Modern Toplumlarda
Düşün(e)meyen Zihinlerin Köleleşmesi
Düşün(e)meyen Zihinlerin Köleleşmesi
Şu sıralar eğitim sistemimize ait birtakım uygulamalar geliştiriliyor, değiştiriliyor ve hatta yürürlükten kaldırılıyor. Bazı derslerin öğretiliş şekli teknolojik aletlerle desteklenerek, öğrenme olgusu, daha da verimli bir hale getiriliyor. Bu gibi modern uygulamalardan toplum olarak daha fazla yararlanacağımız, dolayısıyla eğitim sistemimizdeki kalitenin artmasında önemli ve büyük gelişmelerin olacağı da apaçık bir gerçek doğrusu.
Eğitim ve öğretim hayatımızda, bilgiye ulaşmanın ve bilge kişi olmanın yegâne yolu sanki ezberden geçermişçesine, ezberciliğe alışmış ve alıştırılmışız. Bu yüzden de, adına ne dersek diyelim; bilişim, teknoloji ya da uzay çağında yaşayan modern insanlar olarak bizler, Antik Yunan tarihindeki filozoflar bir tarafa, onların etraflarında bulunan öğrencilerinin düşündüklerini dahi düşünemeyecek kadar düşünce dünyamızda gerilerde kalmışız. Bunun için de derslerin müfredatlarındaki değişikliklerin yanı sıra, insanların zihinlerinin önünde engeller oluşmasına sebebiyet veren ezberci zihniyetin yerine soran, sorgulayan, orijinal fikirler üreten beyinler yetiştirmeliyiz. İlköğretim, lise, hatta üniversite öğrencilerinin derdi, okutulan derslerden ezberci bir zihniyetle bir şekilde geçip de, okuldan mezun olma derdi olmamalıdır.
Bilgiye, farklı kişilerden ve yerlerden de ulaşılabileceğini bilen ve ezberlenen bilginin bir gün kullanılmadığında unutulabileceğinin farkında olan Sokrates, bunun için de aslolanın düşünmek ve düşündürmek olduğunu, düşünebilen bireyin bilgiye rahatça ulaşabileceğini ifade etmek için, ‘’ Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.’’ demiştir. Bu büyük düşünür, bilgi yüklenilmemiş ya da bütün bilgileri içeren kaynaklara sahip olunmayan ya da bunların ezberlenmediği bir hayat için değil de, ‘’Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez.’’ dememiş miydi M.Ö. 400’ lü yıllarda.
Daha önce birkaç filmini de beğenerek izlediğim, son dönem Türk sinemacılardan olan Ezel Akay’ ın, geçmiş senelerde popüler bir dergi ile birlikte, İstanbulluların üzerinde yaptığı bir deney ile desteklemek istiyorum bu savımı. Bu fotoğrafta, toplum olarak bizlerin nasıl bir grup psikolojisiyle sorgulamadan yaşadığımızı daha iyi göreceğiz. Sorgulayan, düşünen, öğrenim hayatında kendisinden düşünmesi ve düşündürülmesi istenilen Sokrates’ in, Descartes’ ın torunlarıyla aramızdaki farkı trajikomik bir durumla daha iyi fark edeceğimiz adeta bir ‘’zihinsel kölelik’’ gerçekliğiyle sonlandırıyorum yazımı.
Sinemacı Ezel Akay elindeki megafonla koyu renk elbiseler ve siyah pardösüler giyen ekibiyle birlikte önce bir parka giderler. Parkta oturan, gezen, etrafı seyreden bir sürü insan vardır. Akay, elindeki megafonla kalabalığa doğru bir emir verir: “Herkes ayağa kalksın!” Emri duyan, Akay’ı ve ekibini gören herkes ayağa kalkar.
Sonra Eminönü İskelesi’nde, yine sert bir emirle: “Herkes yere çöksün!” diye bağırır. Gemiden inenler, bilet kuyruğunda bekleyenler, emri duyan herkes yere çöker. Bundan sonra da Mecidiyeköy’ deki stadyumun önüne giderler. Megafonla: “Herkes ellerini kaldırıp duvara yaslansın!” emri duyuldu. Stadyuma girmek için kuyrukta bekleyen futbol seyircileri, hemen emre uyarlar.
Daha sonra bir fabrikanın önüne giderler. Fabrikanın girişine bir masa koyarlar ve masanın üzerine bir evrak yerleştirerek işçilere emri verirler: “Herkes içeriye girerken bu kâğıtlara parmak basacak!” Giren parmağını basar. Kimsenin aklına “Siz kimsiniz? Neden bu kâğıtlara parmak basıyoruz?” diye sormak gelmez.
Sonra Beyoğlu’na gelirler. İstiklal Caddesi’ nde gezinen, kalabalığa yine sert bir emir verilir: “Herkes sıraya girsin, arama var!” Emri duyan herkes koyun sürüsü gibi sessizce sıraya girer. Ancak caddede dolaşan bir çift bu emre uymaz. Ekiptekilerden biri onlara doğru bağırır: ''Hey siz ikiniz! Emri duymadınız mı?'' Kendilerine seslenildiğini anlayan ve herkesin sıraya girdiğini gören adam cevap verir: ''Who are you? What is happening here?” Sıraya girenler içerisinde takım elbiseli bir bey de, ekibe yardımcı olmanın verdiği gurur ve heyecanla lafa karışır: ''Adam turist, İngilizce konuşuyor.'' der. Ekip elemanı gülmemek için kendisini zor tutar: ''Ne diyor peki?'' diye sorar. Bunun üzerine ekipteki o bey de,''turistin Siz kimsiniz, burada neler oluyor?'' diye sorduğunu söyler.
Sonra Eminönü İskelesi’nde, yine sert bir emirle: “Herkes yere çöksün!” diye bağırır. Gemiden inenler, bilet kuyruğunda bekleyenler, emri duyan herkes yere çöker. Bundan sonra da Mecidiyeköy’ deki stadyumun önüne giderler. Megafonla: “Herkes ellerini kaldırıp duvara yaslansın!” emri duyuldu. Stadyuma girmek için kuyrukta bekleyen futbol seyircileri, hemen emre uyarlar.
Daha sonra bir fabrikanın önüne giderler. Fabrikanın girişine bir masa koyarlar ve masanın üzerine bir evrak yerleştirerek işçilere emri verirler: “Herkes içeriye girerken bu kâğıtlara parmak basacak!” Giren parmağını basar. Kimsenin aklına “Siz kimsiniz? Neden bu kâğıtlara parmak basıyoruz?” diye sormak gelmez.
Sonra Beyoğlu’na gelirler. İstiklal Caddesi’ nde gezinen, kalabalığa yine sert bir emir verilir: “Herkes sıraya girsin, arama var!” Emri duyan herkes koyun sürüsü gibi sessizce sıraya girer. Ancak caddede dolaşan bir çift bu emre uymaz. Ekiptekilerden biri onlara doğru bağırır: ''Hey siz ikiniz! Emri duymadınız mı?'' Kendilerine seslenildiğini anlayan ve herkesin sıraya girdiğini gören adam cevap verir: ''Who are you? What is happening here?” Sıraya girenler içerisinde takım elbiseli bir bey de, ekibe yardımcı olmanın verdiği gurur ve heyecanla lafa karışır: ''Adam turist, İngilizce konuşuyor.'' der. Ekip elemanı gülmemek için kendisini zor tutar: ''Ne diyor peki?'' diye sorar. Bunun üzerine ekipteki o bey de,''turistin Siz kimsiniz, burada neler oluyor?'' diye sorduğunu söyler.
Bir başka yazımızda görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.
Yafes ŞEKER