Dün biraz bahsettim.. Uludere’deki bombardıman bir başka gerçeği ortaya çıkardı..
Karşımızda artık yeni bir AKP var..
İsimler aynı.. AKP’yi de hükümeti de yöneten kişilerde bi değişiklik yok..
Sadece politika değişti o kadar..
Peki eskisi neydi, yenisi ne?
AKP, dokuz yıldır hem iktidardaydı hem muhalefette.. Yeri geldiğinde iktidarmış gibi davranıyor, yeri geldiğinde kabına sığmayan muhalefet rolünü üstleniyordu..
Çok sık elbise değiştiriyordu..
Bu sebepledir ki, karşısında başka bir muhalefet partisi tutunamadı..
En sert muhalefeti iktidardayken kendisi yaptı..
Kime karşı..
Devlete karşı..
Devletin çalışamaz hale gelen organlarına karşı..
AKP’ye göre devlet denen şey, askeri bürokrasi, yüksek yargı ve sivil bürokratik oligarşinin ittifakıydı..
Kırılmalıydı..
*
Aslında bu solun hayaliydi.. 12 Eylül darbesi sol cepheyi tarumar edince hayaller de uçup gitti.
O rolü AKP üstlendi..
Sol söylemden hareketle muhalefet yaptı, muhalefet yaptığı kurumları punduna getirip muhafazakâr yapısına uygun hale getirdi..
Dokuz yıldır yaşadığımız buydu..
Hemen örnek..
YÖK’ü ortadan kaldırmak solun hedefiydi.. Sol bu uğurda yüzlerce gösteri yaptı.. AKP de yola YÖK’ü kaldıracağız diye çıktı..
Prof. Erdoğan Teziç döneminde YÖK’le en sert tartışmalara girdi.. ‘Özgürlük’ sloganı attı..
Ne zamana kadar?
YÖK’ün başına kendi seçtiği ismi atayıp muhafazakârlaştırana kadar..
*
Devam edelim..
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını beğenmiyordu, yapısını değiştirdi..
Danıştay’ı elini ayağını tutan kurum olarak görüyordu, halletti..
Yargıtay’ı kokuşmuş buluyordu, altüst etti..
YÖK üzerinden üniversiteleri dizayn etti..
Laf geçiremediği, başına buyruk gördüğü, taraf bulduğu HSYK’yı sil baştan yaptı..
Meclis’te zaten çoğunluktaydı..
Bürokraside el atmadık yer bırakmadı.. Bütün yönetim kadroları yenilendi.. Özerk kurumlar keza.. (En son bilimler akademisiyle, borsa kalmıştı onlar da kararnameyle halloldu)
Ama en büyük değişim asker cephesinde yaşandı..
Temmuz ayındaki istifalar nedeniyle Başbakan ilk kez Genelkurmay Başkanı’nı seçme fırsatı buldu.. O Genelkurmay Başkanı da orduyu yeniden şekillendirmeye başladı..
Yani..
Kısaca..
AKP devlet oldu..
Ve devlet gibi davranmaya başladı..
*
Hemen örnek mi?
Başbakan, partisinin grup toplantısında Uludere için ‘gösterdikleri hassasiyet sebebiyle gerek Genelkurmay Başkanı gerek bölgedeki komuta kademesine teşekkür ediyorum’ dedi..
Bu şu demek..
Kızılay’a da kızsanız, polise de çatsanız, YÖK’ü de eleştirseniz, trenlerden de şikâyetçi olsanız, yargı kararlarına da isyan etseniz artık karşınızda bir tek kişiyi bulursunuz..
Başbakan’ı..
AKP bundan sonra nasıl beslenecek?
Merak edilen şu..
Yeni AKP’nin politikası ana hatlarıyla belli de AKP’nin nasıl besleneceği soru işareti..
Bu ne demek mi?
Şu..
AKP, aslında Başbakan hep birileriyle mücadele ederek, birileriyle kavga ederek, sürtüşerek, itişip kakışarak beslendi..
Enerji buldu..
Kendine hedefler koydu.. Mücadele alanları yarattı.. O hedeflerin üzerine gitti..
Örnek; Anayasa değişikliği hedefledi, acayip mücadele etti..
Yukarıdaki yazıda değindim.. El atmadığı, mücadele etmediği kurum kalmadı..
Peki şimdi ne yapacak?
Uğraşacağı kurum kalmadı.. Dizayn edeceği..
Eee, bu ortamda nasıl beslenecek, kimle uğraşarak enerji bulacak, tabanını nasıl diri tutacak?
CHP’ye çatarak desem olmaz..
CHP’yi dövmek için 70 yıl öncesine gitmenin esprisi kalmadı.. MHP desem tabanları çok yakın, girmez..
Geriye kala kala BDP kalıyor..
İki gram da medya!..
*
Zaman’da yazan İhsan Dağı AKP için eskiden çok rahattı, işi kolaydı demiş..
Şimdi zor..
Yönetmek açısından değil, söylem geliştirmek açısından, birilerine muhalefet etmek gereğinden..
İşi zor..
Çünkü, AKP kurulduğu günden beri hep muhalefetteydi, iktidarken de muhalefetteydi..
Muhalefet geninde vardı..
İlk kez iktidar gibi davranmaya başladı..
Bakalım ne olacak?
Mesele başka!
Mesele Hakan Şükür değil..
Eski futbolcu, taze milletvekili Hakan Şükür Lig TV’de yorumculuğa başladı ya..
TRT’deydi.. Şahane para alıyordu, milletin vekili olmak için bıraktı..
İkisi bir arada olmazdı, olmamalıydı..
Yorumculuğu önceki gün geri döndü, dün de ekrandaydı..
(Genel Kurul saatinde, 357 sayılı KHK görüşülürken, Şükür, Ordu-Fenerbahçe maçını izliyordu)
Dün görmüşsünüzdür.. Bu duruma karşı çıktım..
Niye mi?
Çünkü milletvekilliğini ikinci iş, ek iş haline getiriyordu..
Değerini düşürüyordu.. Değersizleştiriyordu..
Futbol yorumculuğunu milletvekilliğinin önüne koyuyordu.. Dünkü yazımda, madem bu kadar meraklıydın Meclis’te ne işin vardı dedim..
Okurlardan haklısın diyen de oldu, canım ne var bunda diyen de.. Artniyet arayan da..
*
Şunu söyleyeyim, mesele Hakan Şükür meselesi değil.. Bir milletvekilinin Genel Kurul saatinde başka yerde çalışma meselesi..
Özel sektörden ücret alma meselesi..
*
Bu konuda çarpıcı örnek var..
Yıl 2004.. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce taze milletvekilidir.. Öğrenir ki ÇankayaBalgat’taki Ömer Seyfettin Lisesi’nde Fizik dersleri boş geçmektedir.. İnce, eski Fizik öğretmenidir.. Şöyle düşünür.. Meclis saat 15.00’te çalışmaya başlıyor.. Sabahtan okula gidip ders veririm, öğlenden sonra da Meclis’e gelirim..
Vekilliğin dışında kamuda görev yapacağı için Anayasa’ya göre Meclis’ten izin alması gerekir..
Dilekçe yazar.. Ücret almadan ders vermeye talibim der..
Dönemin Meclis Başkanı Bülent Arınç karşı çıkar..
Şahane bir cevapla İnce’nin talebini reddeder..
Der ki: Öğretmen atamaları Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğundadır.. Yani yürütme organının.. Bağımsızlığını korumak durumunda olan milletvekili, ücretsiz de olsa yürütme organının emrine giremez..
*
Meclis bu kadar hassas.. Hassas da ücretsiz öğretmenliğe bile izin vermezken, ücretli yorumculuğa nasıl ses çıkarmıyor anlamış değilim!..
*
Hakan Şükür’e birkaç sorum var..
Meclis’e ücret aldığı kurumu ilgilendiren bi düzenleme gelirse ne yapacak?
Yorum yaptığı kulüpler, futbolcular için bir karar alınması gerekirse?
Gündemde şike mevzuu var..
Üç gün sonra belki de bazı kulüplerin puanı silinecek, bazıları küme düşürülecek, bilemiyoruz..
Bu konuda ne diyecek?
Koskoca yorumcu ekranda, bana sormayın büyüklerim bilir diyemez herhalde.
(Gırgır yapmıyorum.. Hakan Şükür böyle dedi valla.. Şike olayları patlayınca futbolun içini en iyi bilen milletvekili olarak mikrofon tutuldu; ‘Ben bilmem büyüklerim bilir’ dedi)
*
Demem şudur..
Milletvekilinin aynı zamanda özel sektörde çalışması, para alması sakattır..
Benim bu bakışıma..
Bülent Arınç ne der acaba!