an baba oğul, şehre hâkim konumdaki Dideban Dağı eteğine varırlar. Baba şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu şehre gönderir. Bir süre sonra oğul geri döner ve babasına uzaktan şehirde yaşama dair hiçbir iz olmadığını, sadece beş minarenin ayakta kaldığını seslenir. Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakarak oğlunu yanına çağırır:
“Bitlis’te beş minare beri gel oğlan beri gel
Yüreğim dolu yâre beri gel oğlan beri gel”
Bu ağıt zamanla türkü ve manilere konu olarak günümüze kadar gelir. Yüzük olarak çalışılan tasarımda üst kısım yıkılan Bitlis’in evlerini, meydanlarını anlatıyor. Yıkılmayan beş minare tasarımda hasarlı bir şekilde gösterilmiş. Yüzüğün üst yan tarafındaki büyük ve küçük iki taş, baba oğlu simgeliyor.
UZUN İNCE BİR YOLDAYIM (ŞARKIŞLA)
Halk ozanı Âşık Veysel’in kendisiyle özdeşleşen bu eserini Seher Berna Batmaz tasarlamış. Yüzük olarak tasarlanan takıda Âşık Veysel’in türküde de anlattığı hayatı betimlenmiş. Yüzüğün üst kısmında bulunan iki kapı, doğum ve ölüm kapılarını anlatıyor. Beyaz pırlantalarla işlenen yürüdüğü yol, gözlerini kaybettikten sonra siyah pırlantalarla gösterilmiş.
YÜKSEK YÜKSEK TEPELER (EDİRNE)
'Çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıyayeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğüne gelen Ali isimli bir genç görür ve çok beğenir. Köyüne döndüğünde hemen dünürcü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler ve hemen düğünleri olur.
Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece mesafededir. Zeynep anne baba ve kardeşini tam 7 yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır köyün büyük tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemeni gidermeye çalışır.
Kocası Zeynep'in özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından Zeynep'i horlamaya eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve horlanma Zeynep'i yataklara düşürür.
Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için köyden gelip geçenler anasının babasının çağrılmasını ister. Başka çaresi kalmadığını anlayan kocası da kaynanası ve kayınbabasına haber vermeye gider. Üç gün üç akşam süren bir yolculuk sonrası köye ulaşan anne-baba Zeynep'i yatakta bulurlar. Perişan bir halde olan Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Çevrelerindeki bütün köy kadınları duygulanıp ağlarlar. Zeynep hasretini giderir ama çok geç kalınmıştır. Bir daha iyileşemez ve ölür
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim
Halk arasında en fazla bilinen türkülerden biri olan ‘Yüksek yüksek tepeler’, bu kez de bir takıya ilham vermiş. Özellikle kına gecelerinde söylenen bu türkü tasarlanırken kına yakılan eller ön plana çıkarılmış. Bilgisayar destekli çizilen yüzüğü KTT öğrencisi Zeynep Nur Aydın tasarlamış. Yüzüğün kolunda ev, yelkenli ve kuş formları bulunuyor. Avuç içlerinde bulunan iki kırmızı taş ise kınayı simgeliyor.
Bülbülüm Altın Kafeste
SİVİL HABER