HANGİSİ ACİL?
Türkiye ve komşularında bir türlü dinmeyen olaylara kimse alışkanlık gözü ile bakmasın. Ülkemiz dört bir yanında şiddetli olayların vukubulduğu adeta bir ateş çemberinin merkezi konumunda.
Özetle hatırlatmak gerekirse,
Suriye’de 2011’ de başlayan iç savaş aynı şiddeti ile devam etmektedir. 2,5 milyon Suriye vatandaşı mülteci durumunda zorluk içinde yaşamaktadır. Esad ise halen daha büyük bir hızla ülkesini yokoluşa sürüklemektedir.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında Karabağ bölgesinden dolayı zaman zaman alevlenen ciddi gerginlikler yine çok yakın bir tarih, Şubat 2014 sonlarında tekrar vuku buldu..
Irak’ da yıllardır süren mezhep savaşları 2013 yılında da 8000 kişinin ölümüne sebep oldu. Ülkede iktikrar sağlanamadı, yakın zamanda da sağlanacak gibi görünmüyor.
Son olarak Kırım da bu listeye eklendi. Rusya’nın Karadeniz’e açılan tek kapısı Kırım’da başlayan işgal hareketleri artarak şiddete dönüşebilir.
Çevresinde bu kadar karmaşık olayların yaşandığı bir ülke daha yok dünya üzerinde.
Bu kargaşayı düzenleyen güçlerin, Türkiye için de aynısını istemediğini mi sanıyorsunuz?
Yakın zamanda yaşadığımız Gezi olayları ve 17 aralık bir gözdağı, bir hazırlık değil miydi?
Milletimizin sağ duyusu ve güçlü imanı sayesinde başarılı olamadılar, olamayacaklar da. Denemeler devam edecek mi?
Elbette.
Biz imanlı bir millet olarak hepsine hazırız. Şu an ülkemizde birliği sağlamamızın, kavgaları bırakmamızın en gerekli olduğu günlerden geçiyoruz.
Acil olarak kurtarılması gereken ana unsur, birliğimiz, kardeşliğimiz.
Çünkü Türkiye’yi karışıklığa sürüklemeyi amaçlayan bir plan ile karşı karşıyayız. Bu planı hayata geçirenlerin isteği, ülkeyi bölmek, Güneydoğu’da Türkiye’den koparılacak topraklar üzerinde bir Kürt devleti kurmak.
Bunu da fitne ve fücur ile elde etmeye çalışıyorlar.
Milletçe bu oyuna gelmememiz çok önemli.
Hükümetin güçlü olması, her türlü fitnenin cevabının hukuk ve kanunlar çerçevesinde verilmesi gerekmektedir. Millet olarak da bize düşen ülkemizin hayrına olarak iktidarı vargücümüz ile desteklemektir. Aksi kimseye fayda getirmeyecektir.
Öncelikle şu gerçeğin altını çizelim: Yolsuzluk gibi haksız kazançlar hukuk, kanun ölçüleri ışığında çok net çözülebilecek ve geri tanzim edilebilecek hareketlerdir. Sonuna kadar takip edilip adaletin yerini bulmasını sağlamak devletin halkına borcudur. Sonuçlanacağına şüphemiz olmasın.
Ancak dikkat edilmesi gereken nokta; çoğu ülkede ve iktidarlarda yaşanan bir takım eksikliklerin, kanun ve hukuk yolu ile düzeltilmesi mümkünken, bunun, hükümeti devirmek, ülkeyi zora sürüklemek için kullanılabileceği gerçeğidir. Nitekim ülkemizde de bu durum kötü amaçlı olarak kullanılmaktadır. Birileri işler istedikleri gibi gitmiyor diye Başbakanı görevinden almak istiyorsa bilsinler ki vermeyeceğiz! Bu söz konusu bile olamaz. Bu gerçeği Sn. Adnan Oktar bir konuşmasında çok güzel dile getirmiştir:
“Hükümetin gitmesi, bir başbakanın harcanması bu kadar kolay, ucuz değil. Burası bir üçüncü dünya ülkesi değil. Kaliteli bir ülkeyiz biz. Dolayısıyla böyle bir şeye müsaade etmeyiz. Her şey hukuk ölçüleri içerisinde, makul ve akıl ölçüleri içerisinde olsun.”
(A9 TV; 27 Aralık 2013)
Yolsuzluk olayları ile başlayan gergin günler, karşılıklı görüntü ve ses kasetleri mücadelesi olarak sürerken, bu kavganın hangi yıkımlara geçiş olarak olarak kullanılacağını iyi analiz etmek gerek. Bu analizi yaparken AK Parti döneminde gerçekleştirilen pek çok gelişmenin de gözününde bulundurulması gerekir. Çünkü olayların perde arkası, biliyoruz ki bu gelişmelerde saklı.
Ak Parti dönemindeki birkaç gelişmeyi hatırlatmak perdenin gerisini görmeye yetecektir:
Hiç düşünür müydünüz bir gün IMF’ye borcumuzun sıfırlanacağını? Alışmıştık artık sürekli borçla yaşamaya. Ama ne oldu? AKP döneminde IMF borcu en yuksek seviyede devr alındı, (16.2 milyar dolar), 2013 yılında sıfırlandı.
Milli gelirimiz 1990-2002 arasında %66 artarken, 2002-2014'te %350 arttı. (230 milyardan 820'ye çıkarak)
AK Parti iktidarı döneminde 2.021 yeni sağlık tesisi inşa edildi. Sağlık ocakları sayısı ise 1.572′den 5.268′e yükseltildi.
İlaç fiyatları 300 kez düştü.
2002’den 2011 yılına kadar geçen 9 yıllık süre zarfında kişi başı milli gelir, 3.492 $’dan 10.469 $’a çıktı.
İhracatımız 2002′de 36 milyar dolar iken , 2012′de 153 milyar dolara yükseldi.
Ekonomimize büyük katkı sağlayacak 3. havaalanı ve Kanal Avrupa projeleri planlandı.
Ukrayna ile ortaklaşa uçak üretimi projesi kapsamında görüşmeler yapıldı.
Bunlardan daha da önemlisi ülkemizde derin demokrasinin yaşanması için güçlü, kararlı adımlar atıldı. Artık işkence haberleri duymuyoruz, terör örgütleri ülkemizde cirit atmıyor, bugün kaç kişi ölecek diye endişemiz yok.
Bu gelişmeler gösteriyor ki Türkiye, Ortadoğu’da lider ve örnek ülke olma yolunda güçlü adımlarla ilerliyor.
Büyük Türkiye’yi istemeyenler bunu kardeşliğimizi, birliğimizi, beraberliğimizi bozarak, gerçekleştirmek istiyorlar. Türk, Kürt, Çerkez ve diğer etnik kökenli kardeşlerimiz arasında suni kavga oluşturarak birbirimize düşürmeye, böylece gücümüzü kırmaya çalışıyorlar. Bu art niyetli hedefe karşı Sn. Başbakanımızın mitinglerde sürekli birlik, beraberlik çağrısı yapması, kurulan tuzağı bozmak adına takdire şayandır. Bölücü düzenler karşısında dimdik, kararlılıkla mücadele etmek kolay bir iş değildir. Cesur, kararlı, imanlı bir birlik gerektirir. Bu açıdan, sadece Allah’tan korkan, şartlar ne olursa olsun haktan yana duran bir Başbakanımızın olması büyük bir nimettir.
Sn. Başbakanımızın Çorlu’da halka hitaben yaptığı konuşmasından bir kesit hepimizin düsturu olmalıdır:
“Biz tek milletiz. Bu millet kavramının içinde Türk, Kürt, Çerkez, Abaza, Gürcü, Roman 36 farklı etnik köken var. Biz hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Biriz, hep beraberiz, beraber Türkiye`yiz. Birbirimizi paradan puldan makamdan dolayı sevmeyeceğiz. Birbirimizi yaratandan dolayı seveceğiz. Tek bayrak tek millet diyoruz. Tek vatan diyoruz 780 bin kilometrelik alanda tek vatan diyoruz. Tek devlet diyoruz. Bölgesel, etnik ve dinsel milliyetçiliğe hayır diyoruz. Bunlar AK Partinin ilkeleridir”
http://www.trakyagundem.net/haber_detay.asp?haberID=243
Kardeşlikle, imanla, sevgiyle birbirine kenetlenmiş bir milleti bölmek için kurulacak her tuzak, bilinmeli ki baştan bozulmuştur.