Dursun Kabaktepe'nin röportajı
Özgün metinleri ve fantastik hikâyeleri ile Türk Edebiyatında yeni bir yüz olan Naime Erkovan, adlı öykü kitabını, hikayelerini ve yazarlık hakkındaki düşüncelerini anlattı ve “Bence yazarlığın sırrı değil kuralları vardır. Bu kurallar okumak, hayal kurmaktan korkmamak, yazmak, yırtmak ve sonra üşenmeden bir daha yazmak“ dedi.
Türk Edebiyatında yeni bir yüz Naime Erkovan. Özgün metinleri ve fantastik hikâyelerini Şule Yayınlarından çıkan Beşinci Düğme adlı öykü kitabında okuyucuların beğenisine sundu.
Hikayelerinde duru bir dil, şaşırtıcı bir kurgu ve sarsıcı sonlar kullanan Erkovan, dünyayı algılayamayan sıra dışı karakterleriyle okuru tanıştırmaya çalışmasına rağmen ironik metinleriyle dikkat çekici bir isim.
Hece, Varlık, Türk Edebiyatı ve Mühür dergilerinde sürdürdüğü öykü serüvenini ilk kitabıyla taçlandırıp, farklı yayın evlerine çeviriler yapan ve Marmara Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenimini sürdüren Naime Erkovan’a hikâyelerini, dünyaya bakışını, Beşinci Düğme öykü kitabını, yazarlığı ve düşünceleri soruldu...
-Beşinci Düğme öykü kitabından önce karşımıza Franz Kafka'nın Bir Kardeş Cinayeti ile Robin de Ruiter'un 13 Şeytanî Kan Bağı (İlluminati Hanedanlığı) çevirileriniz çıkıyor. Peki, çeviri hikâyeniz nasıl başladı ve sizin için anlamı nedir?
Çeviri hayatım başladığında hocamla henüz tanışmamıştım. Hayatımın sonuna kadar sadece çeviri yaparım sanıyordum ama sizin dışınızda gelişen bir plan var ve bir anda ona dâhil oluyorsunuz. Çeviri bir sığınak gibi benim için. Bana ait olmayan cümlelere ses veriyorum ama ben o sözlerden sorumlu olmuyorum. Bu da kendimi hep güvende hissettiriyor.
-Sizin bir yazar olarak ilk ciddi eseriniz Beşinci Düğme. Peki, neden roman, deneme vb. gibi yazı türlerini seçmediniz de öykü yazmayı tercih ettiniz?
Özellikle yapılmış bir tercih değildi ama şimdi düşününce iyi bir tercih olmuş. Öykü yazmak hem zor hem büyülü. Sıkıldığınız zaman o dünyayı bitirip yepyeni bir dünya kurabiliyorsunuz. Hayal gücümün nereye kadar gidebileceğini görebilmem açısından öykü yazmak, en doğrusu.
-Buradan yazarlık konusuna geçecek olursak; yazar olmak gibi bir gayeniz var mıydı? Sizi kitaplara ve yazmaya sevk eden sebep neydi?
Aslında yazar olmak gibi bir gayem yoktu. Yazı atölyelerine başladığımda hiçbir şey yazmış değildim. Fakat her geçen gün daha heyecan verici bir yol olmaya başladı yazmak. Hocam A. Ali Ural “Kitap vaktin geldi” dediğinde de ben kendimi yazar olarak görmüyordum. Yazmaktan büyük bir keyif alıyorum. Hayal gücümün sınırlarını her yeni kurguyla yeniden çiziyorum. Sonu olmayan ve heyecanını hiç düşürmeyecek bir yolculuk beni yazmaya sevk eden.
-Yazarları ve yazarlık sürecini farklı hayal ettiniz mi?
Böyle konularda daha gerçekçiyimdir. Yazarları da onların dünyasını da kendi yaşadığım dünyadan farklı hayal etmiyordum. Hepimiz aynıyız. Bizi farklı kılan, bize yepyeni ve sonsuz boyutlar kazandıran hayal gücümüz.
-Bu süreç size neyi nasıl öğretti?
Bu süreç bana bazı yazarların neden kalabalıktan kaçtıklarını öğretti. İşin vitrin kısmını başkaları yapsın. Ben köşeme çekilip hiç kimse beni okumayacakmış gibi yeniden yazmak istiyorum.
-Her yazarın kendi kişilik özelliklerine göre farklı yazı yazma süreci ve çalışma disiplini vardır. Siz nasıl yazarsınız? Bir hikâye nasıl şekillenir zihninizde? Ve onu nasıl işlersiniz?
Genelde sabahın çok erken saatlerinde yazarım. Konunun zihnimde ana hatlarıyla şekillenmesini beklerim. Şekillenmeye başlarken bir mıknatıs gibi işe yarayan her tür imgeyi çeker ve konu gitgide genişler. Yazının başına oturduğumda kurgusu, sonu ve ilk cümlesi hazır olur. Ama unutmamak gerekir ki, asıl hikâye kafamızda yazılır.
-Tekrar tekrar yazdıklarınız veya istediğiniz gibi olmayıp yırtıp attıklarınız oldu mu?
Oldu elbette. Yırtıp atmak yazmadan ayrı düşünülemez. Kâinatın yaratılması bile birkaç gün sürmüşken neden yazmak bir kerede meydana gelebilecek bir şey olsun?
-En çok hangi öykünüzü yazarken zorlandınız? Neden?
Beni en çok zorlayan “Tablo Halkı” oldu. Zihnimde gidişatıyla, karakterleriyle oturmuş olduğu halde yazarken ağır ilerledi. Bir öyküden ziyade bir matematik problemine döndü. Çünkü diğerlerinden farklı olarak o öykü önceliği esrikliğe değil, akla vermişti.
ÇIFIT ÇARŞISI BENİM İÇİN ÖZEL BİR ÖYKÜ
-Hikâyeleriniz arasında sizin için özel bir yeri olanlar var mı? Neden?
“Çıfıt Çarşısı” benim için özel bir öykü. Çocukluğumuzla ilgili resimler her geçen yılla siliniyor. O görüntüler aslında kurtarılmış görüntülerdir. Ayrıca ablamdan geriye sonsuza kadar bir şey kalsın istedim. Bir gün her şeyi unutmayacağımızı kim bilebilir?
-Beşinci Düğmede fantastik hikâyeler dikkatimizi çekiyor. Neden böyle bir dünya hayal ettiniz?
Özellikle böyle bir dünya hayal etmedim. Bir imge zihnimde canlandığı anda fantastik bir görünüme bürünüyordu. Hiçbir şey durağan ilerleyemiyordu zihnimde. Zaten soyut veya somut her şey gerçekte fantastiktir. Çünkü sıradanlıktan uzaktır evren.
-Bir yazar sizden tek kişilik bir dünya hikâyesi istese nasıl bir kahramanınız olurdu? Ve bu dünyada neler olmasını isterdiniz?
Yalnız bir kahramanım olurdu. Dünyasını benim belirlememe gerek yok, çünkü yalnız bir kahraman dünyasını zenginleştirmesini bilecektir.
YAZARLIĞIN SIRLARI DEĞİL KURALLARI VARDIR
-Peki, sizce yazarlığın bir sırrı var mı? Sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Var ama söylersem sır olmaktan çıkar. (Gülerek) “Yazarlığın sırları” değil “Yazarlığın kuralları” olur.
-Peki, nedir o kurallar?
Okumak, hayal kurmaktan korkmamak, yazmak, yırtmak ve sonra üşenmeden bir daha yazmaktır.
Haber Kaynağı : Haber7.com