Sivil Haber

Özdağ: Genelkurmay başkanları tartışılır

SİYASET

Prof. Dr. Ümit Özdağ, Org. İlker Başbuğ’un tutuklanması ile ilgili olarak Andıç soruşturmasında Başbuğ’un atması gereken iki önemli adımı atmayarak süreci başlattığını savundu.

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanması ile ilgili olarak Andıç soruşturmasında Başbuğ’un atması gereken iki önemli adımı atmayarak süreci başlattığını savundu. Özdağ, Andıç soruşturmasında Genelkurmay Başkanı’nın Ergenekon’un bir numarası konumuna oturtulduğunu da sözlerine ekleyerek, “Eğer, Ergenekon’un bir numarası olmak Genelkurmay Başkanı olmak ile ilişkili ise, bu bütün Genelkurmay başkanlarının durumu tartışmalı hale gelecektir” dedi.

Özdağ, Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un tutuklanma sürecini değerlendirirken, TSK’nın AB’ye tam üyelik sürecini desteklediğini ve 1961 Anayasası ile kurulan siyasal sistem üzerindeki anayasal yetkisi ve gücünden vazgeçmeyi kabul ettiğini hatırlattı. Özdağ, bu çerçevede TSK’da 2002’de AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana yaşanan sergilenen tutumu şu sözlerle değerlendirdi:

“Hiçbir TSK üyesi, AB tam üyesi olmuş bir ülkede TSK’nın 1961 ve 1982 Anayasalarından kaynaklanan yetkilerine sahip olduğuna inanmamıştır. Ancak, TSK’nın bilinç altında ordunun siyasal güç veya vesayetten vazgeçmesi sürecinde iktidarda AB ile tam üyelik görüşmelerini merkez sağ bir iktidarın sürdüreceği düşüncesi var olmuştur. Bundan dolayı, 2002’de başlayan AKP iktidarı TSK için rahatsızlık verici olmuştur. Ancak üç husus, TSK’nın AKP iktidarını devirmek gibi bir düşünceye sahip olmamasını beraberinde getirmiştir. Bunlardan birincisi, ilerleyen AB tam üyelik sürecidir. İkincisi, Amerikan Ordusu’nun Irak’ı işgalidir. Üçüncüsü ise PKK terörünün 2004 sonrasında yeniden başlamasıdır. Böyle bir süreç, Türkiye için demokrasiyi hiçbir zaman olmadığı kadar milli güvenlik ideolojisi haline getirmiştir. AKP iktidarına karşı darbe girişimi diye nitelendirilen Balyoz Girişimi bile bir askeri darbe girişimi değil, düşüncesi olarak görülebilir. Kaldı ki, bu davada kullanılan 1800 belgenin sahte olduğu ortaya konulmuştur. Bir an için her şeyin doğru olduğunu kabul edelim. O zaman bile Birinci Ordu’nun darbe yapamayacağı gerçeği ortadan kalkmaz. Darbeler, hükümet merkezlerinde yapılır. Birinci Ordu’nun tek başına darbe yapması işlenmesi imkansız bir suçtur.”

-“ANDIÇ DARBE GİRİŞİMİ DEĞİL, LEGAL PSİKOLOJİK HAREKATTIR”-

Prof. Dr. Ümit Özdağ, Başbuğ’un tutuklandığı Andıç davasına yönelik değerlendirmesinde ise, Andıç’ın bir askeri darbe girişimi olmadığının altını çizdi. Özdağ, “Andıç, Genelkurmay karargahının kendi algılaması ile 28 Şubat sonrasında yapılan hukuki düzenleme ile kurmuş olduğu internet siteleri üzerinden irtica, ermeni meselesi, bölücülük meselesi gibi konularda yaptığı legal psikolojik harekattır. Söz konusu bir askeri darbe girişimi olsa Genelkurmay Başkanlığı’nın doğal evrak akışı süreci içinde gerçekleşmemesi gerekir. Çünkü illegal bir girişim olan darbeyi normal bürokratik süreç içinde kimse gerçekleştirmez” diye konuştu.

-“BAŞBUĞ, ATMASI GEREKEN İKİ ADIMI ATMADI”-

Andıç konusunun ortaya çıkmasından sonra dönemin yetkili komutanı olan emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un yapması gereken iki husus olduğunu ifade eden Özdağ, “Birincisi, belge ortaya çıktığı zaman konuyu başbakan ile görüşerek, temel çıkış noktalarının bir darbe girişimi olmadığını ortaya koymak ve sorumluluğu üzerine alarak istifa etmek, böylece meselenin siyaseten halledilmesini sağlamak. İkinci olması gereken ise birinci adımı atmaması durumunda silah arkadaşları tutuklanırken, kenarda beklememek, susmamak, yine bütün sorumluluğu üzerine alarak, kamuoyuna ve hukuk sistemine yönelik bir açıklama yapmaktır. İlker Başbuğ, bu adımlardan hiç birisini atmayarak, 13. Ağır Ceza Mahkemesine bugün gelinen noktayı gelinmesini sağlayan süreci başlatmasını sağlamıştır” dedi.

-GÖREV SUÇU TARTIŞMASI-

Başbuğ’un sivil mahkemede sorgulanmasına ve tutukluluk kararına ilişkin ise Özdağ şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu noktada ortaya üzerinde durulması gereken iki önemli husus çıkmaktadır. Bunlardan birisi, Anayasa’nın 148. Maddesi açık bir şekilde Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının görevleriyle ilgili suçlarından dolayı, Yüce Divan tarafından yargılanacağını kayda bağlamaktadır. Burada bir suç var ise bu sadece görevin yorumunda farklı bakıştan kaynaklanan bir suç atfıdır. Generallerin 'mevcut hukuki düzenlemeye göre' yaptıklarını söyledikleri işi savcılar 'hükümeti devirme girişimi olarak' yorumlamaktadırlar. Bazı hukukçular 'darbe hazırlığı görev suçu değildir' demektedir. Taha Akyol’un bu konuda cevabı çok ikna edicidir. Akyol, Yüce Divan’da rüşvetten yargılanan bakanların rüşvet almak görevleri midir ki Yüce Divan’da yargılanıyorlar demektedir. Önümüzdeki günlerde bu konu çok tartışılacaktır. İkinci husus ise Orgeneral İlker Başbuğ tutuklama gerekçesinde 'Ergenekon terör örgütü yöneticisi' olmakla suçlanmıştır. Esasen Andıç’tan yargılanan diğer 22 general ve yüksek rütbeli subay Ergenekon terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmakla suçlanmaktadır. Genelkurmay başkanı TSK’nın en üst rütbeli subayı olduğuna göre İlker Başbuğ, Ergenekon’un bir numarası konumuna oturmaktadır. Eğer, Ergenekon’un bir numarası olmak Genelkurmay Başkanı olmak ile ilişkili ise bu bütün Genelkurmay başkanlarının durumu tartışmalı hale gelecektir."

ANKA

Haber Kaynağı : Haber7.com

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.