Eyfel Kulesinin Düşündürdükleri...
Eyfel Kulesini görmek için Paris’e gittiğinizi varsayalım. Karşınızda duran Eyfel Kulesinin görüntüsü her ne kadar size son derece inandırıcı gelse de, sizin madde olarak algıladığınız şey yalnızca bir elektrik sinyalidir. Görüntü karşınızda değil, beyninizde oluşur ve Eyfel Kulesinin dışarıdaki gerçek görüntüsü size hiçbir zaman ulaşamaz. Siz, yalnızca ondan gelen ışık dalgalarını elektrik sinyali olarak algılarsınız. Bir başka deyişle sizin gördüğünüz şey, ışık dalgaları ve elektrik sinyallerinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla hayatınız boyunca Eyfel Kulesinin aslı ile değil hayali görüntüsü ile muhatap olursunuz.
İnsanların algıladığı dış dünyanın, sadece ışığın varlığıyla varlık bulduğu iddiası, yalnızca kişilerin zannıdır. Aslında dış dünyada ışık yoktur, zifiri bir karanlık hakimdir. Ne evimizdeki aydınlatıcılar, ne sokak lambaları, ne araba farları, ne de Güneş gerçekte bizim bildiğimiz anlamda bir ışık saçmaz. Işık, insanların beyinlerinde sadece bir algı olarak oluşur ve yaşadıkları dünyayı aydınlatır. Bu bilgiler doğrultusunda şu soruları sormamız gerekecek; Gerçekte ışık, bize dış dünyayı görünür kılan, dışarıdaki görüntünün oluşmasına vesile olan şey midir? Eğer ışık olmasa, etrafımızdaki dünya bizim için tamamen yok mu olacak?
Madde olarak gördüğümüz şey aslında bizim için yalnızca fotonlardan ibarettir. Fotonlar, belirli dalga boylarındaki hafif parçacıklardır. Bu dalgalar bize ulaşırlar ve gözümüzün retina tabakasına çarptıklarında elektrik sinyaline dönüşürler. Elektrik sinyalleri, beyinde belirli bir güzergah dahilinde ilerleyerek beynin görme bölümüne ulaşırlar. Ve orada şaşırtıcı şekilde bir anlam kazanırlar: Gördüğümüz şeyin karşımızda durduğundan; bir televizyon veya dev bir gökdelen olduğundan emin oluruz. Fakat bir hayal olmasına rağmen karsınızdaki obje muazzam netlikte, kusursuz görünümdedir. Onun yalnızca elektrik sinyalinden ibaret olduğunu idrak edebilmeniz son derece zordur. Görüntü beyinde o kadar mükemmel şekilde yaratılır ki, bunu aslından ayrıt etmek neredeyse imkansızdır. İşte bu Yüce Rabbimizin kusursuz sanatıdır.
Beynimizde oluşan görüntülerin, seslerin, kokuların, tatların dışarıda olup olmadığını kuşkusuz ki bilmemize imkan yoktur. Bir masaya vurduğunuzda, hiç bir zaman o masanın sertliğini gerçek anlamda hissedemezsiniz. “Vuruyorum bak ses geliyor” dediğinizde aslında sizin vurduğunuz yoğunlukta atomlar birbirine yaklaşamazlar. Buradan yola çıkarak anlayabileceğimiz tek gerçek şudur: Beynimizde bizim için özel olarak yaratılmış bir dünya vardır. Kalabalıktır, renklidir, gürültülüdür, kuralları vardır. Ve bu dünyayı, başkalarının da bizim gibi görüp görmediğini asla bilemeyiz. Biz yalnızca bize yaratılmış olan dünya içindeki görüntüleri görebilir, sesleri duyabilir, tatları alabiliriz. Bunun dışında bir şeye ulaşmamız mümkün değildir.
Gördüğümüz her şey, Allah'ın Kuran'da var olduğunu, yoktan var ettiğini belirttiği her varlık, yaratılmıştır ve vardır. Ancak, insanlar bu varlıkların asılları ile değil beyinlerindeki kopyaları ile muhatap olurlar. Örneğin; bu yazdığım yazıyı okurken yazının aslını göremezsiniz, bu yazının aslına gelen ışık, gözünüzdeki bazı hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülerek, beyninizin arkasındaki görme merkezine gider, bu merkezi uyarır. Ve beyninizin arkasında bu yazının görüntüsü oluşur. Yani şu an da gözünüzün önündeki bir yazıyı okumuyor, beyninizin arkasındaki görme merkezinde oluşan "kopya yazıyı” okuyorsunuz.
Bu tüm okullarda öğretilen bilimsel bir konudur. Elbette ki maddenin beynimizde bir hayal olarak oluşması onu “yok” hale getirmez. Ama insanın maddenin aslı ile hiç bir zaman muhatap olamayacağı gerçeği hakkında bizlere bilgi verir.