Siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan dünyanın en stratejik bölgesi konumundaki Ortadoğu, yüz yıl önce olduğu gibi bugün de küresel sistem tarafından dizayn edilmeye çalışılıyor. Öteden beri bu doğrultuda farklı yöntemler kullanan Batı, bugün özellikle mezhep ve etnisite farklılıklarını çatıştırmaya dönüştürmek suretiyle zemin hazırladığı içsavaşları kullanıyor.
11 Eylül sonrasında gerçekleştirilen Irak ve Afganistan işgalleri Batılı işgalci ülkelerin iddia ettiği gibi bölgeye barış, demokrasi ve özgürlük değil, tam aksine kaos, içsavaş ve bölünme getirdi. Batı yüzyıllardır olduğu gibi bugün de, bölge halklarının menfaatleri değil, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek bölge kaynaklarını sömürmeye devam ediyor.
Irak işgali ile başlayan, Arap Baharı ve Suriye’deki içsavaşla devam eden süreçte, bölgede yaşayan farklı mezhep ve etnik kökene sahip insanlar kamplaştırılıyor; Sünni, Şii ve Kürt bölgeleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmaya çalışılıyor. 1. Dünya Savaşı sürecinde belirlenen sınırlar ise küresel güçlerin menfaatleri doğrultusunda tekrar şekillendiriliyor. Küresel sistem bunu yaparken daha önce olduğu gibi bugün de paravan örgütleri kullanıyor. Bu süreçte halklar bloklar halinde göçe zorlanıyor. Suriye’deki içsavaşın başlangıcından bu yana Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakılan insanların sayısı, aynı dönemde tüm Avrupa’ya göç eden mültecilerin sayısından kat kat fazla. Bu kaos ortamında şu sorular yanıt bekliyor:
Oluşturulan kaos ve içsavaş ortamı ile başta Türkiye olmak üzere komşu ülke sınırlarına yığılan milyonlarca insanın hesabını kim verecek?
Resmi olmayan rakamlara göre 2 milyonu aşan mülteci ile Türkiye zor duruma düşürülmek ve IŞİD’e karşı gerçekleştirilecek operasyonun içine çekilmek mi isteniyor?
Küresel sistem tarafından desteklenen diktatörlük yönetimleri altında dahi gerçekleşemeyen kapitalist dönüşüm ve sekülerleşme, bugün bölgede IŞİD aracılığıyla gerçekleştirilmeye mi çalışılıyor?
IŞİD üzerinden oluşturulan algıyla, Avrupa’da yeni İslamofobik uygulamalar hayata geçirilmeye mi çalışılıyor?
ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri, IŞİD’i bahane ederek Ortadoğu’da yeni sınırlar mı oluşturmak istiyor?
ABD ve İngiltere, Irak ve Afganistan’da ölümüne sebep olduğu milyonlarca insanın hesabını vermeden kendilerini aklamak, hesabı IŞİD gibi paravan örgütlere mi yıkmak istiyor?
Küresel aktörlerin Ortadoğu’daki politikalarına uzun yıllardır destek veren Körfez ülkeleri, IŞİD bahane edilerek oluşturulacak olumsuz algıyla insanlığa örnek olacak ve diktatörlükleri için tehdit oluşturacak bir Müslümanlık anlayışının gelişmesine engel olmak mı istiyor?
IŞİD’le oluşturulan algı sayesinde Ortadoğu’da bütünlüğü sağlayabilecek yapılar toptancı bir anlayışa kurban edilmeye ve marjinalleştirilmeye mi çalışılıyor?
İslam düşüncesine karşı oluşturulan algı ile 11 Eylül sonrası yoğunlaşan İslam karşıtlığında yeni bir sayfa açmak mı isteniyor?
Bölgedeki yoğun Sünni Kürt nüfusun IŞİD üzerinden oluşturulan algıyla, Müslümanlıkla bağı zayıflatılmaya/kopartılmaya mı çalışılıyor?
IŞİD bahane edilerek Türkiye’de etnik ve mezhepsel unsurlar tarafından siyasi ortam manipüle edilmek mi isteniyor?
Türkiye, IŞİD bahane edilerek oluşturulan koalisyonun içine çekilip İslam dünyası ile karşı karşıya getirilmek ve bölgedeki siyasi, kültürel ve tarihi etki gücü kırılmak mı isteniyor?