oldu? Bütün bir milleti Öcalan’ın ağzına bakar hale nasıl getirdiklerini de hep beraber değerlendirmemiz gerekiyor.
Şimdi bir metin ileri sürüldü. İleri sürülen metinde belirtilen maddelerde dikkatinizi çekmiştir bol bol demokrasi, bol bol barış, insan hakları, temel özgürlükler, eşit yurttaşlık hukuku, kardeşlik, ikişer, üçer kez bu kavramlar tekrar ediliyor. Açıklamanın hemen ertesinde hükümet sözcüsü Sayın Arınç kürsüye çıkıyor çok da sevimli olmayan gergin bir yüz ifadesi takınıyor hatırlıyorsunuz ve Selahattin Demirtaş’ı suçluyor. Bu işi engelleyen kişidir diyor. O partinin grup başkanvekili Sayın Pervin Buldan Arınç’a kinayeli selamlar yolluyor mikrofonlar aracılığıyla, basın aracılığıyla. Devreye aniden Kandil giriyor ve Kandil sorun çözülmeden silah bırakılması aldatmacadır, demagojidir açıklaması yapıyor. Hatırlıyorsunuz değil mi? Yine Demirtaş grup konuşmasında hükümeti barış hayali satmakla suçluyor. Velhasıl yani baktığınız zaman her biri sanki siyaset alanında çatışıyorlarmış gibi rollerinin gereğini yapmaya gayret ediyorlar. Bu manzarayı seyreden vatandaşta AKP ve PKK tarafı çekişiyormuş zannediyor ve böyle zannetmesi içinde her türlü algı oluşturulmaya çalışılıyor. Aslında Sayın Kılıçdaroğlu dün grup toplantısında açık bir dille ifade etti. Sayın Kılıçdaroğlu’nun sözlerini aynen ifade ediyorum. Metinde ifade edilen soyut kelimeler özgürlük, barış, demokrasi. Bunlara kimsenin karşı çıkacak hali yok. Ancak ekliyor Sayın Kılıçdaroğlu, peki bu şifreli mesajın arkasında neler var onu bilen var mı diyor. Bu anlayışla ben barışın geleceğine inanmıyorum diyor. Nedir o anlayış onu açacağız. Güvensizlik üzerine inşa edilen bir süreç Türkiye’ye barış getirmez diyor Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Açık ve net söylüyorum diye ekliyor AKP’yle HDP arasında bir seçim işbirliği var ve bu işbirliğini bu şekilde birbirlerinin konumunu koruyarak götürmek istiyorlar diyor.
Mealine gelelim. Aslında yaptıkları tam bir kayıkçı kavgası. Seçmen bizi sahnede birbirimize laf sokuştururken görsün, ama biz kendi amaçlarımıza göre bu süreçleri kullanalım karşılıklı olarak kafalarımızdaki nihai hedeflerimize doğru yürümeyi sürdürelim düşüncesindeler. Yani tam bir derler ya halk arasında cambaza bak oyunu oynanıyor. Peki nedir işin püf noktasına gelelim. Peki nedir her iki tarafın kafasında varmak istediği hedefler?
Değerli arkadaşlarım, sevgili yurttaşlarımız, hiç kimse kendini kandırmasın. Bir tarafın hedefinde ne var? Çok açık. Sınırsız, sorumsuz her türlü yasama, yürütme, yargı gücünü de tek elden kontrolüne alacak bir otoriter başkanlık sistemine geçiş hülyası var kafasında ve iktidardan gitmemek üzere planlanmış tek adam vesayet düzeni var. Aslında şöyle özetleyebiliriz. Beyefendi için çözüm süreci değil, seçim süreci önemli. Kafasında bu var.
Diğer tarafın hedefinde ne var? Onu da söyleyelim. Bizi izleyen çok sayıda Kürt yurttaşımız var. Açıklıkla söylüyorum, diğer tarafın kafasında gerçekten eşitlikçi, özgürlükçü, demokrasinin tüm yurttaşlarımız için tüm kural ve kurumlarıyla yerleştiği, altını çizerek söylüyorum birlikte yaşama iradesinin tescillendiği bir düzen yok diğer tarafın kafasında. Diğer tarafın kafasında PKK’nın elindeki silahla geniş bir coğrafyada kendi statüsünü ve idealini gerçekleştirebileceği bir süreci siyaseten olgunlaştırmak var. Hiç kimse kusura bakmasın okunan tablo bu. Her seçim öncesinde bu filmi izliyoruz. Bu ve buna benzer havuç dağıtma törenlerini izliyoruz öyle söyleyeyim. Bu reklam ve uyutma dönemi seçime kadar sürüyor, seçimden sonra demokrasi, barış söylem maskesi çıkartılıyor, ondan sonra karşılıklı sopa gösterme dönemi başlıyor ve bu işten en çok acıyı da Kürt yurttaşlarımız çekiyor. Bunları daha öncede yaşadık değerli arkadaşlarım. Aynı oyunu birkaç kez oynayan bu siyaset takımı açıktan karşılıklı faydalanmaya dayalı bir seçim ittifakı içindedirler. Bu tescillenmiştir. Bunun işaretleri çok önceden belliydi. Aynı yolda gidiyorlar. 4+4+4 görüşülürken HDP’nin samimiyetsizliği ve tavırsızlığı, 4 bakanın o meşhur yolsuzlukları araştırma komisyonu sırasında HDP’li üyenin ben bu süreçte yokum deyip komisyondan çekilmesi. Tutmayacağı yemini etmek üzere meclise gelen Cumhurbaşkanı sıfatlı kişiyi, Tayyip Erdoğan’ı Selahattin Demirtaş’ın önünü ilikleyip ayakta dakikalarca büyük bir saygı gösterisi içerisinde alkışlaması. İlişkinin önleri onları söylüyorum.
Onun için Kürt sorununun çözümü için atılacak her adımın gizli pazarlıklarla değil, açık, net bütün bir milletin önünde meşru zeminde milletin meşru temsilcileriyle tartışılmasını hep söyleyegeldik. Sayın Kılıçdaroğlu bunu defaten tekrarladı. Milletin asla kabul etmeyeceği hiçbir angajmana girilmemesi gerektiğini ifade etti, ifade ettik hep beraber. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde birlikte yaşama iradesini tartışmaya açacak açık, gizli her siyasi hesabın, her siyasi projenin sonuçsuz kalacağının bilinmesi gerektiğini söyledik.
Değerli arkadaşlarım, siz barışa karşı mısınız? Yo barışa karşı değiliz, kardeşliğe karşı değiliz, eşit yurttaşlığa karşı değiliz, hakka, hukuka karşı değiliz. Tam demokrasiye evet diyoruz. Kişisel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmasına evet diyoruz. Tek adam ve başkanlık heveslerine karşı güçlendirilmiş parlamenter sisteme evet diyoruz. Tüm yurttaşların kendi inançları ve etnik kimlikleriyle eşit hukuku paylaşan eşit yurttaş olma hakkına evet diyoruz. Tüm darbe yasalarının yürürlükten kaldırılmasına evet diyoruz. Seçim barajı dahil adım atabildiler mi? Birisi %10 kalksının kenarından dolaşıyor istismar edecek çünkü barajı. Öteki daha çok temsiliyet sağlama peşinde. İki tarafın %10’a yaklaşımını söylüyorum. Samimiler mi? Asla değiller. Demokratik, laik, sosyal hukuk devletine aşındırılmadan evet diyoruz. Birlikte yaşama, birlikte üretme, birlikte mücadele ve oluşan milli geliri hakça bölüşmeye evet diyoruz. Yerel yönetimlerle ilgili yerel yönetimlerin yerinden yönetme yetkilerinin genişletilmesine evet diyoruz.
Başkanlık hezeyanları ve sonrasında Türkiye’nin başına gelebilecek felaket senaryolarına ise tüm gücümüzle, tüm demokratik direnişimizle, tüm siyasi mücadelemizle hayır diyoruz.
Onun için önümüzdeki seçimler önemli. Bu işbirliğine gidenlerin maskesi düşmek zorunda. Efendim biz evrensel solu temsil ediyoruz. Etnik temelde siyaseti kendine şiar edinmiş bir parti evrensel soldan uzaklaşmıştır. Etnik milliyetçiliğin tuzağına düşmüş bir partidir. Ben Türkiye’nin aydınlarına, Türkiye’nin kanaat önderlerine seslenmek istiyorum. Bakın 2002 – 2007 arasında AKP’nin getirmek istediği kafasındaki düzeni biz tarif ettiğimizde bizi statükoculukla suçladınız. Bunlardan demokrat olmaz, bunlarla demokratikleşme olmaz dediğimizde bizi çağın gerisinde kalmakla suçladınız. Bugün ne yazacak bir köşeniz, ne televizyonlarda kendinizi ifade edeceğiniz bir ekranınız kaldı. Aynı hataya düşmeyin. Maskeli seçim işbirliklerine herkesin kendi kafasındaki plana göre yürüme arzusunu okuyun bu sefer hataya düşmeyin. Onun için demin söylediğim noktalarda Cumhuriyet Halk Partisinin vereceği siyasi mücadele 7 Haziran’da Türkiye içinde son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, bazı gazetelerde malum sermayesi harama dayalı belli yayın organlarında efendim CHP şu kadar ilde aday bulamadı şudur budur. Nereden uyduruyorsun bunları? Şimdi Aksaray’dan gelen, Hakkari’den gelen, Çankırı’dan gelen bu haberler üzerine bilgiler var elimde. Yazıktır, ayıptır, günahtır. Hala bıkmadınız mı siz kendi kafanıza göre senaryo üretip CHP’yle uğraşmaktan? Bıkmadınız mı? Hepiniz aynı günahın ortağısınız biliyoruz. Hiç kimse basın özgürlüğüne karşı değil ama sizi haramlaştıran o sermaye yapısı devletin bankalarından size aktarılan o paraların, o havuzların hepsinin hesabının sorulacağını sizlerde çok iyi bileceksiniz. Elimde isim isim başvurular mevcut. Şu Aksaray’dan gelen. Haşmet Tekin Ökçe, Mehmet Öztürk, Bayram Gedek, Mehmet Ali Topaç, Ahmet Tura. 3 kişilik milletvekili çıkartan bir seçim bölgesindeki başvuran adaylar. Çankırı 2 kişilik yere 3 aday başvurdu. Aynı şekilde diğerlerini de mümkün olduğunca şey yapabilirim. Bunlar seçim öncesinde hani Cumhuriyet Halk Partisi daha malul göstermek amaçlı tezgahlar. Sevsinler sizi. Nereye kadar hizmet edeceksiniz yalana, dolana. Yazıktır. Gerçek mesleğinizi yapın eleştirin, gerçek mesleğinizi yapın benim dünya görüşüm bu, seninle uyuşmuyor, tarzım bu. Hay hay. Ama yalanla, dolanla, saptırmayla gazetecilik mesleğinin onuruna ve bu meslekte onuruyla, emeğiyle çalışanlara da haksızlık yaptırtmayın.
Evet değerli arkadaşlarım, sizlerin sormak istediği sorular varsa alabilirim.
Soru- Efendim HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın bir açıklaması oldu. AKP’li yetkililer ve İçişleri Bakanıyla yapılan görüşmelerin ardından iç güvenlik paketinin ilk 16 maddelik kısmı tekriri müzakere yoluyla değişecek şeklinde. Bu konuda size ulaşan bir bilgi var mı ve ulaşırsa nasıl değerlendirirsiniz?
Haluk KOÇ- Sabah 3’e kadar sürdü, dün 36. maddeye kadar geldi. Hani bir danışıklı dövüş sergileniyor ise bilelim onu söyledim. Bizim net iç güvenlik paketinde karşı çıktığımız konular sözcülerimiz tarafından, grup başkanvekillerimiz tarafından dün grupta Sayın Genel Başkanımız tarafından, zaman zaman bizler tarafından ifade edildi. Yani bütün bunları demokrasi açısından tashih edilmesi gereken unsurlar olarak görmeyip HDP’nin yani ortaklarının, seçimde de ortak olacakları partinin taleplerinin iktidar partisinde yarattığı etkiyi, tepkiyi herhalde önümüzdeki saatlerde arkadaşlarımız değerlendirecek, ölçeceklerdir. Şuanda bana intikal eden bir bilgi yok. Ama bu söylentiler Sayın Grup Başkanvekilinin ifade ettiğiniz açıklamalarında var. Yani AKP’yi biz parmağımızın ucunda oynatırız diyorlar. Öteki de ben bu süreci bu şekilde cambaza bak politikasıyla götürürüm seçimde elime bir çoğunluk elde edersem kafamdaki başkanlık sistemine geçer vesayeti dayatırım diyor. İkisinin de oyununu bozmak zorunda Türk milleti.
Çok teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar diliyorum.”