Öneş'e göre operasyonun asıl hedefi

MİT'in eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, MİT olayını değerlendirdi. Esas hedef Hakan Fidan olmadığını belirten Öneş, durumu' örneğine rastlanmayacak olay' olarak değerlendirdi.

Öneş'e göre operasyonun asıl hedefi
İLİŞKİLİ HABERLER

Fadime Özkan'ın röportajı

Öneş: MİT’in PKK içine sızması sadece alkışı gerektirir. MİT Müsteşarı Fidan üzerinden Başbakan Erdoğan’ın ve Türkiye’nin derinlik kazanan dış politikasının hedef alındığı ise çok net anlaşılmaktadır.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve iki MİT mensubunun ifadeye çağrılmasıyla başlayan “kriz” hali devam ediyor. Çağrı’nın KCK davası ve Oslo görüşmeleriyle ilgili olduğu biliniyor ama Özel Yetkili Savcının, ancak özel izne tabi olarak yapılabilecek bir çağrıyı teamüllere ve yasaya olarak neden yaptığı, bunun arkasında ne olduğu henüz yeterince bilinmiyor, şok ve kriz de sürüyor. Olanı anlamak, olması gerekeni hatırlamak için eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş ile konuştuk.

Milli İstihbarat Teşkilatı’nda 41 yıl çalışan Öneş, Emre Taner’in Müsteşar yardımcılığını yaptı. Sönmez Köksal'ın müsteşarlığı döneminde Psikolojik İstihbarat Başkanlığı görevine getirildi, MİT’in sivilleşmesi sürecine katkı sundu. Ayrıca vurgulamak gerekir ki Cevat Öneş, Türkiye’de Kürt sorununu iyi bilen sayılı “akil adam”dan biridir.

Biri görevdeki olmak üzere iki MİT Müsteşarı ve bir yardımcının KCK soruşturmasını yürüten özel yetkili savcılar tarafından ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadeye çağrılmasıyla başlayan “durum”un çok önemli, çok büyük ve çok karmaşık bir durum olduğunda hemen herkes hemfikir ama nedenini anlamakta, adlandırmakta hem zorlanılıyor hem farklılaşılıyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Olağan dışı bir olayla karşılaştığımız bir gerçek. Bir tarafta, ülkenin en hassas kurumlarından MİT ve mevcut Müsteşarı Hakan Fidan ile emekli Müsteşar Emre Taner, emekli Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve görevde bulunan iki personel var. Diğer tarafta, Emniyet’in hazırladığı dosyaya dayanarak, şüphelilik çağrısını çıkaran Özel Yetkili Savcı bulunuyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan ile ilgili seçilmişlerin ve atanmışların bilgi sahibi olmadıkları ifade ediliyor. Yetkili Başsavcı da habersiz. Ancak çıkarılan ‘celp’in dayandırıldığı iddiaların, medyaya özel ve hukuka aykırı şekilde servis yapıldığı anlaşılıyor. İddialarla, oluşturulmak istenilen ortamda, hedef şahsiyetler yıpratılırken, ülkenin en önemli ve hassas kurumunun, kaçınılmaz şekilde yıpratılma süreci başlatılıyor. Gelişmeler, Uludere olayında görüldüğü gibi Başbakan’ın ve iktidarının da yıpratılmak istendiği görüntüsünü ortaya çıkarıyor.

ÖRNEĞİNE RASTLANMAYACAK BİR OLAY

Bunu biraz daha açalım.

Sivil-demokratik siyasi iradenin hâkim olduğu bir devlet yapısında, farklı bir kurumun (Emniyet), başka bir kurumla (MİT) ilgili olarak tespit ettiği, bazı soru işaretleri taşıyan konuları, resmi bir talep ve bilgilendirme ile yetkili makama (yasal olan bizzat Başbakan’ın kendisine) sunmadan ve gerçeğin hukuki-idari araştırılması kanallarının kullanılması yollarını kapatarak, özel yargılama mekanizmasının harekete geçirilmek istenmesi denemesi, örneğine rastlanabilecek bir durum değildir. Özellikle, emniyet-yargı bünyesinde, ‘otoriterleşme’ eğilimleri gösteren bir yapının, siyasi iradeden de ayrışarak ve kuşatma eğilimleri göstererek, kurumsal yapıları ve siyaseti etkileyebilme arayışında olduğu iddiaları üzerinde önemle durulması hususu, hassasiyet kazanan bir mesele olmuştur.

BAŞBAKAN’IN ALDIĞI RİSK BÜYÜK

MİT üzerinden yürüyen ‘operasyon’un asıl hedefi Başbakan Erdoğan’dır, Oslo görüşmeleri ve dolayısıyla Kürt meselesine masa başında çözüm aranması buna neden olmuştur tezi var, malumunuz. Sizin yorumunuz ne?

Kürt meselesi gibi devasa bir konuyla bağlantıları olan PKK’nın silahlarının gömülmesi için yapılmakta olan/yapılacak olan çalışmalar, Türkiye’nin en önemli ve öncelikli konularındandır. Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, geliştirilmesi, insanlarının mutluluğu için verilen mücadelenin, temel ayaklarındandır. Başbakan’ın kararıyla yapılan Oslo görüşmeleri, çözüm arayışlarının çok önemli bir parçasıdır. Kesintiye uğrayan sürece rağmen, yeni süreçlerde ihtiyaç duyulacak deneyimler için bir veri de oluşturmuştur. Çözüm süreçleri, çok güçlü bir siyasi iradeyi zorunlu kıldığı gibi, çalışmalara devamlılık kazandırılabilmesi hususu da, deneyimlerden yararlanılabilmesi hususuna önem kazandırır. Başbakan’ın gösterdiği irade ve aldığı risk, sadece alkışlanabilir. Görüşme süreçleri, olması kaçınılmaz, silahlı mücadele şartlarını da zayıflatmaz. Barışçıl mücadele süreçlerini engelleyen, silahlı mücadele yöntemlerinin kullanılmasına öncelik veren politikalardan sonuç alınamayacağını, yaşanan deneyimler göstermektedir. Henüz, tamamen ortadan kaldırmakta zorlanmakta olduğumuz vesayet zihniyetinin kurumsallaşmasını sağlayan yanlış politikaların, yeniden canlandırılmasına zemin hazırlayabilecek, düşüncelerden arınmamız gerekiyor. Başbakan’ın demokratik-barışçıl çözüm politikalarında, zafiyet yaratmakta olduğu değerlendirmelerine katılıyorum.

PKK’YA SIZAN MİT ANCAK ALKIŞLANIR

MİT ile KCK arasında varılmış mutabakata ilişkin belgeler yayınlandı. MİT’in PKK içine sızmış olduğu da görüldü. Bunu nasıl okuyalım? KCK faaliyetlerinden haberdar olmak ve “olası eylemleri” önlemek, kontrol etmek ve örgüte istikamet vermek midir maksat? Ama “MİT bu görevini sonradan savsakladı” da deniyor?

Yayınlanan belgelere göre bir mutabakattan bahsedemeyiz. Protokoller, tarafların görüşmelerinin, çerçevesini gösterir. Ortada, Hükümetin bir kabulü söz konusu değildir. Görüşmelerle, Hükümetin somut talepleri, doğrudan tespit edebilme, gerçek niyetleri okuyabilme arayışından bahsedilebilinir.

MİT’in KCK içinde haber alma ağını genişletmesi ise sadece alkışlanabilir. Bu ağ içerisinde yer alan elemanlar, profesyonel MİT mensupları olmayıp, örgütle doğrudan bağlantılı şahıslardır. Motivasyonlarına göre bilgi verirler ve bilgilerinin güvenirlik dereceleri farklıdır. Bu durumun değerlendirilmesini ve denetimini, hiçbir zaman emniyet ve yargı yapamaz. MİT’in kendi bünyesindeki, bağımsız-uzman denetim mekanizmaları yapabilir. Bu tartışmalar, savunma-güvenlik-istihbarat sektörünün “hesapverebilirlik-denetlenebilirlilik” sorununun çözülmesi ihtiyacını tekrar gündeme taşıması bakımından yarar sağlamıştır.

KCK’YI MİT KURDURDU TEZİ, HAYAL ÜRÜNÜDÜR

Peki, KCK'nın terör örgütü PKK’nın bir “alternatifi” olsun diye devlet tarafından kurdurulmuş olabileceği tezine ne diyorsunuz? Bu tezin sahipleri örnek olarak da İngiltere’yi gösteriyor. PKK’nın zaten MİT tarafından kurulduğu tezi de pek zayıf değil biliyorsunuz. Ne diyorsunuz?

Hayal ürünü, üretilmiş iddialar olarak cevaplandırılabilir. KCK, Öcalan’ın 2005 yılından itibaren, PKK’yı legalize edebilmek için, gelişen şartlarla uyum sağlayabilmek için şekillendirmeye çalıştığı bir yapılanmadır. PKK’nın ve KCK’nın Devlet tarafından kurdurulduğu iddiasıyla, MİT’i hedef alan yönlendirmelere, öncelikle medya içerisinde rastlanılması dikkat çekicidir. Belirli süreçlerde, PKK içerisindeki bazı gruplarla, devlet bağlantılı bazı meşruiyeti olmayan yapıların kurdukları iddia edilen ilişkilerin, Devlet (MİT)-PKK birlikteliği olarak gösterilmek istenmesinin amacını, deşifre etmek gerekir. Yıkılmakta olan bir vesayetçi zihniyetin yerini, farklı bir vesayetçi zihniyet mi doldurmak istemektedir. Siyasi iktidarın ve demokratik muhalefetin, çok hassasiyet göstermesi gereken bir konu gündemde bulunmaktadır. MİT üzerinden, devlet yıpratılırken ve gündem şekillendirilmeye çalışılırken, siyasi iktidarı da hedef alan, zayıflatmak isteyen bir yapının arayışından şüphe etmeliyiz.

Olayın, durumun bir de MİT müsteşarı Hakan Fidan ile ilgili boyutu var. Daha önce hiçbir devlet, başka bir devletin istihbarat kurumu başına gelen bir isim hakkında görüş bildirmemişken İsrail Hakan Fidan göreve geldiğinde, duyduğu rahatsızlığı alenen ortaya dökmüştü. Kişiye özel bir operasyon mudur bu, yoksa daha geniş ve kalıcı bir amaca mı matuftur?

Başbakan’ın güvenini kazanan Hakan Fidan üzerinden, gerçek hedefin Başbakan ve Türkiye’nin derinlik kazanan dış politika hedefleri olduğu, günümüzde daha net anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin yeni ulusal güvenlik politikasını hedef alıyor olabilir mi peki?

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, Türkiye’nin yeni dış politika hedefleriyle uyumlu, yenilenme-gelişme çalışmalarının engellenmek istendiğini, tereddüt etmeden ifade edebiliriz.

PKK’YA ENDEKSLENMEDEN YAPILMASI GEREKENLER

Kürt meselesinde geçen son altı ayda yaşananlar da çok şaşırtıcıydı. Kronolojik olarak bakarsak, Temmuz ayında gerçekleşen Silvan saldırısıyla birlikte değişen bir resim var ortada. Oslo görüşmelerinden anladığımız kadarıyla MİT-PKK görüşmeleri epey ilerlemiş, hemen her alanda bir noktaya varılmışken PKK’nın aniden tutum değiştirmişti. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Kapsamlı, güçlü çözüm iradesi gerektiren, bir demokratikleşme projesi gerçekleştirilemediği için, Oslo görüşmelerine devamlılık kazandırılamamıştır. Toplumsal çözüm psikolojisinin-desteğinin yaratılamayışı karşısında, farklılık gösteren provokasyonlara, engellemelere açık bir ortam oluşmuştur. Sürekli değişen bölgesel konjonktürler, PKK’nın araçsallaştırılabildiği, yeni boşlukları ortaya çıkarmaktadır. Bu durum, PKK’nın talepler çıtasını da yükseltebilmektedir. Milliyetçi söylem ve gelişen güvenlik öncelikli stratejik mücadele yöntemleriyle de, çözüm sonuçları alınamamaktadır.

Siz ne yapılmasını önerirsiniz?

PKK’ya endekslenmeden; 1) Nitelikli bir demokratikleşme sürecinin başlatılması 2) Yeni Anayasa inşa sürecinin, çok verimli değerlendirilmesi 3) Yol temizliği yaparak ‘güven’ ortamının hazırlanması 4) Hedefleri gösteren bir yol haritasının, toplumla paylaşılması 5) Parlamentoyu, siyaset kurumlarını, toplumu devreye sokan bir siyasi bakışın şekillendirilebilmesi 6) PKK’nın silahlarının gömülmesini sağlayıcı bir projenin, paralel olarak uygulamaya geçirilebilmesi 7) Uygun şartlar ve zamanın ruhunu dikkate alarak, milletin benimseyebileceği bir affın çıkarılarak, yeni ve güçlü bir toplumsal sözleşmenin yapılabileceğinin iradesinin gösterilebilmesi, gibi planlanmış, içselleştirilmiş bir irade oluşumuyla, çalışmalar yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

BDP VE ÖCALAN’IN KCK’DAN KURTULMA ŞANSI VAR

Öcalan’ın avukatlarıyla İmralı’da yaptığı 6 Temmuz ve 27 Temmuz görüşmelerindeki noktalara dair ne demek istersiniz? Prof. Mehmet Özcan’ın “Terörün Matruşkası: KCK” kitabında yer alan “KCK’nın Öcalan’a şantaj yaptığı” bilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öcalan’ın ‘devlet de, örgüt de beni kullandı’ söylemi anlamlıdır. Silahlı gücün yönetim kadrosu (Kandil) ile Öcalan arasında, karşılıklı ihtiyaca dayanan bir denge siyasetenin bulunduğu gözlenmektedir. Kandil’in bölgesel değişen konjonktürlerle de bağlı olarak, bağımsız siyaset üretebildiği söylenemez. Öcalan’ın etkileyebildiği kitleler üzerindeki yüksek duygusallığa dayanan etkisi, çözüm çalışmalarında, önemli aktörlerden olma rolünü korumakta olduğunu göstermektedir. Bu sebeple, Kandil ve KCK’ın Öcalan’ı dışlayarak, etkili inisiyatif oluşturabilme potansiyelleri bulunmamaktadır. Tersine, Öcalan- BDP çizgisinin, belirli merkezlerle muhtemel bağımlılıkları bulunan, silahlı mücadeleyi sürdürme kararlılığında bulunan grupları dışlayarak, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi sürecine katkı sunabilecek potansiyellerini, etkili şekilde kullanabilme şansları bulunmaktadır.

ULUDERE’DEN ÇIKARILACAK DERSLER VAR

Uludere’de 34 sivil vatandaşın sınırı geçen grupta PKK’lar olduğu, özellikle de Bahoz Erdal olduğu zannı-istihbaratıyla F16’ların bombalarıyla öldü. Bu, şüphesiz çok elim, çok feci bir olay. Uludere’de sizce ne oldu?

Ortaya çıkan gerçekler, uygulama için çok ciddi bir karar verme hatasının bulunduğunu gösterir mahiyettedir. Bahoz Erdal’ın, öldürülen grup içinde olması durumu dahi bu gerçeği değiştirmez. Meselenin arka planında, hala araştırılan hususlar bulunmasına rağmen, meseleye güvenlikçi motivasyon ile yaklaşılmasının, getirdiği ağır sonuçların, tekrarlanmaması için, olaydan çıkarılacak önemli dersler mevcuttur.

İKİNCİ ULUDERE OLAYI

Uludere’de olanla bugün MİT üzerinden olan arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Son gelişmeler için ‘ikinci Uludere olayı yaşandı’ ifadesini kullanıyorum. Birinci Uludere olayı, siyasi iradeyi yıpratan ve çözüm şartlarını ağırlaştıran bir durumu ortaya çıkarmıştı. MİT üzerinde olanda; kullanılan yanlış yöntem, şüphe çeken bir ‘zihniyet’ bakışı, bölgesel risklerin yakın tehdit oluşturduğu bir süreçte, çok hassas bir kurumu hedef alan ve barış için görüşme şartlarına karşı çıkan bir görüntüyü vermesi ve siyasi iradeden bağımsız inisiyatif almak istemesi sebepleriyle, kaotik bir ortamın oluşumuna sebep olmuştur.

Uludere ile çok başarılı giden askeri operasyonların, MİT üzerine düşürülen “gölge” ile de PKK ve Kürt meselesinin siyasi çözüm yolunun kesilmek istendiği yorumlarını akla yatkın ve tutarlı buluyor musunuz, siz nasıl yorumluyorsunuz?

Benzer sorular, ciddi-güvenilir-saygın kalemler ve akademisyenler tarafından da dile getirilmektedir. Gösterilen tepkiler, Türkiye demokratik gelişiminin niteliklerini göstermesi yönüyle de sevindiricidir.

ÇÖZÜME ODAKLANAN İRADE ŞART

Güç bela yakalanan imkanlar birer birer tüketiliyor. Bu yolla Kürt meselesinin halli konusunda zemin bir kez daha mı değiştiriyor?

Toplumsal dinamikler ve maniple edilmeyen toplum, çözümü talep etmekte, barışçı yöntemlerin ağırlıklı olarak kullanılmasına destek vermektedir. Üzüntü ile ifade ediyorum, elverişli potansiyele rağmen, sorunların çözümü politikalarının üretilmesi ve uygulamalarında, siyaset aktörleri, yeterli cevapları verememektedirler. Koşullar elverişlidir, ancak yeni bir Türkiye iklimi yaratılarak, çözümlere kilitlenen bir iradeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Kürt meselesinin çözülmesi, PKK’nın silah bırakması için siyasi çözüm arayışı belli bir miktar yol alsa da akamete uğramış, uğratılmış görünüyor. Lakin, şu son ve çok çetin kavgaya bakınca, sorunun bu yolla çözümünü iddia etmek de çok naif ve kırılgan bir hal mi alıyor?

Meseleye, sadece PKK açısından, MİT üzerinde yoğunlaşan tartışmalar çerçevesinde bakamayız. Sivil, nitelikli-demokratik siyasetlerin öncülüğünde, Türkiye’yi demokratikleştiren, demokrasiyi kurumsallaştıran, hukuk-adalet hâkimiyetini sağlayan, üreten, çözüm iradelerini ortaya çıkaran bir sürece, devamlılık kazandırılması ihtiyacı, temel sorunumuzdur.


SİVİL HABER

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner309

banner225

banner209