Prof. Dr. İbrahim Cerrah, Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki görevinden 17 Aralık sonrasında istifa etmişti. Şimdilerde akademideki görevinden de ayrılmayı düşünüyor. Yıllardır öğrenci yetiştiren ve birçok amirin, emniyet müdürünün hocası olan Cerrah, “12 yıldır polis kahramandı, operasyon yapınca mı hain oldu?” diye soruyor.
Yıllarca hizmet verdiğiniz kurumdan, görevinizden sizi istifaya götüren şey neydi?
Ben Emniyet Genel Müdürlüğü'nde Etik Komisyonu üyesiydim, aynı zamanda Polis Akademisi'nde de yayın kurulu başkanıydım Bu iki görevimden istifa ettim. İstifa sebebim 17 Aralık sonrası Emniyet Teşkilatı içinde yaşanan, hukuksuz, temayüllere aykırı tayinlere, tasfiyelere tepkiydi. Bu süre zarfında polislerin mağdur edilişiydi. Hem görevden alınan hem de göreve yeni gelenlerin zor durumda olduklarını gördüğüm için bir dilekçe yazdım. Bu duruma karşı çıkmamız gerektiğini söyledim. Cevap gelemdi, birkaç ay sürdü. Ama anladım ki, yerin altı üstünden daha hayırlı şu an benim için. Böyle bir süreçte, bu şartlar altında Emniyet Teşkilatı'nda duramazdım.
Bu görevlerinizin yanı sıra akademiden de mi istifa ettiniz?
Kamuoyunda Polis Akademisi'ndeki öğretim görevliliğinden de istifa ettim olarak algılandı. Ama ben öğretim görevliliğinden istifa etmedim. Şu an yaz dönemi olduğu için dersler yok. Gelecek yıl için ders planlaması yapıldı. Ama ben büyük ihtimalle ayrılacağım, devam etmeyi düşünmüyorum.
Gerekçe yine aynı mı?
Evet. Polis teşkilatının darbecilikle suçlanması. Çok üzücü. Türk Polis Teşkilatı son 12 yılda onlarca darbeyi önledi. Sadece darbe yapması muhtemel sanıkları izleyerek ve darbeleri yargıya yansıtarak değil, ülkenin huzur ve güvenini sağlayarak bile çok hizmetler yaptı. Türk Polis Teşkilatı'nı darbecilikle suçlamak haksız ve mesnetsiz bir itham. Özellikle ben vicdanen bu olanlara sessiz kalmayı kendime yediremezdim.
Akademi'deki öğretim görevliliğinden istifa edebilirim dediniz. Sonrası için planınız var mı?
Hocalıktan istifa da uzun süredir düşündüğüm bir mesele. Eğer olur da o gün gelirse, şu an verdiğim mücadeleye daha fazla devam edeceğim. İstifa edip görevden ayrılmam bir kaçış değil. Daha fazla mücadele etmek için. Bugün konuşmayı bir görev olarak görüp de, istifa edip susmayı kabullenemem, bu bir ihanet olur. Meslektaşlarıma karşı yapılan haksızlıklar bitene kadar haklının yanında, haksızın karşısında olmaya devam edeceğim.
‘Seni ne ilgilendiriyor sus' diyenler oluyor mu?
Oluyor ama ben asla susmayacağım. 2001 yılından bu yana AK Parti iktidara gelmeden önceden beri, Polis Akademisi bünyesinde kurulan bir güvenlik birimleri enstitüsü müdürlüğü yaptım 8 yıl. Bu enstitü Türk Polis Teşkilatı'nın üst düzey yöneticilerini yetiştiriyor, eğitim veriyor. Terfi kursu düzenliyor. 2009'da kendi irademle bıraktım. Ama bu süre zarfında 10 bin üzerinde emniyet amiri ve emniyet müdürü bizim eğitimlerimizden geçti. Bunların tamamına yakını şu an aktif görevde. Türkiye'de neredeyse 70 ilin emniyet müdür ve amirleri ya benim öğrencimdir veya arkadaşımdır. Bunlar beni tanıyor. Ben bu insanlara evrensel hukuk ilkeleri, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve en fazla da sivil otoritenin üstünlüğü konusunu anlattım. Bu eğitimleri veren bir hoca olarak, bu eğitimleri alan teşkilatın darbecilikle suçlanmasına izin veremem.
Konuştuğum için, bana şimdi dokunmak isteyecekler
Operasyonların ucu size de dokunacağı için istifa ettiğiniz yorumları için ne diyorsunuz?
Ben Polis Akademisi'nde bir öğretim üyesiyim, idari bir görevim yok. Hukuk dışı hiçbir şey yapmadım. Benim operasyonel bir yetkim yok. Ben yolsuzluk yaptığı için bir bakan hakkında işlem yapamam. Bence konuştuğum için, bana şimdi dokunmak isterler. Konuşmamış olsam bana kimse dokunmazdı. Bugün iktidarda olan çok önemli kişiler beni ismen tanır ve duruşumu bilir. Sadece konuşabilirim. Şimdi susup, her şey sütlimanken konuşmanın da bir anlamı yok. İfade özgürlüğü gücü elinde bulunanlara iltifat için yoktur, onları eleştirmek için vardır bence. Yaptığından endişesi olmayan, kendine güvenen ve hukuksuz işler yapmayan hiçbir siyasi iktidar eleştirilmekten korkmaz.
10 Nisan 1987 polis kutlamaları töreninde öğrencileriyle beraber.
Tasfiyelerle beraber, yetişmiş kadroların dağıtılması emniyet teşkilatını nasıl etkiler?
Özellikle tasfiyelerle beraber, hiçbir kritere bakılmadan birileri alınıp, bir yerlere veriliyor. Bu tür atamalar akıl, mantık ve mesleki yeterlilikten ziyade, duygusallıkla yürütülüyor. Zaten kullanılan cadı avı ifadesi de hukuksuzluğu gösteriyor. Şu an emniyet mensuplarına yapılan da bu. Bu da ister istemez suçla mücadeleye olumsuz olarak yansıyacak. Ama bunu yapanlar hiç böyle bir endişeyi taşımıyor. Onların endişe ve korkusu suçla mücadele endişesinden daha büyük. Bu operasyonları yapanlar hakkında oluşan şaibenin sebebi de bu. Açık şekilde suçla mücadeleyi aksatacak uygulamalar yaparsanız, demek ki başka bir korkuları var düşünesi akla geliyor. Teşkilattaki rutin tayinler bile görevleri aksatırken, şu an düzenini kurmuş tayin beklemeyen on binlerce memur oradan oraya sürülüyor. Tasfiyeler sonrası Türkiye daha kolay suç işlenen bir ülke oldu. Suçlular bu boşluğu fark edecek ve suç işleme oranında daha büyük artışlar olacak.
Uğur Kurt'u öldüren kurşunun makam şoförüyken, eğitimini almadan terör şubeye gelmiş bir polise ait olduğu ortaya çıktı. Her an birileri acemi bir polisin kör kurşununa denk gelebilir mi?
Belki herkes bir kör polis kurşununa hedef olmayabilir ama bazılarımız görevinin ehli olmayan, bilmediği alanda çalışan bir polisin mağduru olabilir. Aslında bu süreçte insanların, polislerin yanı sıra tüm teşkilat mağdur ediliyor. Hatta yeni göreve gelenler benim bu konuda konuşmam gerektiğini söyledi. Bunların hepsi benim arkadaşım, öğrencim. Yanlış anlaşılmasın birileri istediği için konuşmuyorum. Vicdani olarak susmanın ahlaki olmadığını düşündüm. Tabii bunun da bir bedeli var.
Konuştuğunuz için başıma bir şey gelirse korkusu var mı?
Cahil cesur olur derler ya öyleyim. Başıma ne geleceği konusunda cahil olmamdan kaynaklanıyor olabilir. İnsanlar hiçbir bedel ödemeden bir hayatı yaşarlarsa o hayat çok onurlu bir hayat olmaz. Meslektaşlarımın linç edildiği bir dönemde başıma bir iş gelir diye, konuşmamak olmazdı. Yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Kimseyi suçlamıyorum. Sadece suçlananların haksız yere suçlandığını ifade ediyorum. 8 yıl idarecilik yaptığım kurum ve oradaki insanların darbecilikle suçlanmasına karşı çıkıyorum. Bu beni de kapsayan bir suçlamadır aynı zamanda. Onlar darbeciyse, ben de darbecilerin hocasıyım. Bu ithamı kabul etmiyorum. Yıllarca yetiştirdiğim insanlara ‘siyasete itaat et' demişim, siyaset bugün bunları ezdiğinde siyasete de ‘bu yaptığın yanlıştır' dememek gibi bir durum olamaz. Siyasilere hukukun üstünlüğünü hatırlattığımız, hukuku anlattığımız için suçluyuz.
Siyasete darbeyi yolsuzluk yapan siyasiler yaptı
17 Aralık siyasilere dokunduğu için bir an darbe olarak lanse edildi?
Operasyonun bazı siyasilere dokunması onu darbe yapmaz. Polis, Türk halkına ve demokrasisine hizmet etti ve polis bu ülkede hiçbir zaman darbe yapmadı. 17 Aralık operasyonu rüşvet ve yolsuzluk operasyonudur. Hükümetin çıkarmış olduğu yasalar çerçevesinde yürütüldü. Kaldı ki polisin, güçlü bir iktidarın dört bakanına elde somut delil olmadan operasyon yapmaları mümkün değil. Eğer burada siyasete dokunan bir şey varsa ki var, burada siyasete darbeyi yolsuzluk yapan siyasiler vurmuştur. Siyasi irade kendini iktidara getiren millete darbe yapmıştır. Halk onlara bu ülkeye hizmet etsinler diye meşru yetki verdi, yolsuzluk yapsınlar diye değil. Polisin birilerinin yolsuzluklarını örtmek gibi bir görevi yoktur. Operasyon başladıktan sonra polisi hâkimi savcıyı mahkemeyi oradan oraya dağıtırsanız, yapılan soruşturmanın hukuka uygunluğunu ama bundan korkulduğunu gösterir. Ayrıca operasyon sonrası dosyaya karşı takınılan tavır dosyanın oradan oraya gönderilmesi olayın kapatılmaya çalışıldığını gösteriyor.
Emniyetin bugün fiili olarak operasyon, teknik ve fiziki takip yapamıyor olması iç güvenliğe yansıması nasıl olur?
Yapılmıyor değil de yapılmak istenmiyor. Mevcut kapasite daha önceden görevde olan dürüst insanların suçunu aramak için kullanılıyor. Devlete zarar vermeyen insanlar ve işlemler üzerinden soruşturma yapılıyor şu an bunlarla uğraşarak yolsuzluğu kapatmaya çalışıyorlar. Dün suçla mücadele eden polisler hakkında delil bulma çabasındalar. Suç yoksa delil de yoktur, bu kez delil üretme çabası içine girilir. Bunlar şu an delili üretmeye çalışıyor, bu da korkunun büyüklüğünü gösteriyor.
Peki, bu akıl tutulması nasıl son bulur?
Bu durumun bu şekilde daha fazla gitmeyeceğini düşünüyorum. Küfür devam eder ama zulüm devam etmez. Devlet hukuk ve adaletle ayakta kalır. Eğer bunlar uygulanmazsa devlet tahrip edilir. Ve bu adalet suçluya, siyasetçiye, yolsuzluk yapanı soruşturan polise de uygulanmalı. Zira herkes hata yapabilir. Polis hata yapmaz demiyorum, onlar da insan neticesinde. Ama mesele hukukun işletilmesi. Devlet katillerle bile mücadele ederken, hukuku işletmek zorundayken, kendi polisleriyle ilgili işlem yaparken hukuku ihlal edemez. Devlete en büyük tahribatı cadı avı yapan hukuk dışına çıkan yetkililer veriyor.
1985’de polis akademisinde öğrenciyken sınıf arkadaşlarıyla beraber. (Soldan üçüncü)
Namuslu ve dürüst polisten korkuluyor
Suçların ve suçluların üzerine bilinçli gidilmiyor yani…
Kesinlikle. Eğer bir teşkilat kendi alanında uzman personellerini görevlendirmiyorsa, ister istemez bir zafiyet çıkacak bu da suçluların işine yarayacak. Bugün kriminal bir laboratuvardaki delil uzmanları uzun yıllar emekle yetişiyor. O uzmanı yerinden alıp sıradan birini yerine getirmek işi aksatır. Baktığınızda da bu tasfiyeler sonrası, gönderilenlerin yerine gelenler zaten operasyon yapılmasın diye getirildi.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nde oluşturulan Kozmik Çalışma Grubu kadrosu basına yansıdı. Bu ekipteki isimleri tanıyor musunuz? Sizce hangi kritere göre seçildiler?
Bu birimdeki isimleri çok iyi tanıyorum. Kendilerinden bekleneni yapacak karakterdeler. Hep de öyle oldular. Hatta bunlardan bazıları yakın bir zamana kadar “Hocam neden konuşmuyorsun, konuşman lazım” ve “Yanlış bir şey yapıyorsam beni izah et.” diyenler. Geçmişte de bu tür gruplarda yer aldıkları halde, şimdilerde inkâr ediyorlar. Şimdi yine o insanlara görev verildi. Suça, usulsüzlüğe bulaşmış kadrolar getirildi. Özellikle seçildiler. Bunlar da cadı avı yapma konusunda vicdanı sızlamadan hareket edecek insanlar.
Bir suç ve delil yok. Kozmik Çalışma Grubu neye dayanarak çalışacak?
Başbakanlık ofisine konulan böcek örneği üzerinden gidelim. Oradaki insanları tutukladılar, gözaltına aldılar, kamuoyuna suçlular var ve bulundu imajı verildi. Şu anda algı yönetimi denilen şey yapılıyor. Görevden alınan emniyet müdürlerinin, amirlerin ve polislerin yarın öbür gün masum olduğunun ortaya çıkacağına inanıyorum. Ama şu an suç işleyenler yakalanmış gibi gösteriliyor. İşin ilginci bu operasyonları yapanlar, suçladıkları kişilerin dürüst olduğunu biliyor. Bu arkadaşlardan korkuluyor olmasının sebebi de bunların hukuksuz olmaları değil, dürüst olmaları ve hukuka uygun çalışmaları. Bugün namuslu ve dürüst polisten korkuluyor. Ama bu grup çok basit geçersiz ithamlara dayanarak çalışacak. “Bu imzayı niye buraya attın? Usul hatası yapmışsın, niye yaptın? Devletin zarı kararı önemli değil, bu hatayı niye yaptın?” şeklindeki mesnetsiz yöntemlerle hareket edecek.
Polis Teşkilatı'nın zayıflatılması, PKK'ya karşı bir zafiyet oluşturma çabası Çalışma alanlarınızdan biri de terörizm. Polis Teşkilatı'nı PKK karşısında özellikle zayıf düşürmek için bu tasfiyelerin yapıldığı yorumlarına katılıyor musunuz?
Teşkilatın tasfiyesinin bu ülkedeki barışa, huzur istikrara ve ülke çıkarlarına yönelik bir hareket olduğuna inanıyorum. Polis Teşkilatı'nın zayıflatılmasını terörle mücadelede PKK'ya karşı bir zafiyet oluşturma çabası olarak görüyorum. Türk Polis Teşkilatı'nın özellikle Güneydoğu'da sadece terörle mücadelede değil vatandaşın gönlünü kazanmada, vatandaş-devlet arasındaki ilişkiyi yumuşatmada önemli rol oynadı. Bundan PKK da, Türkiye'nin bu sorunu barış içinde çözmesinden rahatsız olan komşularımız da rahatsızdı. Asıl komplo polise değil Türk milletine yapılıyor. Polis teşkilatı adeta pasifize ediliyor.
Polisin imajı ve polise olan güven duygusunun önemini vurguluyorsunuz. Bu imaj ve güvenin zedelenmesi ne gibi sonuçlar doğurur?
Polisin aylardır darbeci olarak suçlanması, herkesi dinliyor gibi haksız ithamlarla suçlanması, polisin kırılgan imajını daha da zedeliyor. Türk toplumunun belli bir kesimi de bu yapılanlardan etkileniyor. Bu toplumu aldatmaktır. Ama herkesin kendi aklını kullanması, yapılan hizmetlere bakıp bireylerin bu imaja aldanmaması gerek. 2009'da Beşir Atalay makamına beni çağırıp, “Ne isterseniz arkanızdayım. Paraysa para, elemansa eleman” dedi. Demek ki Polis Teşkilatı'nın yaptığı hizmetler takdir ediliyordu. Tüm siyasilere ve kamuoyuna bunu hatırlatırım. Polislerin hizmetini unutup, bu teşkilata vefasızlık yapmasınlar. 17 Aralık operasyonundan sonra bu ağır ithamlara maruz kalınması düşündürüyor. 12 yıldır polis kahramandı, operasyon yapınca mı hain oldu? Aslı olmayan bir itham olsaydı, bu kadar panik olmazlardı.
Özellikle Gezi ve sonrasında meydana gelen toplumsal olaylarda polisin aşırı güç kullandığı belirtiliyor. Mesela yeryüzü iftarındaki sert müdahale gibi. Polisin küçük bir grubun eylemi karşısındaki tahammülsüzlük ve sert müdahalesi ne kadar etik?
17 Aralık ve Gezi öncesinde de böyleydi aslında. Toplumsal olaylarda görev yapan polislerin toplum psikolojisi konusunda çok iyi eğitilmesi lazım. Polisin toplumsal olaylarda aşırıya kaçtığı hep görülüyor ve daha önce de vardı. Ama bu Gezi'yle beraber daha görünür oldu.
Önce ‘askeri vesayeti kaldırdık', şimdi ‘milli orduya kumpas' deyip siyaset yapılıyor
Polis Akademilerine yönelik kapatılma çalışmalarının arkasındaki gerekçe nedir?
Satın alınmayan polislerin yetiştirildiği bir okul akademi. Problemin kaynağı olarak görülüyor. Bu yüzden kapatılmak isteniyor. 17 Aralık operasyonunu yapan polisler eğer satın alınabilir insanlar olsaydı, onlar da rüşvet alırdı ve bugün böyle olmazdı. Dolayısıyla organize suç işleyenler, yolsuzluk yapanlar karşılarında satın alamayacakları bir polis görmek istemiyor. Dünyanın her yerinde “Polisin bir fiyatı vardır” fikri hâkim. Ama bu polislerin fiyatı yok. Satın alınamıyorlar. O sebeple bunların yetiştiği okul da, hocaları da sorun. Polis kolejinden mezun olanlara akademi haklarının ellerinden alınma kararının arkasındaki gerekçe de bu. 17 Aralık'tan beri yıllarca akademide çalışan isimler darbe yaptıkları gerekçesiyle uzaklaştırıldı. Aslında baktığında fiilen kapatılmış gibi dursa da, resmen henüz kapatılmış değil.
Polis darbeleri önlerken kahramandı dediniz. Ergenekon ve Balyoz da önlenen darbe girişimlerindendi. Şimdi bu davalar neden milli orduya kumpas olarak nitelendiriliyor?
Bu süreçte de bir çelişki var. Biri askeri vesayeti kaldırdık derken, diğerinin milli orduya kumpas demesi anlaşılabilir gibi değil. Darbecilerin ortadan kaldırılmasıyla siyaset yapıldı ve bu milletten oy alındı. Öbür taraftan da darbeyi inkâr ederek ‘milli orduya kumpas' denildi. Darbe yoktuysa askeri vesayeti kaldırdık diye niye siyaset yapılıyor. Darbe varsa, bu darbeleri önleyen polis teşkilatına kumpas kurdular deniyor. Toplumun başını iki elinin arasına alıp düşünmesi şart.
Toplumda bir aymazlık söz konusu sanki…
Aynen öyle. Ciddi bir dejenerasyon var. Özellikle mütedeyyin insanlarda. Ahlaki değerler ve haram helal konusunda bir duyarsızlık var. İnsanların dini ve ahlaki değerlerinin yozlaştığını düşünüyorum. “Yeter ki para gelsin haram helal olması önemli değil, rüşvet yiyorsa da benim paramı yiyor. Çalıyorsa da çalışıyor” ifadeleri ahlaki, dini ve insani olarak sıkıntılı. Türk toplumunun özellikle iktidar partisine oy verenlerin bilinçaltında yatıyor bu ifadeler. Bunun ileride ağır sonuçları olacak, Müslüman mütedeyyin insanlara olan güven azalacak. Şimdi siyaset yapabiliyorlar ama ileride bu tür insanların inandırıcılığı olmayacak.
Başbakan kendi çocuklarına babam kadar dua etmemiştir
Bu mesleği yaptığınız için pişman mısınız?
Hayatımda hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Yaşadığım süreci yine yaşamak isterdim. Mesleğe polis olarak başladım, 4 yıl görev yaptıktan sonra akademisyenliğe geçtim ve çok kaliteli bir meslek hayatım oldu.
Mesleğin ilk yıllarına ve bugüne bakınca teşkilat akademi nasıl bir yere evrildi?
Son yıllarda Türk Polis Teşkilatı'nın çok geliştiğine ve dünyada rol model olduğuna inanıyorum. Amerika'da ders verdiğim dönemde bizim teşkilatımız üzerine çok çalışmak istediler. Düşünün polis ülkenin bakanı hakkında bile yolsuzluk konusunda soruşturma yapacak kadar hukuka inanıyor. Teşkilat gerçekten cesur polisler yetiştirdi. Ve sadece bölgeye değil Batı ülkelerine bile örnek olacak konumdaydı. Maalesef bugün çok fazla tahrip edilmeye çalışıyor ama bunu başaramayacaklar.
Teşkilatı bu kadar iyi bilen ve seven biri olarak çocuklarınızın da aynı mesleği yapmasını ister misiniz?
Üç oğlum bir kızım var. Benim mesleğimin polislik olduğunu düşünürsek, polis olmalarını istemem. Zorluğunu bilmeseydim düşünürdüm belki ama akademisyen olmalarını isterim.
İstifanızı aileniz yakın çevreniz nasıl karşıladı?
Bir şey yapacağım zaman önce aileme açarım konuyu. Açıklamalar yapacağımı endişelenmemeleri gerektiğini söyledim üzülmeyin. Bunun da bir bedeli varsa ödemeye hazır olmalıyız dedim onlar da tamamen benim arkamdalar. Ya ben de ailem de yakın çevreye kadar Başbakan'a karşı sevgi duyuyorduk. 80 yaşındaki babam Başbakan'a, eşine, çocuklarına ismen dua ederdi. Başbakan kendi çocuklarına babam kadar dua etmemiştir. Ta ki 17 Aralık operasyonuna kadar.
SİVİL HABER
Güncelleme Tarihi: 21 Temmuz 2014, 02:41