DIŞ POLİTİKALAR SORGULANMALI
Dünya üzerindeki devletlerin durumu incelendiğinde bir kesimin demokrasi ve refah içinde yaşarken diğer bir kesimin yıllar süren savaş, fakirlik, kıtlık, mezhep çatışmaları içinde geri kaldığı gerçeği görülür. Bu refah içindeki kesim, diğerlerine hep bir şeyler ihraç eder, sözde onların da insanca yaşamasını sağlamak için politikalar geliştirir, demokrasi götürme adı altında maalesef o ülkelere kan, zulüm, gözyaşı ve karışıklık götürür. Herkesin eşit ve özgür olacağını vaad eder. Ancak uygulamada demokrasinin din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin herkesin eşit olduğu ilkesi yerine, her nedense müdahale eden ülkelerin gizli politikalarına hizmet eden sonuçlar oluşur. Başta vaad edilenler gerçekleşmiyorsa ortada bir yanlışlık vardır, ya bir çıkar sözkonusudur ya da elde edilmek istenen sonuç yanlış bir temel üzerine bina edilmiştir. Bu yanlış politika örneklerine çok yakın zamanda tüm dünya şahit olmuştur:
ABD, 2003 yılında "Irak Özgürleştirme Operasyonu" adı altında Irak’a girdi. 2008 yılında Irak savaşını bitirdi. ABD bayrağı indirilirken Savunma Bakanı Panetta;
“Burada çok kanımız döküldü. Ancak hiçbiri boşa gitmedi. Bu kanlar Irak’ı egemen ve bağımsız, kendi kendisini yönetebilen ve koruyabilen bir ülke yapmak içindi” diye açıklama yaptı. Ama sonuç: Irak üçe bölündü,14 bin kayıp, 1 milyon ölü, halk fakirlik ve mezhep çatışmaları içinde kıvranıyor, Şii-Sünni çatışması ülkeye hakim, demokrasi hala yok. Vaad edilenle sonuç birbirinin tamamen zıddı.
Başka bir örnek; Mısır. 3 Temmuz’da Mısır ordusunun demokratik yollarla seçilmiş hükümete karşı başlattığı kanlı girişim için Dışişleri Bakanı John Kerry, Mısır ordusunun ‘demokrasiyi yeniden tesis ettiğini’ söyledi. Yani, ABD Mısır’daki kanlı müdahaleye darbe demedi, demokrasinin yeniden inşası dedi. Ordu olağanüstü hal ilan ederek, gerçekte, Mısır’ı 2011 devrimi öncesinde var olan otokratik statükoya geri döndürdü. Binlerce masum insan hayatını kaybetti, demokratik yolla seçilen liderler tutuklu, karışıklık artarak devam ediyor. Kargaşa hala dinmiş değil. Vaad edilen ile sonuç yine farklı.
Suriye’de de durum bundan farksız değil. Suriye’de devrim başlayalı yaklaşık 2,5 yıl oldu. Yüz binin üzerinde insan şehit oldu. İki yüz elli bin insan yaralandı ve sakat kaldı. Dört milyondan fazla insan evinden yurdundan oldu. Büyük şehirler, tarihi ve dini yapılar harap oldu. Acıların, masumların ölümünün önüne hala geçilemiyor. Manzara : Göç, sefalet, mezhep kavgaları.
Suriye’de ABD’nin olası bir müdahale kararını ise Dışişleri Bakanı Kerry şu bakış açısına dayandırdı:
‘Bu bizim güvenliğimiz ve müttefiklerimizin güvenliği için anlam taşıyor. İsrail için anlam taşıyor. Şam’ın sadece sert bir esinti kadar uzağındaki yakın dostlarımız Ürdün, Türkiye ve Lübnan için anlam taşıyor’ Dikkat edilirse bu ifade de merhamet, masum insanların korunması yok sadece bir kesimin güvenliği ve rahatı için çıkara dayalı bir müdahale anlayışı var. ABD’nin hedefi kendi çıkarı, Suriye halkı ise çoktan gözden çıkarılmış.
ABD Dışişleri Eski Bakanı Hillary Clinton "Suriye'de birinci önceliğimiz muhalefetin tüm çabalarını destekleyip, şiddetin durdurulması, Esed olmadan demokratik bir Suriye'ye erişilmesidir" diyerek bildik cümleleri tekrarladı. Müdahale olsaydı neler olabileceğini tahmin etmek zor değil: Vaad edilen: Demokrasi. Sonuç: Yine aynı acılar….
Yakın zamanda tanık olunan bu olaylar gösterdi ki; Silahla, bombalama ile, baskıyla demokrasi asla gelmez, ülkeler iyileşmez, rahata ermez, insanlar güven içinde yaşayamaz. Bu yöndeki dış politika stratejileri tekrar gözden geçirilmelidir. Önceki yanlış staretijilerde ısrar edilmemeli, dış politikalar üzerinde yeniden düşünülmeli, samimi olarak en faydalısı uygulanmalıdır. Bu arada kendisini sorgulaması gereken en önemli kesim ise elbette ki İslam Ülkeleri’dir.
İslam ülkelerinin yaklaşımı nasıl olmalıdır? Öncelikle şu soruları düşünmeleri gerekir:
Neden Müslümanları ilgilendiren bir konuda karar mercii ABD, BM ya da Nato olmak zorunda?
Neden onlardan medet umuluyor?
İslam aleminin önce kendi bağnaz tutumlarını sorgulaması gerekirken, Amerika’ya “gel bizi kurtar” dediklerinde Amerika’nın neyi çözmesini bekliyorlar?
Allah’ın inananlara rehber ve herşeyin açıklayıcısı olarak gönderdiği Kuran ellerindeyken, Müslümanların Kuran’dan başka çözüm aramaları ne kadar samimi bir yaklaşım olabilir?
Müslümanların göz ardı ettiği en önemli gerçek ise çözümün sadece Kuran’da olduğudur. Samimi olarak çıkış yolu arayan Müslümanlar için Kuran tek rehber ve yol göstericidir. Örneğin bir Kuran ayetinde Allah şöyle buyurmaktadır:
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)
Ayete göre , Müslümanların arasını yine Müslümanların düzeltmesi gerekir.
Müslüman aleminin ABD, Avrupa, BM’den medet ummak yerine öncelikle mümin kardeşleri ile aralarını düzeltmeleri, Kuran ahlakında birleşmeleri en etkili, kalıcı, faydalı çözümdür. Sevgide, merhamette, şevkatte, özgürlükçü bir yapıda hemfikir olmaları hem gerçek demokrasinin inşası hem de Müslüman olmayan ülkelerin de rahatlaması demektir.
Kuran’a göre mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar. Müslümanların aralarındaki ilişkiler Allah’ın emrettiği gibi iyiliğe davet etmek, kötülüğü iyilikle uzaklaştırmak şeklinde olmalıdır. Allah’ın sistemi herkesin demokratik bir ortamda, özgürce, refah içinde yaşamasını sağlayan tek sistemdir. Bunun dışında bir çözüm aranması, acıların, zulmün bitmeyeceği anlamına gelir.
Eğer Irak, Mısır, Suriye en başta Kuran’ın göstermiş olduğu yolda çözüm aramış olsalardı yani Müslümanlara danışıp, birlikte çözüm aramayı hedefleselerdi durum elbette çok farklı olurdu. İman sahibi, aklı başında Müslümanlar hemen bir araya gelip öncelikle masum insanların bölgeden çıkarılması için işbirliği yapar, zarar verenlerin imkanlarını kısıtlayacak onları etkisiz hale getirecek bir politika izlerlerdi. Öldürerek değil, hayatları kurtararak sevgi ve şevkatle çözüm ararlardı. Tam demokrasi sağlanana kadar birlik içinde fikri, ilmi mücadele edilir, sorun kökten hallolurdu.
Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların kanlarının dökülmesinin ve yaşadıkları acıların sona ermesinin tek çözümü Birlik’tir. Çözümün bu olduğunu bile bile bunda çaba harcamamak büyük sorumluluk ve vebal olur.
Vakit kaybetmeden Müslüman ülkeler arasında İslam aleminin sıkıntılarına Kuran’ın sevgi, merhamet, şevkat zihniyeti doğrultusunda çözümler getirecek bir birlik oluşturulmalıdır.
Sözde demokrasi götürme politikasını güdenler de dış politikasını değiştirmeli, zalim darbeciler yerine samimi, barış yanlısı ve insan haklarına duyarlı, doğru müslümanları desteklemelidir. Bu yöndeki kişileri ya da sivil toplum kuruluşlarını tespit edip onlarla işbirliği yapmalıdır. Bunda bir sakınca görmemelidir.
[email protected]
twitter/AslHantal