Üzülerek görüyoruz ki İstanbul tehlikede ve alarm veriyor. UNESCO Dünya Miras Komitesinin de dikkat çektiği Haliç Metro Geçiş Köprüsü tasarımının gözden geçirilmesi, Boğaziçi Karayolu Tüp Geçişi projesinin çevresel etkisinin değerlendirilmesi, 5366 Numaralı Yenileme Yasası, surlar ve ahşap yapıların uluslarası standartlara uygun restorasyonu, tarihi alanlarla ilgili yönetim planı hazırlanması, bir trafik master planının gerekliliği konularıyla ilgili sorumluluklar yerine getirilmiyor. Bunların yanısıra 3. Boğaz Köprüsü Projesi gündemde, Sulukule yıkıldı ve altındaki arkeolojik alan hakkında ne yapılacağı belli değil, Tarlabaşı yenileme adına yıkılıyor, Fener Balat Ayvansaray benzer bir proje için sırasını bekliyor, Emek Sineması ve beraberinde birçok İstanbullunun hafızası yokediliyor, plansız imar hareketleri şehrin her köşesinde devam ediyor…
Tüm bunlar olup biterken çok az İstanbullu haberdar olabiliyor, daha azı bilgi edinebiliyor, sürece katılabilmekse neredeyse bir mucize. İstanbul’un doğal, sosyal ve yapısal çevresinin sürdürülebilirliğini sağlayacak politikaların katılımcı bir yaklaşımla geliştirilmesi ve kentin kimlik öğeleri veya kamu yararına yönelik tehlike arzeden projelerin engellenmesi için eyleme geçen İstanbul SOS; bilgi üretmek, bilinçlendirme kampanyaları yürütmek, kitle hareketleri düzenlemek ve izlenmesi gerekli diğer yöntemleri bularak sivil sorumluluğunu yerine getirmek için çabalıyor.
Bildiğiniz gibi 22 Aralık Pazar günü, Kadıköy Meydanı’nda “Artık Yeter! İstanbul Halkı Olarak Ayağa Kalkıyoruz. Şehrimize Sahip Çıkıyoruz! sloganıyla ortak bir miting düzenlenecektir.
Mitingimizin bir ayı aşkın süredir devam eden hazırlık çalışmaları sırasında, miting çağrıcısı olan yüzü aşkın mahalle ve çevre derneği, meslek örgütü, demokratik kitle örgütü, park forumu, medya kuruluşu ve siyasal partiye üye İstanbullular olarak “Artık Yeter! Yağmaya, Yıkıma, Katliama Karşı Haydi İstanbul’u, Mahallemizi, Doğamızı Savunmaya” çağrısını şehrimizin dört bir yanında yaygınlaştırıyoruz. Şehrimizin özel araç trafiğinden bunalmış sokaklarında, kalabalıktan nefes alınamayan toplu ulaşım duraklarında, halka kapatılmak istenen meydanlarında, riskli alan ilan edilmiş mahallelerinde, büyük şirketlere AVM, otel diye pazarlanan kamusal alanlarında ve çılgın projelerle katledilen ormanlık alanlarında, yıllardır parça parça yaptığımız bu çağrıyı, bu kez İstanbul halkı olarak hep birlikte tekrarlıyoruz. Hükümet ve yerel yönetimler tarafından insanca, güvenli, güvenceli ve sağlıklı bir şehirde yaşama hakkı; kent ve kentli hakları; kendi hayatı üzerindeki söz ve karar hakkı ve insanlık onuru hiçe sayılan İstanbul halkı olarak, “Yalana, Talana, Yağmaya, Yıkıma Artık Yeter!” diyoruz. Şehrimizle birlikte yaşamımızın her alanına, kazanılmış haklarımıza ve insanca yaşama olanaklarımıza karşı yıllardır sürdürülen saldırılar karşısında İstanbul halkına saygı gösterilmesini isteyerek ayağa kalkıyoruz.
Mitingimizin çağrı metninde şöyle demiştik: “Para ve iktidar hırsıyla yanıp tutuşanlar, siyasi iktidarlarıyla, yerel yönetimleriyle İstanbul’u mahalleleri, meydanları, ormanları, tarihi ve kültürüyle alınıp satılan bir mal gibi pazara sürdüler. Hukuksuz yasaları, olağanüstü yetkili bakanlıkları, kolluk kuvvetleri, dozerleri ve işbirlikçi yerel yönetimleriyle İstanbul şehrini kuşatıp can pazarına çevirdiler. Mahallelerimizi emlak şirketlerine ve TOKİ’cilere; ormanlarımızı çılgın projelere ve lüks konut sitelerine; meydanlarımızı ve ortak tarihsel değerlerimizi AVM’lere peşkeş çektiler. Depremini bekleyen İstanbul şehrini deprem güvenliğini hiçe sayarak büyük inşaat şirketlerinin şantiye sahasına dönüştürdüler. Ulaşımdan sağlığa bütün temel haklarımızı paralı hale getirdiler. İçinden deniz geçen İstanbul şehrinde özel araç sahipliğini teşvik edip, İstanbul’u trafik cehennemine dönüştürdüler. Taşeronların güvencesiz çalışma koşullarında her gün yeni bir canımızı iş cinayetlerine kurban ettiler. Tepeden inme kararlarla şirket gibi yönetilen yerel yönetimlerle yaşam alanlarımızı, emeğimizi, doğamızı yağmaladılar.”
Evet, onlar yıllardır hep birlikte yaşam alanlarımızı, emeğimizi, doğamızı yağmaladılar. Bizlerse meslek örgütleri, mahalle dernekleri, doğa savunucuları ve İstanbullular olarak yağmacı neo-liberal kent ve yerel yönetim politikalarının başta İstanbul olmak üzere kentlerimize, doğamıza ve halka verdiği zararları yıllardır dile getiriyor; bütün yasal ve meşru yollarla bu yağmayı, talanı, yıkımı, katliamı durdurmak için mücadele ediyoruz. Şehrimize, mahallemize, parkımıza, suyumuza, ormanımıza, tarlamıza, bostanımıza yönelik bu açık ve organize saldırının hangi yıkıcı, çürütücü boyutlara ulaştığı, bütün ülke halkı açısından nasıl sonuçlar yarattığı, mitingimize bir hafta kala hep birlikte tanık olmak durumunda bırakıldığımız “büyük sabah operasyonları” ile ifşa edilen malum gerçeklerle bir kez daha açığa çıkmıştır. Şehirlerimizin, yaşam alanlarımızın, doğal varlıklarımızın ve kamusal kaynaklarımızın yönetilmesi “işini” olağanüstü yasalar, süper-yetkiler ve halkın cebinden çıkan muazzam kaynaklarla kendi ellerinde tekelleştirmiş, hikmetinden sual olunmaz hükümet yetkililerinin, bakanların, belediye başkanlarının ve yıllardır bu yetkiler yardımıyla şehirlerimizi yağmalayarak palazlandırılan inşaatçıların elbirliğiyle sürdürülen bu organize kirli işlerin, bugün bizce sadece küçük bir kısmı, yıllardır bu büyük kent suçlarını hep birlikte işleyen yağmacıların, asla bir parçası olmadığımız iktidar savaşında ifşa edilmektedir. Ancak güç ve para sahipleri bugün bu kavgayı hangi saiklerle sürdürüyor olurlarsa olsunlar, bizler yıllardır bu yağmanın birinci elden mağduru olan İstanbul halkı olarak, yağma ve talanın hesabının sorulmasında, yıkımın ve katliamın durdurulması konusunda ayrı, bağımsız bir taraf olduğumuzu ve bu hesabı sormaktan asla vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
22 Aralık mitinginin düzenleyicileri olarak, İstanbul’a karşı işlenmiş bütün kent suçlarının, yağmanın, talanın ve yalanların gerçek anlamda soruşturularak son bulmasının ancak taleplerimizi hep birlikte ve sokakta savunmaktan geçtiği bilinciyle, İstanbul’a ve kentlere karşı suç işleyen bütün yetkilileri, bakanları, belediye başkanlarını derhal istifaya çağırıyoruz!
Halktan ve bilimden yana üniversite kürsülerini, medya mensuplarını, meslek örgütlerini İstanbul şehrinde sürüp giden yağmanın gerçek boyutlarını bağımsız, tarafsız ve bütünlüklü bir biçimde ortaya çıkarmak ve bilinci karartılmak istenen halkı aydınlatmak üzere bağımsız bir “gerçekleri açıklama komisyonu” oluşturmaya çağırıyoruz.
Başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yerel yönetimler olmak üzere, hükümet yetkilileri ve şirketlere muazzam boyutlarda yolsuzluk yapma imkanı yaratan; imar kararlarını bütünüyle keyfi uygulamalar haline getiren, idarenin denetimini imkansızlaştıran ve halkın kendi yaşamı ve yaşam alanları üzerindeki söz ve karar hakkını hiçe sayan başta 6306 sayılı Afet Yasası olmak üzere bütün olağanüstü yasaların ve bu yasaların uygulanmasından doğan “riskli alan”, “kentsel dönüşüm” gibi uygulamaların iptal edilmesini talep ediyoruz. Muazzam çapta yolsuzluklar yarattığı anlaşılan ve kentsel-kamusal-doğal alanlarımız üzerinde geri dönüşsüz, telafisi mümkün olmayan, hukuk ve bilim dışı, projelerin, başta 3. Köprü ve 3. Havalimanı olmak üzere derhal durdurulmasını ve iptal edilmesini istiyoruz. Haydarpaşa, Galata, Haliç, Cevizli Tekel gibi kamusal alanlardaki yağmanın derhal durdurulmasını ve idarenin kentlerin ve doğanın talan edilmesi konusundaki yetkilerini daha da artıracak olan Danıştay Kanunu değişikliklerinin, Tabiat Varlıkları Yasasının derhal iptalini istiyoruz.
Biz ““Bir şehir nedir ki, içinde yaşayanlardan başka?” diyoruz. Onlar şehirlere ve doğal alanlara baktıklarında sadece yağma ve talan imkânları görüyorlar. Ama “Yağmaya, Yıkıma, Katliama Artık Yeter!” Bizler 22 Aralık mitingini düzenleyen İstanbul halkı olarak, bu yağmanın hesabının sorulmasında tarafız. Bu hesabı sormaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Bütün İstanbul halkını, şehrimize, doğamıza, yaşam alanlarımıza, çocuklarımızın geleceğine ve bu haklı taleplerimizi haykırdığımız Gezi İsyanımız sırasında ölen, yaralanan, gözü çıkartılan, tacize uğrayan, gözaltına alınıp tutuklanan bütün kardeşlerimizle paylaştığımız “Bizim İstanbulumuzu” yaratma hayaline sahip çıkarak, 22 Aralık Pazar günü Kadıköy Meydanında buluşmaya çağırıyoruz.