MMG'den Basın Açıklaması

MMG'den Basın Açıklaması:

MMG'den Basın Açıklaması
Mimar ve Mühendisler Grubu olarak İş sağlığı ve güvenliği konusunda son yıllarda Ülkemizdeki gelişmeleri ve değişimleri takip ediyor; görüş ve önerilerimizi her platformda ilgili makamlarla paylaşıyoruz. Ancak son zamanlarda yaşanan acı olaylar göstermektedir ki, gelinen nokta arzu edilen seviyede değildir.

Başta Hükümetimiz olmak üzere tüm tarafların, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yapılması gerekenlerin acilen hayata geçirilmesi amacıyla bu bildiriyi kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Güvenli çalışma ortamı, iş barışı ve verimliliğin olduğu kadar hızlı ve sağlıklı kalkınmanın da ön şartıdır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde iş sağlığı ve güvenliği, toplumsal kalkınmanın belirleyici unsurları arasında yer almaktadır. Çünkü iş kazaları ve meslek hastalıkları sonuçları itibariyle insan hayatını ve sağlığını tehdit etmesinin yanı sıra işletmeleri de ağır faturalara mahkûm etmektedir.

İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu gerek maddi ve gerekse manevi kayıplar, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma çabaları önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Ödenmesi gereken fatura ise bu ülkelerin GSMH’nın önemli bir bölümünü teşkil etmektedir.
İmalat sanayinde, madenlerde, tersanelerde, inşaatlardaki ölümlerin arkasında ağırlıklı olarak 'biraz daha ucuza getirme, daha çok cebe indirme' arayışı var. Esenyurt'ta alışveriş merkezi inşaatındaki işçilerin kaldığı çadır yangını faciası da bunlardan sadece biri. Daha geçen sene Ankara OSTİM'deki patlamada da 19 kişi yanarak, parçalanarak can verdi. Zonguldak'ta, Karadon Madenleri'nde tam 30 madencimiz can verdi. Toprağın altından cebinde nişanlısının hediye ettiği mendil çıkan gençler vardı.

Afşin Elbistan'da göz göre göre gelen toprak kaymasında hayatını kaybeden ve aylardır cesetlerine bile ulaşılamayan 9 işçi... 24 Şubat'ta Adana'da hidroelektrik santral inşaatında baraj kapağı yıkıldı ve 7 işçi hâlâ kayıp. Bu ağıtlar dinmeden, şimdi de Eskişehir-Mihalıççık’taki maden göçüğünde 4 insanımız can verdi.
Her yıl oluşan binlerce kaza, ölüm, yaralanma, hastalık, maddi zarar, işgücü kaybı, telafi edilemez manevi kayıplar, SGK'nın ödemek zorunda kaldığı tazminat ve sağlık harcamaları, mahkemelerdeki binlerce dava, Türkiye'nin bu alandaki kötü sicili, vatandaşlar arasındaki sosyal barışın bozulması Türkiye'de bir iş sağlığı ve güvenliği açığının bulunduğunu adeta haykırmaktadır. Ülkemizde en iyimser yaklaşımla, iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin yılda 10 milyar TL olduğu  tahmin edilmektedir. Bu rakamların yanında yaşanılan manevi kayıpların hiçbir değerle ölçülemeyeceğini de unutmamak lazım.
Türkiye’nin iş kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü olması Milli bir utanç kaynağıdır. Birincilik için Çin'le yarışıyoruz; aslında, Çin'in nüfusu, coğrafi ve iktisadi büyüklüğü, kalkınma düzeyi, insan hakları rejimi gibi hususlar dikkate alındığında, Türkiye'nin Çin'i fersah fersah geçtiği rahatlıkla söylenebilir.

Dramatik olanı, artık faciaların kanıksanır olması. İnsanlar ağıt yakarken “her işin bir riski var, yapacak bir şey yok”, “bu işçilerin kaderi” mealindeki cümleleri nereye koyacağız?
Çıkarılacak olan İSG yasası kapsamına girecek işletmeler için personel sayısı alt sınırı tartışmaları ise başka bir vahim durumdur. Oysa Ülkemizde toplam işletmelerin %99’unu oluşturan üç milyonun üzerinde KOBİ bulunmaktadır.

Bunların da %94,5 gibi çok büyük bir oranı, 1-9 arası işçi çalıştıran mikro seviyedeki işletmelerden oluşmaktadır. Ekonomik ve sosyal hayata, istihdama önemli katkılar sağlamalarına rağmen KOBİ’ler, istihdam, finansman, pazarlama vb. birçok sorunun yanında iş sağlığı ve güvenliği sorunları ile de karşı karşıyadırlar.

Düşük teknoloji kullanımı, vasıfsız işgücü, kayıt dışı istihdam, farkındalığın ve bilincin olmaması vb. hususlar, KOBİ’lerde iş kazaları ve meslek hastalıkları riskini arttırmaktadır. Türkiye'deki iş kazaları sonucu yaralanmaların yaklaşık yüzde 80’i ve ölümlü iş kazalarının yüzde 90'ı KOBİ'lerde meydana gelmektedir. Hal böyleyken çıkacak olan İSG yasasında sınırlama olmaksızın tüm işletmeler kapsanmalıdır.
İş Güvenliği Uzmanlığı sistemi maalesef tarafların(Çalışma Bakanlığı, İşverenler,  Meslek Odaları)  çekişmeleri arasında etkin bir uygulama alanına kavuşturulamamıştır. Denetimler yetersiz hatta sadece kazalardan sonra yapılıyor. Her bir işletmeye birer kere denetim yapılsa neredeyse yüz yılda bir sıra gelir. Devletin işletmecilikten sıyrılıp denetim mekanizmasını geliştirmesi ve etkinleştirmesi hayati öneme sahiptir.
Diğer yandan Kamu İhale Yasası(KİY), yerli sanayinin desteklenerek rekabetçi kılınması adına değiştirildi ancak yasadaki boşluklar kalitesizlikleri engelleyemedi. Olumlu bir şeyler yapmak isteyen kurumlar maalesef KİY nedeniyle istedikleri kalitede satın alma yapamadıklarını, en ucuza verenden almak zorunda kaldıklarını üzülerek anlatmaktalar. KİY’da yeniden düzenleme yapılarak optimum fiyat-kalite ve kamu yararı ekseninde karar alınabilmesi sağlanmalıdır.
2011 Eylül ayında İstanbul'da yapılan '19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi'nde Başbakanımızın yaptığı konuşma hafızalarda: “Sağlıklı ve sürdürülebilir bir iş gücü arzı oluşturmak, çalışanların yaşam kalitelerini yükseltmek, işletmelerde verimliliği artırmak ve üretim kalitesini geliştirmek için iş güvenliğini artıracak adımlar atılacaktır. Bu yaklaşımla hazırladığımız müstakil İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı ivedilikle yasalaştırılacak” dedi.

Mimar ve Mühendisler Grubu olarak Başbakanımızın, Şeyh Edebali’nin çağları aşan “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” nasihatinin özündeki insana değer verme eksenli düşündüklerini biliyor ve inanıyoruz. Ancak, o kutsal değerlerin, firavunlara taş çıkartırcasına çalışanlarını sömüren, sistemin tek kutsalının rekabet olduğunu düşünen ilkesiz patronlara, gelişmelere ayak uydurmakta zorlanan hantal bürokrasiye yansımasını bekliyoruz.
2008 yılından beri Meclis'te bekleyen İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasının işadamlarının taleplerine göre değil, memurlar da dahil tüm çalışanları kapsayacak şekilde son hali verilip bir an önce çıkarılmasını ve etkin denetimlerle uygulanmasının sağlanmasını bekliyoruz.
Bunun yanında güvenli yaşam kültürünün toplumun tüm kesimlerinde bir yaşam tarzı haline gelmesi için gerekli kültürel değişimin sağlanması amacıyla devleti, üniversiteleri, eğitimcileri, işvereni, çalışanı ile tüm tarafların üstün bir gayret içerisinde olmasını bekliyoruz. Gelecekte iş sağlığı ve güvenliği alanında iyi bir ülke olabilmek için, anaokulundan başlayarak eğitim sistemimizin her aşamasında iş sağlığı ve güvenliği bilinci işlenmeli, özellikle teknik fakülte ve mühendislik bölümlerinde ders olarak okutulmalı; hatta iş güvenliği mühendisliği bölümleri açılmalı, bu konuda akademik çalışmalar teşvik edilmelidir.
İşletmelerde, üretimde, kar oranları, maliyetler, hizmetin zamanında ulaştırılması mutlaka önemli; ama daha önemli bir husus var ki o da insan hayatı...
 
Saygılarımızla,
Mimar ve Mühendisler Grubu

SİVİL HABER

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner309

banner225

banner209