İslamiyetin Doğuşundan günümüze kadar gelen bu kutsal ay. İslam Alemi tarafından her yıl beklenen bu mübarek ay için çok özel hazırlıklar yapılır.
Kimi ilk kez çocuğuna oruç tutmanın keyfini yaşatırken kimi ise rahatsızlığından dolayı tutamayacağı oruç için acı çeker. Kimi komuşusu aç iken uyuyamaz ve akşam iftarını yaparken komşusunu düşünürken sahura nasıl bir ikramda bulunayım diyerek orucunu mahcubiyet duyguları içinde açarken derin hüzünlere dalar.
Kimi el açıp Allaha bu orucu tutmayı nasip ettiğin için sana şükürler ya Rab derken kimi ise bu günün anlamına önemine binaen yakın akraba dost veya komuşusuna alacağı tatlının hesabını yapar. velhasıl her müslüman bir farklı yaşar mübarek ramazanı.
Aslında aslolanda budur. Bu kutsal ay içinde Açlığı tatmak Açlıkla yapılan bu ibadeti diğer zamanlarda aç olan insanları hatırlamak. Aç yaşayan insanların halini bilmek hatta açlıkla terbiyenin olmayacağını anlamak adına dinimizin bize sunduğu bu kutsal ibadet şekli biz müslümanlara özel bir ibadettir.
Diğer inanışlarıda benzeri olsada kimi inanışa göre et yenmez kimi inanışa göre tam doyulmaz kimi inanışa görede yarım açlık hali yaşanarak beden terbiye edilerek ibadet yapılır.
Ama gerçeği söylemek gerekirse islam ınanışındaki bu kutsal ibadet şekli her inanışın gıbta ile baktığı bir durumdur.
Her müslüman bilir ki oruç beden terbiyesi ile beraber vucudun bir ay dinlendirilmesinin islam açısından bir ibadet olup tıbbi yararlarını ise tıp dünyası anlatmakla bitiremez.
Akşam iftar için hazırlanan yemek çeşitleri gün boyu yiyeceklerimize eş değer hazırlansa da Diyanetin bu konudaki tek tutumu akşam iftarda fazla kaçırmayın, israftan kaçının demekten öteye geçmez.
Bazı TV programlarında ise akşam iftar menüleri şu yada bu şekilde olmalı derken yıl boyu bahsettiği ürünleri tadamayandan habersizlerdir.
Bazı kişiler de vardır ki kendilerini Müslüman olarak adleder . Ne komşu ,ne yakın akraba , ne Teravih namazı , nede aç yatan komuşusundan bir haberdir.
Gece sahurda tıka basa tıkınır. Akşamları da bir haftalık yiyeceği önüne koyarak iftar açar. Yan kapıdaki komşusunun belkide sıcak bir çorbası kaynamamıştır.
Bu zatı muhterem ise o bir haftalık yiyeceği artık yaparak çöpe atar.
Aslında islamda bu ve benzeri insanların açıklmasıda mevcuttur. Bunlar aç kalmaktan öteye gidemiyen ama oruç tuttuklarını düşünen tiplerdir.
İslam konusunda fetva verecek en son kişi olmam gerekirken bu konuda düşüncelerimi yazdığım için kendimi suçlu hissetmiyor da değilim.
Yazmama neden olan ise; Bu tesbitlerimin ülkemizin her ili, ilçesi , hatta mahallesinde var oluşudur.
İkamet ettiğim ilçe Başakşehir , yani İslam inancının yoğun yaşanıldığına inanılan ilçelerinden biri olarak bilinir.
Bu mahallede tam sekiz yıldır aynı adreste ikamet etmekteyim. Müslüman olduğum herkes tarafından bilinir. Kütüphanem ise islam ile ilgili kitaplarla doludur. Çocuklarımın isimleri de islam-i isimler olmakla beraber kendimde peygamber ismi taşımaktayım.
Fakat bu şehirde sekiz kurban bayramı ve sekiz ramazan-ı şerif geçirmeme rağmen ne bir kurban bayramında bir parça et , ne de ramazanda bir tatlı ikramı yaşamadım.
Eğer inancı ile ön plana çıkan bu ilçe böyle ise diğer ilçeleri Rabbim korusun.
Acaba belediye başkanlarının sokaklarda caddelerde rekor kırılacak derecede iftar sofraları kurmasının altında unutulan islami gelenekleri hatırlatmak mı yatıyor.
Komuşularını fakirleri yoksulları muhtaçları açları bu mübarek ayda unutmamak ümidi ile kalın sağlıcakla.
İbrahim Erdem Karabulut
İbrahim erdem karabulut un sivilhaberdeki ilk yazısı sanıyorum ama yazıyı iyi okursanız mesajı o kadar duyguluki anlatımı o kadar sadeki vallaha ne diyeyim helal olsun ağzına sağlık. ibrahim erdem karabulut ağzına sağlık amca.