Tamam mı! Bunları öğrenin! Öyle şey olur mu! Ben dedim ki, herhalde il başkanlığını beyefendi aldı. Başkan yardımcısı vali karşılıyor. Evet… Bunları öğrenin, yanlış yapıyorsunuz! Olmaz! Eğer yardımcının karşıladığını bilseydim ben, buraya girmezdim, onu söyleyeyim! Anladınız mı! Ben Cumhurbaşkanı’nın temsilcisiyim bu memlekette. Beni il başkan yardımcısı karşılayamaz. Arkadaşlar, siz siyaset adamısınız, siyaset yapıyorsunuz. Maksatlı yapmadığınızı biliyorum ama lütfen protokolü öğrenin. Tamam mı güzel kardeşlerim! Hadi bakalım, evet…” (Bartın Valisi Bülent Savur’un Saadet Partisi Bartın İl Başkanlığı’nı ziyareti sırasında sarfettiği sözler)
Türk toplumunun özellikle Batılılaşma çabalarının arttığı ve en nihayetinde İttihat ve Terakki yapılanmasıyla kamu (devlet) yönetimine egemen olmuş zihniyetin tezahür ettiği bir durum yaşanmıştır. Bu zihniyete göre halk (sivil kesim) cahil, devlet gücünü elinde bulunduranlar ise aydındır ve halkı eğitme, hizaya sokma, şekillendirme ve yönetme misyonu taşırlar. Bu anlayışta devlet hiyerarşik olarak üsttedir, halk ise devlet gücünü elinde bulunduranların emir ve talimatlarına tabidir. Bu anlayış Cumhuriyet’in kurulması ve akabinde uzun süren tek parti döneminde tam anlamıyla iktidar olmuş ve halkı, sivil olanı eze eze yönetmiştir. Zamanla bu anlayış bürokrasi kültürüne dönüşerek, aksi düşünülmesi kabul edilmez, eleştirilemez resmî ideoloji halini almıştır.
Yeni dönemde devlet aygıtına kısmen de olsa hükmetmeye başlayan siyasal iktidar; halkı dönüştürücü misyon yüklenmiş devlet ideolojisi yerine, halka hizmet eden, birey ve toplumun taleplerini eksen alan bir devlet anlayışına geçileceği vaadiyle geniş kitlelerin desteğini alarak halk iradesiyle iktidara gelmiştir. Bu bağlamda yasal ve kurumsal değişikliklerle devleti öne alıp halkı hakir gören devletçi, bürokratik ve vesayetçi anlayış kısmen izale edilmiştir. Ancak son dönemde yaşanan bu ve benzer olaylar, halkı aşağılayan, devleti ve bürokratı yücelten bürokratik anlayışın devam etmekte olduğunu acı bir şekilde ortaya koymuştur. Devlet bürokrasisinde toplum eksenli paradigma değişikliğinin halen gerçekleşmediği ve eski anlayışın devam etmekte olduğu gözlemlenmiştir.
Valilik makamına kadar yükselmiş bir bürokratın, geldiği makamın gerektirdiği oranda tecrübeye ve sorumluluğunu akledebilecek ortalama bir zekaya sahip olması beklenir. Oysa vaki olayın faili olan valinin ziyaret sırasında sarf etmiş olduğu sözlerin ve sergilemiş olduğu davranışların nezaket kurallarına uymadığını bilmemesinin yanında, ülkemizde oluşturulmaya çalışılan yeni siyasi anlayışı kavrayamayacak kadar tecrübe ve akıl düzeyinden mahrum olduğu görülmektedir. Yine aynı şekilde, otoriter anlayış ve tavırlarla hareket eden vali karşısında temsil etmiş olduğu siyasî misyonun vakarına uygun tutum takınmayıp sanki valinin anlayışının haklılığını teyit edercesine mahcup tavırlar sergileyen siyasî parti temsilcilerinin de ne denli sivil ve toplum eksenli düşünceye sahip oldukları tartışılmalıdır.
Siyasî partiler, az ya da çok belirli miktarda halk desteğini almış olmaları yani topluma yaslanıyor olmaları münasebetiyle sivil karaktere sahiptirler. Yani toplumun temsilcileridir. Vali ise halkın verdiği vergilerle oluşan bütçeden maaş alan ve aldığı ücret mukabilinde de topluma en iyi şekilde hizmet etmesi beklenen memurdur. Oysaki vaki olayda, toplumun temsilcileri olan siyasî parti yöneticileri valinin hizmetinde çalışan memurları gibi görülmektedir.
Siyasî bir partinin temsilcilerine, emri altında çalışan memurlara dahi gösteremeyeceği küstah ve kibirli tavırlar sergileyen ve ‘özrü kabahatinden beter’ dedirtecek kadar da ileriye giderek kendisinin Cumhurbaşkanı’nın temsilcisi olduğunu belirten vali aynı keyfiliği mevcut siyasal iktidar partisinin temsilcilerine de gösterebilecek midir? Siyasî parti temsilcilerine bile bu denli buyurgan ve üstten bakan valiyi örnek alan alt düzey memurların vatandaşa karşı nasıl davranması beklenir?
İnsanı merkeze alan siyaset anlayışıyla asla bağdaşmayan tutum ve davranışlar sergileyen valinin ivedilikle yaptırıma tabi tutulması beklenmekte olup, hadisenin fikri takibinin merkezimizce sürdürüleceğini kamuoyuna bildiririz.
12 Şubat 2013 Salı
Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi/İstanbul