Fatih Camii’nden kaybolan çınar ağaçları
Ağacı mübarek saymanın itikadı çok eskilere dayanır. Sözgelimi Kur’an’da bahsedilen tuba ağacı semavâtı yeryüzüne yansıtan meyveler taşır üzerinde. Hz. Adem’in geniş yaprağıyla setr-i avret ettiği incir ağacı, Nuh peygamberin gemisine malzeme olan sedir ağaçları, Osman Gazi’nin rüyasında bağrından yeşerip dünyayı kaplayan çınar ağacı, Efendimiz’in (s.a.v) bir sözüyle hareket edip yürüyen hurma ağacı, Sidretü’l Münteha’da cenneti gölgeleyen zümrüt yapraklı tuba ağacı ve nicesi... Kaldı ki İstanbul’da dahi birçok semt ağaçtan alır adını: Cevizli, İncirli, Çınaraltı, Sıraselviler, Fıstıkağacı, Fındıklı, Acıbadem, Zeytin-lik-burnu... Ağaçlar, sivil mimari kadar dinî mimarimizin de asli unsurlarından...
Amacımız ağaç güzellemesi yapmak değil elbette; artık yerinde yeller esen 5 ağaca dikkatlerinizi çekmek... Mezarlıkları mezarlık yapan nasıl ulu serviler ise camileri cami yapan şey de etrafındaki çınar ağaçları olsa gerek. Çınar deyip geçmemek lazım. Hele ki bu çınar ağaçları İstanbul’u fetheden ve “Benim ormanlarımdan bir dal kesenin kolunu keserim. Bir ağaç kesenin ise kellesini alırım.” diyen Fatih Sultan Mehmed’in türbesinin civarında ise iki kere düşünmek icap eder. Hikâye malumdur. Fatih Sultan Mehmed, Topkapı Sarayı’nı yaptırırken yaşlı bir çınar ağacına denk gelir. Çürümeye yüz tutan bu asırlık çınar ağacının kesilmesini engellemek için sarayın bahçesini çınarın bulunduğu yere denk düşürtür. Gel zaman git zaman, Fatih saraya taşındıktan sonra cariyelerden biri merakından çevreyi dolaşmaya çıktığında bu çürümüş çınar ağacının yanına kadar gider. Burada yaşlı bir adama denk gelir. Adam saraydan çıkan cariyenin burada görüldüğünde başının belaya gireceğini düşünmüş olacak ki durumu edeple kıza arz eder ve kızı çınar ağacının bir oda genişliğindeki kovuğuna saklar. Adam bu durumu hemen Babüssade ağasına haber verir. Olay padişahın kulağına kadar gidince Fatih, adamı huzuruna çağırtır ve edebinden dolayı bir dilekte bulunmasını ister. Adam, kızı bulduğu ve sakladığı çınarın yanında bir ocak kurulmasını ve bu ocağa hizmetli verilip başına da kendisinin getirilmesini talep eder. Kız Bekçileri adında bir ocak kurduran Fatih, kırk nefer hizmetlisi bulunan bu ocağın sarayın karakolu olarak hizmette bulunmasına ön ayak olur. Daha sonra Koz Bekçileri diye anılacak bu ocak, sultanın has bahçe gezintilerinde kahve pişirip ikram etmek gibi görevleri de üstlenir. İşte o çınarın gölgesinde padişahlar kahve içip yeniçeriler sohbet etmişlerdir.
Bu çınar ağaçları artık yok!
Bugünlerde Fatih Sultan Mehmed’in türbesinin yer aldığı Fatih Camii’ne yolu düşenlerin avludan içeriye adım atar atmaz yabancılık hissi çekeceklerine hiç şüphe yok. Zira avludaki üç ayrı çınar ağacının yerinde yeller esiyor. Hatta yel bile esmiyor; güneşin sıcağı kavurucu bir şekilde yüzünüzü ve yüreğinizi yakıyor.
Restorasyonu tamamlanan ve Başbakan Erdoğan’ın katılımıyla açılan Fatih Camii’nin içi ışıl ışıl. Ancak cami avlusu ve civarındaki 5 ağaç caminin temeline ve yer altındaki tarihi su kanallarına zarar verdiği gerekçesiyle bir gece yarısı kesildi. Camii cemaati her ne kadar bu çınar ağaçlarını asırlık olarak nitelese ve dikenin Fatih Sultan Mehmet olduğu yönünde şehir efsaneleri dolaşsa da ağaçların tarihi 1950’lere dayanıyor. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce dikilen ağaçların kurudukları, köklerinin camiye ve yer altındaki tarihi su kanallarına zarar verdiği yönündeki raporu onaylayan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, bunların ‘anıt ağaç’ olmadıkları gerekçesiyle kesilmesine hükmetti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, mülkiyeti İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü’nde olan Fatih Camii Külliyesi bünyesinde kesilen çınarların kuruyarak hayatiyetini kaybettiğini ve ağaçların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul IV Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun 23 Mayıs 2012 tarihli kararı ile İBB Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nce tasfiye edildiğini açıkladı. Açıklamada, tamamen kurumuş olan 4 adet çınar ile 1 adet dişbudak ağacının dal düşme ve devrilme tehlikesi sebebiyle kesildiği, kısmen sağlıklı olup kuru dalları olan 1 adet çınarın da bakım ve budamasının yapıldığı kaydedildi. Resmî olarak noksansız ve kitabına uygun bu açıklama, cami cemaatini ve Fatihlileri ikiye böldü elbette. Kimi ağaçların köküne kimyasal madde verilerek kurutulduğunu ve sonradan bu kararın çıktığını savunurken, kimi de ağaçların cenaze namazlarındaki kalabalığa yer açmak için kesildiğine inanıyor ve haklı olarak soruyorlar: Ağaçları kesmeden başka yol bulunamaz mıydı?
Hadi ağacın köklerine inip temele zarar veren kısımlarının kurutulmasına yönelik bir formül bulunamadı diyelim, kesilen ağaçların yerine başka ağaçlar dikilemez miydi? Camiyi cami yapan, ruhaniyetini artıran, kendisine çeken şeylerden en mühimi ağaç olsa gerek. Tamamen betonlardan oluşan ve çimen dahil bir yeşilliğin kalmadığı taşlardan oluşan bir avlunun insanın ruhuna söyleyeceği ne var? İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü yetkilileri, bu ağaçların sonradan dikildiğini söyleyip bu ağaçların caminin görünmesini engellediğini, ağaçların kesilmesiyle caminin ön plana çıktığını belirtiyorlar. Burasının yaşayan, avlusunda dinlenilen, sohbet edilen bir camiden çok bir müze görünümüne kavuşmasını istiyorlarsa elbette diyeceğimiz bir şey yok. Gölgelik olarak Fatih Belediyesi’nin kondurduğu seyyar tentelerin altına sığınabilir, boş avluya karşı muhabbetinizi yapabilirsiniz.
Ancak çocukluğundan beri bu camiye gelen, çınar ağaçları ile ünsiyet kuran cami cemaati, kesilen ağaçların ardından derin bir hüzün içerisinde. 1965’ten bu yana camiye gelen Kadir Yüksektepe, çocukluğunun bu caminin bahçesinde geçtiğini belirterek ağaçların olmadığını gören çoğu kimse gibi gözyaşlarını tutamadığını ifade ediyor: “Mabet yeşille güzeldir, yeşil seni camiye çeker. Cami çıkışında ihtiyarlar burada toplanıp sohbet ediyordu. Abdestini alan gölgeleniyordu. Yaprakların rüzgârda oynaşması, kuşların konması cennet gibiydi. Şimdi kilise gibi burası. Çok ruhsuz olmuş. Avlu ağaçsız öyle çorak ki, güneş yüzünüze çarpıyor. Yıllarca bu ağaçlar temele zarar vermiyordu da şimdi mi verdi?” Caminin avlusundaki boşluğu görünce şok olduğunu söyleyen Fatma Taşbey ise güzel görüntüyü yok ettiklerini kaydediyor.
Bir gecede hızlıca kesilerek kereste haline getirilen ve bulunduğu yükselti düzlenerek zemine katılan çınarların bıraktığı boşluk, hatırası olanları acıyla gülümsetiyor. Benzer bir durum Taksim Gezi Parkı’nda da yaşanabilir mi? Taksim Gezi Parkı’ndaki bazı ağaçların budandığını ve işaretlendiğini gören İstanbulluların aklına ‘Topçu Kışlası’na hazırlık mı yapılıyor?’ sorusunun gelmesi kaçınılmaz oluyor. Yapacak bir şey var mı derseniz, belki yok, belki de çok az şey var. Ahmet Hamdi Tanpınar ‘Beş Şehir’ kitabının ‘İstanbul’ bölümünde büyük bir hüzünle şu notları düşmüş zamanında: “İstanbul gittikçe ağaçsız kalıyor. Bu hal, aramızda şu veya bu âdetin, geleneğin kaybolmasına benzemez. Gelenekler, arkasından başkaları geldiği için veya kendilerine ihtiyaç kalmadığı için giderler. Fakat asırlık bir ağacın gitmesi başka bir şeydir.” Sahi o başka şey nedir?
Prof. Dr. Ünal Asan (İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Amenajmanı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi): Ağaç kesilmeden de temele zarar vermesi önlenebilir
Kesilen ağaçları görmedim, gerçekten kurumuş muydu bilmiyorum. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Biz dikili vaziyetteki sağlam ağaçların tomografilerini çeken bir makine aldık. Bir aydır kullanıyoruz ve bunlarla ağaçların kuruyup kurumadığını anlıyoruz. Böylece anıt ağaçların ne durumda olduğunu bilebiliyoruz. Çünkü dışarıdan sağlam gibi görünse de bazı ağaçlar kurumuş olabilir. Meydan ve cami gibi yerlerde bu kurumuş ağaçlar tehlike arz edebilir. Ama bunun röntgenini çekmeden bir şey söylemek mümkün değil. Fatih Camii avlusundaki ağaçlarla ilgili bize bir istek gelmedi. Ama illa ağaçları kesmek gerekmiyor tabii, rüzgara karşı direncini azaltarak yıkılmasını önleyebilirsiniz ağaçların. 20 yıl önce Edirne’ye gitmiştik öğrencilerle. Selimiye Camii’ndeyken yaşlı bir adam geldi. Orman Fakültesi’nden olduğumuzu öğrenince “Selimiye Camii’nin etrafındaki bu çınarları kesmeniz lazım.” dedi. ‘Niye?’ diye sorunca “Turistler caminin fotoğrafını çekemiyor ağaçlardan.” dedi. Aradan üç sene geçti, Almanya-Fransa sınırında bir bölgeye gitmiştim. Orada Dolmabahçe ile aynı tarihte yapılmış bir mahkeme binası vardı. Oradaki ağaçlar da kesilmişti. Nedenini sorunca ‘Turistler resim çekemiyordu, o yüzden kestik.” dediler. Böyle mantık olur mu? Ağaç ancak kökü ve dalı yapı duvarına zarar verdiği an kesilir. Fotoğraf için ağaç kesilmez. Hele ulvi yerlerdeki ağaçlar asla kesilmemeli. Çünkü yazın sıcakları bir-iki derece indirir bu ağaçlar, gölgesi ile yaşlıların kalp krizi geçirme riskini azaltır. Oksijeni filan bırakın, hayati bir öneme sahiptir gölgesi. Diyelim camiye bir ağaç beş metre mesafede ise kökü aşağıya doğru 8 metre kadar gidebilir. Kökleri caminin temeline temas ediyorsa da sorun değil. Duvarla ağacın arasına 50 cm genişliğinde köklere kadar hendek açıp kökleri keserseniz yapıyı kurtarırsınız. Gerekiyorsa çukura beton döker yine engellersiniz. Hem fazla kökü kesince yukarı boy atar hem de cılız dalları daha da gürleşir. Sadece duvara bakan dallar duvara giden kökten beslenir, gerisine bir şey olmaz. Eğer anıt ağaç ise asla kesilmemeli.
Metin Geçgel (Tekstil işçisi): Caminin kolu bacağı kesilmiş gibi...
Çınar ağaçları camilerin sembolüdür. Yıllardır Fatih Camii’ne gelirim. Boş avluyu görünce şoke oldum. Çıplak gibi hissettim, hani üzerinde hiçbir şey olmaz ya, öyle bir duygu. Buradaki ağaçların altına ihtiyarlar oturuyor, sohbet ediyordu. Gökdelen bir yılda dikilir ama hadi bir ağacı bir yılda büyüt bakalım. Caminin kolu bacağı kesilmiş gibi. Diyelim ağacın bir kısmı çürümüştü. Kangren olanın her yerini mi kesiyorlar. Kangren olan uzvu kesersin, olur biter. Beddua eden çok fazla insan var. ABD’nin İkiz Kuleleri nasıl oranın sembolüyse buradaki çınarlar da Fatih’in sembolüydü. Bir taraftan yapıp bir taraftan yıkmak böyle bir şey olmalı.
Soynur Yüksektepe (77 yaşında, emekli): Cami avlusu Arabistan çölü gibi olmuş
Buradaki ağaçların kesildiğini görünce inanın ağladım. Ne çirkin olmuş. Arabistan çölü gibi. Caminin güzelliği gitmiş. Ağaçlar canlı varlıktır, onlar olmasa ne anlamı kalır. Çınarlar geçmişimizi bize hatırlatıyordu. O ağaçlara bakınca gençliğimi düşünüp ağlardım. Yıllardır altında gölgeleniyordum. Şimdi çok mu iyi oldu yani? Şimdi söylediklerimi yazıyorsunuz ama ne fayda? Ağaçlar geri mi gelecek sanki!
Kaynak: H. SALİH ZENGİN 6 Ağustos 2012
SİVİL HABER