Mimar ve Mühendisler Grubu’nun da katkıları ile Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ve Fatih Belediyesi`nin ortaklaşa tertipledikleri ‘‘Deprem ve Kentsel Dönüşüm’’ konulu Konferans Fatih Belediyesi Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Akademisyenlerin ve özellikle de Fatih ve yakın semtlerin sakinlerinin yoğun ilgi gösterdiği programda vatandaşlar deprem ve kentsel dönüşüm hakkında bilgi aldılar.
Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir`in yaptığı açılış konuşmasının ardından kürsüye çıkan AK Parti Milletvekili Pelin Gündeş Bakır, `Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun`un 31 Mayıs 2012`de yasalaştığını belirterek, "Bu kanun kentsel dönüşümün ülkemizde uygulanabilmesi için yoldaki tüm bürokratik engelleri kaldırmakta, vatandaşlarla anlaşma yolunu esas almakta, arkasında güçlü ve kararlı bir siyasi irade bulunmaktadır. Van`da 12 kilometre mesafede olan 5.6 şiddetindeki Edremit depreminde yaşanan acılar sonrası, tamamen insani amaçlarla hazırlanmıştır. Depreme dayanıksız, mühendislik hizmeti görmemiş, binaların, oy kaybetme pahasına yıkılması doğrultusundaki güçlü siyasi iradenin bir yansımasıdır" dedi.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel’in moderatörlüğünü yaptığı birinci oturumda, Kandilli Deprem Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik, İTÜ`den Prof. Dr. Ahmet Ercan, Doç. Dr. Özdoğan Yılmaz, Prof Dr. Metin İlkışık, Doç. Dr. Mehmet Ergin konuşmaları yaparken; Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkan Yardımcısı Kadem Ekşi’nin moderatörlüğünü yaptığı ikinci oturumda ise MMG Genel Başkanı Avni Çebi, Boğaziçi Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Semih Tezcan, İnşaat Mühendisi ve İSMEP Projesi Direktör Yardımcısı Yalçın Kaya ve Sismik Güçlendirme Merkezi’nden Ali Bayraktar birer konuşma yaptılar.
“KENTSEL DÖNÜŞÜM SOSYAL ADALET, GELİŞİM VE SOSYAL BÜTÜNLEŞME DE SAĞLAMALIDIR”
Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Avni Çebi yaptığı sunumda Kentsel Dönüşüm ve Şehirleşme sürecinde gerçekleşmesi gerekli olan noktalara değinirken, planlanan şehirlerin hangi özelliklere sahip olması konusunda görüşlerini dile getirdi. Şehirlerin yaşanılabilir, erişilebilir, sürdürülebilir özelliklere sahip olması gerektiğinin altını çizen Çebi, sosyal donatı alanlarının önemine de vurgu yaptı.
Türkiye’deki nüfus yoğunluğunun dünyadaki birçok ülkeden daha düşük oranda olduğunun bilgisini veren Çebi, çok katlı bina yapılmaması halinde de nüfusun sıkışmadan ve karmaşık bir yapıya dönüşmeden yaşayabileceğini aktardı. Çebi ayrıca konu ile ilgili olarak; “Türkiye, dünyada nüfus yoğunluğu oranına bakıldığında diğer ülkelere nazaran daha az bir nüfus yoğunluğuna sahiptir. Hatta Avrupa’da nüfus yoğunluğu en az olan ülkeler arasında yer almaktadır. Uzakdoğu, Çin, Hindistan, Japonya ve Kore gibi ülkelerden daha az nüfus yoğunluğuna sahiptir. Buna rağmen neden hala çok katlı binalar yapma gereği duyuyor ve bunu bir gerçek olarak şehirleşme planlarımızın merkezine oturtuyoruz.” açıklamasını yaptı.
Kentsel dönüşümün sadece fiziksel değişim olarak düşünülmemesi gerektiğini ifade eden Çebi; “Kentsel dönüşüm, fiziksel mekânın dönüşümünün yanı sıra, sosyal adalet ve gelişim, sosyal bütünleşme, yerel-ekonomik kalkınma, tarihi ve kültürel mirasın ve doğal çevrenin korunması, zarar azaltma ve risk yönetimi, sürdürebilirliğin sağlanması, erişebilirlik, gelecek nesillerin hakkı gibi ilkeler çerçevesinde kapsamlı ve bütünleşik bir yaklaşımla ele alınması gereken bir konudur.” dedi.
Kentsel dönüşüm sürecinde dikkat edilmesi ve önemle üzerinde durulması gereken konular hakkında bilgiler veren Çebi, mimariyi geliştirecek, Yerel doku ve özgün bir yapı taşıyacak, yeni mimari yaklaşımların geliştirilmesine yardımcı olacak yapıların inşa edilmesine özen göstermek gerektiğini söylerken, bu yapılarda modern malzeme ile yerel malzemeyi harmanlayarak algılamayı birleştirmenin ne derece önemli olduğunu aktardı. Kentsel dönüşümün her hangi nedenle gelir arttırıcı, kamuya gelir sağlayıcı projeler olarak değerlendirilmemesi gerektiğini önemle vurgulayan Çebi; “Eğer kentsel dönüşüm yaparken insanları uzak bölgelere taşırsanız, yaşanan değişimleri takip edemeyeceklerinden geri döndüklerinde kendi evlerini bulamazlar. Dolayısıyla bunu yaparken sosyal dokuya çok ciddi zararlar verebiliriz. Onun için şehir içersindeki mevcut alanların bundan sonra kesinlikle yapılaşmaya açılmaması lazım.” diyerek sözlerini tamamladı.
“YAŞAM ALANLARIMIZI ZİNDANA ÇEVİRMEMELİYİZ”
İkinci oturumun moderatörlüğünü yapan Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkan Yardımcısı Kadem Ekşi, Kentsel Dönüşüm ve Afet Yasası ile 4 Ağustos 2011’de çıkan yönetmelik hakkında görüşlerini belirterek konuşmasına giriş yaptı.
Yeni çıkan yasada aksayan ve mevcut yapı stoğu ile ülke genelinde inşa edilen binlerce yapının, yaratacağı milyarlarca dolarlık maliyetin halktan ve gelecekte de bir sonraki nesilden çıkacağını belirten Ekşi, zorunda kalınan bir gerileşme hareketinin olduğunu söyledi. Bugün gelişmiş ülkelere gidildiğinde, uzun dönem içersinde üç neslin farklı zamanlarda yaşayabildiği konakları, evleri ve şehirlerin görülebileceğini aktaran Ekşi; “Bizde bir nesil bile ömrü boyunca aynı evde yaşayamıyor. Bu çok acı bir yüzleşmedir. Ben yaptım oldu demekle bu işler olmuyor.” dedi.
Bu gibi hassas konularda özeleştiri yapılması gerektiğine dikkat çeken Ekşi; “Merhametli şehirler kurmak için düşünmeli ve hangi kodların gerekli olduğunu olduğunu bilmeliyiz. Büyük fotoğrafı görmemiz gerekiyor yani güvenlik ile risk algısı ve endişesiyle yaşam alanlarımızı çok katlı mühendislik yapılarını, yani uzun süre yaşayacağımız yaşam alanlarımızı kendimiz için birer zindan şekline çevirmemeliyiz.” diye konuştu.
Yüksek katlı binalar arasında yetişecek nesiller ve hayatına devam etmek zorunda kalacak ailelerin karşılaşabilecekleri sıkıntılar hakkında da görüşlerini belirten Ekşi sözlerini şöyle noktaladı; “Ailelerin fiziki olarak dağıldığı parçalandığı ve insanların birçok konuda sorun yaşadığı; AVM’ler ve çok katlı binalar arasında sıkışıp kalan insanların, nereye koştuğu konusunu da herkesin durup düşünmesi gerekiyor. Polat Towers yangınında bile itfaiyenin 30’lu katlara tam anlamıyla müdahale edemediğini gördük. Bu tür yüksek binaların artması sonucunda bu ve bunun gibi birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalınacağına inanıyorum.”
“YAPILARIN ZEMİNİNİ ISLAH EDERSEK DEPREMİN ŞİDDETİNİ DAHA AZ HİSSEDERİZ”
Sismolog Doç. Dr. Özdoğan Yılmaz yaptığı konuşmasını ve sunumunu deprem, zemin ve yapı üçleminde gerçekleştirdi. En popüler konunun dikkat çektiği için medyada en fazla işlenen deprem konusu olduğunu belirten Yılmaz; zemin ve yapı konusunun depreme nazaran daha önemli bir yer tuttuğunu ve üzerinde daha fazla durulması gereken bir konu olduğunu belirtti. Deprem hareketinin bir yapıya tatbik ettiği kuvveti ve muhtemel hasarı azaltmak için yapının kütlesini veya hareketin ivmesini azaltmak gerektiğinin altını çizen Yılmaz, konuşmanın sonunda istediği tek şeyin bu gerçeğin unutulmayarak her zaman hatırlanması olduğunu söyledi. Unutulmaması gereken bir diğer konunun da depremin ağır yapılara daha çok fazla yüklediği konusu olduğunu söyleyen Yılmaz; “Dolayısıyla kentsel dönüşümün gereği binalarımızı hafif malzemeyle yapmalıyız. Yani yapıları hantal beton ve tuğla yığınları şeklinde değil; inşaat kültürümüzü değiştirip yapılarda ahşap çelik ya da benzeri malzemeler kullanarak inşa etmeliyiz. Böylece yapıda güvenilirliği ve güvenliği artırmakla birlikte mimari alternatifler üreterek yapıları güzelleştirir kentsel dönüşümün gereği onlara yerel özgün karakter kazandırabiliriz.” dedi.
Yapı tasarımında depremin etkisini asgariye indirebilmek için mühendis ve mimarların Prof. Dr. Semih Tezcan’ın 12 kuralına azami derecede önem vermesinin önemine vurgu yaparken, deprem hareketinin ivmesini zemini ıslah ederek, iyileştirerek, güçlendirerek, yani gevşek bir zemini sıkılaştırarak azaltmak gerektiğini ifade etti. Deprem ve zemin ikilemi çerçevesinde Meksika’da 1985 yılında meydana gelen 8,1lik depremi örnek veren Yılmaz, Sunumundaki istatistiksel ve görsel malzemeyle birlikte alüvyon ve kayalık zemine depremin etkisini izleyicilere sundu.Depremin etkisinin kaya ve alüvyon zeminde ölçüldüğünü belirten Yılmaz; “Aradaki fark şöyle; alüvyon zeminde, yani zayıf zeminde depremin hareketi daha büyük ivmeye sahip, demekki zemini biz kaya zemine çevirecek şekilde ıslah edersek deprem hareketini daha az şekilde hissederiz.” diyerek sözlerini noktaladı.
“OLASI BİR DEPREMDE BİNALARDA OLUŞACAK BELİRLİ HASARLARI ÖNLEMEMİZE İMKAN YOK”
Kandilli Deprem Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik, `Deprem, Yer Hareketleri, Kırılganlık ve Hasar` konulu sunumunda bilimsel veriler eşliğinde vatandaşlara bilgiler veren Erdik, Türkiye’de büyük adımlar atıldığını ve atılan en büyük adımlardan birinin şartnamenin yenilenmesi olduğunu söylerken, daha sonra ki aşamalarda iki önemli kanun çıkmasının önemine vurgu yaptı. Çıkartılan kanunlardan kentsel dönüşüm kanunu ve doğal afetler sigortalar kanunu üzerinde duran Erdik, doğal afetler sigortalar kanununun üç ay önce çıktığının ve 18 Ağustos 2012’de yürürlüğe gireceğinin bilgisini verdi. Çıkarılan bu iki kanunun Türkiye’nin gelişmiş ülkeler seviyesine çıkması açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Erdik, gelişmiş ülkelerde yaşanan depremlerde can kaybının sıfıra yakın olması ve insanların maddi kayıplarının yurtdışına transferinin öncelikli amaç olduğunu dilde getirdi. Maddi kayıpların yurtdışına transfer edilmesi konusu kapsamında görüşlerini dile getiren Erdik; “Transferden kastımız; depremin yol açacağı maddi hasarın bizim öz kaynaklarımızla ödenmesi değil yurtdışına transfer edilmesidir. Bu yurtdışına transferin en önemli adımı da deprem sigortasıdır. Türkiye’deki kentsel dönüşümden ümidimiz önümüzdeki en fazla 30 sene içersinde yaşanacak bir deprem sonrası can kaybının sıfıra inmesidir. İnsanların güvenli evlerde oturmasıdır; fakat buna rağmen binalarda oluşacak belirli hasarları önlememize imkan yok. Depremin getireceği maddi hasarların karşılamasını kendi iç bünyemize başvurmadan yapmamız lazım. Bunun yolu da deprem sigortasıdır” dedi.
Türkiye’de sigortalanabilecek ev sayısının 20 milyona yakın olduğunun bilgisini veren Erdik, buna rağmen Türkiye’de sigortalanan ev sayısının 4 milyon civarında olduğunu aktardı. Bundan sonraki süreç içersinde olası bir depremde devlet yardımının sadece sigorta yaptıran vatandaşlar için geçerli olacağını da hatırlatan Erdik, tarihi ve kültürel varlığın korunması için üçüncü bir kanunun da gerekli olduğunu sözlerine ekledi.
“BOYNUZLU BİR KENT İSTEMİYORUZ”
İTÜ Eski Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Ercan `Kentsel Dönüşüm Uygulamalarında Yer ve Yapıya Nasıl Bakılacak` konulu sunumunda insanların nasıl bir kent istediğine vurgu yaparken, bu şehrin kriterlerini belirterek İstanbul’un bu kriterlere sahip olmadığına dikkat çekti. Kentsel dönüşüm kapsamında sözlerine devam eden Ercan, yüksek binaları kastederek “Boynuzlu bir kent istemiyoruz” ve “kapkaççıların elindeki gecekondu semtleri ortadan kaldırılacak mı?” tabirleri ile kentsel dönüşümün gerçekleştirilmesi aşamasında yapılması gereken çalışmalar ile ilgili bilgiler verdi. Kentlerin Ataşehirvari olmaması gerektiği üzerinde duran Ercan, zaten böyle bir yapılaşma içersinde kentsel dönüşümün olamayacağını ve mimarların da bu konu hakkında bu yönde görüş bildirdiklerini söyledi. Kentsel dönüşüm konusunda 2B ve yeşil alanların da tahrip edilmemesi gerektiğini kaydeden Ercan, yeşil alanların yok edilerek kentsel dönüşümü gerçekleştirmenin kesinlikle yanlış olacağını da sözlerine ekledi.
“MASRAFIN ARTACAĞINI VE SÜRECİN UZUN ZAMAN ALACAĞINI BELİRTTİ”
Öte yandan Boğaziçi Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Semih Tezcan olası Marmara depreminin Bir binanın depreme dayanıklılığını bir saatte ve yüzde 90 doğruluk oranıyla tespit eden P25 yönteminden bahsederken, deprem yönetmeliğine göre dayanıksız olan tüm kamu ve özel binaların güçlendirilmesine yönelik uygulamanın çıkmaz sokak olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Tezcan; “Bunun yapılması halinde sadece İstanbul’daki 1.3 milyon binanın yüzde 95’inin güçlendirilmesi gerekecek. Bunun için 30 milyar dolarlık bir kaynağa ve 25 yıllık bir zamana ihtiyaç var.” dedi.
Tezcan; ‘’İstanbul`da resmi olmayan kayıtlara göre, 1 milyonu 1999 Marmara depreminden önce yapılmış 1 milyon 200 bin bina bulunuyor. İstanbul`da beklenen olası bir depremde ise bu binaların çoğunun yıkılacağı hesaplanarak facia senaryoları yazılıyor. Binaların dayanıklılık kontrollerinin yapılması ise hem çok vakit alıyor, hem de yüksek masraflarından dolayı tercih edilmiyor. 18 ay süren bir çalışmayla, binaların göçme riskinin 1 saatte belirlenmesini sağlayan `P25` hızlı değerlendirme yöntemini geliştirdik.” diye konuştu.
Öte yandan programda Prof Dr. Metin İlkışık “Kentsel Dönüşüm Öncesinde Sakınım Planlarına Esas Zemin Planları”, Doç. Dr. Mehmet Ergin“Deprem Zararlarını Azaltmaya Yönelik Sismolojik Gözlem ve Zorlama çalışmaları”, İnşaat Mühendisi ve İSMEP Projesi Direktör YardımcısıYalçın Kaya “İstanbul’da Sismik Riskin Azaltılması ve Kamu Binalarının güçlendirilmesi” ve Sismik Güçlendirme Merkezi’nden Ali Bayraktar da “Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımları” konuları ile ilgili konuşmalar yaparak vatandaşlara kentsel dönüşüm ve olası Marmara depreminde doğabilecek sonuçlar hakkında teknik bilgiler verdiler.
SİVİL HABER