Saadet Partisi İstanbul Kadın Kolları 17 Mayıs Perşembe Günü “Uluslar Arası Aile Haftası münasebetiyle” biaraya geldi. Fatih Saraçhane Parkı’nda düzenlenen basın açıklmasında İstanbul Kadın Kolları Başkanı Nagehan Gül Asiltürk, aile kurumunu zaafa uğratan tehlikelere dikkat çekti.
Malumunuzdur ki aile kurumunun zaafiyete uğraması toplum ve devlet için büyük tehdit oluşturmaktadır. Sağlıklı bir toplum ancak güçlü ve huzurlu aileler tarafından tesis edilebilir. Aile, bir milleti millet yapan milli ve manevi değerlerin, gelenek ve göreneklerin öğrenildiği bir okuldur diyen Asiltürk, toplumun temelini aile oluştururken, ailenin temelini ise “anne” olarak kadınlar oluşturur dedi. Kadınlarımızın şiddet ve ayrımcılığa maruz kaldığı, aile bireylerinin ırkçı emperyalist sistemin kölesi haline getirildiği, borçlanarak tüketme ve israf kültürünün teşvik edildiği bir ortamda toplumumuzun sağlıklı gelişmesinden söz edilemezyeceğini ifade etti.
Medyadaki tekelleşme ve yabancı firmaların medya üzerindeki denetimlerinin artması endişe verici olduğunu beliretn Asiltürk, milli olmayan medya kuruluşları toplumun manevi-ahlaki değerlerini tahrip etmekte ve aile bağlarını zayıflatmaktadır dedi. Buradan halkımıza çağrıda bulunuyoruz; her türlü yazılı ve görsel medyanın, aile hayatını hiçe sayan ahlaki değerleri erozyona uğratan, medeniyet değerlerimizi küçültücü ve tahrif edici, rezalet denilecek nitelikteki yayınları için halkı RTÜK’ü ve ilgili kurumları aramaya ve uyarmaya çağırdı.
Toplumun temel kurumu olan ailenin korunması amacıyla, Milli Güvenlik kurulu gibi bir “Aile, Çocuk Ve Kadınları Koruma Yüksek Kurulu” kurulmalıdır. Zinanın suç olmaktan çıkartılması, batı toplumlarında ailenin yok olmasının en önemli etkenlerinden birisidir.Saadet Partli Kadınlar olarak, bu sebeple zina suç kapsamına alınmalısını istiyoruz dedi.
Ahlaki ve manevi değerlere bağlı milletlerin büyük medeniyetler kurduklarına, bu değerlerden uzaklaşanların ise güçlerini yitirdiklerine tarih şahittir diyen Asiltürk, “Yaşanabilir Bir Türkiye” “Yeniden büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya”nın ancak ahlak, maneviyat ve adil bir düzen temeli üzerinde kurulacağına inanıyor, ülkemizin güçlü ve saadetli ailelerden ve bireylerden oluşmasını dilediklerini belirtti.
Basın Açıklamasının Tam Metni
Kıymetli basın mensupları, değerli halkımız;
Bugün burada, 15–21 Mayıs tarihleri arasında kutlanan “Uluslararası Aile Haftası” münasebetiyle toplanmış bulunuyoruz. Ülkemizde çeşitli etkinliklerin gerçekleştirildiği bu özel hafta vesilesiyle tüm ailelerimizin bu önemli haftasını kutluyoruz.
Bu sizlerle paylaşmak istediğimiz başlıklar, kuru mesajlardan ziyade bu hafta münasebetiyle, aile kurumumuzu zaafa uğratan tehlikelere dikkat çekmektir.
Malumunuzdur ki aile kurumunun zaafiyete uğraması toplum ve devlet için büyük tehdit oluşturmaktadır. Sağlıklı bir toplum ancak güçlü ve huzurlu aileler tarafından tesis edilebilir. Aile, bir milleti millet yapan milli ve manevi değerlerin, gelenek ve göreneklerin öğrenildiği bir okuldur. Medeniyetimizde aile merkez nokta, referans noktasıdır ve sosyal sorumlulukları hayata geçirmeyi üstlenmiş bir kurumdur. Bu kurumun temeli “sizin en hayırlınız, ailenize en hayırlı olanınızdır” sözü ile kurulur. Toplumun temelini aile oluştururken, ailenin temelini ise “anne” olarak kadınlar oluşturur. Kadınlarımızın şiddet ve ayrımcılığa maruz kaldığı, aile bireylerinin ırkçı emperyalist sistemin kölesi haline getirildiği, borçlanarak tüketme ve israf kültürünün teşvik edildiği bir ortamda toplumumuzun sağlıklı gelişmesinden söz edilemez.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre AKP iktidara geldiğinden beri boşanma oranlarında %24 artış olmuştur. 2011 yılının Temmuz-Ağustos -Eylül ayı olan üçüncü çeyreğinde 25 bin 858 çift boşanmış, bir önceki yılın tarih aralığına göre %4.2 artış görülmüştür. Boşanma dilekçelerinde geçimsizlik, ekonomik sıkıntı, işsizlik, zina gibi etkenler yer alırken, sosyal paylaşım ağları dahi etkenler arasına girmiştir. Her iki gençten birinin işsiz olduğu kadının iktisadi bakımdan erkeğe bağlı olduğu ve boşanmanın zor olduğu bir bölge olan Diyarbakır’da son 10 yılda boşanma oranlarında %102 artış görülmesi düşündürücüdür. Boşanmaların, aile huzursuzluğunun intiharlara yol açtığı, hatta uyuşturucu kullanımını dahi artırdığı rakamlarla görülmektedir.
TÜİK verilerine göre son 8 yılda ülke genelinde intihar oranları %52 artarken, Güneydoğu’da %88’lik bir artış gerçekleşmiştir. Hatta zekâtını alamadığı için açlıktan ve sefaletten bunalan 26 yaşındaki genç annenin intiharına şahit oluyoruz. Yine yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde 1 milyon 141 bin 300 kişi tek kişilik hane halkını oluşturmaktadır.
Bugün Türkiye’de hane halkının %43’ü yoksuldur. Türkiye OECD ülkeleri içinde üniversite mezunu işsizlerin en çok olduğu ülkeler arasındadır. Aile ekonomik açıdan yoksul bırakılırken manevi değerlerinden de yoksun kalmıştır. Bahis oyunları adı altında kumar, devlet eliyle teşvik edilmektedir. Geçim zorluğu yüzünden, kısa yoldan para kazanmak için kızının küpesini satıp bahis oyunlarına yatıran babalar, çantasında bahis oyunu kuponu taşıyan öğrenciler ve bahis oyunları yüzünden boşanan çiftlerin sayılarının artması ile ailelerimiz için bu oyunlar açık bir tehdit halini almıştır.
2004 yılında ilk yasal bahis oyunu şirketi sektöre girmiş, bugün Türkiye bahis oyunlarında dünya üçüncüsü konumuna gelmiştir. Her hafta 3,5 milyon kişinin bahis oynadığı ülkemizde, bu sektörü ellerinde bulunduranların iştahı kabarırken, sanal bahis oyunları evleri kumarhaneye çevirmiştir.
Medyadaki tekelleşme ve yabancı firmaların medya üzerindeki denetimlerinin artması endişe vermekte, milli olmayan medya kuruluşları toplumun manevi-ahlaki değerlerini tahrip etmekte ve aile bağlarını zayıflatmaktadır. Buradan halkımıza çağrıda bulunuyoruz; her türlü yazılı ve görsel medyanın, aile hayatını hiçe sayan ahlaki değerleri erozyona uğratan, medeniyet değerlerimizi küçültücü ve tahrif edici, rezalet denilecek nitelikteki yayınları için RTÜK’ü ve ilgili kurumları arayalım, uyarılarımızı yapalım. Elbette fikir hürriyeti, basın hürriyeti vardır ve korunacaktır. Ancak toplumu menfi yönde etkileyen ahlaki ve manevi değerlerin yok edilmesine göz yumulamaz. Şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış topraklarımızda, yabancı eş cinsellerin nikâh törenlerine şahit oluyor, limanlarımızda yüzlerce eşcinseli ağırlıyoruz. İster yönelim, ister eğilim, ister tercih olarak tanımlansın, sonuçta eşcinselliğin normal bir davranış gibi algılatılması ve özendirilmesi, özellikle televizyon yayınları ile teşvik edilmesi kabul edilemez. Ülkemizin yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden Cemil Meriç “televizyon; batının fuhşiyatını haremimize soktuğu şeytani bir oyuncağıdır” demiştir. Elbette her türlü iletişim aracı olması gerektiği gibi insanımızın hizmetine sunulmalı ve inancımıza ters olmayan yayın politikaları desteklenmelidir. Ancak televizyon dizilerinde insanımızın bilinçaltına empoze edilen çarpık ilişkiler yumağında boğulmuş karakterler, gençlerimizin olumsuz etkilenmelerine sebep oluyor ve bu da aile kurumunu yıkıcı bir boyut alıyor.
2002 yılında 1 saatte işlenen suçlar artık dakikada işlenir hale gelmiştir. Her 39 saniyede bir suç işlenmektedir. RTÜK Başkanı dahi son yıllarda artan şiddet olaylarının arka planında televizyon kanallarının olduğunu, yayınların ahlaki ilkeleri zorladığını belirtmiştir. Ne yazık ki çocuklarımıza 14 yaşına kadar onbinlerce cinayet ve cinsellikle ilgili sahneler izlettirilmektedir. Fuhuş ve uyuşturucunun ilköğretim çağına kadar indiğini üzülerek görüyoruz. Gençlik haftasının kutlanacağı bu günlerde yarının anne babaları olan günümüz gençliği ise bireyselleşme ve yabancılaşma süreçleri sonucunda kimlik arayışı içinde olan bir nitelik göstermekte ve aile ve toplum merkezli olma niteliğini kaybetmektedir. İnsan ömrünün en verimli dönemi olan gençlik çağı ise popüler-kapitalist kültür tarafından oyun ve eğlence çağı olarak empoze edilmektedir. Gençlerin büyük çoğunluğu sanal ortamlarda vakit geçirerek gerçek yaşamdan ve hayatın gerçeklerinden uzaklaşmaktadır. Bir ilimizin emniyet müdürü “Kültür Parkta her çalının altı yatak odası gibi” diyerek içinde bulunduğumuz çürümüşlüğü gözler önüne sermiştir. Üzülerek belirtmeliyiz ki Tanzimatla başlayan Osmanlı’nın yıkılmasına kadar süren ve halen devam eden batılılaşma hastalığı ve batıcı zihniyet asırlarca dünyaya adalet ve huzur dağıtmış medeniyetin torunlarını tanınmaz hale getirmiştir. Oysa aile bahçesinde tomurcuklanan ve açan, toplumda filizlenen ve devletin himayesinde sosyal sorumluluk mevkiine gelen gençlerimize aile-toplum-devlet olarak sahip çıkmalı, toplumla gençlik arasındaki kopukluğu gidermeliyiz.
Ülkemizin gençleri meslek sahibi, iş sahibi, istikbale umutla bakan, yüksek idealler peşinde koşan, sadece kendinin değil başkalarının da kurtuluşu için uğraşan mücadele eden gençler olmalıdır.
2011 yılında kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, aile kurumunu güçlendirmeyi, kadınlarımızı ve aile bireylerini şiddetten korumak için güçlü bir kalkan oluşturmayı hedefliyor ise AB Uyum Süreci çerçevesinde ülkemize dayatılan medeniyet değerlerimize aykırı ev ödevlerini yapmak yerine kendi çözüm yollarını oluşturmalı ve bu milletimizin kendi gerçekleri üzerine plan ve projeler oluşturmalıdır.
Toplumun temel kurumu olan ailenin korunması amacıyla, Milli Güvenlik kurulu gibi bir “Aile, Çocuk Ve Kadınları Koruma Yüksek Kurulu” kurulmalıdır.
Zinanın suç olmaktan çıkartılması, batı toplumlarında ailenin yok olmasının en önemli etkenlerinden birisidir. Bu sebeple zina suç kapsamına alınmalıdır.
Gençler için mutlu evlilik kurma ve bunu sürdürme yollarına dair psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmeti sağlanmalı, eşlerin birbirlerine karşı vazife ve sorumlulukları öğretilmelidir.
Her aileye eğitim ve çocuk yetiştirmeye yönelik destekler verilmeli ve basın kuruluşlarının bu yönde yayın yapmaları sağlanmalıdır.
Hanımların ve çocukların maddi manevi gelişimi ve aile idaresi konusunda eğitici programlar organize edilmelidir.
İnternetin ahlaki değerleri tahrip eden yayınları engellenmeli internet cafeler birer eğitim ve bilgi edinme mekânları haline getirilmelidir.
Evlenme kolaylaştırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca insanımıza, çekirdek aile yerine toplumu ayakta tutan dinamiklerden olan “Büyük Aile” nin özendirilmesi de gerekmektedir.
Aile bağlarını güçlendirecek TV programları ve filmler hazırlanmalıdır. Maddi ve manevi açıdan bizlere önderlik etmiş, yaşantıları ile örnek olmuş annelerimizin hayatları kitaplaştırılmalıdır.
Bugünün ve yarının annelerinin yaşam alanlarını daraltan bütün yasaklar kaldırılmalıdır.
Aile danışma merkezleri kurulmalı, bu merkezler aile bireylerinin psikolojik sorunlarının çözümünde aktif rol oynamalıdır.
Irkçı mihrakların bilinçli bir şekilde oluşturduğu “baskı altında ezilen” Müslüman kadın imajı değiştirilmeli, inanç sistemimizin kadınlara verdiği değere, öneme ve önceliğe dikkat çekilmelidir.
Ayrıca toplumun hiçbir ferdinin maddi sıkıntılar yüzünden zorda kalıp istenmeyen işler yapmaması için gerekli tedbirler alınmalı, düzenlemeler yapılmalıdır.
En önemlisi de sosyal adalet ile ilgili düzenlemeler yapılarak fertlerin ve toplumun onurlu, standartları yüksek ve temiz bir hayat sürmeleri sağlanmalıdır.
Asgari ücretten vergi alınmamalı, dar gelirli aile fertlerinin eğitimi desteklenmeli ve okuyan çocuklara burs sağlanmalıdır.
Devlet bütçesi ihtiyaç sahiplerine her türlü sosyal yardımı sağlayacak şekilde planlanmalıdır.
Bizler Saadet Partisi İstanbul Kadın Kolları olarak hükümete acilen aile ve toplum saadetini sağlamaya yönelik önlemler alması çağrısında bulunuyoruz. Konya il teşkilatımızın başlattığı Aileyi parçalayan en önemli nedenlerden olan Zinanın tekrar suç kapsamına alınması amaçlı imza kampanyasına bizlerde İstanbul İl kadın kolları olarak imzalarımızla desteklediğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.
Ahlaki ve manevi değerlere bağlı milletlerin büyük medeniyetler kurduklarına, bu değerlerden uzaklaşanların ise güçlerini yitirdiklerine tarih şahittir. “Yaşanabilir Bir Türkiye” “Yeniden büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya”nın ancak ahlak, maneviyat ve adil bir düzen temeli üzerinde kurulacağına inanıyor, ülkemizin güçlü ve saadetli ailelerden ve bireylerden oluşmasını diliyoruz.