GİRİŞ
Dünyanın en zengin ülkelerinden olan Kanada, dünya üzerinde takipçisi olduğu Amerika’nın
aksine sevilen bir ülke olarak bilinmektedir. İnsanların yaşam standartlarından dolayı yaşamak istedikleri ülkeler arasında ilk sıralarda yeralan Kanada, ılımlı politikalarını, son zamanlarda özellikle İsrail’e verdiği destek ile yitirmektedir. ABD bile İsrail konusunda bu kadar net bir dil kullanmazken Kanada’nın tutumu, oldukça şüpheyle karşılanan bir vakıadır. Özellikle Britanya ve Amerika’nın izinden giden, hatta kimi konularda onları dahî aşmış gözüken bu Kuzey Amerika ülkesinin, Amerika’ya nazaran daha olumlu bir imajı nasıl koruyabildiği sorgulanmalıdır. Zira Kanada, bir taraftan özgürlük ve eşitlik vaatlerinde bulunurken, diğer tarafta Filistin halkının başka halklarla eşit düzeyde yaşama hakkını gözardı ediyor. Bir tarafran ekonomik kazanç sağ-lamak adına katliama dönüşen fok balığı avını meşrûlaştırırken, diğer taraftan Guantanamo’da tutuklu olan Afgan asıllı vatandaşı için gerekli adımları atmıyor. Tüm bunlar ışığında Kanada’nın tutumu bir kez daha sorgulanmalı ve ülke dünya barışındaki yeri açısından tekrar değerlendirilmelidir.
KANADA’NIN KISA TARİHİ
Kuzey Amerika kıtasının en kuzeyindeki, eski adıyla Kanada Dominyonu, 10 eyalet ve 3 bölgeden oluşur. Anayasal monarşi ile yönetilen Kanada, 1867’de Konfederasyon Yasası ile kurulan bir federasyondur. Eski bir Fransız ve İngiliz kolonisi olan Kanada, hem Frankofon, hem de İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlıdır.
Kanada’ya ilk yerleşenlerin Kızılderililer ve Eskimolar olduğu bilinmektedir. 16. yüzyılda Kanada, Fransa topraklarına dâhil edilmiştir. 1629 yılında İngilizlerin eline geçen Kanada’yı,
Kanada’ya ilk yerleşenlerin Kızılderililer ve Eskimolar olduğu bilinmektedir. 16. yüzyılda Kanada, Fransa topraklarına dâhil edilmiştir. 1629 yılında İngilizlerin eline geçen Kanada’yı,
1632’de tekrar Fransa almıştır. Ancak 18. yüzyılda iki devletin anlaşması sonucu Kanada İngilizlere bırakılmıştır. 1763-1837 yılları arasında İngiliz rejimi ülkede etkili olmuştur. 1837’de Yukarı Kanada ve Aşağı Kanada’da meydana gelen isyan nedeniyle, Avrupalılar ülkenin yönetiminde kendilerine daha çok söz hakkı veren bir hükümetin kurulmasına imkân verirler. 1867’de yapılan Kuzey Amerika Britanya antlaşması, Ontario, Québer, Nauvelle-Ecorse ve Nouveau-Brunswich’i birleştirerek Kanada Dominyonu’nun doğmasına sebep olur. 1914-1918 yılları arasında Birinci Dünya Savaşı’na İngiltere’nin katılması Kanada’nın da savaşa girmesine yolaçarken, bir İngiliz kolonisi olan Kanada, İtilaf Devletlerine teçhizat ve malzeme yardımında bulunmuştur.2Kanada 1931’deki West Minster Tüzüğü ile bağımsız bir devlet olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’ya karşı savaş ilan eden Kanada bu savaştan güçlenmiş olarak çıkar. 1989 senesinden bu tarafa ABD ile Kanada arasında gümrükler kalkmıştır. Dünyanın en zengin ülkelerinden olan Kanada G8 ülkeleri arasında yer almaktadır.
ÜLKE DIŞI İHLALLER
“İsrail’e Kanada’dan Daha Dost Bir Ülke Bulmak Zor!”
Kanada her bakımdan olumlu ve ılımlı bir politika ile zenginlik ve barış timsâli bir ülke olarak
zihinlerde yeretmektedir. Bu haklı(!) imaja zarar veren ve Kanada’nın uygulamalarını sorgulamaya itense, özellikle Kanada’nın İsrail’e verdiği tarafsız destek oldu. 2010 yılında Kanada Başbakanı Stephen Harper’ın; “Bedeli ne olursa olsun Kanada İsrail’in yanında olacak!” sözleri bu iki ülkenin geçmiş politikalarını gündeme getirdi. Özellikle iki ülke gizli servisleri arasındaki işbirliklerinin 1970’li yıllardan bu tarafa devam ediyor olması ve CSIS ile MOSSAD arasındaki bilgi aktarımları bir kez daha gündeme taşındı. Eski büyükelçi Spector’un açıklamalarına göre; MOSSAD ajanları Kanada pasaportu kullanarak pek çok ülkede suikast düzenlemişti. Bu durum, 1997 senesine kadar pek dikkat çekmezken HAMAS Lideri Halid Meşal’i öldürme teşebbüsünün ardından yakalanan İsrail ajanlarının üstünden Kanada pasaportu çıkması üzerine gözler iki ülke arasındaki anlaşmalara çevrilmişti.
İsrail’i, dünyadaki varlığı tehdit altındaki tek ülke olarak tanımlayan Kanada, Filistin halkının
yaşadıklarını görmezden geliyor. İsrail’in mânevî olarak arkalarında olduklarını belirtseler de iddialara göre İsrail’in giderek kökleşen ırkçı rejiminin korunmasında ve meşrûlaştırılmasında Kanada’nın küçümsenemeyecek bir desteği mevcut. 2008 yılında imzalanan ‘Sınır Güvenliği Anlaşması’ hiçbir ortak sınırı olmayan bu iki ülkenin gizli servislerinin ilişkilerinin temeli olarak gözükürken; Ottawa, 2009 yılının Martında, İngiliz parlamenter George Galloway’i, Gazze Şeridi’nin seçilmiş hükümeti olan Hamas’a insânî yardım götürdüğü için Kanada’ya girişten men etmişti.
Tüm bu uygulamalar İsrail’i şüphesiz mutlu ediyor. En büyük destekçileri ABD tarafından dahî
rahatça savunulamadığı bir dönemde, Kanada gibi Amerika’nın izinden giden bir devlet tarafından desteklenmek İsrail Dışişleri Bakanı’nın şu açıklamasına sebebiyet veriyor: “Bugünlerde İsrail’e Kanada’dan daha dost bir ülke bulmak zor.”
Kanada Her Şartta İsrail’in Yanında Olduğunu Duyurdu
Kanada Başbakanı Stephen Harper; ülkesinin, İsrail'e yapılacak her türlü saldırıda bu ülkeye
yardım edeceğini belirterek; ''bedeli ne olursa olsun Kanada, her zaman İsrail'in yanında olacak'' dedi.
Antisemitizm taraftarlarının, Yahudilere acı çektirme eğilimlerinin küresel bir fenomen haline
gelmeye başladığını öne süren Kanada Başbakanı; ''bu eğilimde olanlar Yahudilere, anavatanları olan İsrail'de yaptıklarını da insan hakları dili ile savunmaya çalışıyorlar. İsrail, dünyada varlığı saldırı ve tehlike altındaki tek ülkedir. Biz de manevi olarak daima İsrail'in arkasındayız'' diye konuştu.
Bu durumda olan bir ülkeyi, BM ya da uluslararası bir forumda savunma durumunda, en kolay yol olarak ''İsrail'in sadık savunucusu'' yakıştırması ile karşılaşıldığını savunan Harper; "BM'de,
İsrail karşıtlığı ile daha fazla oy alabilirdik. Ancak ben başbakan olduğum sürece ne BM'de, ne
de başka bir yerde bu olmayacak. Bedeli ne olursa olsun; Kanada her zaman İsrail'in yanında
olacak'' diye konuştu
Küresel Isınma Ülkelerin Arasını Isıtıyor
Küresel ısınmayla birlikte dünyayı bekleyen tehdide karşı biliminsanları uyarılarını sürdürmeye devam ediyor. Artık bu felaket senaryoları karşısında sağlam adımların atılması gerektiği tüm 3
çevreci gruplar ve aklıselim sahipleri tarafından dile getiriliyor. Ancak dünyayı adeta sömürmeye ve sömürüleriyle güçlerine güç katmaya alışmış Batılı devletler, gelişmişlikleri ve zenginliklerini bu duruma son verme adına kullanmıyorlar. ‘Kutup Savaşları’ olarak ortaya çıkan Kutup bölgesindeki hak iddiaları; başta ABD ve Rusya olmak üzere, buzulların erimesi ile altındaki zenginliklere göz diken komşu devletlerin iştahını kabarttı. Ve eriyen buzullar, çevre felaketi olarak değil, ganimetten pay kapma savaşına dönüştü.
Bu durum, Kanada ve Danimarka’nın Hans Adaları’nda kimin söz sahibi olacağına dair so-
ğuk savaşa başlamasına sebep oldu. Daha önce foklar ve kutup ayılarından başka bir canlının
yaşama şansının olmadığı bölgenin; iki büyük, zengin ve her daim barış yanlısı ülke tarafından
bayraklarının dikilerek ya da kimi zaman hücum botları gönderilerek egemenlik iddialarına kalkı
şılması, bu ülkelerin hangi barışın temsilcileri olduğunu sorgulatıyor. 4 yıl gibi bir süre her yaz,
askerî varlık göstererek Hans Adası’nda iddiasını gösteren Danimarka’ya karşılık olarak Kanada, 2005 yılında bölgeye asker, helikopter, fırkateyn ve buz kırma makinesi göndermişti.
Nanook Operasyonu Ne Anlama Geliyor?
Kuzey Kutup Bölgesine komşu 5 devlet; Rusya, Norveç, ABD, Danimarka ve Kanada, küresel bir felaketi kendi çıkarları uğruna kullanmaya çalışıyorlar. Her zaman izlediği ılımlı politikalarla, barışçıl bir devlet imajı sergileyen Kanada, bu pay kapma savaşında yeralınca dünyayı şaşırttı.
Özellikle 2006 yılında Kanada Başbakanı Stephen Harper’in gerektiğinde Kanada’nın askeri
güçle Arktika’daki egemenliğini koruyacağını açıklaması, ardından da Kuzey-Batı geçişine denizaltı savar dedektörler yerleştirmesine ek olarak askeri personelinin de yeraldığı 3 buz kırıcıyı bölgede konuşlandırması; Kanada’nın barışçıl tutumunun sorgulanmasına neden oldu.
2008 senesinde biraraya gelen bu 5 devlet, konunun uluslararası hukuk çevresi tarafından
çözülmesi noktasında birleşse de; Rusya ve Kanada’nın bölgeyi silahlandırmaya devam etmesi, işi içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Kanada’nın yeni Kutup devriye araçları için bütçe ayırması ise dikkat çeken bir diğer durum. Ve tüm bu olaylar ışığında bakıldığında Kanada, sahip olduğu zenginliği perçinlemekte kararlı gözüküyor. Nitekim 2008’de yapılan ‘Nanook Operasyonu’ hakkında Savunma Bakanı Peter Mackay’nın; bu operasyonun, Kanada Silahlı Kuvvetleri’nin bugüne kadar yaptığı en büyük tatbikat olmasına dikkat çekerek, operasyonun, Kanada’nın Kuzey Kutbu’ndaki egemenliğinin de bir göstergesi olacağının altını çizmesi, durumu özetleyen bir ifade olarak kayıtlara geçmişti.
Uluslarası Af Örgütü’nden Kınama!
Kanada, önceleri kolonisi olduğu Britanya’nın, daha sonra da en iyi müttefiki ABD’nin izinde
bir politika izledi, izliyor. Halen resmî hâmisi Britanya olsa da takip ettiği yolda ABD daha ağır
basıyor. Oysa takipçisi olduğu bu iki ülke, Kanada’nın barışçıl politikalarına gölge düşürmesine
sebep oluyor. Çünkü Uluslararası Af Örgütü’nün Kanada için İnsan Hakları Ajandası 2011 incelendiğinde Kanada’ya getirilen ikazların ABD ve İngiltere’nin gündeminden hiç düşmeyen ihlaller olduğu görülüyor. Öyle ki raporda belirtilen Guantanamo’daki Kanada vatandaşı hakkındaki duyarsızlık, ABD’nin çıkarlarıyla birebir örtüşüyor. 8 yıldır Guantanamo’da tutulan Afgan asıllı Kanada yurttaşı Ömer Kadir için hiçbir şey yapılmazken, rapora göre, Afgan tutuklularının nakli sırasında dile gelen işkence iddiaları da açıklığa kavuşturulmadı. Kanada'nın Afganistan Büyükelçiliği'nde müsteşar olarak çalışan Richard Colvin, işkence iddialarının gerçek yüzünü dile getirmiş; Kanada’nın İngiltere ve Hollanda’dan daha fazla tutuklu aldığına dikkat çekerek, gözaltında ve nakil sırasında tüm tutukluların işkence gördüğünü belirtmişti. Kanada hükümetinin yalanladığı bu iddialar hakkında kamuoyunun ciddi şüphelerinin olduğu, bu raporla bir kez daha kanıtlanmış oluyor.
ÜLKE İÇİ İHLALLER
ÜLKE İÇİ İHLALLER
Fok Katliamı Tüm Hızıyla Devam Ediyor ;
Artık geleneksel hale gelen fok katliamlarının savunucusu Kanada, ‘bu işten geçinen insanlar olduğunu’ belirterek bir nevi duygu sömürüsü yapıyor. Ancak ekranlara taşınan görüntülerde,
fokların %45’inin, derilerinin ölmeden önce, canlı canlı soyulduğu açıkça görülüyor. 2011 yılında fok balığı öldürme sınırını 80 binden 468 bin 200’e yükselterek yoluna devam eden Kanada hükümeti; fokların soyunun tükenme tehlikesinin artık olmadığını ileri sürerek bu katliamı meşrûlaştırmaya çalışıyor.
2009 yılından bu tarafa, Avrupa Birliği ülkelerinde fok ürünlerinin ithalatının yasak olmasına
karşın Kanada Hükümeti’nin teşviki ile devam eden bu katliam, ülke ekonomisi açısından olduk-
ça önemli bir yer tutuyor. Derisi için avlanan fokların et ve yağının da Çin’e satıldığı biliniyor. Çin yetkililerinin 2011 yılında parlamentodan geçirdikleri iki yasa ile getirdikleri yasak, Kanada’nın tepkisini çekerek 40 Çinli fok avcısının lisansını iptal etmesine sebep oldu.
Yerli İkamet Okulları ve Asimilasyon Günümüzde dünyanın dört bir yanından milyonlarca insan, yaşam koşulları ve özgürlüklerle ilgili olumlu imajı nedeniyle, hayatına Kanada’da devam etmek için yoğun çaba sarfediyor. Oysa hem maddî açıdan zengin hem de özgürlükler açısından cazip olan bu ülkede, 1970’li yıllara kadar yerli halkın asimile edilme çalışmalarının hükümetçe yapılmış olması derin bir çelişkiye işaret ediyor. 2008 yılında Başbakan Harper, asimilasyon yapıldığını kabul etmiş ve yerli halktan özür dilemişti.
Kanada’da 'Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’ kurularak yerlilerin kuşaklar boyunca kendi kültürel kimliklerini terk etmek zorunda bırakılmasına yönelik hükümet politikasının kurbanlarının
durumlarının görüşülmesi planlanıyor. İlk oturumunu yapan komisyon, o dönemde yatılı okullarda kalanların yaşadıklarını anlatmalarını istiyor. Kanada’da yerli halkı asimile etmek amacı ile devlet tarafından finanse edilen yatılı okullar, çeşitli kilise organlarınca idare edilmiş ve insanlar burada kalmaya zorlanmıştı. Yerli halktan 150 bine yakın çocuk, yetiştirilmek amacı ile bu okullara alınsa da; asıl amaç, çocukların asimile edilmesi olmuştu. Yerli İkamet Okulları olarak anılan bu okullarda çok sayıda çocuk tacize uğramış ve kimliklerini terk etmeye zorlanmıştı. 1870’li yılların sonunda açılan bu okulların sonuncusunun 1996’da kapatılmış olması, Kanada’nın asimilasyon çalışmalarının çok yakın bir tarihe kadar devam ettiğini gözler önüne seriyor.
SONUÇ
Uluslararası Af Örgütü tarafından notu kırılan Kanada’nın, bu uyarıyı nasıl değerlendirileceği
merak konusu olurken, ülke İsrail’in destekçisi olarak kararlı bir duruş sergiliyor. Bu duruşun,
Ortadoğu’nun barışı açısından oldukça tehlikeli bir tutum olduğu aşikâr. Dünya ülkelerinin sessizce izledikleri bu adımlara karşılık Kanada’nın hala bir barış toplumu olarak yansıması ise kafaları kurcalayan diğer bir faktör olarak yerini alıyor. Zengin bir ülke olarak elindeki gücü artırma yolunda her adımı atacağı kesin olan Kanada’nın politikalarını gözden geçirerek, imajını doğrulaması gerekmektedir. Aksi takdirde, Amerika ve İngiltere’nin himayesinde bir emperyalist güç olarak bugünkü barış ve özgürlüklerle anılan ismini kaybedecektir
SİVİL HABER