İsmail Küçükkaya'nın köşe yazısı
Çok sebepli ve çok boyutlu bir krizle karşı karşıyayız.
Büyük başlıkla şöyle özetlemek mümkün: 'Güçler savaşı'.
Bu tanım, kaosun büyüklüğünü ve arka planını anlatmaya yetmez.
Net biçimde kavganın adı 'PKK'ya ve Kürt sorununa bakış, onun çözümü konusunda güç odakları arasındaki ayrılış'.
Patlak veren devlet krizi, çok yeni. Üstelik tek bir olaya dayanmıyor, analiz edelim. Ama önce dün akşamüzeri aldığımız havayı aktaralım. Cumhurbaşkanı Gül, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı kabul etmişti. Görüşmenin ardından 'makul bir süre' bekleyip, Gül'ün Başdanışmanı Ahmet Sever'i aradım. Cumhurbaşkanı'yla konuşmuştu. Sordum, 'Cumhurbaşkanı bu olayla ilgili ne hissediyor, ne düşünüyor?'
Sever, 'Sayın Cumhurbaşkanımız çok rahatsız oldu, canı çok sıkıldı. Bu kadarını söyleyebilirim' yanıtını verdi.
Acaba görüşmede bu konuyu nasıl tartışmışlardı, buna ilişkin bir başka sorumu ise Sever, 'Detay bilmiyorum ama elbette çok etraflıca konuştular. Biraz sonra Sayın Başbakan'la da konuşacaklar' dedi.
Ahmet Sever'den görüşme talebinin kimden geldiğini de öğrenmek istedim. Değerlendirmesi şu cümleyle oldu:
'Zaten Devlet Günü'ydü. Haftalık olağan görüşmeleri vardı. Olayların üzerine gelince, konusu ve gündemi de belli oldu.'
Elbette detaya girmek istemiyordu. Ama ben son olarak bir de krizden çıkış yolu için bir formül bulunup bulunulmadığını anlamaya çalıştım. İki kelimelik bir açıklama yaptı: 'İstişare edilecek.'
Çankaya Köşkü'nün havası böyle. Başbakan Erdoğan gibi, Gül de MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılmasından ve KCK soruşturması kapsamında şüpheli pozisyona düşürülmesinden rahatsız olmuştu.
Şimdi çözüm aranıyor. Bakalım nasıl bir formül bulunacak.
Biz krizin perde arkasını anlamaya çalışalım.
KIRILMA HABUR'DA BAŞLADI
MİT Müsteşarı'nı ifadeye çağıran savcılık ve onlara gerekli altyapıyı hazırlayan emniyet kaynakları, son dönemde KCK operasyonlarıyla dikkat çekiyor. İfade yerindeyse 'tavizsiz' gidilmesi gerektiğine inanıyorlar. Devlet içinde güvenlik politikaları çerçevesinde kırılma Habur'da başladı. Gidişatın devleti bölünmeye götürebileceği endişesi taşıyorlardı. Bu görüşlerini çeşitli kereler Başbakan Erdoğan'a da anlattıkları değerlendiriliyor. Habur'la beraber PKK sorununun 'uluslararası boyut kazanacağı' endişesi hakim oldu. BM'nin devreye girebileceği, önü alınamaz bir yörüngeye kayacağı endişesi her geçen gün aynı çevrelerde artmaya başladı. Arap ülkelerini kasıp kavuran isyan dalgalarının bir benzeri girişimin Türkiye'de Kürt nüfus üzerinde tezgahlandığı duyum, bilgi ve görüşleri de meselenin ciddiyetini artırdı.
Savcılık ve emniyet çevreleri açılım politikalarında MİT'in rolünü kuşkuyla takip ediyordu. Öteden beri MİT'in Öcalan'la ve diğer PKK yöneticileriyle müzakereden yana olması rahatsızlığı artırıyordu. Terör örgütüyle hiçbir şekilde müzakere yapılamayacağı, bunun sonuç vermeyeceği, bu tarzın hükümete ve devlete yönelik tehlikeli bir tuzak olduğu düşünülüyordu.
Beklenmedik bir gelişme, dramatik sonuçların başlangıcı oldu: Oslo'daki zirve...
BÜYÜK DEPREM OSLO'DA YAŞANDI
MİT yöneticilerinin PKK'lılarla yaptığı görüşme basına sızınca rahatsızlık had safhaya ulaştı. Belli mekanizmalarla 'yakın takip ve yasal süreç başlatıldığı' şimdi anlaşılıyor. Bir yandan PKK'nın şehir yapılanmasına dönük peş peşe operasyonlar yapıldı. Akademisyenler, avukatlar ve gazeteciler dahil tutuklamalar gerçekleşti. MİT, bu isimlerin bazılarının (isimleri bizde saklı) kendi ajanları olduğunu bildirdi, serbest bırakılmalarını sağladı. Bu arada bazı KCK şüphelileri gizli tanık oldu, emniyet güçleri kimi belgeleri elde etti. Emniyet ve savcılık artık MİT'in KCK yapılanması içindeki rolünü sorguluyor. Oslo'da yapılan görüşmelerin içerik analizlerini bu anlamda ciddiyetle gerçekleştirdiler. Onu da 'Üst makamlardan talimat almış, vazifelerini yapmış olabilirler ancak bunu gerçekleştirirken yasal sınırlarda kaldılar mı' açısından değerlendirdiler.
Olayın özeti bu şekilde... Kuşkusuz bu tartışma kısa sürede bitecek ve konu kapanacak değil. Kişisel kanaatim, kurumlar arasında Başbakan'a yakınlık ve onu etkileme kavgası da çok önemli bir faktör. Hakan Fidan'ın gelişiyle birlikte Erdoğan'ın MİT'le kurduğu yakın ilişki ve bunun sonuçları rahatsızlık yaratmış olabilir. Ama bu tamamen şahsi düşüncem...