Dünya sisteminin gelişimini, tarihsel süreç içerisinde önemli dönüm noktalarıyla ortaya koyan Kurtulmuş özet olarak;
· Modern düşüncenin kendi tezini karşıtıyla tanımladığını, kendisini ortaya koymak için mutlaka bir düşman ürettiğini, soğuk savaş döneminin ‘komünizm’ tehlikesinden sonra, ‘İslamafobia’yı ürettiğini,
· Batı medeniyetinin temelinde ‘kuvvet-güç’ unsurunun belirleyici olduğunu,
· Küreselleşmenin ulaştığı boyutları ve asimetrik küreselleşmenin sonuçlarını,
· Gelinen noktada dünya sisteminin başlıca kurumlarının sorgulanması gerektiğini, özellikle BM’nin yeniden yapılandırılmasının elzem olduğunu savundu.
Türkiye’de siyaset sisteminin temel paradigmaları konusunda ‘mutlak Batıcılık/modernleşme’ ve ‘imparatorluk ölçeğinden ulus devlete geçiş/vizyon küçülmesi’ anlayışlarının altını çizen Numan Kurtulmuş, bu paradigmanın sonucu olarak;
· Türkiye’nin Batılılaşma tarihi boyunca uzun yıllar yerli ve millî olan her şeyden uzak durduğunu, hatta bu yolda uzun yıllar Türk sanat müziği eğitiminin dahî yasaklandığını, bir gardrop devrimciliği oluşturulduğunu,
· Balkanlar’dan, Kafkasya’ya, Yemen’den Trablusgarp’a, kısacası üç kıtaya yayılmış bir imparatorluktan misak-ı millî sınırlarına çekilmemiz sonucu çevremize ve zihin dünyamıza çelik duvarlar ördüğümüzü, ufkumuzun küçüldüğünü dile getirdi.
Ancak son yıllarda Turgut Özal’la birlikte başlayan kendi hinterlandımıza yeniden açılma sürecinin, Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan yönetimiyle devam ettiğini belirtti. Gelinen noktada artık Türkiye’nin bir bölgesel güç olmanın ötesinde, dünyanın önemli belirleyici bir ülkesi haline dönüştüğünü öne sürdü. Türkiye’nin dış politikada yaşadığı bazı sıkıntıları da bu büyüme sürecinin beraberinde getirdiği sorunlar olarak açıkladı.
Medeniyet anlayışımızın temel özelliklerine de vurgu yapan Numan Kurtulmuş;
· Hakkı üstün tutmanın
· İnsanların eşitliği prensibinin
· Marufu (evrensel doğrular) esas almanın
· Kainatın insan için olduğu anlayışının (Ne piyasa, ne siyasa, önce insan) bizim temel prensiplerimiz olduğunu belirtti.
Bölgemizdeki son gelişmelerle ilgili olarak da;
Küresel güçlerin Arap Baharı’yla birlikte bölgede yeni bir iç çatışma oluşturmak istediklerini, bunu “sünni-şii” çatışması şeklinde tüm bölgeye yaymak istediklerini,
Ancak bölgedeki sorunların mezhebi bir arka plana dayanmadığını, bunun siyasi bir çatışma olduğunu, güç merkezli, yeni güç dengelerinin oluşum süreciyle alakalı olduğunu özellikle Suriye gerçeğinden yola çıkarak anlattı.
Katılımcıların Türk dış siyasetindeki son gelişmeler üzerine sordukları sorular ve katkılarla devam eden program, UHİM başkanı Ayhan Küçük’ün değerlendirme konuşmasıyla sona erdi.
21 Aralık 2012
Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi/İstanbul