Thomas Hammarberg, açıkladığı Türkiye raporunda Hrant Dink davasıyla ilgili, ''Hem hakimin hem de savcının karardan memnun kalmamaları ve yeterli kanıt olmadığını söylemeleri beni çok şaşırttı. Eğer, yeterli kanıt yoksa, sonuç farklı verilebilirdi. Bu dava, Avrupa'da gerçek bir tez konusu haline gelecektir'' dedi.
Hammarberg, 2006 yılından bu yana ziyaret ettiği Avrupa Konseyi üyesi 47 ülkedeki insan hakları durumuna ilişkin yazılarının bulunduğu ''Avrupa'da İnsan Hakları'' adlı kitabının tanıtım toplantısını, Beyoğlu'ndaki Cezayir Restoran'da yaptı.
Geçen yıl Türkiye'yi ziyaretini müteakiben hazırladığı ''Türkiye'de ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü'' konulu raporu değerlendiren Hammarberg, ''Türkiye'nin, özgür ve açık bir tartışma ortamı yaratmak açısından kaydettiği ilerlemeyi memnunlukla karşılıyorum. Ancak bu raporda tespit edilen ciddi ve uzun süredir devam eden problemlerin kökeninde, 1982 Anayasası'nın lafzının ve ruhunun yattığı görüşündeyim'' dedi.
Thomas Hammarberg, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 10 yılı aşkın bir süredir Türkiye'nin ifade özgürlüğü ihlallerinde bulunduğuna ilişkin çok sayıda kararının göz önüne alındığında, Türkiye'nin benzer ihlalleri etkin bir biçimde önleme konusunda gerekli tüm tedbirleri almadığına ilişkin kaygılarının devam ettiğini ifade etti.
Komiser Hammarberg, Türkiye'deki gazetecilerin cezai takibata tabi tutulmaları ve gözaltına alınmalarında meydana geldiği bildirilen artışın, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında tespit edilmiş olan ve bu ihlallerin altında yatan nedenlerin bugüne kadar etkin bir biçimde ele alınmamış olmasından kaynaklandığı kanaatinde olduğuna dikkati çekti.
Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nda bugüne kadar yapılmış olan çeşitli değişikliklerin ifade özgürlüğünü etkili bir biçimde sağlamada yeterli olmadığı görüşünde olan Hammarberg, Türk makamlarını, bu raporda ayrıntıları verilen kanun hükümlerini, bu hükümlerin ifade özgürlüğünün sınırlanması amacıyla orantısız bir biçimde kullanılmasını önlemek üzere yeniden ele alıp değiştirmeye davet ettiğini kaydetti.
Avrupa'daki birçok ülkede insan hakları ihlalleri konusunda sorunlar olduğuna dikkati çeken Hammarberg, kitabında da ayrımcılık, ırkçılık, İslam düşmanlığı, kadın hakları, tecavüz gibi makalelere yer verdiğini bildirdi.
Hammarberg, 11 Eylül saldırılarının ardından başta ABD olmak üzere, birçok ülkede terörle mücadele konusunda çeşitli önlemlerin benimsendiğini dile getirerek, terörizmin ülkeleri için gerçek bir tehdit olduğunu belirtti.
Fransa Parlamentosunda kabul edilen Ermeni Yasa Teklifine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Hammarberg, ''Ermeni sorunu gibi insan hakları ihlalleri konusunda, Fransa'daki girişimlerin savunucusu değilim. Çünkü, bu ifade özgürlüğünü engellemektir. Ancak, Türkiye'nin de 1915'ten sonra neler olduğunu irdelemesi gerekir'' dedi.
Hammarberg, Hrant Dink cinayeti davasıyla ilgili olarak da şunları kaydetti:
''Hrant Dink davası kararı, bu ülkede ceza kanunlarında bir sorun olduğunu gösteriyor. Hem hakimin hem de savcının karardan memnun kalmamaları ve yeterli kanıt olmadığını söylemeleri beni çok şaşırttı. Eğer yeterli kanıt yoksa, sonuç farklı verilebilirdi. Bu dava, Avrupa'da gerçek bir tez konusu haline gelecektir. Dün Hrant Dink için binlerce insanın katıldığı yürüyüşte ben de vardım. Buradaki çoğunluk Ermeni olmayan Türklerden oluşuyordu. İnsanlar mahkemenin verdiği kararı kabul etmiyor. Eğer yargıtayda bu kararı onaylarsa çok büyük bir yanlış olur. Yargıya da güven çok sarsılmış olur.''
Tutuklama sürelerinin kısaltılması
Cezaevleri koşullarında birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de sıkıntıların varlığına işaret eden Hammarberg, şüphelilerin, haklarında karar çıkmadan uzun süre tutuklu kalmaması gerektiğini, tutukluluk durumunun, ancak şüphelinin kaçma, delilleri karatma gibi ihtimallerinde tutukluluk hallerinin devamının söz konusu olabileceğini savundu.
Thomas Hammarberg, Adalet Bakanlığının tutuklama sürelerinin kısaltılması konusundaki düzenlemelerine ilişkin, Türkiye'de devlet çıkarlarına öncelik verildiğini, ancak önceliğin bireysel haklarda olması gerektiğini belirtti.
Bir devlet memurunun, suç işlediğinde normal bir vatandaşa göre daha farklı bir muamele gördüğünü, bunun da çok şaşırtıcı bir durum olduğunu dile getiren Hammarberg, ''Diyarbakır'daki savcılarla tutukluluk sürelerinin uzun tutulmasıyla ilgili yaptığım konuşmalarda, savcılar bu kişilerin delil karartmaya engel bir durumlarının olmamasına rağmen yine de 'Ders almaları gerekiyor' diye tutuklu kalmaları gerektiğini söylüyor'' diye konuştu.
Hammarberg, 1980 darbesi liderlerinin yargılanması ile ilgili olarak zaman aşımının, cinayet, insan hakları, soykırım, savaş ve işkence gibi durumlarda olmaması gerektiğini dile getirerek, sanığın 90 yaşın üstünde olsa bile hiçbir indirimden yararlanmaması gerektiğini ifade etti.
Komiser Hammarberg, Türkiye'de Kürt sorunu çözülmeden, temel insan hakları uygulamasında sorunlar yaşanabileceğini söyleyerek, Avrupa'da bu konu ile ilgili söylemlerin tonunun 11 Eylül sonrası başlayan terörle mücadele konusunun öncelik kazanmasıyla düştüğünü kaydetti.
Avrupa Birliğine uyum sürecinde gerçekleştirilen uygulamaların Brüksel'in istediği için değil, Türk halkının yararına olduğu için yapılması gerektiğine vurgu yapan Hammarberg, ''Bütün siyasetçiler insan hakları konusunda sorumluluk almalılar. Siyasetçi ve halk arasındaki güven erozyona uğruyor. Adalet var, ama önemli bu adaletin adil olarak işlemesi'' şeklinde konuştu.
Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanmasının, dikkatlerin giderek Türkiye'de ifade özgürlüğü konusuna yoğunlaşmasına neden olduğuna işaret eden Hammarberg, çok sayıda gazetecinin tutuklanması ve özgürlüğünün kısıtlanmasının, mahkemenin içtihatlarına da yansıyan, Türkiye'de uzun zamandır devam eden sistemik bir bozukluğun emareleri olduğunu düşündüğünü kaydetti.
Hammarberg, gazetecilerin, devlet, polis ve patronları tarafından baskı altında olduklarını söyledi.
Haber Kaynağı : Haber7.com