The Wall Street Journal'a konuşan Fethullah Gülen, yaptığı açıklamada, Batı ülkelerinin çalkantılı bir bölgede en büyük müttefiki olan Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarını etkileyebilecek kesin ayrılık sinyallerinde bulundu.
The Wall Street Journal'dan Joe Parkinson ve Ayla Albayrak'a açıklamalarda bulunan Fethullah Gülen, Erdoğan'ın reform yolundan ayrıldığını belirtti.
Yolsuzluk soruşturmasının başlamasından bu yana ilk defa böyle açıklamalarda bulunan Gülen, "Türk halkı, son iki yıldır demokratik sürecin tersine dönmüş olmasından dolayı üzüntülü" ifadelerini kullandı.
E-mail yoluyla yaptığı açıklamada Gülen, "İdeoloji, sempati veya dünya görüşüne göre yapılan tasfiyeler, şimdiki hükümetin sonlandırmaya söz verdiği geçmişin uygulamalarıydı" dedi.
CEMAAT CHP'YE DESTEK VERİRMİ?
Fethullah Gülen Hizmet hareketinin, ya da dışarıda Cemaat diye anılan bu yapılanmanın, AKP'ye siyasi bir alternatifin oluşmasına sıcak baktığına işaret etti. Öte yandan Gülen, hareketinin CHP'ye destek verebileceği söylentilerini yalanlamadı. "Fırsatlar geldiğinde Cemaat üyeleri tıpkı diğer vatandaşlar gibi seçimlerini değerler üzerinden yapacaktır" diyen Gülen, açıklamalarına "İnsanlar seçimlerini öz değerlerini paylaşanlarla aynı doğrultuda yapabilirler" diye devam etti.
Gülen'in AKP ile yolları ayırma kararı ekonomik istikrarın yükseldiği, yaşam standartlarının arttığı ve Ankara'nın etkisinin daha fazla hissedildiği 10 yıldan uzun bir sürenin ardından AKP ile olan İslami kökenli koalisyonda yaşanan gevşemenin göstergesi olarak görülüyor.
Başbakan Erdoğan, ordunun üzerinde kurduğu kontrol ve Avrupa Birliği üyeliği sürecini devam ettirmesiyle beraber Türkiye'de az rastlanan bir istikrar sürecini başlattı. Türkiye birçok kez Batı stili demokrasinin bir Müslüman ülkede nasıl işleyebileceği üzerine örnek olarak gösterildi.
Türkiye, Mart ayından itibaren başlayacak olan ve önümüzdeki 10 yıl için yönünü belirleyecek seçimler dönemine girerken Başbakan Erdoğan kendisini bir anda siyasi ittifakları sallayan ve büyüyen bir yolsuzluk skandalı içerisinde buldu.
Başbakan ise buna kabinede değişiklik yaparak ve polisle yargıda düzenlemelerde bulunarak cevap verdi. Başbakan Erdoğan bu kurumlardaki Gülen destekleyicilerini "paralel devlet" kurarak kendi hükümetini devirmeye çalışmakla suçluyor.
Başbakan Erdoğan AKP'li yasa yapıcılara geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği konuşmada "Bu komplo Türkiye'deki diğer bütün darbe girişimlerinden daha büyük. Bu güç almaya yönlendirilmiş bir virüs" ifadelerini kullandı, fakat hükümetin bünyesinin 'sağlam' olduğundan 'kazanacklarını' ifade etti.
Erdoğan'ın basın danışmanına bu konuda hükümetin yorumunu almak için Pazartesi akşam ulaşılamadı. Huzursuzluk yatırımcıları endişelendirirken, aynı zamanda Başbakan'ın yıllardır en önemli siyasi başarısı olan istikrarlı ekonomik büyümeyi de tehdit eden problemlerin çoğalmasına neden oluyor. ABD merkez bankasının parasal genişleme çabalarını azalttığı bu süreçte Türk Lirası rekor düşük seviyelere geriledi, borçlanma maliyetleri yükseldi ve borsa hisseleri düştü.
Özel tasarruflar, yabancı yatırımı ve ihracat daralırken, Başbakan Erdoğan'ın hükümeti boyunca büyüyen yerel iş dünyasının da bu olayların etkisini yaşadığı sinyalini veriyor. Merkez bankasının da bu düşüşleri engelleyecek çok fazla hareket alanı bulunmuyor. Gülen ve Erdoğan arasındaki özel çekişmeler hükümetin Aralık ayında dershaneleri kapatma planını duyurmasının ardından açığa vurdu.
Bu gelişmeden iki hafta sonra yetkililer yolsuzluk operasyonunu başlatarak birçok insanı gözaltına aldılar. Fethullah Gülen ise Başbakan'ın açıklamalarını yalanladı. Gülen, "ülkemizi yönetenlere karşı hiçbir zaman gizli bir planın parçası olmayacağız" ifadelerini kullandı. Bu çatışmanın sonucu Başbakan Erdoğan'ın siyasi geleceği ve NATO'nun tek Müslüman üyesi olan Türkiye'deki siyasi İslam'ın yapısını şekillendirebilir.
Center for the Study of Democracy Başkanı Sinan Ülgen yaptığı yorumda "Gülen'in açıklamaları bu çekişmenin artık dönülemeyecek bir noktaya vardığını gösteriyor ve şu an Türkiye politikasının geleceğini şekillendirecek bir çatışmaya şahit oluyoruz" ifadelerini kullandı.
2 MİLYON SEMPAZİTANI VAR
Mensupları arasında 'Hocaefendi' olarak tanınan Gülen'in yaklaşık 2 milyon takipçisi ve bunun yanında 2 milyon sempatizanı bulunduğu ve bunların hükümette ve yasa uygulayan kurumlarda kıdemli pozisyonlara sahip olduğu belirtiliyor. Destekçilerinin, Türkiye'nin en büyük iş kuruluşlarından ve 55,000 üyesi olan Tuskon'un bünyesinde toplandığı, ayrıca Türkiye'nin en yüksek tirajı olan gazetelerinden Zaman'ı yayınladıkları biliniyor. Gülen hakkındaki en gizemli noktalardan bir tanesi ise takipçileri üzerinde ne kadar kontrolü olduğu ve etkinliğinin hiyerarşi üzerinde nasıl yayıldığı.
Cemaat üyeleri hükümet kurumlarını ele geçirmek istedikleri iddialarını reddederken, organizasyon yapısının katı olmadığını ve sadece Gülen'in öğretilerinden "ilham aldıklarını" söylüyorlar. Gülen, 1960 ve 70'li yıllarda ılımlı İslami hutbeleri üzerine geniş bir destek kazanmıştı. Gülen, Türkiye'nin 1980'li yıllardaki ekonominin serbestleşmesinden yararlanırken, takipçileri de ülkenin önde gelen şirketleri konumuna yükselen firma sahipleri oldu.
2000 yılında ortaya çıkan bir videoda, Gülen'in 'dikkat çekmeden... devletin kılcal damarlarına kadar sızın' mesajını verdiği görüldü. Dönemin asker destekli hükümeti Gülen'i Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit etmekle suçlarken, Gülen bu suçlamaları reddetti ve video üzerinde oynandığını iddia etti. Bundan bir sonraki yıl ABD'ye giden Gülen Saylorsburg, Pennsylvania'ya yerleşti. 2001 yılında yeşil kart alan Gülen 2006'da aklanmasına rağmen ABD'de yaşamaya devam ediyor.
Bu dönemde Türkiye siyasetini domine eden laik elit kesim, popülaritesi yüksek seviyede olan Erdoğan tarafından kenara itilmişlerdi. Erdoğan'a katılan Gülen taraftarları devlet kurumlarının yönetimi için iyi eğitimli kadrolar sağlamakla beraber destekleyici bir medya da sundu. Hükümet ise Gülen taraftarı okullar, kurumlar ve şirketlere hem yerel hem uluslararası alanda imkanlar tanıdı. Bir zamanların engellenemez laiklik koruyucusu ve 1960'lı yıllardan bu yana 4 darbeyi gerçekleştiren ordu Balyoz ve Ergenekon diye adlandırılan tartışmalı dava serilerinin ardından dizginlenirken, bu tutuklamalarda hükümet tarafından da destek gören Gülen taraftarı savcılar başrolleri oynadı.
Davanın destekçileri bunlara ordunun üstünlüğünün bir sonu olarak bakarken, karşıt görüşlüler bu davaların seçici olduğunu ve zayıf veya uydurulmuş kanıtlarla gerçekleştirildiğini söylüyor.
Erdoğan ve Gülen arasındaki ayrışmanın açıklığı, Başbakan'ın avantajı eline almış göründüğü bir süreye denk geliyor. Geçtiğimiz hafta oğlunun da içerisinde olduğu yolsuzluk operasyonunu değiştirerek 2,000'den fazla polisin yerini değiştiren Başbakan aynı zamanda yargı atamalarının da kontrolünü eline almaya çalışıyor. Gülen açıklamalarında "Birkaç ay önce kahramanlar olarak anılan polis ve yargı üyelerinin, şimdi kışın ortasında herhangi bir inceleme olmadan, aniden yerlerinin değiştirilmesi ironik bir durum" ifadelerini kullandı.
Gülen'e göre aralarında Bank Asya'nın da bulunduğu kendisine yakın firmalara olan saldırılar "şimdiden bir gerçek." Üst düzey AKP'li politikacılar ise Gülen yanlılarıyla ittifak yapmanın bir hata olduğunu ve Erdoğan'ın bu hatayı düzeltmek için kararlı olduğunu belirtiyorlar. AKP merkez yönetim karar kurulu üyesi Osman Can yaptığı açıklamada "Bu tasfiyeler devam etmeli çünkü Cemaat üyeleri devlet hiyerarşisinin dışında bir yapıdan emir alıyorlar, devlet kurumların içinde kendi siyasetlerini yürütüyorlar" ifadelerini kullandı. Gülen ise değişenin Erdoğan hükümeti olduğunu söyleyerek, "Değerlerimiz veya duruşumuz değişmedi" açıklamasını yaptı. Gülen, "Siyasi aktörlerin duruşunun veya hareketlerinin eski hareketlerine uyup uymadığına Turk insanı ve tarafsız gözlemciler karar vermeli" dedi.
SİVİL HABER
Güncelleme Tarihi: 21 Ocak 2014, 14:46