GEZİ OLAYLARINDAN SONRA ŞİMDİ DE KUZEY ORMANLARI MI?

GEZİ OLAYLARINDAN SONRA ŞİMDİ DE KUZEY ORMANLARI MI?

Tarih tekerrürden ibarettir derler.. Hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi acaba!

"Ebû Leheb ölmedi Yâ Muhammed, Ebû Cehil kıtalar dolaşıyor"diyor şair.. Peki ya İbn-i Sebe, o ne yapıyor dersiniz?
İslâm ümmeti arasında yakılan bu fitne ateşi hâla sıcaklığını koruyor..


Sizinle İslâm tarihinde önemli bir fitne odağıyla ilgili bilgileri paylaştıktan sonra esas konuya geçelim,
Hz.Ali (r.a.) döneminde İbn-i Sebe’nin yaktığı fitne ateşinin Cemel Vak’ası’nda Müslümanları nasıl birbirine düşürdüğünü gözler önüne sermektedir:
“…İbn-i Sebe, İslam tarihindeki ilk terörist grup olan Haricilerin ileri gelenleri ile birlikte, Ce­mel Vak’ası’ndan bir gün önce tarafla­rın anlaşmaya varmak üzere olduklarını fark edince, gizlice anlaşarak Cemel Vak’ası’nın meydana gelmesine sebebiyet vermişlerdir. Bu işte en büyük rolü İbn-i Sebe oynamıştır…”
İbn-i Sebe’nin Şia fitnesinin ilk temellerini attığı ve “Hz. Ali ölmemiştir. O kıyametten önce dönüp asasıyla Arapları yola geti­recek ve dünyayı adaletle dolduracak­tır” şeklindeki görüşlerinin, İslamiyeti henüz içine sindirememiş bazı kavimlerde yayıldığı anlatılmaktadır. Abdullah İbn-i Sebe’nin o tarihte ektiği tohumlar bugün Şia dünyasında halen canlılığını korumaktadır.
“Abdullah b. Sebe’ Ebu Bekir, Ömer, Osman ve diğer sahabeleri açıkça tenkit edenlerden biriydi ve bunları söylemesi için Emiru’l-Müminin Ali’nin kendisine emir verdiğini söylüyordu. Bunları duyan Hz. Ali (ra) onu çağırdı ve gerçekten öyle bir şey söyleyip söylemediğini sordu. Kendisi bunları söylediğini itiraf edince, onu yakarak cezalandırmak istedi, fakat çevresindekiler onun sürgün edilmesiyle iktifa edilmesinin daha uygun olacağını söyleyince Hz. Ali (ra) onu Medayin’e sürgün etti.(bk. el-Mevsuatu’l-hurra).

Ancak bütün olayların tek müsebbibi Abdullah b. Sebe’ olduğunu söylemek te makul bir izahat olamaz. Ancak o, fitne-fesat çıkarma noktasında, Hz. Osman (ra)’ın öldürülmesinde, Cemel vakasındaki ciğer-suz olayların patlamasında, Hz. Ali (ra)’e uluhiyet isnat edip ğuluvv-u Şia fırkasının meydana gelmesinde çok önemli etkiye sahip olduğu söyleniyor. Kendisi Aslen Yahudi olup zahiren Müslüman olduğunu söyleyen bir münafıktır.

Bu arada Efendimiz'in vasiyeti neticesinde Arap yarımadasından Hz. Ömer tarafından çıkarılan o günün Yahudileri bunu bir türlü hazmedememişlerdi. Yeniden Medine'ye dönüp intikam almak istiyorlardı. Hz. Ömer tarafından fethedilen ve bin yıldır taptıkları ateşleri söndürülen Pers topluluğunun burukluğundan ve Hz. Ömer'e karşı içlerinde besledikleri şuuraltı düşmanlıktan istifade etmek istediler. Fitne ve fesadın önünde adeta bir kale kapısı gibi duran Hz. Ömer'in şehadetinden sonra kırılan kapıdan içeriye girmek kolay oldu.

İbn-i Sebe, bu propagandanın özellikle yeni Müslüman olmuş geniş halk kitlelerinde tesir ettiğini görünce faaliyetlerine hız verdi. Arkadaşlarını toplayarak onlara, "Biz asıl harbe yeni başladık. Bilmiş olun ki, bu, Müslümanlar arasında kıyâmete kadar devam edecek bir savaşın başlangıcıdır. Şimdi, biz Ali'yi takdis edeceğiz ve ettireceğiz. Ona, yerine göre 'ulûhiyet' yakıştıracağız, yerine göre 'peygamberdir' diyeceğiz, yerine göre de "Hilâfetin, Ali'nin hakkı olduğunu, fakat Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın onun bu hakkını gasb ettiklerini' anlatacağız." demişti.

İbn-i Sebe, İslâm'ın sinesinde derin bir yara açtı. Bazı toplumlardaki Hz. Ömer düşmanlığını, kavmiyetçiliği, dini iyi bilmemeyi çok iyi kullandı. Münafıklığını ustaca gizleyerek çizmiş olduğu nazik, beyefendi, muttakî, güleryüzlü insan profili ve üstün ikna kabiliyetiyle çok insana tesir etti. Hakikaten kendisinin de dediği gibi, kıyamete kadar sürecek bir ayrılığın tohumlarını attı... (“Bugünkü İran ve Suriye yönetiminin tavırlarına da ne kadar benziyor” hayret!)


Ebu Muslim Horasanî ne kadar ibretli kelâm-ı kibar serdetmiş;
“Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”(Ebu Muslim, Horasanî)

İnsan, insan hakları, çevre ve tabiatı hüsn-ü muhafaza tüm müminlerin şiarı olmalıdır. Geçmişte İslam coğrafyasında fitne ateşi yakan güruhun takipçisi olan “gezici”lerin, bugün de suret-i hak’tan görünerek memleketimize vermiş olduğu zarar hafızamızda çok taze.. Ama asıl amaçlarını gizleyerek te olsa “gezici”lerin dile getirmiş olduklaru hususların büyük çoğunluğu zaten bizim de üzerinde durduğumuz, kimi zaman tasvip etmediğimiz, kimi zaman da tenkit ettiğimiz hususlardan..
Özetle şehirciliğimizi, şehirlerimizi inanç ve kültürel geçmişimizin bize kazandırdığı bilgi ve tecrübe ile günün ihtiyaçlarının gerektirdiği yenilikleri mezcederek yeniden inşaa etmek için “bismillah” demenin vakti çoktan geldi. Kentsel dönüşüm furyası bir rant devşirmenin ötesinde insanca yaşamanın, erdemli hayatın, cennet tasavvuru şehirler kurmanın bir fırsatına dönüşebilir.. Bir hadis-i şerifte efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır; “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır. Münafığın ameli ise niyetinden hayırlıdır. Herkes kendi niyetine göre amel işler. Mü’min bir amel işlediğinde kalbinde bir nur uyanır.”

İktidardaki müminlere zamanı geldikçe dostça, içerden ikaz ve hatırlatmalarda bulunmak her mü’minin vazifesi olmalıdır. Bu meyanda 07.12.2012 tarihinde Sn Başbakanımıza iletilmek üzere hazırlamış olduğum ve kendisine ulaşıp-ulaşmadığından emin olamadığım şehircilik ve kentsel dönüşüm üzerine risalemin önemli kısımlarını ekte tekrar sizlerle paylaşıyorum. Bu çalışmanın kıymetli katkı ve tenkitlerinizle zenginleşeceğini umuyorum..
Zaten başbakan da RTE Üniversitesinde düzenlenen bir toplantıda “ilim ehlinin yanlışa karşı durmasının ahlakî bir vazife olduğunu, doğrunun ve iyinin yanında olunması gerektiğini, emir kulu tavrıyla “tamam efendim”ciliğin ilim yuvalarına yakışmadığını “daha bir kaç gün önce dile getirmedi mi!
Bizim medarı iftiharımız ilk islam halifesi Hz Ebubekir (r.a.): "Doğru, güzel hareket edersem bana yardımcı olun, yoldan sapar yanlış yaparsam beni düzeltin” diyordu.

Niyet hayır, akıbet hayır olur inşaallah..
Selam ve muhabbetlerimle


Not: 
Esselam; (08.04.2013 tarihli mahkeme kararıyla İŞCİ olan soyadım OSMANLIOĞLU olarak değiştirilmiştir. 
Mail adresim de 
[email protected] olarak değiştirilmiştir.)

Mimar Mehmet Osmanlıoğlu

YORUM EKLE

banner309

banner225

banner209