İkinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede ve her iki taraftan savaşa zorlanan Kırım Tatarları savaş sonrasında da büyük bir soykırıma maruz kalmış, Stalin’in zorunlu göç politikalarıyla 250 bin Kırım Tatarı Sovyetler Birliği içerisinde farklı bölgelere sürülmüştür. Bu zorunlu göç politikası sebebiyle Tatarlar kendi topraklarında azınlık durumuna düşürülmüştür. Bugün Kırım’da 2.5 milyonluk nüfusun %60’ını Ruslar, %25’ini Ukraynalılar, %12’sini ise Tatarlar oluşturmaktadır. Kırım Tatarları, henüz yakın tarihin yaralarını saramamış ve tarihten gelen hakları gaspedilmişken, bugün küresel sistemin kirli hesaplarının ortasında kalmıştır. Bir tarafta 2004’teki Turuncu Devrim’de de işbaşında olan ABD ve kıta Avrupası, diğer tarafta ise 2010 seçimlerinde işbaşına gelen yönetimin yakın durduğu Rusya’nın olduğu bir çıkar çatışmasında Kırım, yeni bir zulmün muhatabı haline getirilmek istenmektedir. Önümüzdeki süreçte Ukrayna’da yaşanacak olası bir kaos ortamından en çok zarar görecek bölgenin Kırım olacağı açıktır.
Bu gibi süreçlerde ülkemiz de dahil olmak üzere İslam coğrafyasının dört bir yanında, Müslüman halkların saf ve temiz duyguları istismar edilmekte, küresel güç odaklarının kışkırtıcı tavrıyla çatışma ortamları oluşturulmaktadır. Ancak bu tip süreçlerin sonucunda nedense kazananlar maalesef küresel güçler, kaybedenler bölgenin mazlum halkları, tatmin olanlarsa üretilen plastik sahte kahramanlar olmaktadır. Bugün Kırım için de aynı tehlike ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu durumu hazırlamak isteyen dahili ve harici odaklara dikkat edilmeli, ferasetli bir yaklaşımla Kırım halkına yönelen tetikçiler teşhir edilmelidir. Daha önce Çeçenistan’da, bugün de Suriye’de çok açık bir şekilde görülen sorunlu yaklaşım biçimi terk edilmeli, bu anlayışın Kırım’a da, Türk dünyasına da, İslam coğrafyasına da bir fayda sağlamayacağı görülmelidir.
Rusya’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti üzerindeki hukuk dışı uygulamaları ve benzer şekilde Kırım üzerinden iktidar mücadelesi yürüten diğer küresel aktörlerin olası müdahaleleri asla kabul edilemez. Kırım gibi medeniyetimiz açısından büyük öneme sahip ciddi hak ihlallerinin yaşandığı bölgelerde siyasi mekanizmalar etkin bir biçimde kullanılmalı, Kırım ile arasında tarihi ve kültürel açıdan güçlü bağları bulunan Türkiye, kendi hinterlandında yer alan bu bölgede yaşananlar karşısında etkili bir diplomasi ve siyaset yürütmelidir. Kırım’da zorunlu göç politikalarıyla azınlık durumuna düşürülmüş Kırım Tatarlarının tarihten gelen haklarını yeniden kazanmaları için sivil ve siyasi alanda politika ve söylem üretilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti Ukrayna’da yaşanan süreçteki “etkin taraflarla” ilişkisinde, diasporadaki Kırım Tatarlarının Kırım’a dönüşünün hızlandırılması konusunu öncelemelidir.
SİVİL HABER
Güncelleme Tarihi: 05 Mart 2014, 08:24