GEZİ PARKI OLAYLARI ve ÇIKARILACAK DERSLER
“Gezi Parkı Olayları ve Çıkarılacak Dersler” başlıklı basın açıklamamız UHİM dernek merkezinde Başkan Ayhan Küçük ve Genel Sekreter Veysel Başar tarafından yapıldı.
Son günlerde Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve ülkemizin birçok yerine yayılan protesto gösterileri, sonuçlar ve dersler çıkartılması bakımından üzerinde ciddi bir şekilde düşünülmesi gereken olaylardır. Bu ve benzeri olaylar basiretli ve ferasetli davranılmadığı takdirde hem can kayıplarına yol açma riski bakımından, hem de ülkemizi yeni bir krizin eşiğine getirmesi bakımından vahim sonuçlar doğurabilir.
Olayların başlangıcı ve gelişim sürecine baktığımızda, meselenin 3-5 ağacı korumaktan ve yeşile sahip çıkmaktan öte “Ben yaptım, oldu!’” mantığına karşı bir öfke patlaması olduğu aşikârdır. Öte yandan, toplumsal öfkenin ortaya çıkmasını pusuda bekleyen ve bunu bir fırsata dönüştürmek isteyen odakların olayları körüklemedeki manevra kabiliyetini de göz önünde bulundurduğumuzda sürecin neye evrileceği konusu daha da karmaşık bir hal almaktadır.
Başlangıçta küçük grupların Gezi Parkı çevresinde toplanmasıyla başlayan ve yetkililerin ifadesine göre yol genişletme çalışmalarına arka planda ise Topçu Kışlası’nın yeniden imarıyla birlikte rezidans ve AVM yapımındaki ısrara karşı bir tepki niteliği taşıyan olaylar, polisin amansız ve orantısız güç kullanımıyla işin içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Ardından gecikmeli de olsa polisin geri çekilmesi tansiyonu biraz düşürmüş, fakat olaylardan nemalanmak isteyen çevrelerin hızını kesememiştir. Bu aşamadan sonra olayları organize eden ve sürükleyen odaklar buradan bir “Türk Baharı” çıkarma gayretine girişmişlerdir.
Olayların bu noktaya gelmesinde, kuşkusuz iktidar sahiplerinin, şeffaf olmayan tavırlarının, her şeyi ranta tahvil etme gayretlerinin, İstanbul’u dünyanın en fazla AVM’si olan şehir haline getirerek küresel ekonomiye peşkeş çekmelerinin büyük payı olduğu açıktır. Demokrasiyle yönetilen toplumlarda, iktidarlar, icraatları hakkında halka bilgi vermek, açıklama yapmak, işlerini toplumsal mutabakatla sürdürmek zorundadırlar. Toplumu ilgilendiren konularda bir işi doğru ve güzel yapmak kadar, süreç içerisinde iletişim kanallarının açık olması da önemlidir. Kendisi gibi düşünmeyenleri, tahkir etmenin, toplumun bir kesimini ötekileştirmekten başka bir işe yaramayacağı artık anlaşılmalıdır. Yaşadığımız sürece benzer durumlarda basiretli ve sağduyulu davranma büyüklüğü öncelikle iktidar sahiplerinin takınması gereken bir tutumdur. Ancak yönetimi elinde bulunduranların, toplum psikolojisini anlamakta zaaf gösterdikleri, algı yönetimini sağlayamadıkları bu olaylarda net olarak görülmüştür. Doğal sayılabilecek karşı eylemleri dahi polisiye tedbirlerle bastırma yöntemini seçmenin yanlış olduğu ve karşımıza daha ağır faturalar çıkartacağı bilinmelidir. Nitekim olayların büyümesinde ve geniş bir çevreye yayılmasında otoriter tavırların etkili olduğu ve bir öfke patlamasının yaşandığı göz ardı edilmemelidir
Ana muhalefet partisi de, olaylar esnasında takındığı tavır ve oynadığı rolle, siyaset kurumunun misyonundan uzak bir yaklaşım biçimini benimsemiştir. Siyasetin icra edileceği makamın meclis olduğu, siyasetçinin yerinin eylem sahası değil, meclis sıraları olması gerektiği açıktır. Siyasette sonucun tencere tava çalarak değil, halkı ikna ederek sandıklarda alındığının muhalefet tarafından algılanması gereklidir. İktidarı yıpratabileceğini anladığı her olayda sahnedeki yerini alan muhalefet partisi, bir siyasetçinin dediği gibi "ambulansın arkasına takılan bir taksi şoförü gibi" hareket etmekten vazgeçmelidir.
Sesini duyurmak için sokağa çıkmak, demokratik tepkilerle iktidarların uygulamalarına karşı hukuk çerçevesinde mücadele etmek toplumun en doğal hakkıdır. Ancak bunu yaparken protestocuların şiddete yönelmemesi, halka ve çevreye zarar vermemesi, kamu menfaatinin gözetilmesi gerektiği de açıktır. Taksim Gezi Parkı bahane edilerek Türkiye’nin genelinde ortaya çıkan şiddet eylemleri, yağmalama, araçların ateşe verilmesi, vatandaşların taciz edilmesi, hakarete varan sloganların atılması gibi davranışlar terör gruplarının işine yaramış ve kaos ortamı oluşturan, terörize edilmiş böylesi bir durumdan, en fazla, taleplerini dile getirmek için meydanlara dökülmüş insanlar zarar görmüştür.
Sosyal medyanın sorumsuzca kullanılması ile birçok dezenformasyon ve provokatif kışkırtma haberleri (aslı olmayan ölü ve yaralı sayıları, fotoları gibi) hızla yayılmış ve şiddetin ivme kazanmasına sebep olmuştur.
Yaşanan sürece küresel güç odaklarının nasıl yaklaştığı da irdelenmelidir. Yakın geçmişte Arap toplumlarında suni baharlar üretenler, Gezi Parkı olaylarını bahane ederek, Türkiye’yi küresel sistemin kurtlar sofrasına meze yapma niyetlerini ortaya koymaktadır. Nitekim Avrupalı ve ABD’li siyasilerin ‘süreçten duydukları kaygıyı’ dile getiren, vatandaşları için savaş bölgelerinin gerektirdiği güvenlik kriterlerini gündeme getiren beyanları da bunu destekler mahiyettedir.
Yaşan olaylar, iktidardan muhalefete, sivil toplumdan medyaya kadar tüm toplum katmanlarının büyük dersler çıkartması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kanaatimizce, alınacak en önemli ders, herkesin ve her kesimin hakları ve sorumlulukları doğrultusunda haddini bilmesi ve buna göre hareket etmesi gerektiğidir.
SİVİL HABER