Koç; “Davutoğlu bu açıklamayı yaptı. Saflığından değilse geleneksel bir pişkinlikleri var bu siyaset çizgisinden gelenlerin. YÜZLERİNE TÜKÜRSENİZ YARABBİ ŞÜKÜR DİYORLAR hepsi” dedi.
-“Ülkemizdeki hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet olaylarını karartmak ve kapatmak üzere talimatla mevcutlu olarak Başbakanlık görevine ışınlanan bir Ahmet Davutoğlu var. Evet mevcutlu olarak getirilmiştir Başbakanlığa. Çünkü bir vasisi vardır, sahibi vardır. Ancak onun harekat sahası içerisinde görevini yapabilmektedir”
-“Siyaset bazen kendi hicivini kendi içinde yaratıyor. Yani dünyaya açıkça çağrı yapıyor Davutoğlu gelin bizi makaraya alın, ciddiyetsizliğimizi görün, bakın neler neler söylüyoruz, dünyaya ne çağrılar yapıyoruz diyor. Oysa kendi ülkemizde yolsuzlukları soruşturmamak, üzerini kapatmak için ne haltlar çeviriyoruz, ne taklalar atıyoruz, ne dümenler çeviriyoruz buda bizim kendi iç hesabımız deyiveriyor kamuoyu önünde.”
-“Davutoğlu’na verilen bu son uluslararası görev geceye gündüz, siyaha beyaz, fareye fil, günaha sevap, aptala akıllı demek gibi bir şey. Tam zıttı. Ya biz kendi kendimizle dalga geçiyoruz, ya da G20’dekiler iyice kafayı sıyırdı bunaldılar dünya meselelerinden bizimle kafa buluyorlar. Bunu Türkiye’de yaşayan ve bu süreci izleyen herkes gülümseyerek izlemesin. Bunlar içinde bulunduğumuz acı gerçekler”
-“Paraşütle, emir ve komuta silsilesi içerisinde Başbakanlık makamına asıl gibi gözüken ama vekil tayin edilen Sayın Davutoğlu’nun söyledikleriyle yaptıkları zıtlık sergiliyor. Dünya kamuoyunda bir itibar kaybı ve yavaştan ti’ye alınma süreci başladı.”
-“Gölge Başbakan ve abisinin itibarsızlıkları kendilerini küçültüyor ama bu zatlar Türkiye’de önemli sıfatlarla görev yapan insanlar. Türkiye’nin itibarına da gölge düşürüyorlar. Türkiye’nin ağırlığını eksiltiyorlar.”
-“Söğütözü’ndeki kaçak saray meselesi var. Oturan kişi oranın yeni sakini sınırsız saçmalama hakkı kullanan bir insan. Bir anlamda Amerika’yı yeniden keşfetti. Bütün saygın yayın kuruluşları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok ciddi bir şekilde tiye almış durumdalar. Bunun farkında hazret dün eski Başbakanlık günlerindeki işlevini yerine getirir gibi yaptığı bir açılış konuşmasında uçmuş. Yani ayakları yerden kesilmiş. Yani doktor tabiriyle bırakın ne yerse yesin anlamına gelen sözler ifade ediyor.”
-“Bu kadro sayesinde Türkiye’nin itibarı yerle bir. Sokak üslubuyla miting coşkusuyla devlet yönetilmez. Üç kuruşluk yaptınız Türkiye’nin itibarını. Kafanda hülyalar olabilir, gördüğün rüyayı gerçekle karıştırabilirsin. Kendi içinde kalsın veya sana inanan yakın çevre arasında kalsın. Hiç olmazsa uluslararası alanda bizi rezil etmeyin”
-“Dün bir de savunurken karşı çıkanlara sesleniyor sizler diyor ecdadımızın gemileri İstanbul’un fethinde karadan yürüttüğümüzü bilmezsiniz. Biz onları biliyoruz tarihte var doğrudur da, senin her türlü yürütmeyi nasıl yaptığını da biliyoruz. Sadece gemi yürütme değil. İşin üstadı oldunuz, uzmanı oldunuz.”
-“Kürt yurttaşlarımızın demokratik taleplerinin karşılanması gizli pazarlık masalarında değil, orada bir terör örgütü liderini devletin karşısına muhatap olarak çıkartıyorsunuz hapiste. Oysa Türkiye o masada tutuklu. O müzakere masasında Türkiye Cumhuriyeti tutuklu.”
-“Çözüm süreci dedikleri AKP elitinin ve AKP içindeki belli sayıdaki insanın dışındakilerinde bilmediği bir süreç. Kimin eli kimin cebinde, kim ne söylüyor, kim ne vaat ediyor, onun karşılığında karşı vaat nedir, ne alınıyor, ne veriliyor. Masanın altında da mayın, bomba, silah, şantaj”
-“Bir kere daha söylüyoruz, ülkemizin Kürt kökenli yurttaşları, Kürt kardeşlerimiz bu masaya mahkum değiller. Bu masada ne PKK’nın esiridirler, ne o masayı devlet adına kurduran kişinin kendi yakın dönem siyasi hırslarının, beklentilerinin, ihtiraslarının hedefinde olmalılar”
-“Türkiye’nin eski Cumhurbaşkanı gidiyor savcıya ifade veriyor. Yeni Cumhurbaşkanı ifadeden kaçıyor. Oğlunu da kaçırıyor, kızını da kaçırıyor. Neden? Birisi kendine güveniyor benim suçum yok diyor. Diğeri tapelerde gerçek çıkacak diye ecel terleri döküyor. Korkunun ecele faydası var mı? Yok. Gül’ün dün dokunulmazlığı vardı, bugün senin dokunulmazlığın var, yarın senin dokunulmazlığın olmayacak. O gerçeklerle bu milletin bağımsız yargısı önünde yüzleşeceksin. Bir yere kaçamayacaksın”
-“Ya yargılanacak, bugün kapattığı süreçlerin hepsinde muhatap olduğu cezalarla karşılaşacak, ya da bir şekilde arazi olacak, kaçacak. Ama onu da kaçırtmayacağız mahkemeye de çıkartacağız. Bu da Cumhuriyet Halk Partisinin bu millete sözü”
-“CHP’nin programı var, ilkeleri var, mücadelesi var. TBMM’de Ana Muhalefet Partisi olarak grubu var. 2015 için bir rüyası var, bir umudu var, bir mücadele gücü var. CHP’ye herkes üye olabilir. İnternetten de üye olunabiliyor bizim onayımız gerekmiyor. Böyle bir düşüncesi olanlara da o yolu hatırlatırım”
CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Prof.Dr. Haluk Koç MYK çalışmalarını sürdürürken basın toplantısı yaptı, açıklamalarda bulundu ve soruları da şöyle yanıtladı;
“Hoşgeldiniz değerli arkadaşlarım. Yine Merkez Yönetim Kurulumuz toplantı halinde ve bu hafta gelişen olaylar çerçevesinde bazı düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak için aranızdayım.
Değerli arkadaşlarım, siyaseti nasıl tanımlayabiliriz? Siyaseti gerçekte olabilirlerin ve olamayacakların bir şekilde kamuoyuna anlatılması olarak ifade edebiliriz. Ama bu işi yaparken de söylediklerinizle yaptıklarınız arasında makul sapmalar oluşabilir. Ancak bunlar genellikle de mantıklı gerekçelere dayandırılmalıdır. Ancak söylediklerinizle yaptıklarınız taban tabana zıt hale gelirse siyasetçi olarak önce güvenilir olmaktan çıkarsınız, inandırıcılığınız kalmaz. Eğer bu tutumunuzda söylediklerinizle yaptıklarınız arasındaki zıtlıklar devam ederse bu tutumunuzda ısrar ederseniz de yavaştan tiye alınmaya başlarsınız ve süratle de itibarsız bir politikacı haline dönüşüverirsiniz. Olayın tabiatı, akışı budur.
Şimdi Türkiye’nin mevcut Başbakanından bahsetmek istiyorum. Paraşütle emir ve komuta silsilesi içerisinde Başbakanlık makamına asıl gibi gözüken vekil olarak tayin edilen Sayın Ahmet Davutoğlu dünya kamuoyunda süratle konuşmamın başında çizdiğim fotoğrafın içine girmeye başladı. Yani söyledikleriyle yaptıkları zıtlık sergilemeye başladı. Makul bir gerekçede yok ortada. Bir itibar kaybı ve yavaştan tiye alınma süreci başladı.
Şimdi birde yeni tarih mucidi var Türkiye’de biliyorsunuz. Bu konuda da her konuda olduğu gibi uzman kesilen abisi o da aynı akıbete uğramıştı hatırlıyorsunuz. Sık sık uluslararası alanda söyledikleri tekzip edilir, hemen akabinde yalanlanır hale geldiler.
Son örnek, Suriye politikalarında ABD ile gelişen diyaloglarda ortaya çıktı. Sayın Davutoğlu bir görüşme sonrasında şu ifadede bulundu basın mensuplarına ve tüm medyada yer aldı. ABD için söylüyor. ABD Suriye stratejisini yeniden değerlendiriyor ve Türkiye’nin de istediği gibi Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasını kendine esas hedef haline getiriyor açıklamasını yaptı. Yaptı mı bunu? Yaptı. Yer aldı mı? Yer aldı. Birden bire havuz medyası coştu. Ismarlama manşetler, mesajı alan yandaş kalemler hemen başlıklar üretmeye başladılar. Birkaç örnek vereceğim bu başlıklardan. ABD Türkiye’nin tezini ve haklılığını gördü kabul etti. Breh breh breh derler ya hani şu çizgi romanlarda. Peşinden Obama Esad gitsin diyor ve benzerleri Türkiye’de belli yayın organlarında manşetlerde verilmeye başlandı. Ama çok geçmedi ABD Savunma Bakanlığı Güvenlik Konseyi Sözcüsü Amerika’da Washington’da ABD’nin Suriye stratejisinde bir değişiklik olmadığını açıklayıverdi. Peşinden Obama G20 toplantısı sırasında kendisi de bu sözleri, bir değişiklik olmadığı sözlerini teyit etti. Çünkü ABD akıllı. Yani daha önceki süreçte girdiği ilişkilerin Afganistan’daki, Libya’daki, Irak’taki ilişkilerin Suriye için aynı olmadığını görüyor. Suriye denkleminin arkasında bir İran – Rusya hattının olduğunu görüyor ve şunu söyleyeceğim berbat denilebilecek bir Dışişleri Bakanlığı döneminden sonra Başbakan tarifine sokulmaya çalışılan Davutoğlu bir gayret var Türkiye’de. Yani ille beni muhatap alın, işte Başbakanım şudur, budur. Berbat Dışişleri Bakanlığı ve ondan sonra bu Başbakanlık tarifine sokulmaya çalışılıyor bu zat. Ama derin saplantılarının hevesi hala içinde ve açıkça yalanda konuşarak olduğu duruyor değerli arkadaşlar.
Bunlar Türk kamuoyunun önünde olmuyor dünya kamuoyunun gözü önünde olan olaylar. Onun için konuşmamın başında bir siyaset algısı ve siyasetçinin nasıl itibarsız hale gelebileceğini, tiye alınabileceğini özellikle anlattım.
Şimdi bakıyorsunuz yakın dönemde buna benzer birçok olay olmuş. Bazı derlemeler yaptım. Mesela yine bu Başbakan ABD’nin Suriye Devlet Başkanı Esad’ı hedef alması halinde Türkiye’nin kara harekatına katılacağını açıklamıştı hatırlıyorsunuz. Bu sefer değişik sözcüleri var Washington’ın. Bunlardan Jen Psaki isimli sözcü, bizim pozisyonumuz değişmedi, biz IŞİD’e odaklanmış durumdayız diye bir düzeltme yalanlama yaptı. Ondan sonra Cumhurbaşkanı esas kişi, Peşmerge’ye koridor açılmasını ben istedim Obama’dan diye dayılandı. Fakat hemen John Kerry Türkiye’nin bu adımı atması bizim taleplerimiz sonucunda gelişti dedi.
Bir başka örnek, Ankara ABD Başkanı Yardımcısı Biden’ı biliyorsunuz Harvard Üniversitesindeki konuşmasından dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradığını ve özür dilediğini Türkiye’de iç kamuoyuna servis etti. Biden daha sonra benim Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan özür dilediğim konuşuldu, ben ondan asla özür dilemedim. Kendisini iyi tanırım onunla ilgilendin gibi bir diplomatik cevap verdi.
Değerli arkadaşlarım, bir başkası. Hükümet açıklama yapıyor ABD’nin geliştirdiği Irak Suriye koalisyonunda yer almayacağız diyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Türkiye koalisyonda ön safta yer alacaktır açıklaması yapıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir politikacı nasıl itibarsızlaşır, nasıl tiye alınır? Sadece ABD’yle olan ilişkilerde ortaya çıkan bu çelişkiler, yalanlamalar boyutunda size bazı örnekler ortaya koymaya çalıştım. Şimdi bir başkası bugün düştü. ABD’nin eski büyükelçisi James Jeffrey Erdoğan’ın görüşü IŞİD’e yakın diyor bir Alman televizyonuna, radyosuna verdiği demeçte. ABD’nin birçok sebepten ötürü önceliği IŞİD, Türkiye’nin ise önceliği Esad. Türkiye’nin de Obama’dan beklentisi Esad’ı düşürmesine destek olmayacaksa en azından Esad’ın zafer kazanmasının engellenmesini istiyor diye ekliyor. Yani Washington’da da şüpheler hakim, dünyada da şüpheler hakim, Türkiye’de de şüpheler hakim. Yani Başbakan işte Küba’da dağlarda cami silueti arayan Başbakan kafasında inanç temelli bir siyasi görüş ve muhatapları tarafından IŞİD’e yakın bir dünya görüşünün siyaset temsilcisi olarak uluslararası medyada anılabiliyor. Geldikleri fotoğraf bu.
Değerli arkadaşlarım, şimdi baktığınız zaman bu itibarsızlık kendilerini küçültüyor ama bu zatlar Türkiye’de önemli sıfatlarla görev yapan insanlar. Türkiye’nin itibarına gölge düşürüyorlar. Türkiye’nin ağırlığını eksiltiyorlar. Türkiye ciddi bir adım atacak olsa güvenilmeyen, kuşkuyla karşılanan bir ülke konumuna düşürülüyor.
Değerli arkadaşlarım, yine politikanın cilvesi olsa gerek kendi ülkemizdeki hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet olaylarını karartmak ve kapatmak üzere talimatla mevcutlu olarak Başbakanlık görevine ışınlanan bir Ahmet Davutoğlu var. O kadar çok sıfat var ki Ahmet Davutoğlu’nu tarif etmek için her seferinde değişik şeyler söylüyoruz. Evet mevcutlu olarak getirilmiştir Başbakanlığa. Çünkü bir vasisi vardır, sahibi vardır. Ancak onun harekat sahası içerisinde görevini yapabilmektedir. Türkiye’de ilk defa karşılaşılan bir durum.
Şimdi bakıyorsunuz bu göreve ışınlanan kişi Türkiye G20’de dönem başkanı olacak. Güzel bir olay. Belirli periyotlarla her ülke yapıyor bu görevi ve Türkiye’nin G20’de dönem başkanlığı sürecinde önceliğinin dünyadaki yolsuzluklarla mücadele etmek olduğunu açıklayıveriyor. Şimdi içinizden bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu der gibi bir ifadeye bürünüyorsunuz onu hissediyorum. Ama işte siyaset bazen kendi hicivini kendi içinde yaratıyor. Yani dünyaya açıkça çağrı yapıyor Davutoğlu gelin bizi makaraya alın, ciddiyetsizliğimizi görün, bakın neler neler söylüyoruz, dünyaya ne çağrılar yapıyoruz diyor. Oysa kendi ülkemizde yolsuzlukları soruşturmamak, üzerini kapatmak için ne haltlar çeviriyoruz, ne taklalar atıyoruz, ne dümenler çeviriyoruz buda bizim kendi iç hesabımız deyiveriyor aniden kamuoyu önünde.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Davutoğlu açıklamayı yaptı. Yaptı da yapmasına saflığından değilse geleneksel bir pişkinlikleri var bu siyaset çizgisinden gelenlerin. Yüzlerine tükürseniz yarabbi şükür diyorlar hepsi. Bu pişkinliği de sergiliyorlar. Şu noktaları Sayın Davutoğlu’na G20’de dönem başkanlığı sırasında dünyada yolsuzluklarla mücadele etmek önceliğini Türkiye’nin yapacağını söyleyen ve dünyaya çağrı yapan Sayın Davutoğlu’na şunları hatırlatmak istiyorum.
Şimdi bütün ülkeler soracak bu soruyu da hazır olması için yardım ediyoruz kendisine muhalefet olarak. Bu sorular gelecek senin alnının çatına hazır ol. Kardeşim sen yolsuzlukla mücadele edeceksin de Almanya deniz feneri davası diye bir dava vardı. Milyonlarca avroyu sizinkiler iç ettiler ve ondan sonra sadaka hırsızlığından mahkum olmuş kişiler Türkiye davaları açıldı bunlar hakkında. Bu davaları yıllarca süründüren senin Başbakanı olduğun Türkiye değil mi diyecekler? Bu hırsızları devletin en üst makamlarına taşıyıp, oturtup devlet korumasıyla bunları kollayıp davanın savcılarını yargılayanlar sizinkiler değil mi diyecekler? Hazır olması için soruyoruz bu soruları. Yani hınzır bir muhalefet anlayışı yok burada. Dönemin Başbakanının oğlunun vakfına tek seferde 100 milyon dolar bağışın ne karşılığı yapıldığı, bu iş için hangi imar değişikliklerinin gerçekleştirildiğini saklamak, gizlemek üzere, örtmek üzere kendi ülkende hukukun iğfal edildiğini sen bilmiyor musun diyecekler. Öyle ya alem sersem, kör bizimkiler akıllı. Yine soracaklar Davutoğlu’na devletten ihale alan dünün başı boş adamlarının büyük işadamı yapılıp bunlardan alınan avantalarla haram havuzu ile gazete televizyon satın alıp insanların üzerine saldırtan sizin hükümetiniz değil mi diyecekler? Yine yakın olduğu için tekrar ediyoruz bu sorular gelecek onun için soruyoruz. Bakanlarla bakan çocukları arasındaki konuşmalar Reza’nın önüne yatan bakanın konuşmaları dönemin Başbakanıyla oğlunun şu meşhur sıfırlayın tapeleri, ki dün adli tıp kurumu tarafından resen bilimsel olarak da doğrulandı. 17 Aralık soruşturmasında takipsizlik kararı veren savcı sizin tarafınızdan görevlendirilmedi mi Sayın Davutoğlu diyecekler. Yolsuzluklarla dünya çapında mücadele edecek olan Davutoğlu’na kendi ülkesindeki fotoğrafları gösterecekler. Hadi onu da geçtik siz parlamenter bir demokrasisiniz, meclisiniz var. Bu meclisinde denetim fonksiyonu var, işlevi var. Burada bir soruşturma komisyonu kurdunuz. Bu komisyonda bu süreçle ilgili konuşma tapelerinin, belgelerinin çalındığını, kaybedildiğini, buharlaştırıldığını sormayacaklar mı? Bu ülke senin ülken değil mi Sayın Davutoğlu? Hırsızların makbul insan olarak tarif edildiği ve polislerin savcıları kovaladığı ülkenin Başbakanı olarak dünyaya yolsuzlukları önleme noktasında ne gibi tavsiyeleriniz olacak gibi çok zor sorulara muhatap olacaksınız. Bunlara nasıl tatmin edici cevap verebileceğini düşündü mü Sayın Davutoğlu?
Velhasıl Davutoğlu’na verilen bu son uluslararası görev geceye gündüz, siyaha beyaz, fareye fil, günaha sevap, aptala akıllı demek gibi bir şey. Tam zıttı. Ya biz kendi kendimizle dalga geçiyoruz ya da G20’dekiler iyice kafayı sıyırdı bunaldılar dünya meselelerinden bizimle kafa buluyorlar. Bir şey söylemek imkansız hale geldi. Bunu Türkiye’de yaşayan ve bu süreci izleyen herkes gülümseyerek izlemesin. Bunlar içinde bulunduğumuz acı gerçekler.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul’da bir savcı var biliyorsunuz 17 Aralık soruşturmasını talimat üzerine kapattı. Yok böyle bir şey dedi, rüşvet hediye oldu hatırlıyorsunuz. Suç oluşmamıştır dendi ve bakıyoruz siciline savcı Ekrem Aydıner’in bir kınama cezası var. Neden aldığı bizi ilgilendirmez. Bir kınama cezası var. Şimdi mecliste özel bir düzenleme yapılıyor. Bu cezası kaldırılacak o zaman açıkça soruyorum siz yarın kendi yolsuzluğunuzu örtmekle görevlendirdiğiniz ve daha önce bir kınama cezası almış olan bu savcıyı Yargıtay’a üye olarak mı atamayı düşünüyorsunuz? Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu demeden biz söyleyelim. Var mı böyle bir niyetiniz? Böyle bir hukuk düzenlemesi garabetine meclisi alet etmeye hazırlanıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, Söğütözü’ndeki kaçak saray meselesi var biliyorsunuz. Oturan kişi oranın yeni sakini sınırsız saçmalama hakkı kullanan bir insan. Bir anlamda Amerika’yı yeniden keşfetti. Bu konuya da girip tekrar bir değerlendirme yapmak istemiyorum ama yani bütün dünyada nasıl anıldığımızı biraz medya takip eden, Türkiye’deki karartmaya rağmen biraz izleyen kişiler görebiliyorlar. Yani bütün saygın yayın kuruluşları bilhassa Latin kökenli, İspanyol kökenli olanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok ciddi bir şekilde tiye almış durumdalar. Bunun farkında hazret dün eski Başbakanlık günlerindeki işlevini yerine getirir gibi yaptığı bir açılış konuşmasında neyi açtığı da belli değil hatırlıyorsunuz benimle dalga geçiyorlar filan diye bir karşı hiddet gösterisine kalktı. Yani en güzelini İspanyol El Pais gazetesi yazmış. Erdoğan gerçeklerden uzak bir lider. Herhalde uluslararası diplomasiye de saygı göstererek nezaketen ancak bu kadarını ifade etmiş. Yani uçmuş diyor. Yani ayakları yerden kesilmiş. Yani doktor tabiriyle bırakın ne yerse yesin anlamına gelen sözler ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım, bu kadro sayesinde Türkiye’nin itibarı yerle bir. Sokak üslubuyla miting coşkusuyla devlet yönetilmez. Üç kuruşluk yaptınız Türkiye’nin itibarını. Kafanda hülyalar olabilir, gördüğün rüyayı gerçekle karıştırabilirsin. Kendi içinde kalsın veya sana inanan yakın çevre arasında kalsın. Hiç olmazsa uluslararası alanda bizi rezil etmeyin. Dün birde savunurken karşı çıkanlara sesleniyor sizler diyor ecdadımızın gemileri İstanbul’un fethinde karadan yürüttüğümüzü bilmezsiniz. Biz onları biliyoruz tarihte var doğrudur da senin her türlü yürütmeyi nasıl yaptığını da biliyoruz. Sadece gemi yürütme değil. İşin üstadı oldunuz, uzmanı oldunuz.
Değerli arkadaşlarım, bunu kendi kontrolü altındaki medyada işte bir algı yöntemiyle götürmeye çalışıyor. Şimdi bakın, 1 katrilyon 370 milyon liradan bahsediyoruz uçak, sıfır zırhlı Mercedesler, filolar hariç. Sadece kaç ak saray fiyatı. Merdiveni 4 milyon bir tek girişteki. Birkaç zamandır Ankara’nın dış ilçelerinde de dolaşıyorum inanın her girdiğiniz esnaf, her kahvede oturan emekli burnundan soluyor. Bir söyleyelim. Ve hepsinin gündeminde bu israf, bu lüks, bu şatafat, bu debdebe ve bunun için harcanan katrilyonlar, milyonlar, onun yanında aldığı 930 lira emekli maaşını sorgulayan %3’lük emekli maaş artışına mahkum edilen milyonlarca emekli. 20 çeşit vergi altında inleyen, belki siftah yapmadan dükkanını kapatmak zorunda kalan esnaf, çalışanlar. Tarlası kurutulan köylüler. Yem parası ödeyemediği için, kredi borucunu ödemek için elindeki aldığından ucuza çıkartmak zorunda kalan besicilikle uğraşan yine hayvancılar. Atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen. Branş öğretmeni. Tıbbi sekreterler, jeoloji mühendisleri, ziraat mühendisleri. Her gün sosyal medyada sorunlarını anlatmak için, seslerini yükseltmek için çırpınan binlerce, milyonlarca insan.
Değerli arkadaşlarım, yani şimdi burada baktığınız zaman şöyle bir değerlendirme yapacağım daha iyi canlandırılması için. Bunu da söz verdim sokakta karşılaştığım insanlara. Bu parayla neler yapılabilirdi biliyor musunuz? Bir kişinin şahsi ihtirası, hırsları için devlet kesesinden, milletin parasıyla harcadığı bu parayla neler yapılabilirdi? 685 tane okul yapılabilirdi 24 derslikli. Yine 680 tane öğrenci yurdu yapılabilirdi. Millet üniversitede okuyan çocuğuna bir yurt odası bulamazken bin odalı saray yaptıranların alnına çakmak lazım bu lafları. 685 tane huzur evi yapılabilirdi. 100 yataklı 55 devlet hastanesi yapılabilirdi. 228 gençlik eğitim merkezi ve sosyal tesis yapılabilirdi. 274 tane engelliler için rehabilitasyon merkezi açılabilirdi. Ankara’daki rehabilitasyon merkezleri için aylar süren, 6 aydan daha fazla süreyle randevu veriliyor. 274 tane bu ihtiyacı gidermek için bu merkezlerden yapılabilirdi. 100 bin yaşadığımız son acı olaylar çerçevesinde 100 bin maden işçisinin sığınabileceği gerektiği hallerde 2500 tane yaşam odası yapılabilirdi bu kaçak saray parasına. 2 tane 817 milyar kilovat saat enerji üreten baraj yapılabilirdi. Yusufeli barajının maliyetini alarak söylüyorum. 14 atık su tesisi, 9 bin 150 kilometre içme suyu şebekesi daha Ankara’nın köylerinin bazılarında içme suyu yok onu söyleyeyim. Tüm emeklilere %3’e mahkum olan tüm emeklilere 136 lira bir seferlik ikramiye verilebilirdi ve Türkiye’deki bütün işçilere 113 lira aynı seferde ikramiye verilebilirdi.
Değerli arkadaşlarım, 34 bin 250 adet 100 metrekarelik ev yapılabilirdi TOKİ maliyetlerine göre konuşuyorum. 24 bin 415 yeni öğretmen işe alınabilirdi. İntihar eden isimlerini söylemiyorum tekrar arkadaşlarına ve ailelerine acılarını hatırlatmamak için. İntihar eden, iş bekleyen, atanamayan öğretmenlerimizden bazıları yaşamda kalırdı. Asgari ücretten 106 bin kişi işe alınabilir ve bir yıl boyunca bu parayla maaşları ödenebilirdi. 2 milyon 250 bin öğrenciye bir sefere mahsus 600 liralık burs verilebilirdi. Canlandırabilmeniz için söylüyorum. Yine Yırca katliamından sonra 342 milyon 500 bin zeytin ağacı dikilebilirdi. Bunları çoğaltmak mümkün.
Değerli arkadaşlarım, çeşitli sorunlar gündemde ağırlığını devam ettiriyor. Biliyorsunuz anlamamakta olanları zeka özürlü olarak niteleyen bir AKP MKYK üyesinin olduğu bir çözüm süreci var. Biliyorsunuz bu değişik gelişmelerle devam ediyor. Üçüncü göz, dördüncü göz, beşinci göz tartışmaları var. Kısaca söyledik her seferinde aynı şeyi tekrar ediyorum. Kürt yurttaşlarımızın demokratik taleplerinin karşılanması gizli pazarlık masalarında değil, güya orada bir terör örgütü liderini devletin karşısına muhatap olarak çıkartıyorsunuz hapiste. Oysa Türkiye o masada tutuklu durumda. O müzakere masasında Türkiye Cumhuriyeti tutuklu. Kürt yurttaşlarımızın en temel eşit hukuku paylaşan eşit yurttaş olma talepleri için tüm demokratik süreçler meşru zeminde meşru siyasi aktörlerce TBMM’de tartışılmalıdır. Bu tezi söylüyoruz. Gizli kapaklı pazarlık yaptığınız zaman pazarlık masasından bir şey çıkmaz. Bir seçim siz kendi beklentilerinizi karşılamak için ilerler gibi gözükürsünüz ama o masada bilin ki her zaman tutuklu olan, rehin olan Türkiye’dir. Heyet genişleyecek, sekretarya bulunacak, tutulacak, iktidara yakın yazarlar bunları maddeleştirecek, yazacak kamuoyu bilgi sahibi olacak. Bunlar AKP elitinin ve AKP içindeki belli sayıdaki insanın dışındakilerinde bilmediği bir süreç. Kimin eli kimin cebinde, kim ne söylüyor, kim ne vaat ediyor, onun karşılığında karşı vaat nedir, ne alınıyor, ne veriliyor. Masanın altında da mayın, bomba, silah, şantaj. Onun için bir kere daha söylüyoruz ülkemizin Kürt kökenli yurttaşları, Kürt kardeşlerimiz bu masaya mahkûm değiller. Bu masada ne PKK’nın esiridirler, ne o masayı devlet adına kurduran kişinin kendi yakın dönem siyasi hırslarının, beklentilerinin, ihtiraslarının hedefinde olmalılar. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki görüşleri de kısaca bu.
Bu arada Sayın Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dün ifade verdiğini görüyoruz. Biliyorsunuz Refah Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla görev yaptığı döneme bir akçeli konuda açılmış bir soruşturma ve savcının fezlekesi vardı. Ama milletvekilliği dokunulmazlığı, peşinden Cumhurbaşkanlığı makamındaki görev süresi nedeniyle bu konuda bir adım atılmamıştı. Dün savcının çağrısı üzerine Sayın Gül gidiyor ve ifade veriyor ve kendisine ait internet sitesinde bu yayınlanıyor. Davada daha başka adı geçenlerin ifadesinin alınmış olması ve hukuka duyduğu saygı çerçevesinde ifade verdiğini söylüyor.
Şimdi Türkiye’nin eski Cumhurbaşkanı kendisiyle ilgili bir süreçte gidiyor savcıya davet üzerine ifade veriyor. Yeni Cumhurbaşkanı ifadeden kaçıyor. Oğlunu da kaçırıyor, kızını da kaçırıyor. Neden? Birisi kendine güveniyor benim suçum yok diyor. Diğeri tapelerde gerçek çıkacak diye ecel terleri döküyor. Ki gerçek olduğu ortada. Şimdi korkunun ecele faydası var mı? Yok. Gül’ün dün dokunulmazlığı vardı, bugün senin dokunulmazlığın var, yarın senin dokunulmazlığın olmayacak. O gerçeklerle bu milletin bağımsız yargısı önünde yüzleşeceksin. Bir yere kaçamayacaksın.
Değerli arkadaşlarım, tabi tercih onun. Ya yargılanacak, bugün kapattığı süreçlerin hepsinde muhatap olduğu cezalarla karşılaşacak ya da bir şekilde arazi olacak, kaçacak. Ama onu da kaçırtmayacağız mahkemeye de çıkartacağız. Bu da Cumhuriyet Halk Partisinin bu millete sözü.
Teşekkür ediyorum, sizlerin sorusu varsa alayım.
Soru- İki sorum olacak benim. Bir, bedelli askerlikle ilgili. Bedelli askerlik konusu bir süredir zaten kamuoyunda görüşülüyordu. Savunma Bakanı son sözü Başbakanın söyleyeceğini ifade etmişti. Bugün Cumhurbaşkanından bir değerlendirme geldi. TSK’nın kanaatini göz ardı etmek mümkün değil açıklaması var. Aslında son noktayı koyduğunu söyleyebiliriz. Bedelli askerlik söz konusu olmayacak gibi görünüyor. Siz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk sorum bu.
İkinci sorum; İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in bir birleşme çağrısı var. Bazı ifadelerde kullanıyor bu çağrının içerisinde duymuşsunuzdur. Genel olarak o çağrıyla ilgili değerlendirmeniz sizin ne olacak?
Haluk KOÇ- Teşekkür ederim, demek konuşmam etkili olmuş ki soru sorarken dahi Başbakanın bir fotokopi Başbakan olduğunu sizde o gerçeği kabul ederek soruyorsunuz. Yani kendisinin son sözü söyleyeceği yetkililer tarafından ifade edilmişken son sözü fotokopi değil işin aslı söylüyor. Bir kere daha bu teyit edilmiş oldu benim söylediklerim çerçevesinde.
Bedelli askerlik konusunda tabi Türkiye’nin içinden geçtiği süreç sadece Türkiye içi değil, güvenlik değil, Türkiye’nin dışındaki uluslararası sorunların Türkiye’ye yüklediği yükümlülükler çerçevesinde. Tabi ki, TSK’nın bu konu üzerindeki görüşü önemlidir. Bu çerçevede bizim siyaset olarak, siyasi parti olarak programımızda olan, daha önce meclise verdiğimiz Sayın Akif Hamzaçebi tarafından yasa teklifleri var. Bu konudaki görüşlerimiz aynen sürüyor. Ama devlet sorumluluğu bu tasarıda konu edilen kurumun görüşünün de önemli olduğunu ortaya koyuyor. Bu çerçevede ortada bir şekil, şablon olmadığı için bir fikir yürütmem mümkün değil. Ama suret dururken asıl bir yargıya varmış. Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü kendi programındaki görüşle sabit olarak duruyor.
İkincisi, bir siyasi partiden bahsettiniz. Cumhuriyet Halk Partisinin programı var, ilkeleri var, mücadelesi var. 81 ilde 964 ilçede örgütü var, inanan kadroları var. TBMM’de Ana Muhalefet Partisi olarak grubu var. 2015 seçimlerine girerken de zaman zaman söylediklerinizin de gayretiyle ciddi bir yıpratma kampanyasına uğratılmaya çalışılan Cumhuriyet Halk Partisinin 2015 için bir rüyası var, bir umudu var, bir mücadele gücü var. Eğer Cumhuriyet Halk Partisinin programını, ilkelerini paylaşan her kim ise o doğrular çerçevesinde mücadele etmeyi gözüne kestiriyor ise Cumhuriyet Halk Partisine herkes üye olabilir. İnternetten de üye olunabiliyor bizim onayımız gerekmiyor. Böyle bir düşüncesi olanlara da o yolu hatırlatırım.
Soru- Emine Ülker Tarhan’ın bir partisi var. Acaba bu Anadolu Partisi CHP’den kopuşlara neden olur mu? Birinci sorum.
İkinci soruda Sayın Tanrıkulu’nun bir televizyon programındaki ifadeleri var çokça konuşuldu ama o programda CHP adına özür dilediğini belirtti kendisi de. CHP’nin böyle bir özrü var mı?
Haluk KOÇ- Şimdi bir Sayın milletvekilinin siyasi parti kurması hayırlı olsun. Yakın siyasi tarihe bakarsanız ana gövdeden ya da ana yataktan ayrılan küçük yapıların ya da iddiaların Türkiye gerçeğinde bir siyaset iddiasına dönüşmediğini görüyoruz. Başarılar diliyorum. Keşke ayrılmasaydı. Yani bu çatı içerisinde mücadelesine devam etmesi mutlaka ki çok daha faydalı olurdu hem kendisi için, hem partimiz için. Başarılar diliyoruz, bir iddia sergilemiştir. O konuda yorum yapmak ayrı bir siyasi parti kimliği karşımda olduğu için bana düşmez. O partiyi yurttaşlarımız değerlendirir. Cumhuriyet Halk Partisinin çizgisi ortada.
Diğer konuya gelince. Bunu Pazar günü bir televizyon programında Sayın Ruhat Mengi’yle “Her Açıdan” isimli programda 3 saate yakın değerlendirdik. Parti sitesinde de görüşlerimiz yer aldı. Tarihten husumet çıkartmak gibi demin söylediğim gibi günlük etkinlikleriyle dünya önünde kendilerini ve Türkiye’yi zor duruma düşüren bir kadronun bunaldıkları noktada hepimizin siyaseten ortak olduğu bir dönemde, yani tek siyasi parti dönemindeki bütün unsurların içinde yer aldığı bir dönemde, ikinci dünya savaşının hemen öncesinde Avrupa’da faşizm milyonlarca insanı kurban etmesinden önce Türkiye iç bütünlüğünü sağlamaya çalışırken yaşanan bazı olaylar var. Bunlar acı olaylardır hiç şüphesiz. Yani bu işin temel sorumlularının yanında çok sayıda masum insanda acı çekmiştir, ızdırap çekmiştir. Bu gerçeği görüyoruz. Bunun siyaseten tarihten bir husumet çıkartarak bugün karşı karşıya kaldıkları zorlukları aşmak için siyaset masasına bunların sürülmesi kabul edilemez. Varsa arşivler açılsın, her şey bakılsın edilsin. Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü budur. Büyük Atatürk’ün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bölgeyi ziyaretinde konuşmada ortadadır. Bu tartışmayı dile getirenler önce şunu sormalı. 1950 ve 2007 seçimleri dışında Tunceli’de yapılan bütün seçimleri Cumhuriyet Halk Partisi kazanmıştır. Her Tuncelilinin hemen hemen evinde Hz. Ali’yle Mustafa Kemal Atatürk’ün resimleri yan yana durur. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk ve cumhuriyet Tunceli’ye, Tunceli’de yaşayan vatandaşlarımıza da, diğer yurt kesiminde yaşayan tüm yurttaşlarımız gibi aklın, bilimin önceliğinde çağdaş bir yönetim oluşmayı herkesin inancını özgürce yaşamayı, herkesi eşit hukuku paylaşan eşit birer cumhuriyet yurttaşı olma ülküsünü, hedefini göstertmişlerdir. Tunceliler kadirşinastır, Tunceliler merttir. O yüzden acıları anarız, acıları paylaşırız ama bu gerçekleri de gözardı etmeyiz.
Arkadaşımız düşüncesini ifade etmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi de bu düşüncesini her zaman söylemektedir. Verdiğimiz kanun teklifleri var. İkide bir kendini zor durumdan kurtarmak için Dersim ağıtlarına sığınan gölge Başbakan diyelim bunlara sığınacağına önce kendisini kuşatan açmazlarla boğuşsun. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki tutumu da, duruşu da nettir.
Bakın, ben 1954 yılında doğdum. Bahsettiğimiz olaylar 1937 – 1938 yılında oluyor. Yani sene 2014, 2015’e gidiyoruz. Dünya başka gerçeklerle yüzyüze. Biz yine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi donmuş bir Atatürkçülükle değil, çağın gerçekleriyle yüzleşme cesareti gösteren aklın, bilimin önceliğinde çağdaşlaşmanın yolunu, yöntemini arayan, hedefleyen bir programla 2015’te hedefimize doğru çalışıyoruz. Böyle özetleyim.
Soru- Efendim CHP’nin merkez binasına mescit açılmasından sonra İhsan Özkes bir CHP’liyi umreye götüreceğini söyledi ve bu da kamuoyunda acaba CHP içerisinde yeni bir açılım mı oluyor algısı yaratmaya başladı ve tartışmaları başladı. Bu tartışmalara ve bu algıya ne diyeceksiniz?
Haluk KOÇ- Herkes inancında özgürdür istediği gibi inancını yaşar, gereklerini de yerine getirir. Bu kadar güncel, bu kadar aktif, Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren, Türkiye’de yaşayan milyonlarca yoksulluk çeken, sıkıntı çeken insanların sorunları gündemdeyken yani belli bir çizgideki gazetenizin deyim ya da bir siyasi partinin yayın organı olarak yayın yapan gazetenizin. Cumhuriyet Halk Partisinin içiyle bu kadar çok ilgilenmesini de ilgiyle karşılıyorum. Bence asıl görevimizi yapmalıyız. Asıl görevimiz siyaset sıkıntıda olan insanlara çözüm üretmek. Herkes inancının gereğini yapmakta özgürdür. Bunun için Cumhuriyet Halk Partilisi, AKP’lisi, MHP’lisi, şu partilisi, bu partilisi yoktur. İnançlarla insan ölçülmez. Etnik kimliklerle insan ölçülmez. Bu ülkede eşit cumhuriyet yurttaşı olmak, eşit hukuku paylaşmak ve eşit birer birey olmak hedefi üzerinden ölçülür.
Soru- Süheyl Batum’un ihracıyla ilgili sorum olacak. Nedir son durum onu sormak istiyorum. Kendisine 14 gün geçmesine rağmen bir tebligat eline ulaşmadığına dair açıklaması var.
Haluk KOÇ- Bilemiyorum açıklamalarını. Süreç işliyor. Cumhuriyet Halk Partisinin disiplin yönetmeliği de belli. YDK’mızın Genel Sekreteri de burada, Başkan Yardımcısı da burada. Disiplin kurulu kendi tüzüksel görevleri içerisinde süreç üzerinde çalışıyorlar. Onlar gereklerini yaparlar. Çok merak ediyorsanız arkadaşlardan da bilgi alabilirsiniz.
SİVİL HABER
Güncelleme Tarihi: 19 Kasım 2014, 17:58