16 yıldır özgürlüğünüzden mahrumsunuz. Anne ve babanızın cenazesine bile katılmanıza izin verilmedi. Ailenizle birarada görüşme izniniz bile yok... Neler hissediyorsunuz?
Öncelikle görüş mevzuunu izah edeyim. Ayda bir açık ve bir de kapalı, 1'er saat; ancak dediğiniz gibi hepsi ile bir arada değil tek tek. Görüşmeciler tek tek görüşe alındıkları için mesela 4 kişi ise her biri ancak 15-20 dakika görüşebiliyor. Ziyaretçisi kalabalık olan için bu zaman adam başı 5 dakikaya kadar inebiliyor. Düşünün 8-10 kişilik ailenin halini! Cezaevinde geçirdiğim bu süreç hiç değiştirmedi hayata bakışımı. Yaşama idealimi hiç kaybetmedim. Ben hâlâ biraz sonra sanki dışarı çıkacakmış gibi ümit içindeyim. Çünkü davama güveniyorum. Ben 16 sene 'çıktım-çıkamadım' gibi meseleler içinde şuurlu olarak, bulunmadım. Mesela bana, 'Uğraş, 16 sene sonra çıkacaksın!' deselerdi, bugün o zaman dolmuş olmasına rağmen söylüyorum, bunu kabul etmezdim. Her zaman söylediğim gibi; 'Eğer ben, bensem, olacak olan olur...' Bilmem söylemeye gerek var mı; ben 'hayatı fikir-fikri hayat' anlayışının insanıyım. Ve her şeye, en başta da 'telegram'a rağmen 16 seneyi verimli geçirdiğimi söyleyebilirim. Her zaman ettiğim duamdır: Allah her şeyin hayırlısını nasip etsin... Allah hayırlı ömür versin...'
Son günlerde 28 Şubat davasında Çevik Bir, Çetin Doğan, Erol Özkasnak gibi bazı paşaların da tahliye haberleri geldi. Siz de duymuşsunuzdur. Bu sizi yaraladı mı?
Bunu hukuk haysiyeti çerçevesinde ilgilileri söylesin. Bu konuları daha önce birçok kez anlattım ve defaatle yazdım. Avukatlarım belirttiler, belirtiyorlar... O dönemde hem hukuk, hem ahlâk ve hem de İslâm adına en haysiyetli duruşu biz sergiledik. Karşılığında idam cezası verildi. İktidar değişti, ama bizim durumumuzda değişen bir şey olmadı.
HİÇ YAŞAMIYORMUŞ GİBİ...
Romanlarınız, hikâyeleriniz hakkında edebiyat mahfillerinden niçin olumlu-olumsuz görüşler yazılmaz? Bir dönem çok meşhur olan mitinglerde yüzbinlerce kişiye bugün çok tanınmış kimi siyasilerce okunan Aydınlık Savaşçıları isimli eseriniz neden artık unutulmuş? Niçin bu fikirleriniz topluma hiç gösterilmiyor?'
Cevabı Üstadım'dan (Necip Fazıl Kısakürek) vereyim... Üstadım'ın şahsımın maruz kaldığı hâli de özetleyen meşhûr sözüdür; 'âdeme mahkûm etmek komünistlerin işidir'... Sizi görmezler, duymazlar... Hakkınızda konuşmazlar... Sanki siz hiç yaşamıyorsunuz gibi davranırlar. Oysa ki çok iyi okurlar, yazılarınızı büyük bir ilgiyle takip ederler. İsminizi ağzına almadan yazılarınıza cevap bile verirler. Bununla ilgili olarak Büyük Doğu'nun bir kapağı vardı... Kapak yazısı şöyleydi: 'Üzerimize bir milyon ton sükût külü döküyorlar!' Biz de bugün aynı hâldeyiz.
'Fikir haysiyetinin müstesna genci'
Salih Mirzabeyoğlu, kendisini 'fikir haysiyetinin müstesna genci' olarak vasıflandıran Üstad Necip Fazıl Kısakürek'le hatırasını şu ifadelerle anlatıyor: Üstadım'ın bizim hakkımızda yazdıkları, söyledikleri malûm... 'müjdelerin müjdesi' dedi, 'bundan sonra onlar benim arkamdan gelmeyecekler, ben onların arkasından gideceğim' dedi. Daha sonra bir takdim yazısı yazdı. Bizim zuhurumuzu 'dünya çapında bir hâdise' şeklinde andı. Bu takdim yazısı bir devrimdir. Fikir adamı olmanın zevkini ömrümde sadece Üstadım'ın yanındayken tattım. Ondan sonrası da artık pek ilgilendirmiyor açıkçası. Bak şimdi hatıralarım canlandı. Hatıra kabilinden anlatayım... Üstad benden üçüncü kişiden bahseder gibi bahsederdi: 'Elime bir genç geçti, pîr geçti... Fikir haysiyetinin müstesna genci...' O, perşembenin gelişini çarşambadan anlayandı. Üstadım'ın bu sözlerini hak eden bir fikir adamı olabilmenin verdiği sorumluluk duygusundan dolayı geceler boyu ağladığımı bilirim. Hakediyor muyum? Bunu bir ömür boyu haketme şuur ve çabası... Anlatabiliyor muyum?'
Haber: //yenisafak.com.tr/
SİVİL HABER
Güncelleme Tarihi: 19 Ocak 2014, 14:17